postmodernizm
başlık "süngerbob çorabı giyen yiğido" tarafından 04.01.2021 17:41 tarihinde açılmıştır.
1.
postmodernizm, modernizmin sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir.
devamını gör...
2.
modernizmin ötesi anlamına gelen kavram olmakla beraber bu tanımın kapsamı genellikle sanat, mimarlık gibi alanlardır. eğer postmodernizm kavramını toplumlar için kullanmak istediğimizde postmodernite kavramını kullanmak gerekir. bu videoda neden kullanıldığı iyi bir şekilde özetlenmiştir. bu videoda ele alınan amaç doğrultusunda bulunduğumuz geçiş dönemini tanımlamak için kullanılan bu kavrama son moda saçmalıklar: postmodern aydınların bilimi kötüye kullanmaları başlığında da belirttiğim sıkıntılardan dolayı mesafe ile yaklaşmak gerekir. bunun sebebi ise postmodernizmin kendisinin bilim, aydınlanma, marksizm ve psikanaliz gibi pek çok kavrama karşıt bir şekilde konumlandırmasıdır. yani birisi postmodern marksist gibi bir tanım kullanıyorsa (bkz: jordan peterson), kullanan kişinin bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunu söyleyebilirsiniz.
zannımca bu akımın yaygınlaşması 1980'ler sonrası reagan,thatcher,gorbaçov etkisi ile 1990'larda başlamıştır. bu doğrultuda kimlik ve öznenin en çok öne çıkan unsurlar olduğu söylenebilir. bu iki başlığı öne çıkarmamın sebebi ise günümüz muhalif siyasetinde çok ciddi yer işgal eden unsurlar olduğunu düşünmemden kaynaklıdır. (bkz: feminizm)(bkz: lgbti+)
belirtmem gerekir ki kesinlikle bunlar asla göz ardı edilmeyecek sorunlardır ancak bana göre nihayetinde dolaylı veya dolaysız olarak neo-liberal siyasetin etkisi kesinlikle ihmal edilmemelidir.
sonuç olarak, günümüz konjöktürünü tanımlamakta elimizdeki kavramların yetersizliğinden dolayı meydana çıkan, ele aldığı sorunların asla göz ardı edilmemesi gereken ancak çok ciddi bir revizyona ihtiyaç duyan bir kavramdır.
başlangıç için, steven best ve douglas kellner'in yazmış olduğu postmodern teori eleştirel soruşturmalar kitabını önerebilirim.
zannımca bu akımın yaygınlaşması 1980'ler sonrası reagan,thatcher,gorbaçov etkisi ile 1990'larda başlamıştır. bu doğrultuda kimlik ve öznenin en çok öne çıkan unsurlar olduğu söylenebilir. bu iki başlığı öne çıkarmamın sebebi ise günümüz muhalif siyasetinde çok ciddi yer işgal eden unsurlar olduğunu düşünmemden kaynaklıdır. (bkz: feminizm)(bkz: lgbti+)
belirtmem gerekir ki kesinlikle bunlar asla göz ardı edilmeyecek sorunlardır ancak bana göre nihayetinde dolaylı veya dolaysız olarak neo-liberal siyasetin etkisi kesinlikle ihmal edilmemelidir.
sonuç olarak, günümüz konjöktürünü tanımlamakta elimizdeki kavramların yetersizliğinden dolayı meydana çıkan, ele aldığı sorunların asla göz ardı edilmemesi gereken ancak çok ciddi bir revizyona ihtiyaç duyan bir kavramdır.
başlangıç için, steven best ve douglas kellner'in yazmış olduğu postmodern teori eleştirel soruşturmalar kitabını önerebilirim.
devamını gör...
3.
birçok kişinin kafasını karıştıran bir dönem terimi olmakla birlikte, tamamen yermenin ya da tamamen övmenin hiçbir mantığı olmadığını düşünüyorum. olumlu yanları olmakla birlikte olumsuz yönleri de bir hayli fazladır.
kavramdan hiç haberiniz olmasa bile, sosyolog michel maffesoli'nin, sputnik fransa'ya verdiği mülakatı dinleyerek, postmodernizmin ne olduğuna dair fikir edinebilirsiniz.
kavramdan hiç haberiniz olmasa bile, sosyolog michel maffesoli'nin, sputnik fransa'ya verdiği mülakatı dinleyerek, postmodernizmin ne olduğuna dair fikir edinebilirsiniz.
devamını gör...
4.
orji, toplumun mcdonaldlaştırılması, the medium is the message, potlaç , lanetli pay teoremi, değiş tokuşu kalmayan simülakra, adorno kültür endüstrisi, ve sibernetik havuz. tüm bunların yanında `fantazmagori` sayıklamaları! ölmedikçe bu tuzaklardan kaçış yok. üzerinde bedenini örtecek dokuları yıpranmış götünde donu olmayan adam bile, bugün tam anlamıyla bir meta-kumbaradır. önemi hiç olmayan pazarlanma aracıdır. depremde ölümle burun buruna gelmişler, iletişim araçlarının bir numara kurumlar tarafından en iyi malzemedir. yapı stokları, geçici günü kurtarmak maksatlı satılan tüm ürünler bunlara eşdeğerdir. aynı kıçını pazarlayan kadınsı yetiler gibi, onun yani ötenin fakirliği de reklamlaştırılmıştır araçlardan oluşur... ortada olmayan sembolik iğrençliğe kapaklanmıştır. (bireyi aydınlatma veya sanal döküntülerden, ona bir şey iletmenin imkanı yoktur. yazılımdan klavyeden çıkan bir yazının kodlanmış, kendi içinde kendini yöneten bir sibernetik dolayda insanın sözü okunamaz.)
metanın fetişizm mi? evet!
''hakim olan metanın dünyasıdır.'' gösteri toplumu [la societe du spectacle, guy debord]
konuya kaotik gireceğim. ki girdim. sözde postmodernist yamyam olmak bunu gerektirir sanıyorum. geçen kış başı luppo denilen bir ürünün odağındaki, sırada bekleyen çinko karbon vatandaşı yağlayıp paklayıp reklamlaştırıp; üstüne de metalığa bulayıp iyice kitleye sunuverdiler. bu sadece bir minicik bir örnek teşkil eder veya etmez. bu ülke bazında tema vakfı dev gibi kütüklerin altında, çocukları toplayıp ''fidanlar ormana'' diye , işte o apaçık kokuşmuş reklamları böyle pazarlamışlığı vardır malum kaybolmuş kitleye karşın. dolayısıyla bakınca: tüm bu konuların odağı nedir diye bir cevap aramanın manası kalmadı.
paul virilio :
«teknokrasinin verdiği zararlardan sonra, otomasyonu icat edenlerin korktukları toplumsal sibernetik içine düşerek, bir beladan kaçarken daha kötü bir belanın kucağına mı atılıyoruz? hayatımızın idaresini canlı olmamakla beraber aşın hızlı olan, teknik ilerlemenin en uç noktasını gerçekleştirmeye aday aygıtlara teslim etmek: teknik ilerlemenin en üst noktası, yani pratik faydası yalnızca seçim sonuçlarının açıklanması konusunda zaman tasarrufu sağlayacak olan otomatik (sanal) demokrasi... aslında geçmişin iletişim araçlarının yerel hızının yerini telekomünikasyonun küresel hızının almasıyla birlikte hareketsizliğe, hareketin kısırlaştırılmasına doğru gidiyoruz.»
bu evrensel gibi görünen görüngüler tuzağını iyi işleyen bu parçanın oluşturduğu kırıntılar; attığımız her ufak dokunuşta ve attığımız her adımda simüle edilen parçacık evrenin de soluk alıp verişe ortak olduğumuza işaret ediyor.
post-truth politics bitti.
artık kıtaları rehabilite eden, uzak yıldız okyanuslarının sahibesi olmak isteyenler; bedenleri `cryonics` ile seeking immortality dünya içinde birleştirmek istiyorlar. dünyayı arzu makinesi haline sokanların yarattığı sahte göreceli gerçeklik, dünyayı bulanıklaştırdı. koca bir yığınların evi olan dünya, insanın tasarımı olan en zerresine kadar; her bok üzerine değinilmeyecek kadar içi boşaltıldı. (öyleyse, çarçabuk bu elverişsiz imgenin, dizayn edilmiş kaostan, görüntülenen lanetli yanılsamalardan grileşen kopuk kopuk ani yok oluşlara sürüklenen, cevapsız dünyadan ayrılmak yeğdir.)
gerçek anlamda yabancı olan tek gezegen dünya'dır .
j.g ballard in: michael seeds, dana backman foundations of astronomy , cengage learning, 1 ocak 2012, s. 472
metanın fetişizm mi? evet!
''hakim olan metanın dünyasıdır.'' gösteri toplumu [la societe du spectacle, guy debord]
konuya kaotik gireceğim. ki girdim. sözde postmodernist yamyam olmak bunu gerektirir sanıyorum. geçen kış başı luppo denilen bir ürünün odağındaki, sırada bekleyen çinko karbon vatandaşı yağlayıp paklayıp reklamlaştırıp; üstüne de metalığa bulayıp iyice kitleye sunuverdiler. bu sadece bir minicik bir örnek teşkil eder veya etmez. bu ülke bazında tema vakfı dev gibi kütüklerin altında, çocukları toplayıp ''fidanlar ormana'' diye , işte o apaçık kokuşmuş reklamları böyle pazarlamışlığı vardır malum kaybolmuş kitleye karşın. dolayısıyla bakınca: tüm bu konuların odağı nedir diye bir cevap aramanın manası kalmadı.
paul virilio :
«teknokrasinin verdiği zararlardan sonra, otomasyonu icat edenlerin korktukları toplumsal sibernetik içine düşerek, bir beladan kaçarken daha kötü bir belanın kucağına mı atılıyoruz? hayatımızın idaresini canlı olmamakla beraber aşın hızlı olan, teknik ilerlemenin en uç noktasını gerçekleştirmeye aday aygıtlara teslim etmek: teknik ilerlemenin en üst noktası, yani pratik faydası yalnızca seçim sonuçlarının açıklanması konusunda zaman tasarrufu sağlayacak olan otomatik (sanal) demokrasi... aslında geçmişin iletişim araçlarının yerel hızının yerini telekomünikasyonun küresel hızının almasıyla birlikte hareketsizliğe, hareketin kısırlaştırılmasına doğru gidiyoruz.»
bu evrensel gibi görünen görüngüler tuzağını iyi işleyen bu parçanın oluşturduğu kırıntılar; attığımız her ufak dokunuşta ve attığımız her adımda simüle edilen parçacık evrenin de soluk alıp verişe ortak olduğumuza işaret ediyor.
post-truth politics bitti.
artık kıtaları rehabilite eden, uzak yıldız okyanuslarının sahibesi olmak isteyenler; bedenleri `cryonics` ile seeking immortality dünya içinde birleştirmek istiyorlar. dünyayı arzu makinesi haline sokanların yarattığı sahte göreceli gerçeklik, dünyayı bulanıklaştırdı. koca bir yığınların evi olan dünya, insanın tasarımı olan en zerresine kadar; her bok üzerine değinilmeyecek kadar içi boşaltıldı. (öyleyse, çarçabuk bu elverişsiz imgenin, dizayn edilmiş kaostan, görüntülenen lanetli yanılsamalardan grileşen kopuk kopuk ani yok oluşlara sürüklenen, cevapsız dünyadan ayrılmak yeğdir.)
gerçek anlamda yabancı olan tek gezegen dünya'dır .
j.g ballard in: michael seeds, dana backman foundations of astronomy , cengage learning, 1 ocak 2012, s. 472
devamını gör...
5.
modernizm olmayan her şey.
modernizme dair tüm olanları eleştiren modern hayatın geren kalıplarla dolu olduğunu iddia eden bir akım.
kesin şehirli hayatın formatlarını direnmekten bezen bir köylünün icadıdır.
modernizme dair tüm olanları eleştiren modern hayatın geren kalıplarla dolu olduğunu iddia eden bir akım.
kesin şehirli hayatın formatlarını direnmekten bezen bir köylünün icadıdır.
devamını gör...
6.
postmodernite kendinden önceki dönemlerin değer yargılarını ortadan kaldırmaya, boş göstermeye çalışır. bu anlayış neoliberal ekonomi ile desteklenir. yani içeriğin anlamı postmodernite ile sıfırlandıktan sonra devreye neoliberal anlayış girer ve herşeyin değerini piyasaya bırakır. en geniş kitlenin karar alıcı konuma gelmesi sağlanır. bu yüzden postmodernitede bir rasyonalizmden ziyade, kitlelerin o andaki psikolojisiyle nereye yönlenmek istiyorsa yada yönlendirilmeye açık bulunmasıyla "manipülasyonlarla mesela" bir tarafa gitmesidir. fakat sabit, yerleşik değerleri olmadığı için sık görüş değiştirebilir. bugün beyaz dediğine yarın da beyaz deme mecburiyeti yoktur, geçişler hızlıdır ve siyah da diyebilir. yalın alpaydan..
devamını gör...
7.
insan hafızasının bir tanımlamasıdır. tanımlamadan duramıyoruz bizler böyle varlıklarız. neyi tanımlamaya çalışmışız bu kez peki?
- “tanımlayamadıklarımızı”.
- “tanımlayamadıklarımızı”.
devamını gör...
8.
postmodernizm her şey ve hiçbir şeyin retoriğinin retoriğidir.
dünyamızdaki karşılığı ise entelektüel adayının ilk duraklarından birisidir. etrafındaki her şeyi postmodern diyerek eleştiren bir kişi görürseniz onu sakinleştirin. bu aşamayı elbet geçecek.
işin özüne gelirsek küreselleşen dünyadaki akımlardan birisi belki de hepsi bilemiyorum. kendisini nasıl tanırsınız? büyük anlatılar yerine sıradanın, ulus-devlet yerine özerkliğin, bireyselciliğin, duygusal ve ahlaki ayrıklığın,netflixin, lgbtnin, ortodoks marksizmin çöküşünün ve foucault gibi adamların her putu devirip yerine ise o kırıklığı bırakmaktan zevk alışının totaline postmodernizm denilebilir.
genel kültür düzeyinde ilgileniyorsanız sosyal açıdan yansımalarına bakın, buradan kavrayabilirsiniz. üç kişinin oturduğu butik kahveciler en tatlı örneğidir.
dünyamızdaki karşılığı ise entelektüel adayının ilk duraklarından birisidir. etrafındaki her şeyi postmodern diyerek eleştiren bir kişi görürseniz onu sakinleştirin. bu aşamayı elbet geçecek.
işin özüne gelirsek küreselleşen dünyadaki akımlardan birisi belki de hepsi bilemiyorum. kendisini nasıl tanırsınız? büyük anlatılar yerine sıradanın, ulus-devlet yerine özerkliğin, bireyselciliğin, duygusal ve ahlaki ayrıklığın,netflixin, lgbtnin, ortodoks marksizmin çöküşünün ve foucault gibi adamların her putu devirip yerine ise o kırıklığı bırakmaktan zevk alışının totaline postmodernizm denilebilir.
genel kültür düzeyinde ilgileniyorsanız sosyal açıdan yansımalarına bakın, buradan kavrayabilirsiniz. üç kişinin oturduğu butik kahveciler en tatlı örneğidir.
devamını gör...
9.
modernizmin getirdiği katı ilkelerin bir bir tartışmaya açılması ve sorgulanmasıyla bu ilkelere bağlılık sona erdi. postmodern dünyada her şeyden şüphe edilerek hiçbir şeyin mutlak gerçeklik olarak kabul edilmemesi durumu olarak ortaya çıkmıştır.
devamını gör...
10.
modernizme bir tepki olarak ortaya çıkmış olan postmodernizim hem politik hem de felsefi bir altyapıya sahiptir. yalın anlamda postmodernizm felsefi bir gelişme olarak görülemez o batı'nın aydınlanma düşüncesi adı altında yenileşme hareketinin felaket getirdiğini savunan bir düşünce biçimini ortaya koymaktadır. ayrıca postmodernizm felsefede olan bazı gelişmelerden kesin sonuçlar çıkartır. buna göre postmodernizimde önce varlık sonra tutum ve davranışlar ön plandadır. yani varolan her şey insanların arzularına göre şekillenmektedir.
devamını gör...
11.
türk edebiyatında postmodern şiir örneği ve açıklaması
bük
bulutlarını aldırdım büklerimin
pembesine zift karıncaları yürüttüm
sarmaşık tülleri ve saka dikenleri
turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
süpürdüm yüreğimle canımın önünü
örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
düşsel (!) ?
hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
düş – me! ? düş – mü !
nereden geldiğini
nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,
remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
karındaşı olmasa da siper pelerin
daha ne söylesem? ………örümcek ?!!!!
uç jumbo,,,üç,,,beş,,,,100 havuzda,,,,1ooo yat
yalı çapkını
allah allah (!)
kokuyor nefesi açlığın!!!!!!!
neden şairler hep arada kalır?!!!!!!
herkesin tanrısı farklı………
söz bu kadar………………….
yeter mi
dön büklerine
bükülmesin masumiyetin körpesi
yarım elma ve solucan bataklık düşkünü
selim savaş karakaş
postmodern bir şiirin tahlili “bük” isimli şiirin tahlili
bük sözlük anlamları:
a- ovada, göl ya da akarsu kıyılarında, oldukça geniş yer kaplayan, içine girilmesi zor, çok sık durumdaki diken, saz ve çalı topluluğu.(isim)
b- böğürtlen çalısı, böğürtlenlik.(isim)
c- bük(mek) : sertçe kıvırmak ya da bir yöne çevirmek.(fiil)
d- eğmek.(fiil)
1-şiiri biçim yönünden ele aldığımızda postmodern düşüncede varolan kurallara aykırılık kendisini göstermekte. nazım birimi, birim sayısı, ölçüsü, uyak düzeni şiirde yer almamıştır.
2-noktalama işaretleri; şairin yeni işaretleri veya birden çok işareti alışılmışın dışında kullanması da kurallara karşı gelmenin göstergesidir. postmodernizmde şiir dilini şair belirler.
3-belirsizlik şiirin genelinde hakim bir izlem olarak karşımıza çıkmaktadır.
postmodernzmi en iyi anlatan şiirlerden biri olan “bük” isimli şiirde
belirsizlik, tanımsızlık şiirin her dizesinde kendini göstermekte. şiirde kelime ve söz oyunları anlam genişliğini sağlamış ve bu anlamlar okuyucunun kendi iç dünyasına bırakılmış, hayal gücüyle şekillenecek simgeler şiire ustaca yerleştirilmiş.
bulutlarını aldırdım büklerimin
pembesine zift karıncaları yürüttüm
sarmaşık tülleri ve saka dikenleri
bulutlarını kime ve neden aldırmış? peki bulut imgesi ile kastedilen nedir? bu soruların cevabı okuyucunun hayal gücüne bırakılmış. şiirin geneline baktığımızda kopuşlar görmekteyiz. yine de şairin büklerine tekrar dönmek istemesinden şunu anlayabiliyoruz ki bu benim kişisel görüşüm şairin neyi düşünerek bu imgeyi kullandığını bilmiyorum: uzun saz ve çalı çıkmazları arasından gün yüzü görmek isteyen vicdanını avucuna almış bir bireyin karınca misali umuda adım atması.
bulut; güneşi kapayan bir engel ki kişinin kendi iç dünyasında yine kendi elleriyle ördüğü kalın duvarı temsil ediyor. o kalın duvarları geçebilmek için sarmaşıklar ve saka dikenlerini süpürmesi gerekli. diğer bir açıdan baktığımızda şair gül değil de “sarmaşık tülleri” şeklinde kullanmış. saka dikeni çayının bazı hastalıklarda binlerce yıldır kullanıldığı bilinmekte. belki de şiirde ilaç manasına gelecek şekilde kullanılmıştır.
(bu analizi bük kelimesinin isim olarak görev yapan anlamına göre yaptım. fiil şeklinde de kullanılmış olabilir. postmodernizmin bariz özelliği de bunu gerektirir.)
turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
süpürdüm yüreğimle canımın önünü
örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
düşsel (!) ?
yıllarca sazlığında sık çalılar arasında yaşamış bir bireyin baharlaşan bu ilk düşüncesi kendisine büyük tufan gibi gelmiş olmalı. kalıplaşmış firavun düşünceleri ki burada şair içine gömüldüğü kuyuyu firavun mozaiklerine benzetmekte diye düşünüyorum. ve bu samimi düşünce ile kendi dünyasına ördüğü kalkandan çıkmak istiyor.
“örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
düşsel (!) ?”
yine postmodernizmin kurmaca tutkunluğu bu dizelerde kendini göstermekte. ele avuca sığmayan ve yok edilmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim derken düşselliği ve kurmaca unsurlar olduğunu okuyucuya tercüme ediyor.
hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
düş – me! ? düş – mü !
nereden geldiğini
nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,
bu dizelerde kelime oyunları, kişiden kişiye değişen mana çokluğu göze çapmakta. nesnellik postmodern düşüncede yer almaz. öznellik önceliklidir.
üstkurmaca bilinçli olarak hikayenin kurmaca olduğuna dikkati çekiyor ve ironi ile düşünceye müdahale ediyor.
postmodernizmde modernizmin terkettiği mit,büyü,fal tekrar kullanılmaya başlanmıştır. “nereye gideceğini cezvelere sor” dizesinde modernizmin ötelediği fal kullanılmıştır. kahve falı için cezve ve fincan ikilisinden sadece biri kullanılarak mecazı mürsel de yapılmıştır. ben bu şekilde açıklıyorum ama yine tekrar etmekte fayda var şairin bu konuda ne düşündüğü hakkında en ufak bir bilgim yok.
remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
karındaşı olmasa da siper pelerin
eş sesli kelimelerle yapılan söz sanatı ile başlayan bu dizelerde artık sazlığından çıkan bireyin karşılaştığı içtimai ve tarihi olaylar postmodernizmin özellikleri ile gün ışığına çıkıyor.
remora asalak bir balık türü. peki bu imge ile anlatılmak istenen ne olabilir?
emeksiz zengin olanın
kitapsız bilgin olanın
sermayesi din olanın
rehberi şeytan olmuştur.
yunus emre’nin şiiri üzerinden insanların kanını emerek güç sahibi olan şeytanlar kastediliyor olabilir mi? elbette olabilir.
bu asalakların soyunu kurutmayanların gözyaşları ateşte bile kurumaz.
etrafını incelemeye devam ediyor şair. ve yine postmodernizmde önemli bir yere sahip olan din düşüncesi üzerinden “teslimiyet” duygusunu hz. ibrahim kıssası ile açıklıyor. hz. ibrahim canından çok sevdiği oğlunu kurban olarak sunmuştur. işte teslimiyet budur. şair allah’a olan başka bir teslimiyet örneği de sunuyor bize. bir askerin arkadaşı üzerine atlayıp onu koruması. işte size teslimiyet diyor şair haykırıyor. ve devam ediyor daha anlatayım mı teslimiyeti? örümcek kelimesi iki anlama gelecek şekilde kullanılmış, her iki anlamı da ele alabiliriz. okumama veya hz. muhammed’in(sav) mağaradaki teslimiyeti.
sonra günümüze geliyor. burada yine sayılarla ve kelimelerle oyunlar oynandığını görüyoruz. anlatılmak istenen büyük bir ironi: allah allah diyenlerin açgözlülüğü, hani teslimiyet? lüks hayatın içinden allah allah teslimiyeti nasıl çıkabililir? sorguluyor şair. açlığın nefesi kokarken allah allah diyenlerin şatavatlı hayatları inanca ters değil mi?
yalı çapkını derken izimsel işlevin üstünde durduğu bir kuş türü mü? bence değil. kuş türü olsaydı yalıçapkını şeklinde bitişik yazılırdı. yine anlam oyunları şairin kaleminden göstermiş yüzünü. insanlar bir ekmeğe muhtaçken binlerce ballı ekmek alanlar. yatlarda en ihtişamlı hayatlar içindeyken allah allah inancının pek de inandırıcı olmadığını savunuyor şair. yalılarda çapkınlık yapanları kastediyor düşüncesindeyim. ama şair, bir kuş türü olan yalıçapkınını da imge olarak sunmuş olabilir.
şiirde geçen herkesin tanrısı farklı dizesi evrenselliğe başkaldırıdır. bu dizeyi açmak istesem sanırım bir kitap yazabilirim. kısaca şairin ifadesinden şunu anlıyoruz: kişilerin önceliği farklı, öncelik sırası kişiden kişiye değişir ve aslında insanların önceliği “en” i inancının ilkidir.
postmodernizmde her türlü kalıptan uzak durulur. evrensel kesinlik veya hakikatler olduğu fikrine meydan okunur. postmodernistler neyin doğru veya yanlış, iyi ya da kötü hakkındaki düşüncelerini düzeltmeye çalışmazlar. mutlak gerçek diye bir şeyin olamayacağına inanıyorlar.
postmodernistler gerçeklik kavramının, insanlar ve özel çıkar grupları tarafından başkaları üzerinde güç kazanmak için kötüye kullanılan bir hayal yanılsaması olduğuna inanmaktadırlar.
ahlak kişiseldir. etiğin göreli olduğuna inanmak, postmodernistler ahlakı kişisel kanaatine maruz bırakır. ahlaki değeri, geleneksel değerlere ve kurallara uymaya gerek kalmadan herkesin özel etik kuralları olarak tanımlarlar.
1-postmodernizm hiyerarşiyi reddedip özgürlüğü savunur
2-modernliğin kenara attığı her şeyin tekrar önem kazanmıştır (büyü, mit,
dini hisler, sezgiler, çoşkular…)
3-evrenselliğe, katı kurallara karşı çıkma vardır.
4-akademik söylemi reddeder.
5- bütünlükten yoksundur
6- zihin uyarıcıdır
7- kafa karışıklığı ve anlamsızlık, karmaşa hakimdir.
8- ironi vardır.
9- her şey metinlerarası niteliktedir.
10- aklın değerlerinden kuşkuludurlar.
11- metinlerde açık ve nesnel bir içerik yoktur.
12- okurlara metnin anlamını tanımlama ve yaratma da olağanüstü bir güç verilir
13- kurgusaldır, eserlerde kurguya dayalı olduğu da ifade edilebilir.
14- postmodernizm yüksek kültür ile popüler kültür arasındaki sınırların yanı sıra sanat ile günlük yaşam arasındaki sınırları da bulanıklaştıran derinlikten yoksun, merkezsiz, temelsiz, özdüşünümsel, oyuncul, türevsel, eklektik, çoğulcu bir sanatta az veya çok yansıtan bir üsluptur.
belirsizliğe, tanımsızlığa, biçimsizliğe yaslanan postmodernizm, tartışmalar içerisinde varlığını koruyarak etki alanını günden güne artırmaktadır. bugün postmodernizmin ötesine geçildiği ve kültür çalışmalarında yeni teorilerin gündeme geldiği dillendirilse de postmodernizmin tam olarak anlamlandırılamaması, araştırmacıları yeni fikirler ortaya koymaları noktasında cesaretlendirmektedir. bir sanat ve edebiyat akımı olarak 1960 larda amerika ve fransa da ilk olarak görülmeye başlayan postmodernizm, ıı. dünya savaş ı sonrası aydınlanmacı aklın iflas etmesi sonucu geliştirilen eleştiriler üzerinde vücut bulur. modernitenin her şeyi akla göre yorumlayarak insan ve insan ile alakalı her türlü faaliyeti mekanik bir yapı olarak değerlendirmesine postmodernistler şüpheyle yaklaşarak düzen, biçim, bütünlük, birlik gibi unsurları göz ardı ederler. özellikle sanat ve edebiyatta söz konusu unsurlar yerine düzensizlik, biçimsizlik, parçalılık, eklektizm, ayrılık ve karmaşa gibi unsurları ön plana çıkararak modern sanat söyleminin dışına çıkarlar. modern söylemde sanatçının dâhi olduğu ve sanat eserinin biricikliği kabul görürken postmodern söylemde sanatçının ölümü ve eklektik bir biçimde eserin meydana getirilmesi dillendirilir. denilebilir ki eklektizm bütün postmodern sanatın temel özelliğidir. yeni bir değer üretmekten ziyade var olan malzemelerden yeni yapılar meydana getirmeye çalışan postmodernistler farklı teknikler kullanırlar. fredric jameson, postmodernistlerin pastiş (öykünme) yöntemi ile eserlerini ortaya koyduklarını belirtir. ona göre bireysel öznenin kaybolması ve kişisel üslubun varlığını yitirmesinden sonra pastiş evrensel bir uygulamaya dönüşür (2011: 55). terry eagleton pastiş ile birlikte postmodernistlerin parodiye (yansılama) de sıkça başvurduklarını söyler. ona göre sanatın artık dünyayı taklit etme görevi ortadan kalktığından sanatçı, temsil etmenin parodisini yapar . yeni bir değer üretmekten ziyade var olan değerleri farklı teknikliklerle bir araya getirir.
bük
bulutlarını aldırdım büklerimin
pembesine zift karıncaları yürüttüm
sarmaşık tülleri ve saka dikenleri
turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
süpürdüm yüreğimle canımın önünü
örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
düşsel (!) ?
hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
düş – me! ? düş – mü !
nereden geldiğini
nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,
remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
karındaşı olmasa da siper pelerin
daha ne söylesem? ………örümcek ?!!!!
uç jumbo,,,üç,,,beş,,,,100 havuzda,,,,1ooo yat
yalı çapkını
allah allah (!)
kokuyor nefesi açlığın!!!!!!!
neden şairler hep arada kalır?!!!!!!
herkesin tanrısı farklı………
söz bu kadar………………….
yeter mi
dön büklerine
bükülmesin masumiyetin körpesi
yarım elma ve solucan bataklık düşkünü
selim savaş karakaş
postmodern bir şiirin tahlili “bük” isimli şiirin tahlili
bük sözlük anlamları:
a- ovada, göl ya da akarsu kıyılarında, oldukça geniş yer kaplayan, içine girilmesi zor, çok sık durumdaki diken, saz ve çalı topluluğu.(isim)
b- böğürtlen çalısı, böğürtlenlik.(isim)
c- bük(mek) : sertçe kıvırmak ya da bir yöne çevirmek.(fiil)
d- eğmek.(fiil)
1-şiiri biçim yönünden ele aldığımızda postmodern düşüncede varolan kurallara aykırılık kendisini göstermekte. nazım birimi, birim sayısı, ölçüsü, uyak düzeni şiirde yer almamıştır.
2-noktalama işaretleri; şairin yeni işaretleri veya birden çok işareti alışılmışın dışında kullanması da kurallara karşı gelmenin göstergesidir. postmodernizmde şiir dilini şair belirler.
3-belirsizlik şiirin genelinde hakim bir izlem olarak karşımıza çıkmaktadır.
postmodernzmi en iyi anlatan şiirlerden biri olan “bük” isimli şiirde
belirsizlik, tanımsızlık şiirin her dizesinde kendini göstermekte. şiirde kelime ve söz oyunları anlam genişliğini sağlamış ve bu anlamlar okuyucunun kendi iç dünyasına bırakılmış, hayal gücüyle şekillenecek simgeler şiire ustaca yerleştirilmiş.
bulutlarını aldırdım büklerimin
pembesine zift karıncaları yürüttüm
sarmaşık tülleri ve saka dikenleri
bulutlarını kime ve neden aldırmış? peki bulut imgesi ile kastedilen nedir? bu soruların cevabı okuyucunun hayal gücüne bırakılmış. şiirin geneline baktığımızda kopuşlar görmekteyiz. yine de şairin büklerine tekrar dönmek istemesinden şunu anlayabiliyoruz ki bu benim kişisel görüşüm şairin neyi düşünerek bu imgeyi kullandığını bilmiyorum: uzun saz ve çalı çıkmazları arasından gün yüzü görmek isteyen vicdanını avucuna almış bir bireyin karınca misali umuda adım atması.
bulut; güneşi kapayan bir engel ki kişinin kendi iç dünyasında yine kendi elleriyle ördüğü kalın duvarı temsil ediyor. o kalın duvarları geçebilmek için sarmaşıklar ve saka dikenlerini süpürmesi gerekli. diğer bir açıdan baktığımızda şair gül değil de “sarmaşık tülleri” şeklinde kullanmış. saka dikeni çayının bazı hastalıklarda binlerce yıldır kullanıldığı bilinmekte. belki de şiirde ilaç manasına gelecek şekilde kullanılmıştır.
(bu analizi bük kelimesinin isim olarak görev yapan anlamına göre yaptım. fiil şeklinde de kullanılmış olabilir. postmodernizmin bariz özelliği de bunu gerektirir.)
turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
süpürdüm yüreğimle canımın önünü
örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
düşsel (!) ?
yıllarca sazlığında sık çalılar arasında yaşamış bir bireyin baharlaşan bu ilk düşüncesi kendisine büyük tufan gibi gelmiş olmalı. kalıplaşmış firavun düşünceleri ki burada şair içine gömüldüğü kuyuyu firavun mozaiklerine benzetmekte diye düşünüyorum. ve bu samimi düşünce ile kendi dünyasına ördüğü kalkandan çıkmak istiyor.
“örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
düşsel (!) ?”
yine postmodernizmin kurmaca tutkunluğu bu dizelerde kendini göstermekte. ele avuca sığmayan ve yok edilmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim derken düşselliği ve kurmaca unsurlar olduğunu okuyucuya tercüme ediyor.
hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
düş – me! ? düş – mü !
nereden geldiğini
nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,
bu dizelerde kelime oyunları, kişiden kişiye değişen mana çokluğu göze çapmakta. nesnellik postmodern düşüncede yer almaz. öznellik önceliklidir.
üstkurmaca bilinçli olarak hikayenin kurmaca olduğuna dikkati çekiyor ve ironi ile düşünceye müdahale ediyor.
postmodernizmde modernizmin terkettiği mit,büyü,fal tekrar kullanılmaya başlanmıştır. “nereye gideceğini cezvelere sor” dizesinde modernizmin ötelediği fal kullanılmıştır. kahve falı için cezve ve fincan ikilisinden sadece biri kullanılarak mecazı mürsel de yapılmıştır. ben bu şekilde açıklıyorum ama yine tekrar etmekte fayda var şairin bu konuda ne düşündüğü hakkında en ufak bir bilgim yok.
remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
karındaşı olmasa da siper pelerin
eş sesli kelimelerle yapılan söz sanatı ile başlayan bu dizelerde artık sazlığından çıkan bireyin karşılaştığı içtimai ve tarihi olaylar postmodernizmin özellikleri ile gün ışığına çıkıyor.
remora asalak bir balık türü. peki bu imge ile anlatılmak istenen ne olabilir?
emeksiz zengin olanın
kitapsız bilgin olanın
sermayesi din olanın
rehberi şeytan olmuştur.
yunus emre’nin şiiri üzerinden insanların kanını emerek güç sahibi olan şeytanlar kastediliyor olabilir mi? elbette olabilir.
bu asalakların soyunu kurutmayanların gözyaşları ateşte bile kurumaz.
etrafını incelemeye devam ediyor şair. ve yine postmodernizmde önemli bir yere sahip olan din düşüncesi üzerinden “teslimiyet” duygusunu hz. ibrahim kıssası ile açıklıyor. hz. ibrahim canından çok sevdiği oğlunu kurban olarak sunmuştur. işte teslimiyet budur. şair allah’a olan başka bir teslimiyet örneği de sunuyor bize. bir askerin arkadaşı üzerine atlayıp onu koruması. işte size teslimiyet diyor şair haykırıyor. ve devam ediyor daha anlatayım mı teslimiyeti? örümcek kelimesi iki anlama gelecek şekilde kullanılmış, her iki anlamı da ele alabiliriz. okumama veya hz. muhammed’in(sav) mağaradaki teslimiyeti.
sonra günümüze geliyor. burada yine sayılarla ve kelimelerle oyunlar oynandığını görüyoruz. anlatılmak istenen büyük bir ironi: allah allah diyenlerin açgözlülüğü, hani teslimiyet? lüks hayatın içinden allah allah teslimiyeti nasıl çıkabililir? sorguluyor şair. açlığın nefesi kokarken allah allah diyenlerin şatavatlı hayatları inanca ters değil mi?
yalı çapkını derken izimsel işlevin üstünde durduğu bir kuş türü mü? bence değil. kuş türü olsaydı yalıçapkını şeklinde bitişik yazılırdı. yine anlam oyunları şairin kaleminden göstermiş yüzünü. insanlar bir ekmeğe muhtaçken binlerce ballı ekmek alanlar. yatlarda en ihtişamlı hayatlar içindeyken allah allah inancının pek de inandırıcı olmadığını savunuyor şair. yalılarda çapkınlık yapanları kastediyor düşüncesindeyim. ama şair, bir kuş türü olan yalıçapkınını da imge olarak sunmuş olabilir.
şiirde geçen herkesin tanrısı farklı dizesi evrenselliğe başkaldırıdır. bu dizeyi açmak istesem sanırım bir kitap yazabilirim. kısaca şairin ifadesinden şunu anlıyoruz: kişilerin önceliği farklı, öncelik sırası kişiden kişiye değişir ve aslında insanların önceliği “en” i inancının ilkidir.
postmodernizmde her türlü kalıptan uzak durulur. evrensel kesinlik veya hakikatler olduğu fikrine meydan okunur. postmodernistler neyin doğru veya yanlış, iyi ya da kötü hakkındaki düşüncelerini düzeltmeye çalışmazlar. mutlak gerçek diye bir şeyin olamayacağına inanıyorlar.
postmodernistler gerçeklik kavramının, insanlar ve özel çıkar grupları tarafından başkaları üzerinde güç kazanmak için kötüye kullanılan bir hayal yanılsaması olduğuna inanmaktadırlar.
ahlak kişiseldir. etiğin göreli olduğuna inanmak, postmodernistler ahlakı kişisel kanaatine maruz bırakır. ahlaki değeri, geleneksel değerlere ve kurallara uymaya gerek kalmadan herkesin özel etik kuralları olarak tanımlarlar.
1-postmodernizm hiyerarşiyi reddedip özgürlüğü savunur
2-modernliğin kenara attığı her şeyin tekrar önem kazanmıştır (büyü, mit,
dini hisler, sezgiler, çoşkular…)
3-evrenselliğe, katı kurallara karşı çıkma vardır.
4-akademik söylemi reddeder.
5- bütünlükten yoksundur
6- zihin uyarıcıdır
7- kafa karışıklığı ve anlamsızlık, karmaşa hakimdir.
8- ironi vardır.
9- her şey metinlerarası niteliktedir.
10- aklın değerlerinden kuşkuludurlar.
11- metinlerde açık ve nesnel bir içerik yoktur.
12- okurlara metnin anlamını tanımlama ve yaratma da olağanüstü bir güç verilir
13- kurgusaldır, eserlerde kurguya dayalı olduğu da ifade edilebilir.
14- postmodernizm yüksek kültür ile popüler kültür arasındaki sınırların yanı sıra sanat ile günlük yaşam arasındaki sınırları da bulanıklaştıran derinlikten yoksun, merkezsiz, temelsiz, özdüşünümsel, oyuncul, türevsel, eklektik, çoğulcu bir sanatta az veya çok yansıtan bir üsluptur.
belirsizliğe, tanımsızlığa, biçimsizliğe yaslanan postmodernizm, tartışmalar içerisinde varlığını koruyarak etki alanını günden güne artırmaktadır. bugün postmodernizmin ötesine geçildiği ve kültür çalışmalarında yeni teorilerin gündeme geldiği dillendirilse de postmodernizmin tam olarak anlamlandırılamaması, araştırmacıları yeni fikirler ortaya koymaları noktasında cesaretlendirmektedir. bir sanat ve edebiyat akımı olarak 1960 larda amerika ve fransa da ilk olarak görülmeye başlayan postmodernizm, ıı. dünya savaş ı sonrası aydınlanmacı aklın iflas etmesi sonucu geliştirilen eleştiriler üzerinde vücut bulur. modernitenin her şeyi akla göre yorumlayarak insan ve insan ile alakalı her türlü faaliyeti mekanik bir yapı olarak değerlendirmesine postmodernistler şüpheyle yaklaşarak düzen, biçim, bütünlük, birlik gibi unsurları göz ardı ederler. özellikle sanat ve edebiyatta söz konusu unsurlar yerine düzensizlik, biçimsizlik, parçalılık, eklektizm, ayrılık ve karmaşa gibi unsurları ön plana çıkararak modern sanat söyleminin dışına çıkarlar. modern söylemde sanatçının dâhi olduğu ve sanat eserinin biricikliği kabul görürken postmodern söylemde sanatçının ölümü ve eklektik bir biçimde eserin meydana getirilmesi dillendirilir. denilebilir ki eklektizm bütün postmodern sanatın temel özelliğidir. yeni bir değer üretmekten ziyade var olan malzemelerden yeni yapılar meydana getirmeye çalışan postmodernistler farklı teknikler kullanırlar. fredric jameson, postmodernistlerin pastiş (öykünme) yöntemi ile eserlerini ortaya koyduklarını belirtir. ona göre bireysel öznenin kaybolması ve kişisel üslubun varlığını yitirmesinden sonra pastiş evrensel bir uygulamaya dönüşür (2011: 55). terry eagleton pastiş ile birlikte postmodernistlerin parodiye (yansılama) de sıkça başvurduklarını söyler. ona göre sanatın artık dünyayı taklit etme görevi ortadan kalktığından sanatçı, temsil etmenin parodisini yapar . yeni bir değer üretmekten ziyade var olan değerleri farklı teknikliklerle bir araya getirir.
devamını gör...
12.
postmodernizm, sözcük anlamı olarak "modernizm sonrası" demektir. postmodernizm aslında modernizmin zıttı olup kazanımlarını bitiren insanlık düşmanı bir ideolojidir çünkü modernizme göre kölelik kötü bir şeydir, postmodernizmde ise gerektiğinde kölelik bile yapılabilir. postmodernizm, modernizmin hümanizm kökenli çağdaş ilkelerini reddeder ve yoz bir toplum yaratır. postmodernizm, düşüncede modernizmin kazanımlarını reddedip çağdışılığa doğru gerisin geriye gitmektir.
çağdışılık: köle efendisine itaat etmelidir.
modernizm: kimse köle değildir, her çalışan hakları olan bireydir ve sendikalar ile haklarını aramalıdır.
postmodernizm: çalışan birey iş vereni anlamalı ve iş verenin taleplerine uymalıdır. (modernizm sanrısı)
metamodernizm: çalışan birey böyle bir çağda işsiz kalmak istemiyorsa işverene itaat etmelidir. (başa dönüş)
çağdışılık: köle efendisine itaat etmelidir.
modernizm: kimse köle değildir, her çalışan hakları olan bireydir ve sendikalar ile haklarını aramalıdır.
postmodernizm: çalışan birey iş vereni anlamalı ve iş verenin taleplerine uymalıdır. (modernizm sanrısı)
metamodernizm: çalışan birey böyle bir çağda işsiz kalmak istemiyorsa işverene itaat etmelidir. (başa dönüş)
devamını gör...
13.
(google çeviri)
filozof stéphanie roza: 'küçülme yanlısı olmak ilericilik karşıtıdır, büyümeye ihtiyaç duyan ülkeler var'
sosyalizm tarihi konusunda uzmanlaşmış olan bu fransız araştırmacı, solun aydınlanma değerlerinden nasıl uzaklaştığı konusunda endişe duyuyor.
***
43 yaşındaki stéphanie roza, köken, aile ve inanç olarak solcudur. paris doğumlu filozof, fransız ulusal bilimsel araştırma merkezi'nde (cnrs) aydınlanma ve sosyalizm tarihi konusunda uzmanlaşmıştır.
paris'teki lyon istasyonunun önündeki klimalı bir kafede el país ile bir masada oturuyor. dışarıda, kavurucu sıcak bir öğleden sonra. büyükanne ve büyükbabasının - ıı. dünya savaşı'ndan önce fransa'ya gelen doğu avrupa yahudileri - komünist direniş'e nasıl katıldığını anlatıyor . bu arada, anne ve babası mayıs 1968'deki kitlesel protestolara katılmış.
roza, yaklaşık 30 yaşına kadar troçkist aşırı solun bir üyesiydi. hareketten hayal kırıklığına uğradıktan sonra kendini uzaklaştırdı. ancak bir üniversite öğrencisi olarak solu —özellikle aydınlanma (1685-1815) ve fransız devrimi (1789-1799) ideallerindeki kökenlerini— bir çalışma konusu haline getirdi. yakın zamanda fransızcada the left against the enlightenment adlı bir kitap yayınladı .
soru: bugün sol konusunda sizi rahatsız eden şey nedir?
cevap: derin bir krizde olduğunu düşünüyorum. kapitalizme güvenilir bir alternatifin yeniden inşası, aydınlanma'nın evrenselci, ilerici ve rasyonalist mirası olan kurtuluş projesinin temelini yok edersek mümkün olmayacaktır.
s. solun aydınlanma'ya karşı olduğunu söylemek paradoksal değil mi? sol tam da aydınlanma'nın insan hakları, akıl ve devrim ideallerinden çıkmıyor mu?
a. sol kanat militanların veya entelektüellerin [yazılarını] okuduğumda şaşırdım. evrenselciliğin beyaz avrupalı erkeklerin egemenliğini maskelediğini, insan haklarının aslında beyaz adamların hakları olduğunu veya genel olarak ilerlemenin insan ırkı için felaket olduğunu iddia edenler. beni kitabımı yazmaya motive eden şey buydu.
s. "irrasyonalist" bir sol olduğunu yazıyorsunuz. nasıl yani?
a. solun bir kısmında bilime karşı bir reddediş var. sağlık kriziyle birlikte [bu sektör] aşılar konusunda bilimsel fikir birliğini sorguladı. france ınsoumise'den (aşırı sol siyasi parti, “france unbowed”) milletvekilleri, sakinleri aşıya ihtiyaç olduğuna ikna etmek için değil, tam tersine, antiller'de fransız devletinin geçmişteki eksikliklerinin bir sonucu olan [aşılar hakkındaki korkuları] körüklemek için antiller'e gittiler. bilimsel ilerlemeden yana olmak ve teknolojinin herkesin kaderini iyileştirmeye hizmet etmesi gerektiğini düşünmek... solun dna'sının bir parçası. burada bir kopuş var.
s. ayrıca "ilericilik karşıtı" bir soldan da bahsediyorsunuz.
a. sol, belki biraz safça, geçmişte çok üretkendi: tüm endüstriyel ve teknik ilerlemenin herkesin durumunu mekanik olarak iyileştireceği düşünülüyordu. bugün, ekolojik krizle birlikte , [hangi endüstriyel faaliyetleri sürdüreceğimiz konusunda] seçici olmamız gerektiği açık. ancak buna rağmen, bize yardımcı olabilecek tek şey bilim ve teknolojik ilerlemedir: kirliliği azaltmak, şeyleri daha temiz bir şekilde üretmek, daha temiz bir şekilde seyahat etmek.
solun bir kısmı küçülmeyi destekliyor. örneğin, zengin ülkelerde giyim tüketiminin azalması anlamına geliyorsa küçülmeye katılıyorum. ancak küresel küçülmeyi desteklemek - hala büyümesi gereken ülkeler ve sektörler olduğunu anlamadan - ilericiliğe karşıdır. 19. yüzyıldan beri var olan tüm solcu, sosyalist, komünist ve anarşist gelenekle bir kopuşu temsil eder.
s. siz ayrıca günümüz solunun “evrenselcilik karşıtı” olduğunu da savunuyorsunuz.
a. evrenselcilik, 1789'dan beri farklı insan hakları bildirgelerinden ortaya çıkan ilkedir. her insanın —cinsiyetine, dinine, ten rengine bakılmaksızın, insan olma gerçeğiyle— devredilemez haklara sahip olduğu fikridir. fransız devrimi'nden beri talep edilen ve bu şekilde kullanılan, özgürleşme için müthiş bir kaldıraçtır.
s. solun bu kesimi neden evrenselcilik karşıtı?
a. bazı solculara göre, beyaz adamın hakları herkesi özgürleştirmek için ilan edilmemiştir, ancak beyaz erkekler tarafından kendileri için ilan edilmiştir. tamamen yanlış değil: [1789'da], birçok [fransız] milletvekili kolonilerdeki siyahları özgürleştirmek istemiyordu . ancak, [insan ve yurttaş hakları bildirgesi] var olduğunda ve haklar ilan edildiğinde, bir özgürleştirme hareketini körükledi. [haiti'de], köleler devrim'in fransa'da gerçekleştiğini ve hakların ilan edildiğini öğrendiklerinde ayaklandılar.
s. solun günümüzdeki evrimini nasıl açıklıyorsunuz?
a. siyasi nedenler var, örneğin solun büyük geleneksel partilerinin yarattığı hayal kırıklıkları: sosyalist parti [fransa'da] sömürge savaşlarına himaye sağladı, komünist parti ise sadece stalinizme bağlı kalmadı, aynı zamanda feminizme ve ırkçılık karşıtlığına da geç yöneldi.
s. ve entelektüel nedenler de var.
a. kökeni nietzsche ve heidegger gibi radikal sağın felsefelerinde bulunur... heidegger örneğinde nazizm. paradoksal olarak, bu felsefeler soldaki düşünürler tarafından yeniden ele geçirildi. foucault'nun durumu önemlidir. kimsenin dikkat etmediği baskıları açığa çıkardı: hapishanelerde veya cinsel azınlıklara yönelik. ancak, bu olumlu eleştiriden yola çıkarak, modern toplumda aklın önceliğini sorgulayacak kadar ileri gitti. foucault'ya göre, akıl toplumsal söylemde daha büyük bir rol üstlenerek, bir iktidar söylemi haline gelir. aydınlanma ve rasyonalist söylemi bir egemenlik söylemi olarak sunar. böylece aklı itibarsızlaştırır. ve foucault'dan günümüz solunda bulduğumuz bir şey daha var: islamcı teolojik ve politik süreçlere olan hayranlığı. [bazı solcular] batı'da eşcinsellerin haklarını ve mutlak cinsel özgürlüğü savunuyorlar, ancak iran'a gidiyorlar ve kadınların veya cinsel azınlıkların durumuyla ilgili olarak itiraz edecek hiçbir şey bulamıyorlar. bu, tersine bir oryantalizm biçimi: batı için iyi olan şey -özgürlükler açısından- doğu toplumları için iyi değil.
s. bu, macron'un fransa'da temsil ettiği liberal merkezin aydınlanma'nın mirasçısı olduğu anlamına gelmiyor mu? eğer sol da aşırı sağ gibi aydınlanma karşıtıysa...
a. aydınlanma mirasında iki dal vardır: sosyalist ve liberal. fransız devrimi'nden beri insan haklarını savunanlar sadece sosyalistler değil, liberaller de savunuyor. ancak sosyalist miras daha radikaldir: insan haklarını genişletmeli ve derinleştirmeli ve giderek daha fazla insanı entegre etmeliyiz. ve [sosyalistler] sosyoekonomik konularda liberallere karşı çıkıyorlar: makronistler emeklilik sistemini yok ediyor , kamusal hizmetlerimizin yok edilmesine izin veriyorlar. makronistler bunu yapan ilk kişiler değiller, ancak süreci hızlandırdılar. her durumda, bugünün liberalleri de kendilerine ait bir mirası savunmaya devam ediyor. krizle karşı karşıya olan ve köklerini unutan sol.
el pais, 24 eylül 2023
filozof stéphanie roza: 'küçülme yanlısı olmak ilericilik karşıtıdır, büyümeye ihtiyaç duyan ülkeler var'
sosyalizm tarihi konusunda uzmanlaşmış olan bu fransız araştırmacı, solun aydınlanma değerlerinden nasıl uzaklaştığı konusunda endişe duyuyor.
***
43 yaşındaki stéphanie roza, köken, aile ve inanç olarak solcudur. paris doğumlu filozof, fransız ulusal bilimsel araştırma merkezi'nde (cnrs) aydınlanma ve sosyalizm tarihi konusunda uzmanlaşmıştır.
paris'teki lyon istasyonunun önündeki klimalı bir kafede el país ile bir masada oturuyor. dışarıda, kavurucu sıcak bir öğleden sonra. büyükanne ve büyükbabasının - ıı. dünya savaşı'ndan önce fransa'ya gelen doğu avrupa yahudileri - komünist direniş'e nasıl katıldığını anlatıyor . bu arada, anne ve babası mayıs 1968'deki kitlesel protestolara katılmış.
roza, yaklaşık 30 yaşına kadar troçkist aşırı solun bir üyesiydi. hareketten hayal kırıklığına uğradıktan sonra kendini uzaklaştırdı. ancak bir üniversite öğrencisi olarak solu —özellikle aydınlanma (1685-1815) ve fransız devrimi (1789-1799) ideallerindeki kökenlerini— bir çalışma konusu haline getirdi. yakın zamanda fransızcada the left against the enlightenment adlı bir kitap yayınladı .
soru: bugün sol konusunda sizi rahatsız eden şey nedir?
cevap: derin bir krizde olduğunu düşünüyorum. kapitalizme güvenilir bir alternatifin yeniden inşası, aydınlanma'nın evrenselci, ilerici ve rasyonalist mirası olan kurtuluş projesinin temelini yok edersek mümkün olmayacaktır.
s. solun aydınlanma'ya karşı olduğunu söylemek paradoksal değil mi? sol tam da aydınlanma'nın insan hakları, akıl ve devrim ideallerinden çıkmıyor mu?
a. sol kanat militanların veya entelektüellerin [yazılarını] okuduğumda şaşırdım. evrenselciliğin beyaz avrupalı erkeklerin egemenliğini maskelediğini, insan haklarının aslında beyaz adamların hakları olduğunu veya genel olarak ilerlemenin insan ırkı için felaket olduğunu iddia edenler. beni kitabımı yazmaya motive eden şey buydu.
s. "irrasyonalist" bir sol olduğunu yazıyorsunuz. nasıl yani?
a. solun bir kısmında bilime karşı bir reddediş var. sağlık kriziyle birlikte [bu sektör] aşılar konusunda bilimsel fikir birliğini sorguladı. france ınsoumise'den (aşırı sol siyasi parti, “france unbowed”) milletvekilleri, sakinleri aşıya ihtiyaç olduğuna ikna etmek için değil, tam tersine, antiller'de fransız devletinin geçmişteki eksikliklerinin bir sonucu olan [aşılar hakkındaki korkuları] körüklemek için antiller'e gittiler. bilimsel ilerlemeden yana olmak ve teknolojinin herkesin kaderini iyileştirmeye hizmet etmesi gerektiğini düşünmek... solun dna'sının bir parçası. burada bir kopuş var.
s. ayrıca "ilericilik karşıtı" bir soldan da bahsediyorsunuz.
a. sol, belki biraz safça, geçmişte çok üretkendi: tüm endüstriyel ve teknik ilerlemenin herkesin durumunu mekanik olarak iyileştireceği düşünülüyordu. bugün, ekolojik krizle birlikte , [hangi endüstriyel faaliyetleri sürdüreceğimiz konusunda] seçici olmamız gerektiği açık. ancak buna rağmen, bize yardımcı olabilecek tek şey bilim ve teknolojik ilerlemedir: kirliliği azaltmak, şeyleri daha temiz bir şekilde üretmek, daha temiz bir şekilde seyahat etmek.
solun bir kısmı küçülmeyi destekliyor. örneğin, zengin ülkelerde giyim tüketiminin azalması anlamına geliyorsa küçülmeye katılıyorum. ancak küresel küçülmeyi desteklemek - hala büyümesi gereken ülkeler ve sektörler olduğunu anlamadan - ilericiliğe karşıdır. 19. yüzyıldan beri var olan tüm solcu, sosyalist, komünist ve anarşist gelenekle bir kopuşu temsil eder.
s. siz ayrıca günümüz solunun “evrenselcilik karşıtı” olduğunu da savunuyorsunuz.
a. evrenselcilik, 1789'dan beri farklı insan hakları bildirgelerinden ortaya çıkan ilkedir. her insanın —cinsiyetine, dinine, ten rengine bakılmaksızın, insan olma gerçeğiyle— devredilemez haklara sahip olduğu fikridir. fransız devrimi'nden beri talep edilen ve bu şekilde kullanılan, özgürleşme için müthiş bir kaldıraçtır.
s. solun bu kesimi neden evrenselcilik karşıtı?
a. bazı solculara göre, beyaz adamın hakları herkesi özgürleştirmek için ilan edilmemiştir, ancak beyaz erkekler tarafından kendileri için ilan edilmiştir. tamamen yanlış değil: [1789'da], birçok [fransız] milletvekili kolonilerdeki siyahları özgürleştirmek istemiyordu . ancak, [insan ve yurttaş hakları bildirgesi] var olduğunda ve haklar ilan edildiğinde, bir özgürleştirme hareketini körükledi. [haiti'de], köleler devrim'in fransa'da gerçekleştiğini ve hakların ilan edildiğini öğrendiklerinde ayaklandılar.
s. solun günümüzdeki evrimini nasıl açıklıyorsunuz?
a. siyasi nedenler var, örneğin solun büyük geleneksel partilerinin yarattığı hayal kırıklıkları: sosyalist parti [fransa'da] sömürge savaşlarına himaye sağladı, komünist parti ise sadece stalinizme bağlı kalmadı, aynı zamanda feminizme ve ırkçılık karşıtlığına da geç yöneldi.
s. ve entelektüel nedenler de var.
a. kökeni nietzsche ve heidegger gibi radikal sağın felsefelerinde bulunur... heidegger örneğinde nazizm. paradoksal olarak, bu felsefeler soldaki düşünürler tarafından yeniden ele geçirildi. foucault'nun durumu önemlidir. kimsenin dikkat etmediği baskıları açığa çıkardı: hapishanelerde veya cinsel azınlıklara yönelik. ancak, bu olumlu eleştiriden yola çıkarak, modern toplumda aklın önceliğini sorgulayacak kadar ileri gitti. foucault'ya göre, akıl toplumsal söylemde daha büyük bir rol üstlenerek, bir iktidar söylemi haline gelir. aydınlanma ve rasyonalist söylemi bir egemenlik söylemi olarak sunar. böylece aklı itibarsızlaştırır. ve foucault'dan günümüz solunda bulduğumuz bir şey daha var: islamcı teolojik ve politik süreçlere olan hayranlığı. [bazı solcular] batı'da eşcinsellerin haklarını ve mutlak cinsel özgürlüğü savunuyorlar, ancak iran'a gidiyorlar ve kadınların veya cinsel azınlıkların durumuyla ilgili olarak itiraz edecek hiçbir şey bulamıyorlar. bu, tersine bir oryantalizm biçimi: batı için iyi olan şey -özgürlükler açısından- doğu toplumları için iyi değil.
s. bu, macron'un fransa'da temsil ettiği liberal merkezin aydınlanma'nın mirasçısı olduğu anlamına gelmiyor mu? eğer sol da aşırı sağ gibi aydınlanma karşıtıysa...
a. aydınlanma mirasında iki dal vardır: sosyalist ve liberal. fransız devrimi'nden beri insan haklarını savunanlar sadece sosyalistler değil, liberaller de savunuyor. ancak sosyalist miras daha radikaldir: insan haklarını genişletmeli ve derinleştirmeli ve giderek daha fazla insanı entegre etmeliyiz. ve [sosyalistler] sosyoekonomik konularda liberallere karşı çıkıyorlar: makronistler emeklilik sistemini yok ediyor , kamusal hizmetlerimizin yok edilmesine izin veriyorlar. makronistler bunu yapan ilk kişiler değiller, ancak süreci hızlandırdılar. her durumda, bugünün liberalleri de kendilerine ait bir mirası savunmaya devam ediyor. krizle karşı karşıya olan ve köklerini unutan sol.
el pais, 24 eylül 2023
devamını gör...
14.
bunu savunanları atilla' ya teslim etmek istiyorum. tek isteğim belgesel olması isteğiyle, sadece sanat aşkıyla, videoya almak.
devamını gör...
15.
-- çeviri --
yeni rasputinler
bilim karşıtı mistisizm dünyanın dört bir yanında otokrasiyi mümkün kılıyor.
***
buzlu çam ağaçları buzlu bir gölün kenarını çevreliyor. kar yağıyor; arka planda spa müziği çalıyor. kır saçlı, hoş yüzlü bir adam gölün kenarında durmaktadır. soyunmaya başlar. inancını ve bilime, teknolojiye, moderniteye karşı olduğunu göstermek için yüzmeye gittiğini açıklıyor. “facebook'a ihtiyacım yok; internete ihtiyacım yok; kimseye ihtiyacım yok. sadece kalbime ihtiyacım var” diyor. gölde yüzerken, görünüşe göre soğuktan rahatsız olmuyor, devam ediyor: “bağışıklık sistemime güveniyorum çünkü onun yaratıcısına, tanrı'ya tam bir güvenim ve inancım var. bağışıklığım varlığımın egemenliğinin bir parçasıdır.”
bu, calin georgescu, kamuoyu yoklamalarında neredeyse hiç yer almamasına ve kampanyasını neredeyse tamamen tiktok üzerinden yürütmesine rağmen 24 kasım'da romanya cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunu kazanarak vatandaşlarını şok eden adam; platformun görünüşte siyasi mesajları sınırlamak veya düzenlemek için tasarlanmış kuralları onu kısıtlamamış gibi görünüyor. aksine, tiktok algoritmasına hitap etmek için birçok sosyal medya fenomeninin kullandığı taktikleri kullandı. bazen yumuşak, melankolik piyano müziği ekleyerek insanlara “ruhlarınızla oy verin” diye yalvardı. bazen de açılır altyazılar, sert ışıklandırma, floresan renkler ve elektronik müzik kullanarak “ulusal rönesans” çağrısında bulundu ve rumenlere zarar vermeye çalıştığını iddia ettiği gizli güçleri eleştirdi. bir videoda “işlerimizi yok etme emri dışarıdan geldi” diyor. bir diğerinde ise “subliminal mesajlardan” ve düşünce kontrolünden bahsediyor, sesine kukla iplerini tutan bir elin görüntüleri eşlik ediyor. seçimlerden önceki aylarda bu videolar 1 milyondan fazla izlendi.
başka bir yerde, bu nazik görünümlü new age mistiği, hitler'le komplo kuran ve romanya holokost'undaki rolü de dahil olmak üzere savaş suçlarından idama mahkum edilen romanya savaş zamanı diktatörü ıon antonescu'yu övmüştür. hem antonescu'yu hem de şiddetli bir anti-semitik hareket olan demir muhafızlar'ın savaş öncesi liderini ulusal kahramanlar olarak adlandırmıştır. iki kez rus faşist ideolog alexander dugin ile bir araya geldi ve x'te “romanya rusya'nın bir parçası olacak” şeklinde bir açıklama yayınladı (daha sonra silindi). georgescu aynı zamanda suyun ruhani niteliklerini de övüyor. “suyun ne olduğunu bilmiyoruz,” demişti; ”h₂o hiçbir şey ifade etmiyor.” ayrıca, “suyun bir hafızası vardır ve biz kirlilik yoluyla onun ruhunu yok ediyoruz” ve “su canlıdır ve bize mesajlar gönderir, ancak biz onları nasıl dinleyeceğimizi bilmiyoruz.” gazlı içeceklerin “bir dizüstü bilgisayar gibi içinize giren” nanoçipler içerdiğine inanıyor. eşi cristela, lenfatik asidoz ve kalsiyum metabolizması gibi terimleri kullanarak şifa üzerine youtube videoları hazırlıyor.
her ikisi de ukrayna ve moldova ile sınırı olan romanya'nın rus işgalcilere karşı ukrayna'ya yardım etmeyi bırakması gerektiği anlamına gelen muğlak bir hedef olan “barışı” destekliyor. cristela georgescu oylama başlamadan birkaç hafta önce ınstagram'da “savaş savaşla kazanılamaz” diye yazdı. “savaş sadece fiziksel olarak değil, kalpleri de yok eder.” ne kendisi ne de kocası, rusya'nın ukrayna'da kazanacağı bir zaferin ardından romanya'ya yönelik katlanarak artacak güvenlik tehditlerinden ve bunu takip edecek ekonomik maliyetlerden, mülteci krizinden ve siyasi istikrarsızlıktan bahsetmiyor. calin georgescu'nun bu kampanya için hiç para harcamadığını iddia etmesine rağmen, romanya hükümetinin birilerinin tiktok kullanıcılarına georgescu'yu desteklemeleri için yasadışı olarak yüz binlerce dolar ödediğini ve bilinmeyen yabancıların, bazıları devlet kurumlarını taklit eden on binlerce sahte hesabın faaliyetlerini koordine ettiğini söylemesi dikkat çekicidir. rus olduğundan şüphelenilen bilgisayar korsanları da romanya seçim altyapısına 85.000'den fazla siber saldırı gerçekleştirdi. 6 aralık'ta, romanya hükümetinin “agresif” rus saldırıları ve romanya seçim yasasının ihlal edildiğine dair bulgularına cevaben, romanya anayasa mahkemesi seçimi iptal etti ve ilk turun sonuçlarını geçersiz kıldı.
bu garip kombinasyon (demir muhafız nostaljisi ve rus trolleri artı daha çok gwyneth paltrow'la ilişkilendirilen türden sağlık saçmalıkları) göz önüne alındığında georgescuslar tam olarak kimlerdir? onları nasıl sınıflandırmalı? onları “aşırı sağ” olarak tanımlamak cazip olsa da, bu eski moda terminoloji kimi ya da neyi temsil ettiklerini tam olarak yansıtmıyor. sağcı ve solcu terimleri, statükoyu korumak isteyen soyluların ulusal meclis'in sağ tarafında, demokratik değişim isteyen devrimcilerin ise sol tarafında oturduğu fransız devrimi'nden gelmektedir. bu tanımlar on yıl önce, hem avrupa'da hem de kuzey amerika'da sağın bir kısmı ihtiyat ve muhafazakarlığı değil, mevcut demokratik kurumların yok edilmesini savunmaya başladığında bizi yanıltmaya başladı. yeni haliyle aşırı sağ, eski aşırı sola benzemeye başladı. bazı yerlerde ikisi birleşmeye başladı.
2017'de yeni bir siyasi terminolojiye duyulan ihtiyaç hakkında ilk kez yazdığımda, daha iyi terimler bulmakta zorlanmıştım. ancak şimdi popüler bir siyasi hareketin ana hatları daha da netleşiyor ve bu hareketin bildiğimiz sağ ya da sol ile hiçbir ilişkisi yok. hukuk temelli demokratik devletlerin mümkün olduğuna olan inançları bize hem amerikan hem de fransız devrimlerini kazandıran aydınlanma filozofları, karanlık, karartma, mantıksızlık olarak adlandırdıkları şeye karşı çıktılar. ancak şimdi yeni müphemcilik olarak adlandırabileceğimiz şeyin peygamberleri tam da bunları öneriyor: büyülü çözümler, bir maneviyat havası, batıl inanç ve korku ekimi. bu kişiler arasında siyasi hırslar geliştirmiş sağlık şarlatanları ve nüfuz sahipleri; yarı-dinsel qanon hareketinin ve onun pizzagate benzeri yan ürünlerinin hayranları; ve tüm avrupa'da rusya yanlısı, aşı karşıtı ve bazı durumlarda mistik milliyetçiliğin de destekleyicisi olan çeşitli siyasi partilerin üyeleri yer alıyor. tuhaf örtüşmeler her yerde. hem solcu alman politikacı sahra wagenknecht hem de sağcı almanya için alternatif partisi aşı ve iklim değişikliği şüpheciliğini, kan ve toprak milliyetçiliğini ve almanya'nın ukrayna'ya desteğini çekmesini destekliyor. tüm orta avrupa'da rünlere ve halk büyüsüne duyulan hayranlık, hem sağcı yabancı düşmanlığı hem de solcu paganizm ile aynı hizaya geliyor. ruhani liderler politikleşiyor ve politik aktörler okültizme yöneliyor. rus saldırganlığının savunucusu haline gelen eski fox news sunucusu tucker carlson, vücudunda “pençe izleri” bırakan bir iblis tarafından saldırıya uğradığını iddia etti.
bu yeni obskürantizm artık abd siyasetinin en üst düzeylerini etkilemiş durumda. hem yabancılar hem de amerikalılar donald trump'ın ilk kabine adaylarından bazılarının temsil ettiği ideolojiyi açıklamakta zorlandılar ve bunun iyi bir nedeni var. trump bir cumhuriyetçi olarak yeniden seçilmesine rağmen, tulsi gabbard'ı ulusal istihbarat direktörü olarak önermesinin geleneksel olarak “cumhuriyetçi” hiçbir yanı yoktu. gabbard, hare krishna'dan ayrılan bir tarikat olan kimlik bilimi vakfı ile yaşam boyu bağları olan eski bir ilerici demokrat. carlson gibi o da zaman zaman fantastik yalanlarını tekrarladığı acımasız rus diktatör vladimir putin ve suriye'nin yakın zamanda devrilen diktatörü beşar esad'ın savunucusudur. trump'ın fbı direktör adayı kash patel'in de “muhafazakâr” bir yanı yok; patel, trump'ın ilk yönetiminde görev yapmış olanlar da dahil olmak üzere, mevcut ve eski hükümet yetkililerinden oluşan uzun bir listeyi hedef almayı planladığını öne sürdü. yeni obsküranistlerin ruhuna uygun olarak patel, hem covid'e hem de covid aşılarına karşı panzehir satan bir işletme olan warrior essentials'ı da tanıttı. ancak edmund burke ya da william f. buckley jr. felsefesini ciddiye alan hiç kimse robert f. kennedy jr. gibi bir komplo teorisyenini - bir başka putin savunucusu, eski demokrat (gerçekten de amerika'nın en ünlü demokrat ailesinden) ve aşıların yanı sıra florür düşmanı - amerikan sağlık hizmetlerinin başına getirmez. geleneksel aile değerlerinin hiçbir “muhafazakar” savunucusu, bir fahişeyi kız kardeşinin kocasını baştan çıkarması için göndererek gizli bir kaset ortaya çıkaran hüküm giymiş bir suçluyu fransa'ya büyükelçi olarak önermez; özellikle de bu hüküm giymiş suçlu başkanın damadının babasıysa.
geleneksel olarak anlaşıldığı şekliyle muhafazakarlıktan ziyade, bu kalabalık ve uluslararası muadilleri, bir süredir bir araya gelmekte olan çeşitli eğilimlerin birleşimini temsil ediyor. vitamin takviyeleri ve kanıtlanmamış covid tedavileri pazarlayanlar artık putin'in rusya'sının açık hayranlarıyla, özellikle de yanlışlıkla putin'in “beyaz hıristiyan bir ulusa” liderlik ettiğine inananlarla karışıyor. (gerçekte rusya çok kültürlü, çok ırklı ve genellikle dinsizdir; trolleri aşı şüpheciliğinin yanı sıra ukrayna hakkındaki yalanları da teşvik etmektedir). macaristan başbakanı viktor orban'ın hayranları - ailesini ve arkadaşlarını zenginleştirirken şu anda avrupa'nın en yoksullarından biri olan ülkesini yoksullaştıran küçük çaplı bir otokrat - yasaları çiğneyen, hapse giren, kendi hayır kurumlarından çalan ya da kadınları taciz eden amerikalılarla ortak bir neden oluşturuyor. ve bunda şaşılacak bir şey yok: komplo teorilerinin ve saçma sapan tedavilerin yaygın olarak kabul gördüğü bir dünyada, kanıta dayalı suç ve suçluluk kavramları da hızla yok oluyor.
bu yeni siyasi hareketin takipçileri arasında en az varlıklı amerikalılardan bazıları var. destekçileri arasında ise en zenginler var. the american conservative dergisinin yönetim kurulu üyesi olan rockefeller varisi george o'neill jr. seçimden sonra mar-a-lago'da ortaya çıktı; 2019'da sınır dışı edilen rus ajanı maria butina'nın yakın temasta olduğu o'neill, en azından 2017'den beri gabbard'ı destekliyor ve 2020'deki başkanlık kampanyasının yanı sıra kennedy'nin 2024'teki kampanyasına da bağışta bulunuyor. sosyal medya platformu x'i, yanlış olduğunu kesinlikle bildiği hikayelere algoritmik destek vermek için kullanan milyarder mucit elon musk, kendisine bir hükümet rolü biçmeyi başardı. o'neill, musk ve trump'a akın eden kripto para tüccarları bu işe para için mi girdiler? yoksa yaydıkları komplocu ve bazen amerikan karşıtı fikirlere gerçekten inanıyorlar mı? belki biri, belki diğeri, muhtemelen ikisi de. motivasyonlarının alaycı ya da samimi olması, sadece abd'de değil tüm dünyada yaratacakları etkiden daha az önemli. iyi ya da kötü, amerika başkalarının takip edeceği örnekler oluşturuyor. trump sadece kennedy'yi kabinesine aday gösterme niyetini açıklayarak, çocukluk çağı aşılarına yönelik şüpheciliğin tüm dünyaya yayılmasını ve muhtemelen ardından hastalıkların gelmesini sağladı. yakın zamanda öğrendiğimiz üzere, salgın hastalıklar insanları korkutmaya ve sihirli çözümleri benimsemeye daha istekli hale getirmeye meyillidir.
diğer medeniyetler de buna benzer anlar yaşamıştır. imparatorlukları 16. yüzyılda gerilemeye başlayınca venedikliler büyüye yönelmeye ve zengin olmanın hızlı yollarını aramaya başladılar. rus imparatorluğunun son günlerinde mistisizm ve okültizm hızla yayıldı. köylü tarikatları anti-materyalizm, kendini kırbaçlama ve kendini iğdiş etme gibi egzotik inanç ve uygulamaları teşvik etti. petersburg'daki aristokratlar, rus doğumlu mucidi helena blavatsky'nin hindu-budist-hıristiyan-neoplatonik inancını amerika birleşik devletleri'ne getirdiği dünya dinlerinin bir karışımı olan teozofiye yöneldi. bu hareketleri üreten aynı ateşli, duygusal atmosfer, sonunda sihirli iyileştirme güçlerine sahip olduğunu iddia eden köylü bir din adamı olan rasputin'i imparatorluk sarayına itti. imparatoriçe alexandra'yı oğlunun hemofilisini tedavi edebileceğine ikna ettikten sonra, sonunda çar'ın siyasi danışmanı oldu.
rasputin'in etkisi de bir tür geniş çaplı histeri yarattı. birinci dünya savaşı patlak verdiğinde, pek çok rus, karanlık güçlerin -tyomnye gizlice- ülkeyi gizlice kontrol ettiğine ikna olmuştu. rasputin'in biyografi yazarlarından douglas smith, “bunlar farklı insanlar için farklı şeyler olabilirdi - yahudiler, almanlar, masonlar, aleksandra, rasputin ve saray camarilla'sı” diye yazıyor. “ama onların rusya'nın gerçek efendileri olduğuna inanılıyordu.” bir rus teozofistin dediği gibi, “rusya'yı negatif emanasyonlarla zehirleyen düşmanlar gerçekten var.”
karanlık güçleri derin devletle değiştirirsek, bu hikaye bizimkinden ne kadar farklı olur? 1917'deki ruslar gibi biz de ekonomik, siyasi, demografik, eğitimsel, sosyal ve hepsinden önemlisi enformasyonel olmak üzere hızlı ve bazen kabul edilmeyen bir değişim çağında yaşıyoruz. bizler de sürekli bir kakofoni içindeyiz; sağdan ve soldan, doğru ve yanlış, birbiriyle çelişen mesajlar her an ekranlarımızda yanıp sönüyor. geleneksel dinler uzun vadeli bir gerileme içinde. güvenilir kurumlar başarısızlığa uğruyor gibi görünüyor. tekno-iyimserlik yerini tekno-kötümserliğe, teknolojinin artık bizi anlayamadığımız şekillerde kontrol ettiğine dair bir korkuya bıraktı. ve hastalık korkusunu, nükleer savaş korkusunu, ölüm korkusunu aktif olarak teşvik eden yeni obskürantistlerin elinde korku ve endişe güçlü silahlardır.
amerikalılar için sözde maneviyatın siyasetle birleşmesi, en derin ilkelerimizden bazılarından uzaklaşmayı temsil etmektedir: mantık ve aklın iyi yönetime yol açması; gerçeklere dayalı tartışmanın iyi politikaya yol açması; yönetimin gün ışığında gelişmesi; ve siyasi düzenin mistik karizmaya değil, kurallara, yasalara ve süreçlere dayanması... yeni obskürantizm'in destekçileri, hepsi de kendilerini aydınlanma'nın adamları olarak gören amerika'nın kurucularının ideallerinden de kopmuşlardır. benjamin franklin sadece siyasi bir düşünür değil, aynı zamanda bir bilim adamı ve çiçek aşısının cesur bir savunucusuydu. george washington monarşiyi reddetme, yürütmenin gücünü kısıtlama ve hukukun üstünlüğünü tesis etme konusunda titizdi. daha sonraki amerikan liderleri -lincoln, roosevelt, king- kendi argümanlarını desteklemek için anayasa'dan ve yazarlarından alıntılar yaptılar.
buna karşın, yükselen bu uluslararası elit çok farklı bir şey yaratıyor: batıl inançların akıl ve mantığı yendiği, şeffaflığın ortadan kalktığı ve siyasi liderlerin alçakça eylemlerinin bir saçmalık ve dikkat dağıtma bulutunun ardında gizlendiği bir toplum. sadece karizmanın önemli olduğu bir dünyada denge ve denetleme mekanizmaları, duyguların mantığı yendiği bir dünyada hukukun üstünlüğü yoktur; sadece şok edici ve ilgi çekici bir hikayesi olan herkesin doldurabileceği bir boşluk vardır.
- anne applebaum - the atlantic, 7 ocak 2025 -
woke culture: #3009802
post-truth: #2998875
yalanlarla yaşayıp mutlu olmak vs gerçeklerle yaşayıp mutsuz olmak: #2984302
faşizmin estetiği: #3175014
yeni rasputinler
bilim karşıtı mistisizm dünyanın dört bir yanında otokrasiyi mümkün kılıyor.
***
buzlu çam ağaçları buzlu bir gölün kenarını çevreliyor. kar yağıyor; arka planda spa müziği çalıyor. kır saçlı, hoş yüzlü bir adam gölün kenarında durmaktadır. soyunmaya başlar. inancını ve bilime, teknolojiye, moderniteye karşı olduğunu göstermek için yüzmeye gittiğini açıklıyor. “facebook'a ihtiyacım yok; internete ihtiyacım yok; kimseye ihtiyacım yok. sadece kalbime ihtiyacım var” diyor. gölde yüzerken, görünüşe göre soğuktan rahatsız olmuyor, devam ediyor: “bağışıklık sistemime güveniyorum çünkü onun yaratıcısına, tanrı'ya tam bir güvenim ve inancım var. bağışıklığım varlığımın egemenliğinin bir parçasıdır.”
bu, calin georgescu, kamuoyu yoklamalarında neredeyse hiç yer almamasına ve kampanyasını neredeyse tamamen tiktok üzerinden yürütmesine rağmen 24 kasım'da romanya cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunu kazanarak vatandaşlarını şok eden adam; platformun görünüşte siyasi mesajları sınırlamak veya düzenlemek için tasarlanmış kuralları onu kısıtlamamış gibi görünüyor. aksine, tiktok algoritmasına hitap etmek için birçok sosyal medya fenomeninin kullandığı taktikleri kullandı. bazen yumuşak, melankolik piyano müziği ekleyerek insanlara “ruhlarınızla oy verin” diye yalvardı. bazen de açılır altyazılar, sert ışıklandırma, floresan renkler ve elektronik müzik kullanarak “ulusal rönesans” çağrısında bulundu ve rumenlere zarar vermeye çalıştığını iddia ettiği gizli güçleri eleştirdi. bir videoda “işlerimizi yok etme emri dışarıdan geldi” diyor. bir diğerinde ise “subliminal mesajlardan” ve düşünce kontrolünden bahsediyor, sesine kukla iplerini tutan bir elin görüntüleri eşlik ediyor. seçimlerden önceki aylarda bu videolar 1 milyondan fazla izlendi.
başka bir yerde, bu nazik görünümlü new age mistiği, hitler'le komplo kuran ve romanya holokost'undaki rolü de dahil olmak üzere savaş suçlarından idama mahkum edilen romanya savaş zamanı diktatörü ıon antonescu'yu övmüştür. hem antonescu'yu hem de şiddetli bir anti-semitik hareket olan demir muhafızlar'ın savaş öncesi liderini ulusal kahramanlar olarak adlandırmıştır. iki kez rus faşist ideolog alexander dugin ile bir araya geldi ve x'te “romanya rusya'nın bir parçası olacak” şeklinde bir açıklama yayınladı (daha sonra silindi). georgescu aynı zamanda suyun ruhani niteliklerini de övüyor. “suyun ne olduğunu bilmiyoruz,” demişti; ”h₂o hiçbir şey ifade etmiyor.” ayrıca, “suyun bir hafızası vardır ve biz kirlilik yoluyla onun ruhunu yok ediyoruz” ve “su canlıdır ve bize mesajlar gönderir, ancak biz onları nasıl dinleyeceğimizi bilmiyoruz.” gazlı içeceklerin “bir dizüstü bilgisayar gibi içinize giren” nanoçipler içerdiğine inanıyor. eşi cristela, lenfatik asidoz ve kalsiyum metabolizması gibi terimleri kullanarak şifa üzerine youtube videoları hazırlıyor.
her ikisi de ukrayna ve moldova ile sınırı olan romanya'nın rus işgalcilere karşı ukrayna'ya yardım etmeyi bırakması gerektiği anlamına gelen muğlak bir hedef olan “barışı” destekliyor. cristela georgescu oylama başlamadan birkaç hafta önce ınstagram'da “savaş savaşla kazanılamaz” diye yazdı. “savaş sadece fiziksel olarak değil, kalpleri de yok eder.” ne kendisi ne de kocası, rusya'nın ukrayna'da kazanacağı bir zaferin ardından romanya'ya yönelik katlanarak artacak güvenlik tehditlerinden ve bunu takip edecek ekonomik maliyetlerden, mülteci krizinden ve siyasi istikrarsızlıktan bahsetmiyor. calin georgescu'nun bu kampanya için hiç para harcamadığını iddia etmesine rağmen, romanya hükümetinin birilerinin tiktok kullanıcılarına georgescu'yu desteklemeleri için yasadışı olarak yüz binlerce dolar ödediğini ve bilinmeyen yabancıların, bazıları devlet kurumlarını taklit eden on binlerce sahte hesabın faaliyetlerini koordine ettiğini söylemesi dikkat çekicidir. rus olduğundan şüphelenilen bilgisayar korsanları da romanya seçim altyapısına 85.000'den fazla siber saldırı gerçekleştirdi. 6 aralık'ta, romanya hükümetinin “agresif” rus saldırıları ve romanya seçim yasasının ihlal edildiğine dair bulgularına cevaben, romanya anayasa mahkemesi seçimi iptal etti ve ilk turun sonuçlarını geçersiz kıldı.
bu garip kombinasyon (demir muhafız nostaljisi ve rus trolleri artı daha çok gwyneth paltrow'la ilişkilendirilen türden sağlık saçmalıkları) göz önüne alındığında georgescuslar tam olarak kimlerdir? onları nasıl sınıflandırmalı? onları “aşırı sağ” olarak tanımlamak cazip olsa da, bu eski moda terminoloji kimi ya da neyi temsil ettiklerini tam olarak yansıtmıyor. sağcı ve solcu terimleri, statükoyu korumak isteyen soyluların ulusal meclis'in sağ tarafında, demokratik değişim isteyen devrimcilerin ise sol tarafında oturduğu fransız devrimi'nden gelmektedir. bu tanımlar on yıl önce, hem avrupa'da hem de kuzey amerika'da sağın bir kısmı ihtiyat ve muhafazakarlığı değil, mevcut demokratik kurumların yok edilmesini savunmaya başladığında bizi yanıltmaya başladı. yeni haliyle aşırı sağ, eski aşırı sola benzemeye başladı. bazı yerlerde ikisi birleşmeye başladı.
2017'de yeni bir siyasi terminolojiye duyulan ihtiyaç hakkında ilk kez yazdığımda, daha iyi terimler bulmakta zorlanmıştım. ancak şimdi popüler bir siyasi hareketin ana hatları daha da netleşiyor ve bu hareketin bildiğimiz sağ ya da sol ile hiçbir ilişkisi yok. hukuk temelli demokratik devletlerin mümkün olduğuna olan inançları bize hem amerikan hem de fransız devrimlerini kazandıran aydınlanma filozofları, karanlık, karartma, mantıksızlık olarak adlandırdıkları şeye karşı çıktılar. ancak şimdi yeni müphemcilik olarak adlandırabileceğimiz şeyin peygamberleri tam da bunları öneriyor: büyülü çözümler, bir maneviyat havası, batıl inanç ve korku ekimi. bu kişiler arasında siyasi hırslar geliştirmiş sağlık şarlatanları ve nüfuz sahipleri; yarı-dinsel qanon hareketinin ve onun pizzagate benzeri yan ürünlerinin hayranları; ve tüm avrupa'da rusya yanlısı, aşı karşıtı ve bazı durumlarda mistik milliyetçiliğin de destekleyicisi olan çeşitli siyasi partilerin üyeleri yer alıyor. tuhaf örtüşmeler her yerde. hem solcu alman politikacı sahra wagenknecht hem de sağcı almanya için alternatif partisi aşı ve iklim değişikliği şüpheciliğini, kan ve toprak milliyetçiliğini ve almanya'nın ukrayna'ya desteğini çekmesini destekliyor. tüm orta avrupa'da rünlere ve halk büyüsüne duyulan hayranlık, hem sağcı yabancı düşmanlığı hem de solcu paganizm ile aynı hizaya geliyor. ruhani liderler politikleşiyor ve politik aktörler okültizme yöneliyor. rus saldırganlığının savunucusu haline gelen eski fox news sunucusu tucker carlson, vücudunda “pençe izleri” bırakan bir iblis tarafından saldırıya uğradığını iddia etti.
bu yeni obskürantizm artık abd siyasetinin en üst düzeylerini etkilemiş durumda. hem yabancılar hem de amerikalılar donald trump'ın ilk kabine adaylarından bazılarının temsil ettiği ideolojiyi açıklamakta zorlandılar ve bunun iyi bir nedeni var. trump bir cumhuriyetçi olarak yeniden seçilmesine rağmen, tulsi gabbard'ı ulusal istihbarat direktörü olarak önermesinin geleneksel olarak “cumhuriyetçi” hiçbir yanı yoktu. gabbard, hare krishna'dan ayrılan bir tarikat olan kimlik bilimi vakfı ile yaşam boyu bağları olan eski bir ilerici demokrat. carlson gibi o da zaman zaman fantastik yalanlarını tekrarladığı acımasız rus diktatör vladimir putin ve suriye'nin yakın zamanda devrilen diktatörü beşar esad'ın savunucusudur. trump'ın fbı direktör adayı kash patel'in de “muhafazakâr” bir yanı yok; patel, trump'ın ilk yönetiminde görev yapmış olanlar da dahil olmak üzere, mevcut ve eski hükümet yetkililerinden oluşan uzun bir listeyi hedef almayı planladığını öne sürdü. yeni obsküranistlerin ruhuna uygun olarak patel, hem covid'e hem de covid aşılarına karşı panzehir satan bir işletme olan warrior essentials'ı da tanıttı. ancak edmund burke ya da william f. buckley jr. felsefesini ciddiye alan hiç kimse robert f. kennedy jr. gibi bir komplo teorisyenini - bir başka putin savunucusu, eski demokrat (gerçekten de amerika'nın en ünlü demokrat ailesinden) ve aşıların yanı sıra florür düşmanı - amerikan sağlık hizmetlerinin başına getirmez. geleneksel aile değerlerinin hiçbir “muhafazakar” savunucusu, bir fahişeyi kız kardeşinin kocasını baştan çıkarması için göndererek gizli bir kaset ortaya çıkaran hüküm giymiş bir suçluyu fransa'ya büyükelçi olarak önermez; özellikle de bu hüküm giymiş suçlu başkanın damadının babasıysa.
geleneksel olarak anlaşıldığı şekliyle muhafazakarlıktan ziyade, bu kalabalık ve uluslararası muadilleri, bir süredir bir araya gelmekte olan çeşitli eğilimlerin birleşimini temsil ediyor. vitamin takviyeleri ve kanıtlanmamış covid tedavileri pazarlayanlar artık putin'in rusya'sının açık hayranlarıyla, özellikle de yanlışlıkla putin'in “beyaz hıristiyan bir ulusa” liderlik ettiğine inananlarla karışıyor. (gerçekte rusya çok kültürlü, çok ırklı ve genellikle dinsizdir; trolleri aşı şüpheciliğinin yanı sıra ukrayna hakkındaki yalanları da teşvik etmektedir). macaristan başbakanı viktor orban'ın hayranları - ailesini ve arkadaşlarını zenginleştirirken şu anda avrupa'nın en yoksullarından biri olan ülkesini yoksullaştıran küçük çaplı bir otokrat - yasaları çiğneyen, hapse giren, kendi hayır kurumlarından çalan ya da kadınları taciz eden amerikalılarla ortak bir neden oluşturuyor. ve bunda şaşılacak bir şey yok: komplo teorilerinin ve saçma sapan tedavilerin yaygın olarak kabul gördüğü bir dünyada, kanıta dayalı suç ve suçluluk kavramları da hızla yok oluyor.
bu yeni siyasi hareketin takipçileri arasında en az varlıklı amerikalılardan bazıları var. destekçileri arasında ise en zenginler var. the american conservative dergisinin yönetim kurulu üyesi olan rockefeller varisi george o'neill jr. seçimden sonra mar-a-lago'da ortaya çıktı; 2019'da sınır dışı edilen rus ajanı maria butina'nın yakın temasta olduğu o'neill, en azından 2017'den beri gabbard'ı destekliyor ve 2020'deki başkanlık kampanyasının yanı sıra kennedy'nin 2024'teki kampanyasına da bağışta bulunuyor. sosyal medya platformu x'i, yanlış olduğunu kesinlikle bildiği hikayelere algoritmik destek vermek için kullanan milyarder mucit elon musk, kendisine bir hükümet rolü biçmeyi başardı. o'neill, musk ve trump'a akın eden kripto para tüccarları bu işe para için mi girdiler? yoksa yaydıkları komplocu ve bazen amerikan karşıtı fikirlere gerçekten inanıyorlar mı? belki biri, belki diğeri, muhtemelen ikisi de. motivasyonlarının alaycı ya da samimi olması, sadece abd'de değil tüm dünyada yaratacakları etkiden daha az önemli. iyi ya da kötü, amerika başkalarının takip edeceği örnekler oluşturuyor. trump sadece kennedy'yi kabinesine aday gösterme niyetini açıklayarak, çocukluk çağı aşılarına yönelik şüpheciliğin tüm dünyaya yayılmasını ve muhtemelen ardından hastalıkların gelmesini sağladı. yakın zamanda öğrendiğimiz üzere, salgın hastalıklar insanları korkutmaya ve sihirli çözümleri benimsemeye daha istekli hale getirmeye meyillidir.
diğer medeniyetler de buna benzer anlar yaşamıştır. imparatorlukları 16. yüzyılda gerilemeye başlayınca venedikliler büyüye yönelmeye ve zengin olmanın hızlı yollarını aramaya başladılar. rus imparatorluğunun son günlerinde mistisizm ve okültizm hızla yayıldı. köylü tarikatları anti-materyalizm, kendini kırbaçlama ve kendini iğdiş etme gibi egzotik inanç ve uygulamaları teşvik etti. petersburg'daki aristokratlar, rus doğumlu mucidi helena blavatsky'nin hindu-budist-hıristiyan-neoplatonik inancını amerika birleşik devletleri'ne getirdiği dünya dinlerinin bir karışımı olan teozofiye yöneldi. bu hareketleri üreten aynı ateşli, duygusal atmosfer, sonunda sihirli iyileştirme güçlerine sahip olduğunu iddia eden köylü bir din adamı olan rasputin'i imparatorluk sarayına itti. imparatoriçe alexandra'yı oğlunun hemofilisini tedavi edebileceğine ikna ettikten sonra, sonunda çar'ın siyasi danışmanı oldu.
rasputin'in etkisi de bir tür geniş çaplı histeri yarattı. birinci dünya savaşı patlak verdiğinde, pek çok rus, karanlık güçlerin -tyomnye gizlice- ülkeyi gizlice kontrol ettiğine ikna olmuştu. rasputin'in biyografi yazarlarından douglas smith, “bunlar farklı insanlar için farklı şeyler olabilirdi - yahudiler, almanlar, masonlar, aleksandra, rasputin ve saray camarilla'sı” diye yazıyor. “ama onların rusya'nın gerçek efendileri olduğuna inanılıyordu.” bir rus teozofistin dediği gibi, “rusya'yı negatif emanasyonlarla zehirleyen düşmanlar gerçekten var.”
karanlık güçleri derin devletle değiştirirsek, bu hikaye bizimkinden ne kadar farklı olur? 1917'deki ruslar gibi biz de ekonomik, siyasi, demografik, eğitimsel, sosyal ve hepsinden önemlisi enformasyonel olmak üzere hızlı ve bazen kabul edilmeyen bir değişim çağında yaşıyoruz. bizler de sürekli bir kakofoni içindeyiz; sağdan ve soldan, doğru ve yanlış, birbiriyle çelişen mesajlar her an ekranlarımızda yanıp sönüyor. geleneksel dinler uzun vadeli bir gerileme içinde. güvenilir kurumlar başarısızlığa uğruyor gibi görünüyor. tekno-iyimserlik yerini tekno-kötümserliğe, teknolojinin artık bizi anlayamadığımız şekillerde kontrol ettiğine dair bir korkuya bıraktı. ve hastalık korkusunu, nükleer savaş korkusunu, ölüm korkusunu aktif olarak teşvik eden yeni obskürantistlerin elinde korku ve endişe güçlü silahlardır.
amerikalılar için sözde maneviyatın siyasetle birleşmesi, en derin ilkelerimizden bazılarından uzaklaşmayı temsil etmektedir: mantık ve aklın iyi yönetime yol açması; gerçeklere dayalı tartışmanın iyi politikaya yol açması; yönetimin gün ışığında gelişmesi; ve siyasi düzenin mistik karizmaya değil, kurallara, yasalara ve süreçlere dayanması... yeni obskürantizm'in destekçileri, hepsi de kendilerini aydınlanma'nın adamları olarak gören amerika'nın kurucularının ideallerinden de kopmuşlardır. benjamin franklin sadece siyasi bir düşünür değil, aynı zamanda bir bilim adamı ve çiçek aşısının cesur bir savunucusuydu. george washington monarşiyi reddetme, yürütmenin gücünü kısıtlama ve hukukun üstünlüğünü tesis etme konusunda titizdi. daha sonraki amerikan liderleri -lincoln, roosevelt, king- kendi argümanlarını desteklemek için anayasa'dan ve yazarlarından alıntılar yaptılar.
buna karşın, yükselen bu uluslararası elit çok farklı bir şey yaratıyor: batıl inançların akıl ve mantığı yendiği, şeffaflığın ortadan kalktığı ve siyasi liderlerin alçakça eylemlerinin bir saçmalık ve dikkat dağıtma bulutunun ardında gizlendiği bir toplum. sadece karizmanın önemli olduğu bir dünyada denge ve denetleme mekanizmaları, duyguların mantığı yendiği bir dünyada hukukun üstünlüğü yoktur; sadece şok edici ve ilgi çekici bir hikayesi olan herkesin doldurabileceği bir boşluk vardır.
- anne applebaum - the atlantic, 7 ocak 2025 -
woke culture: #3009802
post-truth: #2998875
yalanlarla yaşayıp mutlu olmak vs gerçeklerle yaşayıp mutsuz olmak: #2984302
faşizmin estetiği: #3175014
devamını gör...