yazar: yiğit bener
yayım yılı: 2009
yazar yiğit bener bu kitabında, böcekleri metafor olarak kullanarak toplumdaki ötekileştirme ve nefret olgusunu mercek altına almış, okuru hem güldüren hem de düşündüren, çarpıcı öyküler yaratmıştır.
yayım yılı: 2009
yazar yiğit bener bu kitabında, böcekleri metafor olarak kullanarak toplumdaki ötekileştirme ve nefret olgusunu mercek altına almış, okuru hem güldüren hem de düşündüren, çarpıcı öyküler yaratmıştır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "zamansız kelebek" tarafından 06.11.2024 19:12 tarihinde açılmıştır.
1.
yiğit bener imzalı eser olup öykü türünde yer alıyor; kitabımız 2009 yılında yayınlanmıştır.
yiğit bener hakkında bir tanım yazdığımı hatırlıyorum, adını duyduktan sonra yazdıklarını merak ettim ve okuduğum ilk kitabı da bu oldu.
sokulmak adlı ilk öyküde hayatında ilk defa bir kadın memesini ve bir akrebi yakından görme şansı elde eden birinin öyküsü anlatılıyor, derinliği olmayan ve cansız bir öykü olduğunu düşünüyorum, ters köşe eden hiçbir yanı yoktu.
leke adlı öyküde ise yaklaşık 50 yıl önceki anılarını hatırlayan birinin monologları karşımıza çıkıyor.
buyabes adlı öyküde bir yemek masası, gastronomik bazı detaylar öyküde önemli yer tutuyor.
alaz öyküsünde ise çocukluğunu hatırlayan bir adamın arkadaşlarıyla hayvanlara nasıl zulmettiği ve çekirgeleri bir torbaya koyup nasıl yaktıkları anlatılıyor,
alaz yanan şeylerin ya da gazların türlü biçimde uzanan ışıklı dili anlamına geliyor ve öyküde yakmak eylemi olması boşuna değil.
tablo öyküsünde örümcekten korkan bir kadının öyküsü yer alıyor.
yazıhane adlı öyküyü fena bulmadım, diğerlerine göre daha iyi gibiydi.
kitabı tanıtmak için öyküler hakkında künye tadında biraz anlatıp kitap hakkında fikrimi belirtme kısmına geçiyorum, bütün öyküleri anlatıp spoiler vermek de istemiyorum.
yazarın anlatım tarzını kötü bulmadım, kendini okutturan bir yanı var, öyküleri fazla derinliği olan öyküler olarak göremedim, her öyküdeki karakter sayısı belki daha fazla olabilir, karakterlerin isimleri daha çok verilebilirdi, okuyorum ama karakterin adı yok, cinsiyetini anlamaya çalışıyorum, bu bir öykü için sıkıntılı bir durum.
en sevdiğim öyküler leke ve son öykü olan başkalaşım öyküleri oldu.
çekirgeleri yaktıkları öykünün nedense gerçek olduğunu ve yazarın anısı olduğunu düşündüm.
yazarın anlatım tarzını okunulabilir ve sıkıcı olmayan bir düzlemde ilerleyen bir biçimde buldum.
kâbusla biten veya bir kâbus olarak hatırlanan şeylerin konu edinildiği öykülerdi.
hayata dair çeşitli anılar, duygular, hatırlamalar, yaşamda başımıza gelenler, taşınmak, insanları gözlemlemek, ilişkiler, aile ilişkileri, çocukluk anıları, kitabın hissettirdiği şeylerdendi.
karakterlerin daha derin olmasını isterdim ama yine de hikayeleri kendine çeken insanlar olduğunu söyleyebilirim.
bazı karakterlerin geçmişi net hatırlaması ise o öyküleri daha nostaljik kılıyor.
okuduğuma sevindim.
bunca yıl sonra (neredeyse yarım yüzyıl) bu kadar ayrıntıyı nasıl mı hatırlıyorum? felaketler kolay unutulmaz.
kararından döndürebilir miydim? sanmam. kafasına bir şey koyduğunda kimse yolundan alıkoyamaz onu, ne ben ne de başkası.
bensiz, ama daha rahat bir yaşam...
yiğit bener hakkında bir tanım yazdığımı hatırlıyorum, adını duyduktan sonra yazdıklarını merak ettim ve okuduğum ilk kitabı da bu oldu.
sokulmak adlı ilk öyküde hayatında ilk defa bir kadın memesini ve bir akrebi yakından görme şansı elde eden birinin öyküsü anlatılıyor, derinliği olmayan ve cansız bir öykü olduğunu düşünüyorum, ters köşe eden hiçbir yanı yoktu.
leke adlı öyküde ise yaklaşık 50 yıl önceki anılarını hatırlayan birinin monologları karşımıza çıkıyor.
buyabes adlı öyküde bir yemek masası, gastronomik bazı detaylar öyküde önemli yer tutuyor.
alaz öyküsünde ise çocukluğunu hatırlayan bir adamın arkadaşlarıyla hayvanlara nasıl zulmettiği ve çekirgeleri bir torbaya koyup nasıl yaktıkları anlatılıyor,
alaz yanan şeylerin ya da gazların türlü biçimde uzanan ışıklı dili anlamına geliyor ve öyküde yakmak eylemi olması boşuna değil.
tablo öyküsünde örümcekten korkan bir kadının öyküsü yer alıyor.
yazıhane adlı öyküyü fena bulmadım, diğerlerine göre daha iyi gibiydi.
kitabı tanıtmak için öyküler hakkında künye tadında biraz anlatıp kitap hakkında fikrimi belirtme kısmına geçiyorum, bütün öyküleri anlatıp spoiler vermek de istemiyorum.
yazarın anlatım tarzını kötü bulmadım, kendini okutturan bir yanı var, öyküleri fazla derinliği olan öyküler olarak göremedim, her öyküdeki karakter sayısı belki daha fazla olabilir, karakterlerin isimleri daha çok verilebilirdi, okuyorum ama karakterin adı yok, cinsiyetini anlamaya çalışıyorum, bu bir öykü için sıkıntılı bir durum.
en sevdiğim öyküler leke ve son öykü olan başkalaşım öyküleri oldu.
çekirgeleri yaktıkları öykünün nedense gerçek olduğunu ve yazarın anısı olduğunu düşündüm.
yazarın anlatım tarzını okunulabilir ve sıkıcı olmayan bir düzlemde ilerleyen bir biçimde buldum.
kâbusla biten veya bir kâbus olarak hatırlanan şeylerin konu edinildiği öykülerdi.
hayata dair çeşitli anılar, duygular, hatırlamalar, yaşamda başımıza gelenler, taşınmak, insanları gözlemlemek, ilişkiler, aile ilişkileri, çocukluk anıları, kitabın hissettirdiği şeylerdendi.
karakterlerin daha derin olmasını isterdim ama yine de hikayeleri kendine çeken insanlar olduğunu söyleyebilirim.
bazı karakterlerin geçmişi net hatırlaması ise o öyküleri daha nostaljik kılıyor.
okuduğuma sevindim.
bunca yıl sonra (neredeyse yarım yüzyıl) bu kadar ayrıntıyı nasıl mı hatırlıyorum? felaketler kolay unutulmaz.
kararından döndürebilir miydim? sanmam. kafasına bir şey koyduğunda kimse yolundan alıkoyamaz onu, ne ben ne de başkası.
bensiz, ama daha rahat bir yaşam...
devamını gör...