edebiyatımızın üretken sanatçısı olup özel ve özgün yeri doldurulamayacak isimlerinden biridir.

öz türkçe'nin sürdürülmesi ve yabancı sözcüklerden tümüyle arındırılması düşüncesinin büyük ve katı savunucusudur. hatta sırf bu sebepten arapça olduğu için ''ve'' bağlacını hiçbir eserinde kullanmamıştır. her cümlemizde ''ve, acaba, aynen'' gibi arapça kökenli kelimeleri kullandığımızı düşününce gerçekten zor ve takdir edilesi bir girişim olmuş doğrusu. hatta kelime demişken size bir sır vereyim, ''kelime'' de arapça kökenliymiş.

hazır öz türkçe demişken, nurullah ataç'ın tamamıyla kendine özgü bir üslubu vardır. yazı dili ile konuşma dilini birbirine yaklaştırmak için devrik cümleyle yazması ve bunu yazı diline yerleştirmeye çalışması kendine özgü üslubu için örnek olarak gösterilebilir. neredeyse her zaman farklılıkları eleştiren bir millet olduğumuz için de zamanında eleştirilerin hedefi olmuştur.

eleştirileri önemsememiş olsa gerek, bu konu hakkında söylemiş olduğu sevdiğim bir sözü vardır:
''aşırıyım ben, aşırılıktan çekinmek, düşüncelerimizin sonuna dek gitmekten çekinmek demektir.''
devamını gör...
denemekten korkmayan kişidir.
devamını gör...
edebiyat dünyamıza renk katan kendine has bir dil anlayışına sahip orijinal yazarlarımızdan biridir. türettiği kelimelerden biri: betik. kitap anlamına geliyor.
devamını gör...
bir dönem ösym'nin en sevdiği yazarlardan bir tanesi.
devamını gör...
"15 nisan, çarşamba
sokakta bana "ağabey! amca!" demiyorlar mı, sinirleniyorum. belli etmiyorum sinirlendiğimi, ses çıkarmıyorum, ama içimde bir öfke duyuyorum . neden? bizim ulusun törelerinden bu, kişi kendinden yaşlılara "ağabey" der, "amca" der, "baba" der, kadınlara da "anne", "abla", "teyze". ben işte bu töreye kızıyorum. niçin birbirimizi kardeş sayıyoruz, bir soydan sayıyoruz? bunun toplumda ne kadar kötü etkileri olduğunu görmüyor musunuz? biz birbirimizi böyle kardeş saydığımız, bir soydan saydığımız için çabucak laubali oluyoruz, ötekinin berikinin, bize en yabancı olanların bile işine karışıyoruz, hemen özel yaşayışını da öğrenmeye kalkıyoruz. biraz yabancı olalım birbirimize, lâubalileşmeyelim, yakınımız saymayalım birbirimizi.
sokakta "amca, ağabey, abla, teyze", bir toplantıda da söz söylemeye kalktılar mı hemen: "arkadaşlar"... neden arkadaşlar? neden "bayanlar baylar" değil? birbirimizin arkadaşı mıyız hep? bakıyorsunuz, bir kişi başka birinin dediklerini çürütmek istiyor, onunla bir düşüncede, bir görüşte olmadığım söyleyecek, gene: "arkadaşım bay falanca..." diye başlıyor söze. yani söze ta baştan yalan karıştırıyoruz.
bunun içindir ki gerçekten samimîlik olmuyor bizde. herkese "arkadaş", herkese "dost" diye diye kendimize gerçekten bir arkadaş, gerçekten bir dost edinemiyoruz. gerçekten arkadaşlık, gerçekten dostluk lâubalilikten kaçınan toplumlarda olur."
günce 1953-1955, nurullah ataç
sayfa 54 - can yayınları
devamını gör...
"dolmuşta dört kişiyiz, bir beşinci bekliyoruz. elli elli beş yaşlarında biri gözüktü. şoförün yanında oturan genç bir bay sesleniyor: "baba, çabuk..." duramadım: "neden baba diyorsunuz?" dedim. belliydi tanımadığı. samimiyet’tenmiş, samimiyet’indenmiş, samimiyet’in bir erdem (fazilet) olduğunu öğretmişlermiş kendisine. "hayır," dedim, uygarlık (medeniyet) samimiyet üzerine kurulmaz, eskiden adâb, erkân denirdi, onun üzerine kurulur. yol yordam..."
neyse ki o delikanlı kızıp da: "eee! ukalâlık etme!" demedi. samimilik bir erdem, ukalâlık da en bağışlanmaz suç... ukalâlığı, ukalâ sayılmayı gözümüze almalıyız, hele bu samimiyet denilen lâubaliliğe karşı.
tanıdığımız, tanımadığımız, karşımıza kim çıkarsa hemen baba, amca, teyze demek köylü töreleridir, kurtulmalıyız bu köylü törelerinden, köylüyü de kurtarmalıyız. bir iki konuşmada, çabucak senli benli olmak da kötü huylarımızdan. ondan da silkinmeliyiz. başka türlü eremeyiz gerçek uygarlığa.
özdenlik (samimilik), bir erdemdir, ama ne demektir özdenlik? ağzını yaya yaya ötekine berikine "sen" demek midir? özdenlik, duygularımızı, düşüncelerimizi kendi kendimize inceleyip, iyice kavrayıp onları söylemek, onlara göre davranmaktır. aklına ne eserse onu söyleyen, karşısındakini kırmaktan çekinmeyen, tanımadığı kimselere yakınlık göstermeye kalkışan kimse özden değildir, düşüncesizin biridir. beni tanımıyorsunuz, bilmiyorsunuz kim olduğumu, ne türlü bir kişi olduğumu, belki en sevemeyeceğiniz, hoşlanamayacağınız insanlardanım, bana kardeş, amca, baba demenizin ne yeri var? öyle demekle yalan söylemiş olmaz mısınız? yalan da özdenliğin tam tersi değil midir?"

günce 1953-1955, nurullah ataç
sayfa 124 - can yayınları
devamını gör...
çocukluğum olmadı benim. çocukluğu olmayanın gençliği de olmaz. bir şey söyleyeyim mi ben size? ihtiyarlığı da olmuyor böylesinin. hani güzel bir ihtiyarlık vardır, insan çocukluğunda yaptıklarını, gençliğinde yaptıklarını hatırlar, anlatır da gözlerinin içi parlar, ben kendimde değil, başkalarında gördüm onu. çocukluğu, gençliği olmamış kişinin yaşlılığında da bir tatsızlık var, yalnız ölümü düşünüyor, ölümden korkuyor, işte o kadar.

lise ders kitaplarında deneme yazıları olurdu. bende yazarım böyle demiştim. deneme yazmaya başlamıştım. o zamanlar çok beğeniyordum yazdıklarımı. sonradan çocukça geldi. fikir iyi kelimeler hep eksik kalmış.
bu bendeki devrik cümle işi de kendisinden kalmış ilginç.
devamını gör...
nurullah ataç 1898'da istanbul'da doğmuş türk şair, yazar ve eleştirmendir.

babası bürokrat olan ataç, galatasaray lisesi'nde aldığı 4 yıllık eğitimin ardından eğitimi için isviçre'ye gitti ve babasının ölümü sonrası türkiye'ye döndü.

fransızca öğretmenliği ve cumhurbaşkanlığı çevirmenliği gibi işler yaptı.

28 yaşında iken evlendi, kızı doğdu.

tdk yayın kolu başkanı seçildi, fransız/latin ve rus klasiklerinden çeviriler yaptı.

türk edebiyatında izlenimci eleştirinin ilk örneklerini veren edebiyatçıların başında gelir.

edebi hayatına tiyatro eleştirisi başlayan ataç'ın yayınlanan ilk tiyatro eleştiri yazısı ''türk tiyatrosunda ilk göz ağrısı”'dır.

yalın ve sade bir dilden yana olan ataç eserlerinde yabancı kökenli hiçbir sözcüğü kullanmamaya gayret etmiştir.

arı dil kullanma hakkındaki fikrini şöyle anlatmıştır;


uydurma dil dediler mi, bir şey söylediklerini sanıyorlar. söyleyim ben size, bu uydurma sözünü, türkçecilik akımına karşı bir silah diye kullanmaya kalkanlardan ne dediğini bilen, şöyle gerçekten düşünerek konuşan bir tek kişi tanımıyorum.

evet, uyduracağız, bizim yaptığımız, uydurduğumuz kelimeler de yavaş yavaş halka işleyecek, eski arapça, farsça kelimelerin işlediği gibi. onların yerini tutacak.



türk edebiyatına büyük katkılar sunmuş ataç 17 mayıs 1957'de şeker ve gut hastalığı tedavisi gördüğü hastanede hayatını kaybetmiştir.

eserleri

günlerin getirdiği (1946)

karalama defteri-sözden söze (1952)

ararken (1954)

diyelim (1954)

söz arasında (1957)

okuruma mektuplar (1958)

günce (1960)

prospero ile caliban (1961)

söyleşiler (1962)

günce 1-2 (1972)

dergilerde (1980)

sevgi üzerine sözler


nurullah ataç
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


biraz da karşılık beklemeden bir iş görmeğe, ettiğiniz iyiliği iyilik saymamağa alışın..
devamını gör...
diyelim - söz arasında adlı denemelerini okumaya devam ettiğim eleştirmen ve yazar. sanırım yapıkredi yayınları iki eseri tek bir parça halinde toplamış. her neyse kendisi daha çok arı (saf) bir türkçe kullanmaya gayret göstermiştir. eserinde türkçedeki yabancı sözcüklerin türkçesiyle mi yoksa orijinal haliyle mi yazılması konusuna sıklıkla değinmiştir. kendisi özellikle dilde sadeleşmeden yana olduğu için yabancı dillerden türkçeye geçen kelimelerin türkçeleştirilmiş hallerini kullanmıştır. bir alıntı bırakıyorum.

uydurma dil dediler mi, bir şey söylediklerini sanıyorlar. söyleyim ben size; bu uydurma sözünü, türkçecilik akımına karşı bir silah diye kullanmaya kalkanlardan ne dediğini bilen, şöyle gerçekten düşünerek konuşan bir tek kişi tanımıyorum. evet, uyduracağız, bizim yaptığımız, uydurduğumuz kelimeler de yavaş yavaş halka işleyecek, eski arapça, farsça kelimelerin işlediği gibi. onların yerini tutacak.
devamını gör...
sıkı dostlardan nurullah ataç, kendisini kızdırıp karşısında pişkin pişkin gülen ahmet hamdi tanpınar'a bir gün: "be adam! sana daha ne kötü söz söyleyim? sana b.k mu diyeyim? sana b.k da diyemem, b.k evvelce iyi olan bir şeyin çürüyüp o hale gelmesidir. sen hiç bir zaman iyi bir şey olmadın ki, şimdi b.k olasın" demiş.
ataç'taki içten öfkeye, tanpınar'daki çelebiliğe şaşırmamak elde değil.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"nurullah ataç" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim