drama / biyografi
9.3 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

steven spielberg'in ciddi filmleri arasında başyapıt sayılabilir. 2.dünya savaşı sırasında naziler'in gazabından yahudileri kurtarmaya çalışan oskar schindler'in gerçek hikayesi. siyah beyaz tekniğiyle anlatım sağlayan bir film.
devamını gör...
filmin her şeyi gibi müzikleri de çok güzel olup efsane john williams'a aittir. orjinal kayıtta kemanı dünyaca meşhur virtüöz itzhak perlman çalar. her dinlendiğinde tüylerinizi diken diken eder, çekilen acıları keman size birebir aktarır.

pek çok yorumu mevcuttur. ancak aşağıda anlatacağım yorum tüm bunların içerisinde özel bir yere sahiptir.

ingiliz kornosu çalan davida scheffers, bir müzisyen olarak kariyerini sekteye uğratan ağrılı bir nöromasküler rahatsızlığa* sahiptir. hastalığı nedeniyle bir daha profesyonel bir orkestra ile çalamayacağını düşünmektedir. davida’nın hayali hollanda senfoni orkestrası ile çalmaktır. bunun için seçmelere katılır, canlı performansta keman çalan simone lamsma * performansından çok etkilendiği için davida ile çalmak ister. davida sonunda amacına ulaşır ve gözyaşları içerisinde performansını bitirir. (videoda 03:15 ve 04:00 dan sonra). bir başka güzel olayda seyirciler arasında o gün 18 yaşına yeni giren kızının da olması (sarışın genç kız)

belki bu güzel film müziğin en iyi yorumu değil ama en duygusal yorumu diyebiliriz.

performansı buradan seyredebilirsiniz.
devamını gör...
dünyanın tartışmasız ilk beş filminden biridir. konunun tarihi boyutunu es geçiyorum. bu film bana ne öğretti.

bir insanın karşısında iki yol vardır. ya iyi biri olacak ya da kötü biri. karakterimiz olan bencil ve umarsız "oscar schindler" savaşın getirdiği ortamı avantaja çevirmek için zor durumda olan yahudilerin sermayesi ve iş gücü ile sadece girişimciliğini kullanarak alman ordusu için üretim yaparak sandıklar dolusu para kazanmaktadır.

o güçlü olan taraftadır. para kazanmaktadır. o önemli biridir. işte her insanın cesaret edemeyeceği şeyi gerçekleştirir. iyi biri olur. kurtarabildiği kadar insan kurtarmak için kazandığı tüm paradan vazgeçer. bin kişinin üzerinde insanın ölümüne engel olmasına rağmen en sonunda yakasındaki altın rozeti tutup "bununla bir insan daha kurtarabilirdim. yapamadım. daha fazla insanı kurtaramadım." der.

tabi burada cennetin krallığı filminde geçen bir diyalog aklıma geliyor.

cüzzamlı kral balian'a. "insanın ruhu kendisine aittir. tanrının karşısına çıktığında o zamanki şartlar böyleydi. erdemli olmak o zaman benden beklenen şey değildi diyemezsin" anlamında birşeyler söyler.

işte bu filmde de sayın schindler. kendisininden beklenen şeyi yapmamış. onca avantajı ve itibarı terkederek, canı ve zenginliği pahasına doğruya gitmiştir.

gerçek anlamda kurtardığı kişiler ve soyları yüzbinlerce kişi olmuş. kendisini yüceltmektedir.

ayrıca "amon göth" sen tam soyadının tarif ettiği kişisin.
devamını gör...
çook uzun üstüne üstlük siyah beyaz olması her zaman oturup rahatça izlenecek bir film olmasını engelliyor
sarsıcı ve normalde bu tarz dramlardan hoşlanmamama rağmen sonda ki kırmızı ayrıntıyla sizi bitiriyor gözyaşları pıt pıt
sinematografik açıdan çok güzel yoksa çok sıkıcı olurdu yine de insanlık adına yapılmış güzel mesajları barındıran bir film izleyin izlettirin
devamını gör...
bir dönemin tarihini içine alırken insanın etkilerini anlatan muhteşem film. kırmızı kabanlı kızın tüm ekranda var olan tek renk olması ile hafızalarda yer edinmiştir. ünsan hayatı için paranın değeri ve değersizliği ikilemini çok güzel anlatmıştır. para varsa daha çok hayat kurtarılır, para gerekliyse hayat kurtarmak içindir aksi için önemsizdir. nasıl bir erdem. muhteşem bir görüş. ırk ayrımının zalim yönü ile nazi almanyası.
devamını gör...
hitler dönemi almanyası’nda geçen bir hikayenin işlendiği film.

hikayenin kahramanı olan bay oscar nazi partisi üyesi olup bu üyelikten yararlanarak elinden geldiği kadar insanlara yardımcı olmuştur.

yahudiler arasında hala çok sevilen bir isimdir ve bildiğim kadarıyla her yıl mezarına ziyarette bulunurlar.

filmi en son netflix’te izledim.
devamını gör...
spielberg’in 66. akademi ödüllerinde 7 dalda ödül aldığı ve filmden kazandığı parayı “kanlı para” diyerek kendi kurduğu shoah vakfına bağışladığı efsane filmi.

filmin tek renkli görüntüsü olan kırmızı mantolu kız gerçek hayatta soykırımdan kurtulan ve toplama kampına getirilen roma ligocka isimli bir çocuktur. sonrasında yaşamını almanya’da ressamlık ve yazarlık yaparak sürdürmüştür.

filmde çocuğu canlandıran 3 yaşındaki oliwia dabrowska spielberg’e söz verdiği için filmi 18 yaşına gelene kadar izlememiştir.


öldürme yetkisine sahip olup da öldürmüyorsan güçlüsündür.
devamını gör...
iç burkan lanet ettiren bir filmdir.
filmdeki en etkileyici ayrıntı olan ve savaştaki gerçek bir olaydan esinlenen kırmızılı kız çocuğunun olduğu sahne tek başına her şeyi anlatıyor.

bu sahnenin bir benzeri beşirle vals filminde de vardı. o film de gerçek olaylardan esinlenmişti. filmdeki bir sahnede üst üste yığılmış ölülerin arasında saçları simsiyah karmakarışık bir kız çocuğu ölüsü de vardı. filmin sonunda bu sahnenin gerçek görüntüleri de veriliyor.
devamını gör...
top 10 da film listemde. gerçek olaylardan esinlenip çekilen bir film ve insanoğlunun ne kadar acımasız, iğrenç ve gaddar olabileceğini ; öte yandan en iğrenç devirlerde bile iyiliği kalbinden söküp atamayan insanların da olduğunu bize gösteren bir başyapıt . en etkileyici sahnesi ona hediye edilen yüzüğü alıp , yakasındaki altın rozeti gösterip bir kişi daha kurtarabilirdim dediği sahne...(bence)
devamını gör...
filmin bir sahnesinde schindler, adını hatırlamadığım nazi subayına der ki ; "asıl güç affetmektir" *

filmin gazına gelmiş yarı tanrı, koca kalpli biri gibi sokaklarda gezerken küüt bana araba çarptı ve bir takla atarak ayaklarımın üstüne düştüm tekrardan.

şoför korkmuş vaziyette yanıma falan geldi. bende de adrenalin tavan gram acı hissetmiyorum. adama baktım geldi " nasılsın " diye soruyor. adamda yaşlıydı dedim "dayı var git yoluna dramaya gerek yok sapasaglamım". o da harbi fırladı gitti. neyse ben eve geldim kontrol ettim morarma var ama 3 güne geçti. sonra uzun bir süre mal olduğumu düşündüm.

evet, dövüşlü film izlediğimde de kardeşimi döverdim...
devamını gör...
oskar schindler bir fabrika sahibi ve bu filmde 1100 yahudi'yi ölümden kurtarmasını anlatıyor.
ama tarihi gerçekleri biraz yanılttıkları iddia edilmektedir.
iddiaya göre oskar schindler bu fabrikayı zamanında yahudilerden çalmıştır ve bu hikaye fabrikayı polonya`da yaşanan sıkıntılardan dolayı daha güvenli bir yere taşıma hikayesinden başka bir şey değildir. fabrikanın yeni yerleşkesinde bedava çalışacak köleler bulunmadığından nazi yönetiminden izin alarak işçileride taşımıştır.
devamını gör...
nazi zulmünden 1100 yahudiyi kurtaran adamdır. günümüzde her yıl o 1100 yahudinin soyundan kişiler oscar schindler'ın mezarı başında schindler'i anar. öldükten sonra geriye bişey bırakmak işte tam böyle.
devamını gör...
holokost üzerine çekilmiş en iyi film bu sanırım. tekrar izledim de, yapım yılına göre görüntü, müzik, oyunculuklar gerçekten harika.

hayat güzeldir ve piyanist'i ayrı tutarak söylemek gerekirse; bundan daha iyisi gelmeyecekse ki öyle görünüyor, almanları artık rahat bırakmak gerek fikrimce.
devamını gör...
1993 yılında yayıma giren savaş / drama konulu bir filmdir. konusu gerçek bir hayat hikayesine dayanmaktadır. filmin ambiyansı, oyunculukları ve en önemlisi duygusal müziği filmi adeta üst noktalara taşıyan unsurlardır. yönetmenliğini steve stelberg'in üstlendiği 2. dünya savaşı ve sonrasında geçen olayların anlatıldığı bir filmdir. filmde dikkat çeken bir diğer unsur ise, geneli siyah - beyazın hakim olduğu ama sadece bir yerde kırmızı paltolu küçük bir kızın geçtiği yerdir. bu film, umutların ve acıların birbiriyle beraber olduğunu gösteriyor. ilk izlediğim zaman gerçekten belki saatlerce ağlamışımdır. ilk başta bu filmi bilmiyordum ve müziğini dinliyordum. müziği o kadar güzel ve hüzünlüydü ki bunun bir film müziği olduğunu öğrendim. öğrenir öğrenmez de direk schindler's list yazarak filmi açıp izledim. biraz uzun olsa da o kadar akıcı ve güzeldi ki bir çırpıda izleyip bitirdim. hala etkisinde kaldığımı söylemeliyim. izlemeyenler varsa mutlaka izlesin derim.

filmin ayrıntılı konusuna gelecek olursak; 2. dünya savaşı yıllarının nazi almanyasında bir girişimci olan oscar shindler, askeri alanda malzemeler üreten ve geliştiren bir fabrika kurar ve burada yahudileri çalıştırarak sermayesine sermaye katar. ilk başlarda her ne kadar bu insanlara karşı çok ılımlı olmasa da, gün geçtikçe ve savaşta ölen insanları gördükçe vicdanı sızlamaya başlar. bunları çok görmezden gelmeye çalışsa da vicdanı rahat etmez ve yahudileri bu savaştan kurtarabilmek ve onları yaşatmak amacıyla, ne kadar kişi varsa hepsinin bir listesini çıkarttırır. bununla görevli kişi ise yine bir yahudi olan, aynı zamanda oscar schindler'in arkadaşı itzhak stern'dir. birlikte ne kadar yahudi varsa isimlerini alırlar ve ellerinden geldikçe onları fabrikaya alarak canlarını kurtarırlar. ama bu fabrikada çalışmayan insanların çoğu öldürülmüştür ve sadece oscar schindler'in fabrikasında çalışan 1100 polonyalı yahudi kurtulabilmiştir. en sonunda oscar'ın konuşması ve insanların ona bu yaptıklarından dolayı minnettar olduklarını göstermesiyle duygusallaşır ve pişman olur. ama iş işten geçmiştir. sadece 1100 polonyalı yahudi kurtulmuştur ve onun sayesinde soyları tükenmemiştir. ve oscar öldüğünde soyları tekrar artan polonyalı yahudiler, her yıl onu anmak amacıyla mezarına gelerek bir taş koyarlar ve onun için dualar okurlar.


son olarak oscar'ın son sahnede konuştuğu anlam ve hüzün dolu cümleleri sizler için buraya yazacağım.


daha fazla insanı kurtarabilirdim. bu araba. satsam, goeth bu arabayı alırdı. arabayı neden satmadım ki? on kişi ederdi. on kişi. on kişi daha. bu iğne, iki kişi. bu altın. iki kişi. buna karşılık bana iki kişi verirdi. en azından bir. bana bir kişi verirdi, bir kişi daha. bir insan daha. bir insan, stern. bunun için… daha fazlasını kurtarabilirdim. kurtarmadım! kurtarmadım!

her kim bir hayat kurtarırsa, bütün dünyayı kurtarmış sayılır.

schinder: kuvvetli bir iraden var. irade güç demektir. evet, işte buna güç denir, bu yüzden de bizden korkuyorlar. onları istediğimiz gibi gebertebildiğimiz için korkuyorlar. onları öldürme hakkına sahip olduğumuz için bizden korkuyorlar. suç işleyen birini cezalandırabiliyoruz, adamı öldürüp kendimizi iyi hissedebiliyoruz. aslında buna güç denmez adalet denir, güç farklı bir şeydir. öldürme yetkisine sahip olup da öldürmüyorsan güçlüsündür.
goeth: demek sence güç bu?
schindler: evet güç bu amon, güç buna denir.


bir de filmin müziğinin bir başka versiyonu olanı dinlemeniz için aşağıya bırakıyorum. dinleyin, pişman olmazsınız.

https://youtu.be/nwsfa0ixnu8
devamını gör...
ölmek mi daha zor ölmekten kaçmak mı ?
kapanın içindesin, nereye gitsen hayaletler peşinde; gaz odasında ölebilirsin, kafana bir kurşun sıkılabilir, yakılabilirsin, deneylerde canlı canlı kullanılabilir, acıdan ölebilirsin...

bu filmi izlerken ne teknik, ne görüntü yönetimi, ne oyunculuklar, ne müzikler, hiçbiri umrumda olmadı. belgesel izliyormuş gibi izledim. o kadar gerçekçi ve çıplaktı ki her şey. biziz bu dedim kendime, insan güçlendiği zaman namussuz, güçü yitirince acınası bir mahluk oluyor. günümüzde yahudi devleti israil’in gazzede yaptıklarını düşündükçe üzülsem mi bilemedim ama sonra baktım ki, insan lan bu. 9 litre kan 209/210 kemik, bir beyin, bir kalp taşıyor. zorda kalınca kalbini gösterip acı dileniyor, güçlendiği zaman beynini kullanıp gücünü çağlar ötesine taşımak istiyor. nikos kazancakis ne güzel anlatıyor bizi:

“bir zamanlar diyordum ki: bu türk’tür, bu bulgar’dır ve bu yunanlı’dır. ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… neden? çünkü bunlar bulgar’mış, ya da bilmem neymiş… şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum: hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: bu iyi adamdır, şu kötü. ister bulgar olsun, ister rum, isterse türk. hepsi bir benim için. şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! hepsine acıyorum işte… boşversem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da tanrı’sı ve karşı tanrı’sı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… hey zavallı hey! hepimiz kardeşiz be… hepimiz kurtların yiyeceği etiz…"


kurtlar yiyecek lan bizi. o güzelim bedenlerimiz öyle kokacak ki annemiz o kokuyu alsa evladım demeye utanacak. bedenimiz çürüyecek, kafamızın içinde karıncalar gezecek, ayaklarımıza yılanlar dolanacak, başımızda bir dua edenimiz olduğunu görünce kendimizi hatırlayacağız işte. bilmiyorum, bilemiyorum. bu film bana hiç iyi gelmedi sözlük, itten aç, yılandan çıplak olduğumuzu bir kez daha anladım.
devamını gör...
bu yapıt hakkında ben susayım adım konuşsun diyorum.
hayatımı değiştiren filmdir.
hele hele izledikten sonra aushcwitz nazi kampını da gezmişseniz.
hele hele gezerken kapıda bu filmin themesini çalan bir kırmızı elbiseli kız da görmüşseniz.
ve göz göze gelip gözlerindeki yaşı görmüşseniz.
devamını gör...
hayat görüşümü baştan aşağıya değiştiren, zihnimde derin etkiler yaratan efsane filmdir.
konusu, yapısı, anlatılışı itibariyle muazzamdır.

gözlerimi dolduran nadir şeylerdendir. daha ne diyeyim.
gözlerimi dolduran. kiii benim gözüm kolay dolmaz.

izleyin lütfen.

bu da tema müziğidir. hadi dinleyelim.
devamını gör...
ben teeee üniversitedeyken oda arkadaşlarıma sinema klübünde hocaları izletip bununla ilgili ödevler falan vermisti. sonra ben yıllar boyu boş bir anımda izlerim diye diye bu zamana kadar beklettim. keşke bu kadar bekletmeseydim.

3 saat sürüyor ve bir an olsun dikkati dağıtacak bir ayrıntı yok. bir belgesel gibi izliyorsunuz ve figuranlar dahil oyuncuk gerçekten etkileyici. daha da önemlisi gerçek olduğunu biliyorsunuz.

insanlar küçücük barakalarda üst üste yığılmış bir sekilde ölmemek için beklerken komutanların partilerde içkiye ve kadına doyması gerçek mesela. çırılçıplak vaziyette, ölmemek için doktorların karşısında, güç gösterisi yapmaları da gerçek. bir gün bir anda elinizde olan herşeyi, size ait ne varsa bırakıp bir namlunun ucunda gösterilen yere gitmek zorunda olabileceğiniz de gerçek.


filmdeki pek çok ayrıntıyı afişe bakarak da anlayabilirsiniz. şimdi film bitince düşünüyorum da acaba ben o toplama kamplarında yaşasaydım hayatta kalmak için bu kadar emek verebilir miydim? bilemiyorum. belki de yaşamak ve dünyevi hayatın zor kosullarina dayanma gücü herkese verilen bir yetenek değildir. aynı affetmek ve fedakarlık yapmanın da hepimize bahsedilmiş bir lütuf olmadığı gibi. filmden sonra düşündüğüm şu oldu. oskar schindler ilk fabrikasını kurarken kafasında böyle bir düşünce var mıydı yoksa zamanla mi olgunlaştı? sanırım o küçük kız çocuğunu görene kadar çok da umrunda degildi. bir de savaştan sonra neler oldu neler yaşadı bununla ilgili fazla türkçe kaynak yok ne yazık ki. ancak filmin bu kadar etkili olmasında müziklerinin çok önemli bir payı var.
1930'lar ve 40'lar gerçekten bambaşka bir dünya. bugün kadınla bayan kelimesinin kullanımı için dünyayı başınıza yıkanları, bir siyasi düşünce peşinde kendisinden olmayan herkesi çomar, yobaz, kâfir, münafık, şerefsiz, dönek vs ilan edenleri bu filmle ve yukarıda bir yazarımızın #1265216 tanımında çok güzel ifade ettiği gibi uyarabilsek.

kurtlar yiyecek lan bizi. o güzelim bedenlerimiz öyle kokacak ki annemiz o kokuyu alsa evladım demeye utanacak. bedenimiz çürüyecek, kafamızın içinde karıncalar gezecek, ayaklarımıza yılanlar dolanacak, başımızda bir dua edenimiz olduğunu görünce kendimizi hatırlayacağız işte. bilmiyorum, bilemiyorum. bu film bana hiç iyi gelmedi sözlük, itten aç, yılandan çıplak olduğumuzu bir kez daha anladım.

filmin ilk yarısında geçen bir sahne ve bach eserini şuraya bırakalım.
mozart or bach
kırmızılı kız çocuğu
devamını gör...
beğenenlerin neyine beğendiklerini anlamadığım film. arkadaş filmde açık ve net olarak yahudi propagandası görülmekte.

normal hayatta olmayan şeyler olmuş, hatta canice ve hunharca olarak aktarılmıştır.
eh filmi çekenin bir yahudi olduğu düşünülünce pek şaşırmamak gerek. filmin hepsini izleyemedim sinirden, hani o kadar övgü almış bir filmin tamamen propagandadan oluşuyor olması cidden saçmalık.
naziler tamam da özellikle almanlar tam bir cani olarak gösterilmekte.

(2. ve 3. sınıf yahudileri saymazsak), sermayedar yahudiler sütten çıkma ak kaşık sanki.
devamını gör...
filmde anlatılan bir almanın sürekli daha çok yahudi kurtarmak için çaba göstermesidir. asıl konusu da budur. hatta filmin posterinde de küçük kızın elini tutan bir adam eli vardır. küçük kızın eli yahudileri temsil eder, diğer el de tabi ki schindler'in elidir. başka filmler, belgeseller izlenirse daha da abartılı(!) gerçeklerle karşılaşılabilir, zira tarihte yapılan şeyler abartılıdır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"schindler’s list" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim