suskun kahinin gözyaşları
başlık "darksideofthemoon" tarafından 16.02.2022 13:40 tarihinde açılmıştır.
1.
gibi dizisinde ersoy'a manitası tarafından hediye edilen, bir anime karakterinin heykelciği. çok değerli bir parça. cosplay zaten pahalı bir hobi.
devamını gör...
2.
m.ö. 1190-1185 yılları arası batı anadolu, arzawa konfederasyonu'nun başkenti apasa. hattuşa arşivlerinde bulunan ve "apasa tabletleri" olarak bilinen yanık kil fragmanlardan günümüze ulaşmış ender bir bilgi.
tarihin en büyük medeniyet çöküşlerinden birinin arifesinde, ege'nin güçlü krallığı arzawa, zenginliğinin ve askeri zaferlerinin zirvesindeydi. kral hartapu, kendisini "büyük kral, güneşin sevgilisi" ilan etmiş, mısır firavunu ve hitit imparatoru ile eşit statüde yazışmalar yapıyordu. krallığın manevi merkezi ise apasa'daki büyük tapınakta yaşayan "suskun kâhin" idi.
suskun kâhin, nesillerdir devam eden bir makamdı. bu makama seçilen genç kızlar, tanrıların iradesini yeryüzüne yansıtmakla görevliydi. ancak bu kehanetler sözle değil, bedensel işaretlerle bildirilirdi. kâhinin teninde beliren bir leke hasadın bereketini, saçlarının aniden beyazlaması ise yaklaşan bir kıtlığı işaret ederdi. bu işaretler, başrahip tarafından yorumlanır ve krala sunulurdu. yüzlerce yıllık kayıtlarda kâhin'in sayısız işaretinden bahsedilirdi, ancak değişmeyen tek bir kural vardı: kâhin, fizyolojik ve ruhsal olarak ağlama yetisinden yoksundu. göz pınarları, makama kabul töreninde sembolik bir ritüelle "kurutulur" ve tanrıların acı veya sevinç gibi insani duygulardan münezzeh olduğu inancı pekiştirilirdi. kâhin'in gözü, sadece görmek için vardı, ağlamak için değil.
m.ö. 1186 yılının yaz gündönümü şenlikleri sırasında, başrahip anitis, tapınağın en kutsal odasına girdiğinde, tarihin akışını değiştirecek o manzarayla karşılaştı. o dönemki kâhin, on yedi yaşındaki nuwa, sunağın önünde oturuyordu. yüzü her zamanki gibi ifadesiz ve sakindi, ancak yanaklarından aşağı iki ince çizgi halinde, sessizce yaşlar süzülüyordu. anitis'in tabletlere kazıdığı ifadeyle bu yaşlar, "su gibi berrak değil, tuz ve toz karışımı gibi donuk ve ağırdı."
dehşet içindeki başrahip, derhal kadim arşivlere koştu. bin yıllık kayıtlarda bu olaya sadece bir kez daha rastlanıyordu; krallığın kuruluşundan hemen önce yaşanan ve "büyük tuz ölümü" olarak anılan büyük kuraklık döneminde. kayıtlara göre kâhin'in gözyaşları, tanrıların artık yeryüzüne bakmaktan vazgeçtiği, ilahi korumanın tamamen kalktığı ve evrensel düzenin geri döndürülemez bir şekilde yırtıldığı anlamına geliyordu. bu, bir felaket kehaneti değil, felaketin bizzat kendisinin ilanıydı.
başrahip anitis, titreyerek kral hartapu'nun huzuruna çıktı ve durumu anlattı. ancak mısır'a karşı kazandığı son zaferle kibri dorukta olan kral, bu haberi öfkeyle karşıladı. tabletlerdeki ifadeye göre kral, "bir kız çocuğunun göz pınarlarındaki nem için koca arzawa'yı yasa mı boğacağım? rahiplerin korkaklığı, ordumun gücünü gölgeleyemez!" diyerek başrahip'i kovdu ve şenliklerin daha da görkemli bir şekilde devam etmesini emretti.
tarih, kral hartapu'nun bu kibrinin bedelini ağır ödetti. "suskun kâhin'in gözyaşları"ndan sonraki beş yıl içinde, tarihçilerin "deniz kavimleri" olarak adlandırdığı gizemli toplulukların saldırıları başladı. ege'den gelen eşi benzeri görülmemiş istila dalgaları, kıtlık ve iç isyanlarla birleşti. arzawa'nın görkemli şehirleri bir bir yakıldı, ticaret yolları kesildi ve medeniyetleri topyekûn bir çöküşe sürüklendi. apasa şehri, içindeki yanık kil tabletlerle birlikte küller altında kaldı.
"suskun kâhin'in gözyaşları" olayı, günümüz tarihçileri için bir efsaneden çok, çöküşün eşiğindeki bir toplumun, en bariz uyarı işaretlerini bile nasıl görmezden gelebildiğine dair trajik bir vesika niteliğindedir. olay, en büyük felaketlerin gürültülü savaş naralarıyla değil, bazen en beklenmedik yerden gelen sessiz bir gözyaşıyla haber verildiğini acı bir şekilde kanıtlamıştır.
tarihin en büyük medeniyet çöküşlerinden birinin arifesinde, ege'nin güçlü krallığı arzawa, zenginliğinin ve askeri zaferlerinin zirvesindeydi. kral hartapu, kendisini "büyük kral, güneşin sevgilisi" ilan etmiş, mısır firavunu ve hitit imparatoru ile eşit statüde yazışmalar yapıyordu. krallığın manevi merkezi ise apasa'daki büyük tapınakta yaşayan "suskun kâhin" idi.
suskun kâhin, nesillerdir devam eden bir makamdı. bu makama seçilen genç kızlar, tanrıların iradesini yeryüzüne yansıtmakla görevliydi. ancak bu kehanetler sözle değil, bedensel işaretlerle bildirilirdi. kâhinin teninde beliren bir leke hasadın bereketini, saçlarının aniden beyazlaması ise yaklaşan bir kıtlığı işaret ederdi. bu işaretler, başrahip tarafından yorumlanır ve krala sunulurdu. yüzlerce yıllık kayıtlarda kâhin'in sayısız işaretinden bahsedilirdi, ancak değişmeyen tek bir kural vardı: kâhin, fizyolojik ve ruhsal olarak ağlama yetisinden yoksundu. göz pınarları, makama kabul töreninde sembolik bir ritüelle "kurutulur" ve tanrıların acı veya sevinç gibi insani duygulardan münezzeh olduğu inancı pekiştirilirdi. kâhin'in gözü, sadece görmek için vardı, ağlamak için değil.
m.ö. 1186 yılının yaz gündönümü şenlikleri sırasında, başrahip anitis, tapınağın en kutsal odasına girdiğinde, tarihin akışını değiştirecek o manzarayla karşılaştı. o dönemki kâhin, on yedi yaşındaki nuwa, sunağın önünde oturuyordu. yüzü her zamanki gibi ifadesiz ve sakindi, ancak yanaklarından aşağı iki ince çizgi halinde, sessizce yaşlar süzülüyordu. anitis'in tabletlere kazıdığı ifadeyle bu yaşlar, "su gibi berrak değil, tuz ve toz karışımı gibi donuk ve ağırdı."
dehşet içindeki başrahip, derhal kadim arşivlere koştu. bin yıllık kayıtlarda bu olaya sadece bir kez daha rastlanıyordu; krallığın kuruluşundan hemen önce yaşanan ve "büyük tuz ölümü" olarak anılan büyük kuraklık döneminde. kayıtlara göre kâhin'in gözyaşları, tanrıların artık yeryüzüne bakmaktan vazgeçtiği, ilahi korumanın tamamen kalktığı ve evrensel düzenin geri döndürülemez bir şekilde yırtıldığı anlamına geliyordu. bu, bir felaket kehaneti değil, felaketin bizzat kendisinin ilanıydı.
başrahip anitis, titreyerek kral hartapu'nun huzuruna çıktı ve durumu anlattı. ancak mısır'a karşı kazandığı son zaferle kibri dorukta olan kral, bu haberi öfkeyle karşıladı. tabletlerdeki ifadeye göre kral, "bir kız çocuğunun göz pınarlarındaki nem için koca arzawa'yı yasa mı boğacağım? rahiplerin korkaklığı, ordumun gücünü gölgeleyemez!" diyerek başrahip'i kovdu ve şenliklerin daha da görkemli bir şekilde devam etmesini emretti.
tarih, kral hartapu'nun bu kibrinin bedelini ağır ödetti. "suskun kâhin'in gözyaşları"ndan sonraki beş yıl içinde, tarihçilerin "deniz kavimleri" olarak adlandırdığı gizemli toplulukların saldırıları başladı. ege'den gelen eşi benzeri görülmemiş istila dalgaları, kıtlık ve iç isyanlarla birleşti. arzawa'nın görkemli şehirleri bir bir yakıldı, ticaret yolları kesildi ve medeniyetleri topyekûn bir çöküşe sürüklendi. apasa şehri, içindeki yanık kil tabletlerle birlikte küller altında kaldı.
"suskun kâhin'in gözyaşları" olayı, günümüz tarihçileri için bir efsaneden çok, çöküşün eşiğindeki bir toplumun, en bariz uyarı işaretlerini bile nasıl görmezden gelebildiğine dair trajik bir vesika niteliğindedir. olay, en büyük felaketlerin gürültülü savaş naralarıyla değil, bazen en beklenmedik yerden gelen sessiz bir gözyaşıyla haber verildiğini acı bir şekilde kanıtlamıştır.
devamını gör...