gencecik yaşında hayata gözlerini yummuş, rus edebiyatının imajinist şair üstadı. rus şiirinin devrimcilerinden.


tam adıyla sergey aleksandroviç yesenin, 3 ekim 1895 yılında, rusya'nın batısında bulunan ryazan bölgesinde, çiftçi bir ailenin oğlu olarak hayata geliyor.
şairlik yaşamına, daha çok küçük bir çocukken, 9 yaşında başlıyor. daha sonra ise, 17 yaşında bir yayınevinde düzeltmen olarak çalışırken moskova'ya gönderiliyor. yaklaşık bir yıl moskova üniversitesi'nde çalışıyor. büyük şairlerle tanışmak için st. petersburg'a gidiyor -bölüyorum ama burada aklıma "artist" olmak için istanbul'a giden kadınlarımız geldi*- alexander blok'tan büyük destek alıyor. 1. dünya savaşı için askere çağırıldı, savaş çıktığı için ekim devrimi'ni destekliyor ama daha sonra bolşevikleri savunuyor. zinaida raikh ile evleniyor ve 1918 yılında, güzel eylül ayında kendi yayınevini kuruyor.

yıl 1921, ve hayatını etkileyecek bir olay. güçlü ressam georgy yakulov evinde bir prti veriyor, bu parti esnasında büyük aşkı dansçı isadora duncan ile tanışıyor. isadora ile sergey'in arasında oldukça fazla bir yaş farkı var, isadora kırklarındayken, sergey sadece 26 yaşında. biri din eğitimi ile büyütülürken, diğeri hayatı boyunca evliliğe büyük karşı çıkan biri, daha "imansız" diyebilirim sanırım. birbirlerine deli gibi aşık olur bu ikili. bakın isadora ne demiş: "bu beklediğim yegane insandır, bu yaşam mutluluğumun son dirilişini borçlu olacağım büyük aşkımdır." aşka karşı koyulduğu ne zaman görülmüş? 1922 yılında evlenmişler. daha sonra aralarındaki yaş farkı ve kültür çatışması oldukça fark etmeye başlıyor. ayrılıyorlar. sergey kaldıramıyor durumu, alkole başvuruyor. en sonunda akli dengesi bozuluyor ve akıl hastanesine yatıyor.

28 aralık 1925'te ingiltere oteli'ndeki odasında kendini asarak intihar ediyor. bir diğer büyük şair vladimir mayakovski'nin çok yakın arkadaşı, ona kendi kanıyla yazdığı son bir şiir bırakıyor. aşağıya bıraktığım iki kısımdan birincisi son şiiri, ikincisi ise ölümünden sonra mayakovski'nin yazdığı bir şiir:


elveda sevgili dostum elveda,
sen kökleri içimde uzanan..
ayrılık yazılmış alnımıza
ilerde gene karşılaşırız inan..

elveda dostum, el sıkışmadan
sessizce.. ne keder ne tasa gerek:
ölmek yeni bir şey değildir bu dünyada
ama yaşamak da yeni bir şey olmasa gerek.



alışılmış deyimiyle
siz
bir başka dünyaya göçüp gittimiz!
hayır yesenin
bu
şaka değil,
boğazımda
düğümlenen acıdır
kahkaha değil...

bu dünyada ölmek güç bir şey değil,
bir hayat kurmaktır
asıl güç olan...



neyse efendim, kendisinin huzur içinde uyumasını diliyorum, büyük katkıları vardır rus edebiyatına. ve son olarak da eserlerinin büyük çoğunluğunun josef stalin ve nikita kruşçev döneminde yasaklandığını ekleyerek bir iki sevdiğim şiirini bırakmak istiyorum:


anneme mektup

anacığım, hâlâ hayatta mısın?
sağım ve selamlar yolluyorum ben.
ve huzur veren ışığı akşamın
dökülsün fakir hanen'in üzerinden.
gamlıymışsın anne, öyle yazıyorlar,
tükenmişsin özlemle yitik oğluna,
sıkça görünüyormuşsun, iş bitişi,
pejmürde hırkanla bakarken yoluna.
kalınca alaca karanlıkta yapayalnız
korkunç bir düş görüyormuşsun daima:
meyhanede, sarhoş kavgasında, biri
bıçağını saplıyormuş bağrıma.
endişeyle, anne, yıpratma kalbini,
saçma, gülünç bir düş bu sadece.
içsem de ne bir keş oldum ne cani
ölmem ben, seni görmeden önce.
seviyorum seni her zamanki kadar,
özlüyorum, zihnimdeki şu bir tek
dinsin diye kalp ağrım, geç olmadan
alçak damlı fakirhanemize dönmek.
döneceğim, beyaz bezensin dallar
parlasın baharla meyva bahçesi.
beni fakat artık seherde uyandır
yaptığın gibi sekiz yıl öncesi.
ince düşleri körükleme artık,
kışkırtma gerçekleşmeyecek umudu.
hayatımda çok erken, başıma gelen
kayıp ve usanç, talihsizliğim oldu.
dua öğretme bana. lütfen, anne!
geri dönüş yok, gücün neyse dayan.
tek sensin destek ve avuntu bana,
tek sen, büyülü bir nurla parıldayan.
unut kaygını, lütfen. böyle dertlenme
hatırım için, tatlım, kendini yıkma.
sırtında pejmürde hırkanla sık sık
lütfen, böyle yol beklemeye çıkma.



esirdi dönmekten altın yapraklar

esridi dönmekten altın yapraklar
pembemsi suyunda havuzun,
ve hafif bir kelebek sürüsü gibi
uçtular yönünde bir yıldızın.

bugün sevdalıyım bu akşama,
sararan ova yüreğe yakın.
ergen rüzgâr omuzlarına dek
sıyırdı eteğini kayın ağacının.

içimde ve ovada bir ürperti,
örtülecek her yer lacivert karanlıkla,
geçince koyunlar ve son çıngırak
çalıp sustuğunda, sessizleşen bahçenin kapısı ardında.

hiçbir zaman böylesine bir özenle
dinlememiştim akıllı evreni.
ne güzel olurdu, suların pembeliğine
devrilmek,şu söğütün dalları gibi.

ne güzel olurdu, şu ot yığınına
gülümseyerek, şu ay gibi saman çiğnemek...
nerdesin, nerdesin ey sessiz sevincim:
her şeyi sevmek ve hiçbir şey istememek.



kara adam

dostum benim, dostum benim,
hastayım, ama çok hastayım.
bilmiyorum nerden kaptım bu ağrıyı.
rüzgâr mı bu ıslık çalan
göğünde çıplak, ıssız tarlanın,
yoksa çiseler gibi eylülde bir ormana
serpilen beynime alkol mü?

başım çırpıyor kulaklarımı
kanatçıkları gibi bir kuşun.
boynumun üzerinde ayaklarını
gücü yok göstermeye uzaklardan.
kara adam
kara, kara
kara adam
yerleşiyor yatağımın kenarına
kara adam
uyku vermiyor gece boyunca.

kara adam
murdar bir kitapta gezdiriyor parmağını
ve yüzüme mırıldanıyor burnundan
ölünün başucunda bir rahip gibi
bildiriyor bana yaşamını
bir düzenbazın, sefihin,
acıyı ve dehşeti yığıyor ruhuma
kara adam,
kara, kara!

"kulak ver, dinle - diyor,
solumayla mırıldanıyor yüzüme -
olağanüstü düşünceler ve
planlarla dolu kitap.
en ağulu türden
yağmacıların ve şarlatanların
ülkesinde yaşadı
bu adam.

bu ülke aralık ayında
kar şeytanca arı düşer
ve neşeli çıkrıkları
işletir fırtınası.
bu adam bir macerasever,
ama pek yüksek
ve seçkin markası.
ince o, sevecen,
ve üstelik şair,
çok az da olsa
çevik, atılgan gücü,
kırkını geçkin bir kadını
alımsız bir kız sayar
ve sevgilisi.

mutluluk - der -
usun ve ellerin uzluğudur.
çirkin ruhlar bütün
biçilmiştir bahtıkaralara.
zararı yok
varsın sayısız acı
doğursun kırık
ve yalan davranışları.

fırtınalarda, tipilerde,
buzlu ayazında günlük yaşamın,
en ağır kayıplarda
ve sana hüzün çöktüğü zaman
görünmek arı ve gülümser,
en yüksek sanattır dünyada."

kara adam
yüzümde bakışlarını donduruyor.
ve uçuk bir mavilikte
kısıyor gözlerini
hatırlamak istiyor sanki
bir hırsız ve düzenbaz olduğumu,
acımasız ve yüzsüz
soyup soğana çevirmişim birilerini.

dostum benim, dostum benim,
hastayım, ama çok hastayım.
bilmiyorum nerden kaptım bu ağrıyı,
rüzgâr mı bu ıslık çalan
göğsümde çıplak, ıssız tarlanın,
yoksa çiseler gibi eylülde bir ormana
serpilen beynime alkol mü.

gece ayaz
rahat durgunluğunda kavşak.
önünde yalnızım pencereciğin,
ne bir konuk, ne bir dost bekliyorum.
işliyor ovanın yüzeyine
serpiştiren yumuşacık kireç,
ve ağaçlar, gelmişler dört taraftan
bekleşen atlılar gibi bahçemize.

bir yerlerde ağlıyor
uğursuz gece kuşu
avluda ağaç atlılar
ekiyorlar toynak seslerini.

ve işte bu kara adam
yerleşiyor benim koltuğuma,
hafiften kaldırıyor silindir şapkasını
ve özensizce ayırıyor redingotunu.

"kulak ver, dinle! -
homurdanıyor, dikiyor bakışlarını,
eğiliyor gövdesiyle
hırıldıyor daha yakından.
ben görmedim hiçbir zaman
hergeleler arasında
böyle aşırı ve sersemce
acı çeken birini uykusuzluktan.

diyelim, ah ben yanıldım!
bugün ayışığı var ne olsa.
daha ne gerekiyor bu dünyaya
sarhoş bir titreme sarmış iliklerini?
gizlice apansız anaç ve semiz
kalçalarıyla salınıp gelse o kadın,
okur muydun sen
süzgün ve mahmur liriklerini?

ah, şair milletini seviyorum,
seviyorum bu tuhaf topluluğu.
onlarda gönlüme yakın
bir öyküyü buluyorum daima,
uzun saçlı, umacı yüzüyle
sivilceli bir kursiyer kızın
evrenden söz etmesi gibi dökerek
kan döker gibi cinsel bir bitkinliği.

bilmiyorum, hatırlamıyorum,
kasabalardan birinde,
belki kaluga'da,
ve belki, ryazan'da belki,
yaşıyordu yoksul
bir köy evinde
sarı saçlı
mavi gözlü bir çocuk...

işte büyüdü o çocuk,
ve üstelik şair,
çok az da olsa
çevik, atılgan gücü,
kırkını geçkin bir kadını
alımsız bir kız sayar
ve sevgilisi."

kara adam!
sen iğrenç bir konuksun.
uzun süredir yaygın
bu ünün senin.
çıktım çileden, cinlerim başımda,
yüzünün ortasında uçtu bastonum
burnunun tam köküne...

...ay öldü,
mavileniyor pencerede tan.
ah, sen, gece!
ne diye, gece, her şeyi yıktın!
ayaktayım, başımda silindir şapkam.
yanımda yok kimse.
yalnızım.
ve kırık ayna.



serseri

ıslak süpürgesiyle yağmur süpürür
döküntüsünü kırlarda söğütlerin.
tükür yaprakları rüzgâr, öbek öbek tükür!
ben de senin gibi bir serseriyim.

tembel yürüyüşlü mandalar gibi
sık ve mavi ormanlarda ağaçların da
gömüp dizlerine dek gövdelerini
böğürmeğe koyulmasını isterim.

...
rusya, ormanlar ülkesi rusya'm benim!
ben seni çığırmış olan tek ozan,
nanelerle rezedelerle besledim
o hayvanî hüznü şiirlerimden taşan.

...
çoktan solup gitti başımdaki çalılık çoktan,
şarkıların zindanında işte çürümekteyim.
gönül sürgününde değirmen taşını mısraların
döndür babam döndürmeğe mahkûm edildim.

ama sen gene korkma tükür deli rüzgâr
yapraklarla ört üstünü çimenlerin.
bak bana hâlâ "şair" diyorlar
oysa ben de senin gibi bir serseriyim.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sergey yesenin" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim