1.
yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe lafı bu sefaleti gözler önüne seriyor sanırım.
ruhlarımız sefalet içindedir, çünkü beden ölünce kendisi de gidecek bir yer bulamaz. bulamaz gibi.
insanolunbiraz ukdesi.
ruhlarımız sefalet içindedir, çünkü beden ölünce kendisi de gidecek bir yer bulamaz. bulamaz gibi.
insanolunbiraz ukdesi.
devamını gör...
2.
gözlemledikçe kurtulmaktan uzaklaştığımız hal-i ahvaldir.
insan ırkı teknoloji konusunda ilerledikçe ya da ilerlediğini düşündükçe ilkellik sınırına dayanmakta; bu geri gidiş insan ırkının tersine evriminin de bir göstergesi aslında. ruhlarımız sefalet içinde. onları çekip çıkaracak gücümüzü kendi yaptığımız makineler elimizden alıyor ve biz hala robotların dünyayı ele geçirmesinden korkmaya devam ediyoruz. halbuki çok zamandır esareti altında olduğumuz makineler ve aygıtlar yüzünden ruhlarımız üzerinde kurumuş çamurlu paspal kıyafetleri ile el açmaya bile takati kalmamış yılgın bir dilenciden farksız.
ruhumuza iyi gelecek şeylerden uzaklaşmak için televizyon denen makinenin dişlileri arasında ufalanıp kaybolmak yeterli. ne için yapıldığını anlamdığımız diziler, aptallık sınırlarını aşmış problemli filmler, tüm insanlardan iğrenmemize neden olabilecek gündüz kuşağı ve öğle kuşağı programları ve herkesin kendi yalanına inandığı ana haber bültenleri ile ruhumuzu bir bataklık içinde boğulmaya terk ettik bile.
internet ise bambaşka bir bataklık. hareket etmeden beklesek de bizi en derinlerine doğru çekmekte hiç zorlanmıyor. ve ruhumuz kan revan, yara bere, darmaduman. sosyal medya mecralarından haberini aldığımız bir kadın cinayeti ile ilgili duygularımızı yazıp lanetler yağdırdıktan sonra dangalak bir youtuber'ın çektiği saçma sapan bir videoya gülümserken yakalıyoruz kendimizi. bir kaza haberine ah vahlandıktan sonra dans eden bir karşı cinsi videosu ile ıslak düşüncelere dalıyoruz. ve bunun gibi daha birçok şey. ruhlarımız birer jean valjean.
daha fazla uzatmam yersiz. kendi zindanlarımızda boğdurduğumuz ruhlarımızın sefil hallerine bakıp iç geçirirken daha da beter olsunlar diye uğraşıyoruz mutlu bir endişe ile.
insan ırkı teknoloji konusunda ilerledikçe ya da ilerlediğini düşündükçe ilkellik sınırına dayanmakta; bu geri gidiş insan ırkının tersine evriminin de bir göstergesi aslında. ruhlarımız sefalet içinde. onları çekip çıkaracak gücümüzü kendi yaptığımız makineler elimizden alıyor ve biz hala robotların dünyayı ele geçirmesinden korkmaya devam ediyoruz. halbuki çok zamandır esareti altında olduğumuz makineler ve aygıtlar yüzünden ruhlarımız üzerinde kurumuş çamurlu paspal kıyafetleri ile el açmaya bile takati kalmamış yılgın bir dilenciden farksız.
ruhumuza iyi gelecek şeylerden uzaklaşmak için televizyon denen makinenin dişlileri arasında ufalanıp kaybolmak yeterli. ne için yapıldığını anlamdığımız diziler, aptallık sınırlarını aşmış problemli filmler, tüm insanlardan iğrenmemize neden olabilecek gündüz kuşağı ve öğle kuşağı programları ve herkesin kendi yalanına inandığı ana haber bültenleri ile ruhumuzu bir bataklık içinde boğulmaya terk ettik bile.
internet ise bambaşka bir bataklık. hareket etmeden beklesek de bizi en derinlerine doğru çekmekte hiç zorlanmıyor. ve ruhumuz kan revan, yara bere, darmaduman. sosyal medya mecralarından haberini aldığımız bir kadın cinayeti ile ilgili duygularımızı yazıp lanetler yağdırdıktan sonra dangalak bir youtuber'ın çektiği saçma sapan bir videoya gülümserken yakalıyoruz kendimizi. bir kaza haberine ah vahlandıktan sonra dans eden bir karşı cinsi videosu ile ıslak düşüncelere dalıyoruz. ve bunun gibi daha birçok şey. ruhlarımız birer jean valjean.
daha fazla uzatmam yersiz. kendi zindanlarımızda boğdurduğumuz ruhlarımızın sefil hallerine bakıp iç geçirirken daha da beter olsunlar diye uğraşıyoruz mutlu bir endişe ile.
devamını gör...