şiir / edebiyat
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

decadentismo ve crepuscolarismo edebiyatına içkin tüm sesleri bastırarak kendi içine çöken lirizmin mimarı olan italyan şair camillo sbarbaro'nun, xx. yüzyılın ilk çeyreğinde yayımlanan şiir kitabı. sbarbaro'nun edebi portresini çıkarırken biraz vittorio felaco'yu da -the poetry and selected prose of camillo sbarbaro- anmak gerekecektir kuşkusuz. sbarbaro’nun şiiri, felaco'nun da ifadesiyle post-pozitivist yıkımın tezahürüdür. bir açıdan liberal ütopyaların çöküşünün ve simgesel dillerin çelişkili çoğulluğunun ortasında en çok da özneye dönük ve hatta neredeyse bir oto-nekroloji olarak, ölü doğar. memleketi italya’da feste ed oblii'nin görkemli şairi giosue carducci’nin ihtişamlı neo-klasik şiiri ile pecara'nın deli gabriele d’annunzio’sunun erotik retoriği arasına sıkışmış crepuscolari, sbarbaro'nun dilsiz estetiğiyle sabote edilir açıkça. ismini geçirmişken feste ed oblii'den bir alıntı bırakmazsam ölecekmişim... çünkü hangimiz hevesle zikretmedik o zavallı, pek biçare garibaldi'nin yitip gittiği ıssız mentana'nın ismini!

"ahi sola de’ voti d’un dì la severa
mia musa, o caprea, - riparla con te,
ma essa, sdegnosa, a l’ingrata romana,
deserta mentana, - e chi le risponde?"

poesie di giosue carducci
mdcccl (1850) - mcmxıx (1900), feste ed oblii, p.290

eh, o çetin ilham perisi bana hükmediyor olsa gerek devam edelim; sbarbaro’nun şiirinde en çok irdelemekten keyif aldığım tema aşk açıkçası zira tensel arzu ya da ideal güzellik değil; çoğu kez kayıp, ulaşılmazlık ya da yıkıma susamışlık üzerinden tanımlanıyor.* sbarbaro'nun aşk nesneleri ya bir sokak fahişesi, ya terk eden bir gölge ya da ölmeye yüz tutmuş bir baba figürünün kelimelerle resmedilişinden ibaret. yani ne yazık ki aşk burada bir mahvolma arzusudur. özneyi yani şairin kendisini kurtaran değil, yutan bir sevgidir bu. ben böyle akademik akademik anlatıyorum ama benim gibi eline yüzüne bulaştıran bir gerizekalı işte. “ıo t’aspetto allo svolto d’ogni via, perdizione…”**

pianissimo’nun genel teması üzerinden ilerlersek eğer ağlamanın bile törensiz, izleyici aramayan bir biçimde olduğunu söyleyebilirim. yani, kimsenin görmediği bir ormanda, sessizce akan gözyaşı yahut içsel olarak yutulmuş bir ağlayamama hâli hatta zaman zaman apatheia. ama yine de şunu söylemek gerekir, terk edilme çoğu kez somut değildir; varoluşun kendisi tarafından terk edilmiştir şair. aşk, sbarbaro’da hep yetersizlikle birlikte anılır: sevilmemek kadar, sevememek de derin bir acıdır. burada ayrılıyoruz kendisiyle tam olarak. yine de gevezelik bir kenara, bu durağanlık hâli, salt bir yıkım portresidir özünde ve tam da bu sebeple sbarbaro’nun en çok tekrarladığı metafor aynadır ancak bu ayna kendisini değil yalnızca dış dünyayı yansıtan, arkasındaki sır kazınmış, içi boşalmış cam bir yüzeyden ibarettir. ayna imgesi bir açıdan öznenin kendilik algısının dağıldığını da gösterir. özne kendi yansımasında hiçliği bulduğundan ötürü lacancı* anlamda ayna evresi burada tersine çevrilmiş olarak okunabilir.


sbarbaro'nun harabe mekanları da önem arz ediyor ve sık sık yer buluyor kendine. tam olarak ev değil, liman, genelev, bar ve cadde şiirinin kalbinin attığı yer zira bu yerler yalnızca bir fiziksel fon değil varlığın çözülüşüne tanıklık eden yapılar olarak konumlanıyor. lettera dall’osteria şiiri buna şık bir örnek teşkil edecektir. çünkü bu şiirde de olduğu gibi insanlar değil, bozunmuş mekanlar ve eşyalar sbarbaro'yu hayatta tutacaktır. aşk, cinsellik, varlık, hepsi mekanize edilmiş ve yabancılaşmış olduğundan taş ve çamurda yankı bulur. kadınlar değil, pencereler; sevgililer değil, ıslak kaldırımlar içindeki sönümlenmiş güdünün rehberi olarak işlev görür böylece. iç monolog formunda, ellipsis ritim öğelerine sahip olduğundan daha da doğal bir form yakalar bu estetik.

biraz da montale’nin deyimiyle renksiz kâğıtlardan katladığı tekneleri kanalizasyona bırakan bir çocuğun anlatısıdır pianissimo çünkü içindeki şiirlerde ne zafer ne coşku karşılar bizi. sadece hafif bir sarsıntı, kendi bedenine uzak düşme hâli, karanlıkta bırakılmış bir bakış, gecede hafifçe açılan bir pencere…

“e, venuta la sera, nel mio letto / mi stendo lungo come in una bara.”
* taci, anima mia sono questi i giorni p.33


talora nell’arsura cittadina
un canto di cicala mi sorprende.
e subito mi colma la visione
di campagne prostrate nella luce;
e stupisco che ancora al mondo sian
alberi ed acque,
tutte le cose ingenue della terra
che bastavano un giorno a consolarmi…

con questo stupor sciocco l’ubriaco
riceve in viso l’aria della notte.

ma poi che sento l’anima aderire
ad ogni pietra della città sorda
com’albero con tutte le radici,
sorrido a me smarritamente e come
in uno sforzo d’ali e gomiti alzo… p.53
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim