yaşam alanımızın olmazsa olmazı olan mutfaklarımız yiyecek-içecek muhafazası ve hazırlığı yapmanın ötesinde vakit geçirmek için de verimli alanlardır. mesela mutfak sohbeti gibisini misafir odasında yakalamak genellikle mümkün olmaz. çalışma odasında yarı uyuklayarak ders çalışmak yerine mutfak masasında çalışmanın da ayrı bir tadı vardır. ayrıca mutfak keyfi olan insan yemek hazırlamayı da sadece öğünler oluşturma zorunluluğu olarak görmez ve zevkle efsane tatlar ortaya koyabilir. sonuç olarak beraber yemeyi içmeyi işi gücü sohbeti güzel kılar mutfak keyfi.
devamını gör...
kesinlikle katıldığım hede. mutfakta içilen çayın tadı bile bir başka oluyor. mutfak candır ya, evimin en sevdiğim alanı.
devamını gör...
mutfak keyfinin yarında sürmesi için lütfen
devamını gör...
amerikan mutfak ile iyice ortadan kaybolan keyiftir.
devamını gör...
loş ışık, ilk başta rahatmış gibi görünen ama 3 saat hareketsiz oturduktan sonra tarafınızla bütünleşecek sandalye, çayın yakında ve her şeyin elinizin altında olmasından dolayı duyulan haz ile harmanlanmıştır.
beden sağlığım bozulacak diye yemek masasını salona taşıdım hala gidip yerde de olsa mutfakta oturuyorum.
devamını gör...
dolaba daha öncesinden yerleştirdiğim bir dizi biraya şefkatle bakıp kapıyı bırakıyorum. kapı kendiliğinden büyük bir yumuşaklıkla kapanıveriyor. radyodan çalan müzik o kadar güzel ki usulca kapanan kapıya büyük bir hayranlıkla bakakalıyorum.

arada bir esen rüzgar mutfağın kapısını aralıyor. şubat soğunu dağıtan haylaz bir hava akımı ılık dokunuşlarla tenimi gıdıklıyor. uyuşuk ve keyifli bir ruh hali bedenimin çevresinde dalgalanıyor. ne kendimle hesaplaşasım var ne de felsefi derinliklere dalasım. an, mekanın ve bedenin gerekliliklerinden kopup, su yüzüne aniden çıkan bir balina kuyruğu gibi tüm haşmetiyle yükseliyor. bir yandan kelimelerin keskin matematiğine dikkat edip diğer yanda anın güzelliği ile kur yapmak giderek zorlaşıyor. küçük aydınlanmalar yaşayan sıradan bir ruhun serzenişleri böyle mi olur acaba? serzeniş kelimesinin detayına bakarken internetin gelişmesinde katkıda bulunan herkese en içten dileklerimi sunuyorum.

evet, itiraf ediyorum yazarken bazı kelimeleri sadece söylenişi hoşuma gittiği için kullanıyorum. hatta bazen sırf o kelimeleri kullanmak için cümleler uyduruyorum. siz, ciddi ciddi bir şeyler anlatmaya çalıştığımı düşünürken ben kelimelerin içimde uyandırdığı haz duygusunu tatmin etmeye uğraşıyorum. ama tüm bunların ne önemi var ki. neyi anlatırsam anlatayım aslında hep aynı yöne doğru ilerlerken, hep aynı kişiyle söyleşirken buluyorum kendimi. bu o kadar kaçınılmaz ki tüm itiraflarım sonbaharda uçuşan bitki tohumları gibi suyun akışına kapılıp derinliklerde kayboluyor. aksin merkezine doğru seyahat etmek ya da sonsuz anlayışın açıklarında demirlemektir belki de bu. kimi zaman anne şefkatine doğru ilerleyen bir patika, kimi zaman zor beğenen bir sevgiliye adanan bir yaltaklanma olsa da, kelimelerin yerli yerine yerleşmesi ile doğan tatminin tek açıklaması budur. yazma çölünün vahası da diyebiliriz buna, doğru yönün arayışında ardına kapılıp gidilen nice serap gelir geçer yazarın kısa ömründen. hep o hurma ağaçlarının gölgesini imleyen, suyun berrak akışında kendi yüzünün aksini izleyen nice seraplar. hacının acı dolu seyahati kadar zevk ve arınma dolu bu arayışı taçlandırmak, belki akıl okulunda yetişmiş kimi ruhları şaşırtacaktır. oysa bunun akıl ile hiçbir ilgisi yoktur. hazzın kuyusuna doğru sürünerek ilerlerken ten paramparça olacaktır elbet. terle karışan kanın, vücudun oylumları boyunca akarak toprağa karışması, susamış çatlak tohumlara can olmasıdır bu. biliyorum ruhuma acı çektirmeyi seviyor gibi görünüyorum. bu sapkınca bir şey belki de, ama söz konusu olan acının zevkle ve zevkin kaybedişle terbiyesidir. seni görüyorum. seni biliyorum. ilelebet seninle beraber olmayacak güzelliğini hissediyorum. zaman tekerleği hayat ışığının üzerinde doğarken yüzümü kesen gölgelerin karanlığına sığınamam.ben, yaşanmış nice hayatların binbir yüzünü tanrıların aynasında gören bir dinin müridiyim. tanrının ömrümüz boyunca üzerimize işlediği silinmez mühürlerdir yüzlerimiz. geçmiş bir kapı aralığından sızan ışık gibi göz kapaklarımızdan dökülür. kaybettiğimiz umutlarımız, belli belirsiz yüz çizgilerimizle nakşedilir. yüzler bu dinin kutsal kitaplarıdır.

balkondan meyleden ışık soluklaştı, çaydanlığın gümüş bir kuğuya benzeyen siluetinde sabahın ışıkları oynaşıyor. bir mekan olarak mutfak, temel işlevinin ötesinde bambaşka bir kişilik taşıyor bu sabah. aklıma cyrano de bergerac'tan bir dize geliyor, hemen onu arıyorum.


sanki gümüş bir halı

gibi şafak serildi kap kacağın üstüne!

içindeki tanrıyı sustur ragueneau sen yine!

edmond rostand


(bkz: mutfakta delirmeceler)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"mutfak keyfi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim