orijinal adı: spleen de paris
yazar: charles baudelaire
yayım yılı: 1864
charles baudelaire'in düzyazı şiirinin doruk noktasından olan bu kitap, ilk yayınladığı günden günümüze kadar değerini koruyan, edebiyat tarihinin güzide eseridir.
yazar: charles baudelaire
yayım yılı: 1864
charles baudelaire'in düzyazı şiirinin doruk noktasından olan bu kitap, ilk yayınladığı günden günümüze kadar değerini koruyan, edebiyat tarihinin güzide eseridir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "unnecessary" tarafından 20.02.2021 22:27 tarihinde açılmıştır.
1.
hep esrik olmalı insan. tüm sorun burda; tek sorun budur. zamanın, omuzlarınızı çökerten ve sizi yere eğilmeye zorlayan o korkunç ağırlığını duymamak için, sürekli sarhoş olmanız gerek. neyle? ister şarapla, ister şiirle, ister erdemle, bu sizin bileceğiniz iş. ama kendinizden geçin.
örneğin kimi zaman bir sarayın merdivenlerinde, bir kuytunun yeşil otlarında, ya da odanızda, insanın içini karartan o yalnızlık içinde uyanmışsanız, rüzgâra, dalgaya, yıldıza, kuşa, duvar saatine, kaçan her şeye, uğuldayan ve ses çıkaran her şeye, yuvarlanan ve şakıyan her şeye saatin kaç olduğunu sorun. alacağınız yanıt hep şu olacak: "saat sarhoş olma vakti! zamanın o kurban kölelerinden olmamak için, içip kendinizden geçin; sürekli kendinizden geçin! şarapla, şiirle, ya da erdemle, canınızın istediği bir şeyle."
paris sıkıntısı-charles baudelaire-çev:erdoğan alkan-cumhuriyet,dünya klasikleri dizisi
edit: bakınızı fark etmedim, aynı kısım alıntılanmış. çeviriler farklı ama.
örneğin kimi zaman bir sarayın merdivenlerinde, bir kuytunun yeşil otlarında, ya da odanızda, insanın içini karartan o yalnızlık içinde uyanmışsanız, rüzgâra, dalgaya, yıldıza, kuşa, duvar saatine, kaçan her şeye, uğuldayan ve ses çıkaran her şeye, yuvarlanan ve şakıyan her şeye saatin kaç olduğunu sorun. alacağınız yanıt hep şu olacak: "saat sarhoş olma vakti! zamanın o kurban kölelerinden olmamak için, içip kendinizden geçin; sürekli kendinizden geçin! şarapla, şiirle, ya da erdemle, canınızın istediği bir şeyle."
paris sıkıntısı-charles baudelaire-çev:erdoğan alkan-cumhuriyet,dünya klasikleri dizisi
edit: bakınızı fark etmedim, aynı kısım alıntılanmış. çeviriler farklı ama.
devamını gör...
2.
"doğaüstü adalette bile biraz acele ve rastlantı olduktan sonra, insan adaletinin de bazı bazı böyle olmasına şaşmayalım. bizler de haksız birer yargıç oluruz yoksa."
"mutluluk evime gelip yerleşti de ben onu tanıyamadım."
başucu kitaplarımdan biridir. korkunç bir hastalık ki dönemde sık sık rastlanan bir şey, ilk önce yazma yetisini götürmüş sonra konuşma. sonra da 31 yaşında ölmüş. öldükten sonra değeri bilnmiş, yine bir dönem klasiği. bu müthiş adamlar erken ölmeseydi daha neler okuyacaktık, neler. şuraya da hemen hemen her yeri çizilmiş kitabımı bırakayım.
"mutluluk evime gelip yerleşti de ben onu tanıyamadım."
başucu kitaplarımdan biridir. korkunç bir hastalık ki dönemde sık sık rastlanan bir şey, ilk önce yazma yetisini götürmüş sonra konuşma. sonra da 31 yaşında ölmüş. öldükten sonra değeri bilnmiş, yine bir dönem klasiği. bu müthiş adamlar erken ölmeseydi daha neler okuyacaktık, neler. şuraya da hemen hemen her yeri çizilmiş kitabımı bırakayım.
devamını gör...
3.
charles baudelaire ait, 1869 tarihli kitap. yazarın, düz yazı türündeki şiirleri yer alır.
normalde yazar kitabını, 1862'de yazmış ancak ölümünden iki yıl sonra yayınlanmıştır.
bendeki, türkiye iş bankası kültür yayınları baskısı ve tahsin yücel çevirisi. bu yüzden kitabın bi usturubu var. çeviri için sayın yücel, yaklaşık bir sayfalık bir açıklama yazmış, o açıklama kitaptan da güzel. söz konusu yazı
23 haziran 1941
maarif vekili
imzası ile bitiyor. baskı yılına ulaşamadığım ve dil biraz daha eski türkçe olduğu için bendeki kitabın, ilk baskılardan olduğunu düşünmeye başlamıştım ki çeviri notuna bakmak aklıma geldi. orada da 1941 yazıyor yani ilk basım. parantez içerisinde, çevrilmiş ilk basım. dolayısıyla dili, ilk halini koruduğu için ben sevdim. daha ağır ancak okumak keyifliydi...
yazarın, eseri yazdığı sırada frengi hastalığının etkileri, bedeninde artmıştır ki bu da, yazdığı şiirlere yansır.
sevgili dostum, size küçük bir yapıt yolluyorum. bu küçük yapıtın başı sonu bulunmadığını söyleyenler biraz haksızlık etmiş olurlar, öyle ya, bu yapıtta her şey aynı zamanda hem baş, hem de kuyruktur tersine, almaşık ve karşılıklı olarak.
diyerek başlar sözlerine bu bölümü de, arsène houssaye’e ithaf eder. o, dönemin la presse yönetimindeki isimdir. arsène houssaye’e yazdığı bu kısım, yazarın aynı zamanda okuyucuyla konuştuğu kısımdır da bana göre. o kısacık pasajda, sorular sorar, yanıtlar verir ve sizi düşünmeye sevk eder. kitabın bilhassa hoşuma giden kısmı burası olmuştur. şimdi size oradan bir alıntı daha bırakacağım;
uyumu uyağı olmadan da şiirli, ezgili olan, ruhun içli devinimlerine, imgelemin dalgalanmalarına, bilincin çarpıntılarına uyacak kadar kıvrak ve çarpıntılı bir şiirsel düzyazı tansığını hırslı günlerimizde hangimiz düşlemedik?
bu saplantılı ülkü her şeyden önce kocaman kentlerle haşır neşir olmaktan, onların sayısız bağlantılarının rastlaşımından doğar. camcı’nın cırtlak bağırışını bir şarkı biçiminde vermeyi, bu bağırışın sokağın en yüksek sisleri arasından çatı katlarına dek yolladığı hüzünlü esinleri içli bir düzyazıda anlatmayı siz de denemediniz mi, sevgili dostum?
bir anlamda düz yazı türündeki şiirlerinin, akıllarda ki soru işaretlerini kaldırmaya çalışır ve kendini haklı göstermek üzere kurgular sorularını. harika bir bakış açısı ve zekice elbette.
açıkçası kitabın isminden dolayı* daha kasvetli bir atmosfer ve yazar ummuştum ancak bu kısım yanıldığımı ve ilerleyen sayfaların benim açımdan daha okunabilir olduğunu gözler önüne serdi.
yine de, bir şiir kitabı olmaktan çok, yazarın, bazı anlarda, anlık ruh durumlarını, o anki olaylarla ifade etme ihtiyacı hissettiği, kısa karalamalardır diyebiliriz. özellikle böyle hissettim. bilhassa
iki kişilik oda yazısında bu durum hayli baskın.
kitap, dipnotlarla zenginleştirilmiş ancak fazla da boğulmamıştır. dünya edebiyatı açısından da, şiir perspektifinden de bu eser, bir klasiktir yahut öyle sayılmıştır da diyebiliriz.
kısa sürede okunup bitirilebilecek bir kitap. hayal dünyanızı harekete geçirdiği doğru ancak hakkında yapılan övgülerin, bana göre çok altında. yine fransızca bilmememin bunda etkisi olmuş olabilir. yine de bir kitabın kalitesi oldukça yüksek olmalı ki çeviride meydana gelen tüm aksaklık ve verimsizlikler çıktıktan sonra bile okuyucuya elle tutulur, övülür bir şey bıraksın. beni bu konuda yanılttı ki çevirmeninin tahsin yücel olduğunu da baştan belirtmiştim. demek ki çeviri değil sorun, yazılar bu eser için. elbette ki dönemi için ilkleri yansıtmış olması onu, önemli kılmıştır.
normalde yazar kitabını, 1862'de yazmış ancak ölümünden iki yıl sonra yayınlanmıştır.
bendeki, türkiye iş bankası kültür yayınları baskısı ve tahsin yücel çevirisi. bu yüzden kitabın bi usturubu var. çeviri için sayın yücel, yaklaşık bir sayfalık bir açıklama yazmış, o açıklama kitaptan da güzel. söz konusu yazı
23 haziran 1941
maarif vekili
yazarın, eseri yazdığı sırada frengi hastalığının etkileri, bedeninde artmıştır ki bu da, yazdığı şiirlere yansır.
sevgili dostum, size küçük bir yapıt yolluyorum. bu küçük yapıtın başı sonu bulunmadığını söyleyenler biraz haksızlık etmiş olurlar, öyle ya, bu yapıtta her şey aynı zamanda hem baş, hem de kuyruktur tersine, almaşık ve karşılıklı olarak.
uyumu uyağı olmadan da şiirli, ezgili olan, ruhun içli devinimlerine, imgelemin dalgalanmalarına, bilincin çarpıntılarına uyacak kadar kıvrak ve çarpıntılı bir şiirsel düzyazı tansığını hırslı günlerimizde hangimiz düşlemedik?
bu saplantılı ülkü her şeyden önce kocaman kentlerle haşır neşir olmaktan, onların sayısız bağlantılarının rastlaşımından doğar. camcı’nın cırtlak bağırışını bir şarkı biçiminde vermeyi, bu bağırışın sokağın en yüksek sisleri arasından çatı katlarına dek yolladığı hüzünlü esinleri içli bir düzyazıda anlatmayı siz de denemediniz mi, sevgili dostum?
açıkçası kitabın isminden dolayı* daha kasvetli bir atmosfer ve yazar ummuştum ancak bu kısım yanıldığımı ve ilerleyen sayfaların benim açımdan daha okunabilir olduğunu gözler önüne serdi.
yine de, bir şiir kitabı olmaktan çok, yazarın, bazı anlarda, anlık ruh durumlarını, o anki olaylarla ifade etme ihtiyacı hissettiği, kısa karalamalardır diyebiliriz. özellikle böyle hissettim. bilhassa
iki kişilik oda yazısında bu durum hayli baskın.
kitap, dipnotlarla zenginleştirilmiş ancak fazla da boğulmamıştır. dünya edebiyatı açısından da, şiir perspektifinden de bu eser, bir klasiktir yahut öyle sayılmıştır da diyebiliriz.
kısa sürede okunup bitirilebilecek bir kitap. hayal dünyanızı harekete geçirdiği doğru ancak hakkında yapılan övgülerin, bana göre çok altında. yine fransızca bilmememin bunda etkisi olmuş olabilir. yine de bir kitabın kalitesi oldukça yüksek olmalı ki çeviride meydana gelen tüm aksaklık ve verimsizlikler çıktıktan sonra bile okuyucuya elle tutulur, övülür bir şey bıraksın. beni bu konuda yanılttı ki çevirmeninin tahsin yücel olduğunu da baştan belirtmiştim. demek ki çeviri değil sorun, yazılar bu eser için. elbette ki dönemi için ilkleri yansıtmış olması onu, önemli kılmıştır.
devamını gör...
4.
özgün adı le spleen de paris olup dilimize erdoğan alkan tarafından çevrilmiş charles baudelaire'in yazmış olduğu eser.
alışılan şiir imajını kıran ve felsefik bir yapıda olan şiir/ pasajvâri metinler yer alır.
yolculuktaydım.
dayanılmaz görkem ve soylulukta bir görünümün ortasındaydım. kuşkusuz o an o soylu görünümden ruhuma da bir şeyler akmıştı.
hava gibi usul usul kanatlanıyordu düşüncelerim. kin ve tensel sevi gibi sıradan tutkular şimdi bana, ayaklarım altındaki uçurumların dibinden geçen bulutlar kadar uzak görünüyordu.
sarılıp sarmalandığım göğüm tavan kadar geniş ve arınmıştı sanki ruhum.
sayfa 56
alışılan şiir imajını kıran ve felsefik bir yapıda olan şiir/ pasajvâri metinler yer alır.
yolculuktaydım.
dayanılmaz görkem ve soylulukta bir görünümün ortasındaydım. kuşkusuz o an o soylu görünümden ruhuma da bir şeyler akmıştı.
hava gibi usul usul kanatlanıyordu düşüncelerim. kin ve tensel sevi gibi sıradan tutkular şimdi bana, ayaklarım altındaki uçurumların dibinden geçen bulutlar kadar uzak görünüyordu.
sarılıp sarmalandığım göğüm tavan kadar geniş ve arınmıştı sanki ruhum.
sayfa 56
devamını gör...
"paris sıkıntısı" ile benzer başlıklar
iç sıkıntısı
153