the holy innocents isimli kitaptan uyarlanan ingiliz,fransız ve italyan ortak yapımı film.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ölmedim ama hafif sürünüyorum" tarafından 12.04.2021 19:40 tarihinde açılmıştır.
1.
bernardo bertolucci'nin yönetmenliğinden çıkmış 2003 yılı çıkışlı dram filmi. filmin baş rollerde eva green, michael pitt, ve louis garrel oynamaktadır.
filmin konusu fransa'da zamanında yaşanan 1968 olayları sırasında amerika'dan fransa'ya okumaya gelmiş matthew isimli sinema tutkunu bir gencin ısabelle ve theo ile tanışıp aralarındaki ilişkiyi anlatmaktadır.
filmin konusu fransa'da zamanında yaşanan 1968 olayları sırasında amerika'dan fransa'ya okumaya gelmiş matthew isimli sinema tutkunu bir gencin ısabelle ve theo ile tanışıp aralarındaki ilişkiyi anlatmaktadır.
devamını gör...
2.
öneri üzerine izlediğim bir filmdi yine.
alt metinde çok fazla öğeler olmasına karşın odaklanılan tek şey: eva green... kendisinin sinema sektörüne takdim edildiği film, sanırım net hatlarıyla bu. gayet doğal, akıcı olarak aktarılmış beyaz perdeye.
bizden başka ülkelerde de abartılmış mı, bilmiyorum. çünkü çok eski film, çok çok eski film. 2003* yılına tarihleniyor. eski bir film olmasına rağmen klasiktir diyebiliriz. dediğim gibi erotik öğelerine rağmen alt metinde birçok nokta var.
bizdekinin haricinde birçok ülkede, yönetmeni; bernardo bertolucci için izleniyor. birçok sitede yorumlar, bu yönde. inandık, geçtik. ne yapacağız, şu saatten sonra onu mu sorgulayacağız?
her neyse film, bir romandan uyarlama. bunu, filmin her karesinde hatta atmosferinde sezebiliyorsunuz, şayet romandan uyarlama olduğunu daha önce duymadıysanız da, anlaması zor değil. çünkü kopukluklar var ve bunlar, film dairesi içerisinde bağlanmak yerine, olduğu gibi bırakılmış.
konusu ise; genel anlamda 1968 paris devrimi ve sürecindeki olaylar. konu, sinemaya bağlanmış. ve farklı bir anlatım tekniği uygulanmış. sanki yasaklı siyasi süreçte, bir devrim hikayesini, alt metin üzerinden okuyormuşsunuz gibi.*
filmde, ikizlerin çarpık ilişkisi ve buna sonradan dahil olan amerikalı bir erasmus gencinin, olaylara bakışı anlatılmış...
roman yazarı, ciddi bir alt metin kullanmış. bunu, toparlayabilir miyim, bilmiyorum ama film aslında erotizmin çok daha ötesinde imalar ve derin bağlantılar içerir.
yazar, özellikle karakterlerini, siyam ikizlerinden seçmiş. bunu yaparken devrimin, oluşum aşamalarını ve birbirinden kopamayan iki parça olarak net ve aynı kanallar olmalarını sunmuş. burada devrimin baskın tarafını, erkek ikiz olan theo karakteri canlandırırken; devrimi sahiplenmesi ve sıcak tutması açısından kız ikiz olarak ele alınan ve bağımlı bir kişilik şeklinde lanse edilen isabelle karakteri canlandırmış. isabelle sık sık gel - gitler yaşayan ancak devrime bakışı theo'ha bakışı olarak sağlam gösterilmiş.
theo; devrim gibi dağınık ve başına buyruktur.
ancak isabelle - ve filmin birçok noktasında isa olarak tanımlanır ve 0 yılı devrimine bir gönderme çakılır* - daha derli toplu, sağlam ve düzenli biridir. odası topludur. her şey yerli yerindedir. odasına kimseyi dahil etmez ve buna theo bile dahildir. onu dahi düzenini bozacak bir ivme olarak görmez ancak devrimin yıkıcılığı noktasında bir ivme olan ve ikizlerden farklı karakter çizen matthew yani amerika devrimi odaya girdiğinde işler değişir... yazar burada da, amerika'nın devrim anlayışının, avrupa'dan çok farklı olduğunu ve iki görüşün asla bir olamayacağını anlatır ve tarihteki çeşitli anlaşmaları; bu odaya, matthew'i n girişi ile bağlantılandırarak örnek gösterir.
işte burada,
yönetmen ile roman yazarını kesinlikle birbirinden ayırabiliyorsunuz. filmin birçok noktasında yazar, kendi görüşlerini aktarırken - ki bunu genellikle theo ve matthew'i karşı karşıya getirerek ve tartıştırarak yapar - çeşitli tartışmalar çıkarır ancak yönetmen ile yazar burada ayrışır. yönetmen, bir avrupalı olmasının da etkisiyle devrimin, baskın temsilcisi olan theo ve isabelle ikizlerini tutar. ancak yazar, daha çok ılımlı bir devrim olması gerektiğini savunur.*
yani filmde izleyeceğimiz, alt metni sunulan iki devrim çeşidi vardır: biri; alttan alta gerçekleşen yumuşak devrim, diğeri ise; baskın, yıkıcı ve kanlı devrim...*
biz bunu, charles dickens'ın eserinde de görürüz. devamla sunulan amerika karışık bir halktır, ancak yönetenleri ingiliz'dir ifadesinin doğruluğunu ispatlarcasına, iki şehrin hikayesi'nde ingiltere devrimi, daha yumuşak geçerken, fransa devrimi, yıkıcılığla göz doldurur. işte yazar, bunun altını en ince ayrıntısına kadar çizmiş. akıllıca bir yaklaşımda bulunmuş. yönetmenin de hakkını yememek lazım, yansıttığı enstantanelerle kendi görüşünü araya iyi sızdırmış ve yorumu, biraz da kendi açısını baskılayarak öne çıkarmış. bu, bir başarıdır. hatta büyük bir başarıdır.*
bir diğer konu da, devrimin gerçekleşiş şekli...
ikizlerden theo, her fırsatta görüşünü, şiddetle savunup yansıtırken onu, asla sokaklarda görmeyiz. filmde buna, güzel dikkat çekilmiş. genelde eğlencesindedir ve dünyanın nimetlerini görmekten asla geri durmaz. ancak amerikalı matthew'in ona neden sen de devrime katılmıyor, sokaklara inmiyorsun? sorusunu sormasıyla renkler değişir. işte bernardo bertolucci'nin filmlerde yansıtığı renkler, bunlardır. aslında amerika'nın, devrim hususunda fikir verip sonradan avrupa'yı * yalnız bıraktığı hemen burada, öne çıkar. matthew, sonradan bu görüşünden vazgeçer, ikizleri de sevdiği için bir vicdan azabı yaşar ancak iş, işten çoktan geçmiştir...
yazara göre de devrimin, nasıl olması gerektiğini filmin gidişatından az - çok anlıyoruz ancak sonunda, daha net bi sınır çiziliyor. devrim, sinemayla, tiyatroyla, kısacası sanatla ve sevgiyle olur, baskın değildir. ancak yönetmen, yazarın tam aksi görüşle, devrimin sokaklarda, kavga ve gürültüyle, baskın ve de baskıcı yani kanlı olmadı gerektiğini savunur. filmin sonundaki kare ve müzikse bunun sempatikleştirilme şeklidir.
yönetmenin bir diğer vurgusu da, amerika'nın aklı verip yalnız bırakmasıdır. çünkü son sahnede matthew, geri döner ve ikizleri, bu kanlı girdabın içerisinde yalnız bırakır...
yine devrimin oluşumunda rehavete kapılma hadisesinin altı, theo'nun, kız arkadaşıyla birlikte olurken isabelle'in sinir krizi geçirmesi hadisesinde çizilir. bu da hem yazara hem de yönetmene göre en derin kırılma noktasıdır. devrimin oluşum tabanı isabelle, devrimin şeklini belirleyecektir, sakin devrim mi? baskın devrim mi? işte isabelle geçmiş değer yargıları, tarihi bağlantılar ve ortak gelecek olanı gereği kanlı devrimi tercih eder ve matthew'i odadan kovar. sonrasında tekrar bir araya gelseler bile bu, artık seçim aşamasından çok öte bir şeydir. bu kez de matthew, theo'ya yaklaşır. işte yine ikisini bir araya getirecek ve devrimi doğuracak olan isabelle, son kozunu oynar ve matthew'i de devrime dahil etmek ve güç kazanmak ister. ancak bu durum, ne yazık söz konusu olamaz ve matthew, yani amerika fikri avrupa tipi devrimi hem maddi hem de manevi yönden yalnız bırakır.
filmin aklıma gelen alt metinleri bunlardı. birçok izleyici, bertolucci'yi erotik bir film çekeyim, alta da 1968 devrimini koyayım diye düşünmüş şeklinde yargılasa da aslında yönetmenin, bunlarla ilgili bir derdi yok, ne kadar insanı tarafına çekerse o kadar iyi gözüyle kitabı almış ve aksi istikamette görüşlerini yerleştirerek ve metni de bozmayarak beyaz perdeye aktarmış. olan biten bu yani...
alt metinde çok fazla öğeler olmasına karşın odaklanılan tek şey: eva green... kendisinin sinema sektörüne takdim edildiği film, sanırım net hatlarıyla bu. gayet doğal, akıcı olarak aktarılmış beyaz perdeye.
bizden başka ülkelerde de abartılmış mı, bilmiyorum. çünkü çok eski film, çok çok eski film. 2003* yılına tarihleniyor. eski bir film olmasına rağmen klasiktir diyebiliriz. dediğim gibi erotik öğelerine rağmen alt metinde birçok nokta var.
bizdekinin haricinde birçok ülkede, yönetmeni; bernardo bertolucci için izleniyor. birçok sitede yorumlar, bu yönde. inandık, geçtik. ne yapacağız, şu saatten sonra onu mu sorgulayacağız?
her neyse film, bir romandan uyarlama. bunu, filmin her karesinde hatta atmosferinde sezebiliyorsunuz, şayet romandan uyarlama olduğunu daha önce duymadıysanız da, anlaması zor değil. çünkü kopukluklar var ve bunlar, film dairesi içerisinde bağlanmak yerine, olduğu gibi bırakılmış.
konusu ise; genel anlamda 1968 paris devrimi ve sürecindeki olaylar. konu, sinemaya bağlanmış. ve farklı bir anlatım tekniği uygulanmış. sanki yasaklı siyasi süreçte, bir devrim hikayesini, alt metin üzerinden okuyormuşsunuz gibi.*
filmde, ikizlerin çarpık ilişkisi ve buna sonradan dahil olan amerikalı bir erasmus gencinin, olaylara bakışı anlatılmış...
roman yazarı, ciddi bir alt metin kullanmış. bunu, toparlayabilir miyim, bilmiyorum ama film aslında erotizmin çok daha ötesinde imalar ve derin bağlantılar içerir.
yazar, özellikle karakterlerini, siyam ikizlerinden seçmiş. bunu yaparken devrimin, oluşum aşamalarını ve birbirinden kopamayan iki parça olarak net ve aynı kanallar olmalarını sunmuş. burada devrimin baskın tarafını, erkek ikiz olan theo karakteri canlandırırken; devrimi sahiplenmesi ve sıcak tutması açısından kız ikiz olarak ele alınan ve bağımlı bir kişilik şeklinde lanse edilen isabelle karakteri canlandırmış. isabelle sık sık gel - gitler yaşayan ancak devrime bakışı theo'ha bakışı olarak sağlam gösterilmiş.
theo; devrim gibi dağınık ve başına buyruktur.
ancak isabelle - ve filmin birçok noktasında isa olarak tanımlanır ve 0 yılı devrimine bir gönderme çakılır* - daha derli toplu, sağlam ve düzenli biridir. odası topludur. her şey yerli yerindedir. odasına kimseyi dahil etmez ve buna theo bile dahildir. onu dahi düzenini bozacak bir ivme olarak görmez ancak devrimin yıkıcılığı noktasında bir ivme olan ve ikizlerden farklı karakter çizen matthew yani amerika devrimi odaya girdiğinde işler değişir... yazar burada da, amerika'nın devrim anlayışının, avrupa'dan çok farklı olduğunu ve iki görüşün asla bir olamayacağını anlatır ve tarihteki çeşitli anlaşmaları; bu odaya, matthew'i n girişi ile bağlantılandırarak örnek gösterir.
işte burada,
yönetmen ile roman yazarını kesinlikle birbirinden ayırabiliyorsunuz. filmin birçok noktasında yazar, kendi görüşlerini aktarırken - ki bunu genellikle theo ve matthew'i karşı karşıya getirerek ve tartıştırarak yapar - çeşitli tartışmalar çıkarır ancak yönetmen ile yazar burada ayrışır. yönetmen, bir avrupalı olmasının da etkisiyle devrimin, baskın temsilcisi olan theo ve isabelle ikizlerini tutar. ancak yazar, daha çok ılımlı bir devrim olması gerektiğini savunur.*
yani filmde izleyeceğimiz, alt metni sunulan iki devrim çeşidi vardır: biri; alttan alta gerçekleşen yumuşak devrim, diğeri ise; baskın, yıkıcı ve kanlı devrim...*
biz bunu, charles dickens'ın eserinde de görürüz. devamla sunulan amerika karışık bir halktır, ancak yönetenleri ingiliz'dir ifadesinin doğruluğunu ispatlarcasına, iki şehrin hikayesi'nde ingiltere devrimi, daha yumuşak geçerken, fransa devrimi, yıkıcılığla göz doldurur. işte yazar, bunun altını en ince ayrıntısına kadar çizmiş. akıllıca bir yaklaşımda bulunmuş. yönetmenin de hakkını yememek lazım, yansıttığı enstantanelerle kendi görüşünü araya iyi sızdırmış ve yorumu, biraz da kendi açısını baskılayarak öne çıkarmış. bu, bir başarıdır. hatta büyük bir başarıdır.*
bir diğer konu da, devrimin gerçekleşiş şekli...
ikizlerden theo, her fırsatta görüşünü, şiddetle savunup yansıtırken onu, asla sokaklarda görmeyiz. filmde buna, güzel dikkat çekilmiş. genelde eğlencesindedir ve dünyanın nimetlerini görmekten asla geri durmaz. ancak amerikalı matthew'in ona neden sen de devrime katılmıyor, sokaklara inmiyorsun? sorusunu sormasıyla renkler değişir. işte bernardo bertolucci'nin filmlerde yansıtığı renkler, bunlardır. aslında amerika'nın, devrim hususunda fikir verip sonradan avrupa'yı * yalnız bıraktığı hemen burada, öne çıkar. matthew, sonradan bu görüşünden vazgeçer, ikizleri de sevdiği için bir vicdan azabı yaşar ancak iş, işten çoktan geçmiştir...
yazara göre de devrimin, nasıl olması gerektiğini filmin gidişatından az - çok anlıyoruz ancak sonunda, daha net bi sınır çiziliyor. devrim, sinemayla, tiyatroyla, kısacası sanatla ve sevgiyle olur, baskın değildir. ancak yönetmen, yazarın tam aksi görüşle, devrimin sokaklarda, kavga ve gürültüyle, baskın ve de baskıcı yani kanlı olmadı gerektiğini savunur. filmin sonundaki kare ve müzikse bunun sempatikleştirilme şeklidir.
yönetmenin bir diğer vurgusu da, amerika'nın aklı verip yalnız bırakmasıdır. çünkü son sahnede matthew, geri döner ve ikizleri, bu kanlı girdabın içerisinde yalnız bırakır...
yine devrimin oluşumunda rehavete kapılma hadisesinin altı, theo'nun, kız arkadaşıyla birlikte olurken isabelle'in sinir krizi geçirmesi hadisesinde çizilir. bu da hem yazara hem de yönetmene göre en derin kırılma noktasıdır. devrimin oluşum tabanı isabelle, devrimin şeklini belirleyecektir, sakin devrim mi? baskın devrim mi? işte isabelle geçmiş değer yargıları, tarihi bağlantılar ve ortak gelecek olanı gereği kanlı devrimi tercih eder ve matthew'i odadan kovar. sonrasında tekrar bir araya gelseler bile bu, artık seçim aşamasından çok öte bir şeydir. bu kez de matthew, theo'ya yaklaşır. işte yine ikisini bir araya getirecek ve devrimi doğuracak olan isabelle, son kozunu oynar ve matthew'i de devrime dahil etmek ve güç kazanmak ister. ancak bu durum, ne yazık söz konusu olamaz ve matthew, yani amerika fikri avrupa tipi devrimi hem maddi hem de manevi yönden yalnız bırakır.
filmin aklıma gelen alt metinleri bunlardı. birçok izleyici, bertolucci'yi erotik bir film çekeyim, alta da 1968 devrimini koyayım diye düşünmüş şeklinde yargılasa da aslında yönetmenin, bunlarla ilgili bir derdi yok, ne kadar insanı tarafına çekerse o kadar iyi gözüyle kitabı almış ve aksi istikamette görüşlerini yerleştirerek ve metni de bozmayarak beyaz perdeye aktarmış. olan biten bu yani...
devamını gör...
3.
68 kuşağını çok güzel anlattığını düşünüyorum, zira filmde bahsi geçen ilişki sadece kardeşlerden değil dönemin ruhundan da kaynaklanıyor
biraz tepkisel yani. bana göre bertoluccinin en iyi işi diyebilirim
içindeki metaforların çok güçlü olduğunu düşünüyorum çünkü karakterlerin temsil ettikleri şeyler var, yalnızca öyleli bir erotik film değil yani
hatta izlemesini bilene erotizm arka planda bile kalıyor diyebilirim.
ayrıca theonun düşünceleri film boyunca çok hoşuma gitmişti.
"a revolution isn't a gala dinner, it cannot be created like a book a drawing or a tapestry.
ıt cannot unfold with such elegance, tranquility and delicacy"
isabelle ve theo matthew kadar ruhsuz değiller bence
matthew çok kuru bir şeyin peşinde
asıl yaşayanlar theo ve isabelle.
bu üçlünün aralarında yaşadıkları devrimin bir yansıması
matthew her şeyi daha ılımlı hale getirmeye çalışıyor bu aslında onun devrim hakkında görüşlerini de yansıtıyo yani ilk başta her şey güzel, sinema, seks ve müzik
onun devrimi bunla sınırlı
ama işler onu rahatsız etmeye başlayan noktalara gelince cayıyor
son sahnede de gidişini görüyoruz zaten ki bu aynı zamanda amerikalı olmasıyla da gayet ilişkili.
sonuç olarak gayet öneririm.. özellikle sinemada kesinlikle öneririrm çünkü arada bi gösterime giriyo
biraz tepkisel yani. bana göre bertoluccinin en iyi işi diyebilirim
içindeki metaforların çok güçlü olduğunu düşünüyorum çünkü karakterlerin temsil ettikleri şeyler var, yalnızca öyleli bir erotik film değil yani
hatta izlemesini bilene erotizm arka planda bile kalıyor diyebilirim.
ayrıca theonun düşünceleri film boyunca çok hoşuma gitmişti.
"a revolution isn't a gala dinner, it cannot be created like a book a drawing or a tapestry.
ıt cannot unfold with such elegance, tranquility and delicacy"
isabelle ve theo matthew kadar ruhsuz değiller bence
matthew çok kuru bir şeyin peşinde
asıl yaşayanlar theo ve isabelle.
bu üçlünün aralarında yaşadıkları devrimin bir yansıması
matthew her şeyi daha ılımlı hale getirmeye çalışıyor bu aslında onun devrim hakkında görüşlerini de yansıtıyo yani ilk başta her şey güzel, sinema, seks ve müzik
onun devrimi bunla sınırlı
ama işler onu rahatsız etmeye başlayan noktalara gelince cayıyor
son sahnede de gidişini görüyoruz zaten ki bu aynı zamanda amerikalı olmasıyla da gayet ilişkili.
sonuç olarak gayet öneririm.. özellikle sinemada kesinlikle öneririrm çünkü arada bi gösterime giriyo
devamını gör...