1.
shakespeare'in hamlet oyununun belki de en bilinen sözü. elde kafatası ile söylenmesi makbuldür.
devamını gör...
2.
bütün mesele o filan değil.
devamını gör...
3.
karadağlı olmak yada olmamak...meğer bütün mesele buymuş...
devamını gör...
4.
dillere pelesenk olmuş hamlet oyunundaki shakespeare amcaya ait söz. aslında devamı daha da etkileyicidir. adam yazmış birader. üstelik insan yüzyıllardır hiçbir şeyin değişmediğini rahatça fark ediyor.
hamlet: olmak ya da olmamak, mesele bunda. kör talihin sapanlarına, oklarına zihninde tahammül göstermek mi daha mertçe olur, yoksa kaygıların ummanına karşı silâhlanıp onları yok etmek mi? ölmek: uyumak. o kadar! bir uykuyla kalp üzüntüsünü, tabiatın bedene miras olarak verdiği bin bir acıyı sona erdiriyoruz diyebilmek, candan gönülden istenecek bir son olur, ölmek, uyumak: belki de rüya görmek! ya, dert orada: çünkü, bu fâni kalıbı üstümüzden sıyırıp attıktan sonra, o ölüm uykusunda kim bilir ne rüyalar görürüz düşüncesi bizi durmaya mecbur ediyor. yaşamak felâketini uzatan, işte bu düşünce. yoksa — insan bir hançerle kendi işini kendi halledebilirken — zamanın sillesine hakaretlerine, zalimin haksızlıklarına, kendini beğenmişin küstahlıklarına, karşılıksız kalan aşkın ıstırabına, kanunun ihmaline, mevki sahibinin kibrine, sabırla gösterilen liyakatin değersizlerce hor görülmesine kim tahammül ederdi? meşakkatli bir hayatın yükü altında inleyip ter dökmeye kim razı olurdu? ne çare ki, ölüm sınırlarını aşan yolculardan hiçbirinin geri gelmediği o bilinmez ülke — ardında da belki bir şey vardır korkusu, zihnimizi şaşkın ederek bizi, bilmediğimiz musibetlere düşmektense içinde olduklarımıza tahammül ettiriyor. düşünmek, işte hepimizi böyle korkak ediyor; azmin gürbüz rengi tereddüdün soluk gölgesiyle hasta bir renk alıyor. en büyük en mühim teşebbüsler, bu düşünce yüzünden, mecralarını değiştiriyor; bir fiil adını almaktan çıkıyorlar.
hamlet: olmak ya da olmamak, mesele bunda. kör talihin sapanlarına, oklarına zihninde tahammül göstermek mi daha mertçe olur, yoksa kaygıların ummanına karşı silâhlanıp onları yok etmek mi? ölmek: uyumak. o kadar! bir uykuyla kalp üzüntüsünü, tabiatın bedene miras olarak verdiği bin bir acıyı sona erdiriyoruz diyebilmek, candan gönülden istenecek bir son olur, ölmek, uyumak: belki de rüya görmek! ya, dert orada: çünkü, bu fâni kalıbı üstümüzden sıyırıp attıktan sonra, o ölüm uykusunda kim bilir ne rüyalar görürüz düşüncesi bizi durmaya mecbur ediyor. yaşamak felâketini uzatan, işte bu düşünce. yoksa — insan bir hançerle kendi işini kendi halledebilirken — zamanın sillesine hakaretlerine, zalimin haksızlıklarına, kendini beğenmişin küstahlıklarına, karşılıksız kalan aşkın ıstırabına, kanunun ihmaline, mevki sahibinin kibrine, sabırla gösterilen liyakatin değersizlerce hor görülmesine kim tahammül ederdi? meşakkatli bir hayatın yükü altında inleyip ter dökmeye kim razı olurdu? ne çare ki, ölüm sınırlarını aşan yolculardan hiçbirinin geri gelmediği o bilinmez ülke — ardında da belki bir şey vardır korkusu, zihnimizi şaşkın ederek bizi, bilmediğimiz musibetlere düşmektense içinde olduklarımıza tahammül ettiriyor. düşünmek, işte hepimizi böyle korkak ediyor; azmin gürbüz rengi tereddüdün soluk gölgesiyle hasta bir renk alıyor. en büyük en mühim teşebbüsler, bu düşünce yüzünden, mecralarını değiştiriyor; bir fiil adını almaktan çıkıyorlar.
devamını gör...
5.
sevgili biricik orhan veli kanık gelir aklıma,olmak yada olmamak denildiği zaman..shakespeare ağbimize demiş ki,süleyman efendiler için mesele falan değil,olmak,yada olmamak...
buyurun şiiri okuyun...
kitabe-i seng-i mezar
hiçbir şeyden çekmedi dünyada
nasırdan çektiği kadar;
hatta çirkin yaratıldığından bile
o kadar müteessir değildi;
kundurası vurmadığı zamanlarda
anmazdı ama allah'ın adını,
günahkâr da sayılmazdı.
yazık oldu süleyman efendi’ye.
ıı
mesele falan değildi öyle,
to be or not to be kendisi için;
bir akşam uyudu; uyanmayıverdi.
aldılar, götürdüler.
yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
duysalar öldüğünü alacaklılar
haklarını helal ederler elbet.
alacağına gelince...
alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
ııı
tüfeğini deppoya koydular,
esvabını başkasına verdiler.
artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
ne matarasında dudaklarının izi;
öyle bir ruzigar ki,
kendi gitti, ismi bile kalmadı yadigâr. yalnız şu beyit kaldı,
kahve ocağında, el yazısıyla:
"ölüm allah'ın emri, "ayrılık olmasaydı."
buyurun şiiri okuyun...
kitabe-i seng-i mezar
hiçbir şeyden çekmedi dünyada
nasırdan çektiği kadar;
hatta çirkin yaratıldığından bile
o kadar müteessir değildi;
kundurası vurmadığı zamanlarda
anmazdı ama allah'ın adını,
günahkâr da sayılmazdı.
yazık oldu süleyman efendi’ye.
ıı
mesele falan değildi öyle,
to be or not to be kendisi için;
bir akşam uyudu; uyanmayıverdi.
aldılar, götürdüler.
yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
duysalar öldüğünü alacaklılar
haklarını helal ederler elbet.
alacağına gelince...
alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
ııı
tüfeğini deppoya koydular,
esvabını başkasına verdiler.
artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
ne matarasında dudaklarının izi;
öyle bir ruzigar ki,
kendi gitti, ismi bile kalmadı yadigâr. yalnız şu beyit kaldı,
kahve ocağında, el yazısıyla:
"ölüm allah'ın emri, "ayrılık olmasaydı."
devamını gör...