take me to church

hayatımı tam olarak tanımlayan şarkı ve hem ingilizcesi hemde türkçesini bildiğim tek şarkı. dinler üzerinden yazılmıştır.

en sevdiğim kover

ülkemizde çıksa ilahi olarak dinlenirdi yada bazı yobazlar tarafından linçlenirdi.

derhâl yerli ve millîsinin üretilmesi gereken müthiş şarkı.

(bkz: beni camiye götür)

harry styles tarafından coverlanırsa dünyanın daha güzel bir yer olacağına inandığım muazzam şarkı.

şarkıyı ve klibi anlayabilene müthiş bir eserdir. yobaz, başkalarının hayatına burnunu sokmaya bayılan beyinsizlerin anlaması nasıl desek, imkansızdır. sevgi değil, nefret dünya için tehdittir.

alaçatı'nın kenar sokaklarında gecenin yarısı kafamız güzelken arkadaşlarla bağıra bağıra söylemek ve uyuyan civar sakinlerinin balkonlara çıkması...
bizim de başımıza bir iş gelecek deyip,yakınlardaki ekmek fırınına sıvışmamız ve orada sıcak bir muhabbet kurmamızla çay, sıcak ekmek ve tereyağı eşliğinde zaman geçerken, ekip otosundan inen polislerin gelip burada bağıran sarhoşları gördünüz mü diye bize sorması.
bu şarkının bendeki karşılığı budur. öyle gaza getiriyor adamı.
heeeeyyy man...

bu şarkının benim zihnimde bir kokusu ve dokusu var. granit dokusunda sıcak şarap kokuyor benim için şarkı. yani gotik ortaçağ kilisesi... neden kırmızı şarap bilmiyorum ama mükemmel bir koku.

yazın sakin bir sahilde denizden çıkmış güneşlenirken dinleyince beni yeniden doğmuş moduna sokan mükemmel şarkı.

hozier e ait insanın içinde bir çok duyguyu barındıran güzel bir şarkı.

hayatımda amy aşkımın back to black şarkısından sonra en karanlık hislere dalmama sebep olan ikinci şarkıdır. şarkıların rengi olsaydı bu şarkı kesinlikle siyah olurdu. aşırı severek dinlenir hiç eskimez.

klibinden erkeklerin öbüştüğü şarkıdır.

onun dışında güzel şarkıdır