senin korkularını benim inceliğimi
başlık "robnaja" tarafından 29.12.2020 17:53 tarihinde açılmıştır.
1.
ayrılığı tatmış insanların dinlediğinde yüreğine adeta bir taş oturtan henüz tatmamış olanlara da nasıl bir acının eşiğine gelinebileceğini anlatan 'şükrü erbaş' şiiridir.
'insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!'
bu cümlesi yüreğime yer etmesinin nedenidir.
senin korkularını
benim inceliğimi
ayrılık ne biliyor musun?
ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.
insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde
kendi sesiyle silinmek.
birdenbire büyümesi
gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun.
insanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi
bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde.
saçına rüzgar,
sesine ışık düşürememek kimsenin.
parmaklarını sözüne pınar edememek
uzaklarda bir adamın üşümesi
bir kadın dağlara daldıkça.
ışıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan
çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması
ayrılık yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme
yalnızca gölge vermesi ağaçların
iyiliğin küfre dönmesi ayrılık.
güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya
başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş
iki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması, süren korkusu inceliğin.
ayrılık, o küçük ölüm!
usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
şimdi anlıyor musun
gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprak düşmesi kadar ancak,
acısı ve ağırlığı olduğunu.
bir toplama işleminin
sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
boşluğa bir boşluk katmadığını,
kar yağdırmadığını yaz ortasında....
ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından
kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı.
ben bulutları gösterirken,
“bulmacanın beş harfli bir yemek sorusuna”
yanıt aramanla halkalanmış,
“aşkın şarabının ağzını açtım,
yar yüzünden içti murt bende kaldı”
türküsü tenimde düğümlenirken,
odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
dağlarda öldürülen çocukların
fotoğraflarını kenara itip,
“bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?”
dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan.
ne mi yapacağım bundan sonra?
ayak izlerimi silmek için
sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce.
şiir okumayacağım bir süre,
hediyelik eşya satan dükkanların
önünden geçmeyeceğim.
senin için biriktirdiğim yağmur suyunu,
bir gül ağacının dibine dökeceğim.
yeni bir yanlışlık yapmamak için
telefonlara çıkmayacağım
ardı kuş resimli aynalar
arayacağım mahalle pazarlarında
gençliğimi anımsamak için.
emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak,
sonumu görmeye çalışacağım.
fotoğraflarını güneşe koyacağım,
bir an önce solsun diye.
içinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil bulunan
tüm resimleri duvarlardan indireceğim
mican türküsünü asacağım yerlerine.
falcı kadınlara inanmayacağım artık
trafik polislerine adres sormayacağım.
geleceğe ışık düşüren bir gülüşle
gülmeyeceğim kimseye.
fesleğenden başka bir çiçek
koymayacağım penceremin önüne.
büyük kentlerin varoşlarında çırpınan
üç milyon yurtsuza evimi açacağım.
nerde bir kayıp, bir faili meçhul varsa
bıraktığı acının yanına resmini asacağım.
şaşırma! yetimi korumak için
yeni aşklar bulacağım kendime.
ne yapacağımı sanıyorsun ki?
tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala akarken önümde,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
senin korkularını,
benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta
binlerce heykelini yapacağım.
şükrü erbaş
( 1953 - )
'insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!'
bu cümlesi yüreğime yer etmesinin nedenidir.
senin korkularını
benim inceliğimi
ayrılık ne biliyor musun?
ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.
insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde
kendi sesiyle silinmek.
birdenbire büyümesi
gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun.
insanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi
bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde.
saçına rüzgar,
sesine ışık düşürememek kimsenin.
parmaklarını sözüne pınar edememek
uzaklarda bir adamın üşümesi
bir kadın dağlara daldıkça.
ışıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan
çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması
ayrılık yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme
yalnızca gölge vermesi ağaçların
iyiliğin küfre dönmesi ayrılık.
güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya
başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş
iki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması, süren korkusu inceliğin.
ayrılık, o küçük ölüm!
usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
şimdi anlıyor musun
gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprak düşmesi kadar ancak,
acısı ve ağırlığı olduğunu.
bir toplama işleminin
sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
boşluğa bir boşluk katmadığını,
kar yağdırmadığını yaz ortasında....
ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından
kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı.
ben bulutları gösterirken,
“bulmacanın beş harfli bir yemek sorusuna”
yanıt aramanla halkalanmış,
“aşkın şarabının ağzını açtım,
yar yüzünden içti murt bende kaldı”
türküsü tenimde düğümlenirken,
odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
dağlarda öldürülen çocukların
fotoğraflarını kenara itip,
“bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?”
dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan.
ne mi yapacağım bundan sonra?
ayak izlerimi silmek için
sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce.
şiir okumayacağım bir süre,
hediyelik eşya satan dükkanların
önünden geçmeyeceğim.
senin için biriktirdiğim yağmur suyunu,
bir gül ağacının dibine dökeceğim.
yeni bir yanlışlık yapmamak için
telefonlara çıkmayacağım
ardı kuş resimli aynalar
arayacağım mahalle pazarlarında
gençliğimi anımsamak için.
emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak,
sonumu görmeye çalışacağım.
fotoğraflarını güneşe koyacağım,
bir an önce solsun diye.
içinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil bulunan
tüm resimleri duvarlardan indireceğim
mican türküsünü asacağım yerlerine.
falcı kadınlara inanmayacağım artık
trafik polislerine adres sormayacağım.
geleceğe ışık düşüren bir gülüşle
gülmeyeceğim kimseye.
fesleğenden başka bir çiçek
koymayacağım penceremin önüne.
büyük kentlerin varoşlarında çırpınan
üç milyon yurtsuza evimi açacağım.
nerde bir kayıp, bir faili meçhul varsa
bıraktığı acının yanına resmini asacağım.
şaşırma! yetimi korumak için
yeni aşklar bulacağım kendime.
ne yapacağımı sanıyorsun ki?
tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala akarken önümde,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
senin korkularını,
benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta
binlerce heykelini yapacağım.
şükrü erbaş
( 1953 - )
devamını gör...
2.
bu şiirin benim içimdeki yeri apayrı. öyle çok seviyorum ki dinlemekten, söylemekten alıkoyamıyorum kendimi. bizlere böyle şiirler sunulduğu için çok şanslı olmalıyız.
"ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı
ben bulutları gösterirken "bulmacanın beş harfli bir yemek sorusuna"
yanıt aramanla halkalanmış
aşkın şarabının ağzını açtım, yâr yüzünden içti murt bende kaldı
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş
dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını kenara itip
"bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?" dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan"
"ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı
ben bulutları gösterirken "bulmacanın beş harfli bir yemek sorusuna"
yanıt aramanla halkalanmış
aşkın şarabının ağzını açtım, yâr yüzünden içti murt bende kaldı
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş
dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını kenara itip
"bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?" dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan"
devamını gör...