yazar: hüseyin rahmi gürpınar
yayım yılı: 1919
orta yaşlarının sonundaki şuayip beyin, eşi hesna hanımın yaşlanmasıyla yaşadığı buhranı ve aradığı kurtuluş yolunu anlatır. hüseyin rahmi cumhuriyet öncesi yazdığı romanında, osmanlı'nın son dönemi aile yapısına eleştiri getirmekte, genç bir hayat kadını üzerinden kadın haklarına da vurgu yapılmaktadır.
yayım yılı: 1919
orta yaşlarının sonundaki şuayip beyin, eşi hesna hanımın yaşlanmasıyla yaşadığı buhranı ve aradığı kurtuluş yolunu anlatır. hüseyin rahmi cumhuriyet öncesi yazdığı romanında, osmanlı'nın son dönemi aile yapısına eleştiri getirmekte, genç bir hayat kadını üzerinden kadın haklarına da vurgu yapılmaktadır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "keremyildiz" tarafından 07.02.2021 14:18 tarihinde açılmıştır.
1.
hüseyin rahmi gürpınar romanı.
kitabın kaleme alındığı tarih, hicri 1335. hangi ayda yazıldığını bilmediğimden, 1915-16 yılı olmalı, ben de doğrudan bu yazımını okudum, yani orijinal metin.
yaşı 58'e gelmiş, şuayip iyi para kazanmaktadır. bütün hayatı, tek düze geçmiş, sürekli çeşitli burhanlar yaşayan bir kadınla evlenmiş, hayatını da bu şekilde idame etmektedir. eşi hasna hanım kitabın başında, komşusu adile hanımla girdiği diyalogla ya da mahalle dedikodusuyla, eğitimini ve kültürünü göstermektedir. hemen belirtmek gerekiyor ki hasna hanımın komşusu adile hanımla olan diyaloğunda ilginç bir detay var. iki kadının da kullandığı dil neredeyse günümüz turkcesidir ve bi dil de neredeyse yabancı hiçbir kelime yok. hüseyin rahmi'nin ağdalı ve ağır dili gözönüne alınınca bu detay hemen göze çarpıyor. iki de çocukları var, aziz-toraman- ve sabıre.
tum hayatını tek düze yaşayan şuayip bey, hayatını bir dramaya çeviren hasna hanımın yaşlanmasıyla bir buhran içindedir. dönemin istanbul'unu gözönüne alınca, şuayip beyin kazandığı paraların namı kısa sürede belli başlı çevrelere ulaşır. neredeyse her romanında seks işçisini konu alan hüseyin rahmi, yine yaşını almış, eski bir fahiseyi suayip'in bürosuna yerleştirir. kadın şuayip beyin, körlenmis cinsel arzusunu diriltemeyince, henüz 16,17 yaşında olan kızını devreye sokar. elbette kız dillere destan bir guzeliktedir ve bir süre sonra, şuayip beyi ayartır. lakin, kız bir metres olarak değil, evlilik şartıyla adamla birlikte olur. kız annesini ifşa ederek, annesinin kendisini yaşlı bir adama satmaya çalıştığını, eğer kendisine sahip çıkarsa onunla evleneceğini dile getirir. bunların hepsi bir tuzak olduğunu söylemeye gerek yok.
binnaz, annesinin kimden olduğu belli olmayan, umumihane'de büyümüş biridir. suayip'e anlattığı gibi ne eline erkek eli değmemistir ne de uzak sakın bir yaşam yaşama peşindedir. burada söyle bir sorun var, suayip'in evlenmek istediği ya da evlendiği binnaz, suayip'in oğlunun eski sevgilisidir. tabii bu gerçek, evlilik olduktan sonra ortaya çıkıyor. ve suayip'in oğlu ile binnaz, durumu kimseye belli etmeden birlikte olmaya devam ediyorlar.
yıl 1916, 58 yaşında bir adam, 48 yaşında eşi ve iki çocuk. 58 yaşında adam, genç bir kadınla evliliğe kalkıyor ve burada ciddi bir tuzağa düşürülüyor, çünkü kız kendisini tanıttığı gibi değil. ne geçmişi, ne de kafasında kurduğu dünya. 58 yaşında torunu yaşında bir kızla evleniyor ve kız çocuğunun eski sevgilisi çıkıyor. birbirlerini tekrar görür görmez - çünkü binnaz'ın annesi çulsuz aziz'le görüştürmek istemiyor, evet aziz çulsuz çünkü şuayip bey kazandığı paralardan kimseye bahsetmiyor- kollarına atılıp, kaldıkları yerden devam ediyorlar. bir nevi aziz, üvey annesiyle birlikte oluyor. yazıldığı dönem itibariyle romanın son derece cesur olduğunu belirtmek gerekiyor.
yazar, ilişki ağını kurduktan sonra karakterleri tek tek analize girisiyor. kim haklıydı? eşi yaşlanan, şuayip mi? kocasını başka kadına kaptıran hasna hanım mı? yoksa oğlu aziz mi? ya da babası dahi belki olmayan binnaz mı? roman kaybedenler klubu gibi. herkes haklı, herkes haksız.
dikkatimi çeken bir husus da şu, ya hüseyin rahmi'nin bu dönemde kafası karışık ya da roman üzerinden birilerine mesaj veriyor. çünkü tebessüm-i elem'de, evlilik hayatının nasıl olması gerektiği hususunda, vaaz veren yazar, bu romanında şuayip karakteri üzerinden evliliği yerden yere vuruyor. denilebilir ki, 58 yaşında evlenen bir adam için bu psikoloji normal değil mi? hayır değil çünkü şuayip 16,17 tadında evlendiği kız üzerinden değil, ilk eşi üzerinden de aynı eleştiriyi yapıyor. araştırmacılar, editörler hüseyin rahmi 'nın neden hiç evlenmedigine keşfetmeye çalışıyorlar. toraman romanında neden evlenmediğini açıkça ortaya koyuyor. burada dikkatimi başka bir husus celbetti, o da su; şuayip karakteri dilinden, doğanın bir kanunu olmadığını doğanın bir kaos barındırdığını evlilik betimlemesi üzerinden ifade ediyor. peki, diğer romanlarında "determinizmc felsefesi dediği şey üzerinden yeni kuşağı yerden yere vuran, hüseyin rahmi ne oluyor da, tek düze yaşayan yaşlı bir türk üzerinden bu defa da, aile kuramını hedef alıyor? bana göre yazar, içine girdiği yazar psikolojisini çok ama çok iyi analiz ederek, hem karakterin içine giriyor hem de zaman zaman karakterlerden bağımsız, nesnel bir tanım koyuyor ortaya. toraman romanı net bir şekilde, türk aile yapısının iki yüzlülüğünü hedef alıyor. ek olarak tüm dönem yazarları gibi, hüseyin rahmi'nin de kafası karışık. belki bu kafası karışıklığı olumsuz bir anlamda anlıyor olabilirsiniz fakat değil, çünkü hızla ama hızla bu insanların gözü önünde birçok şey, altüst oluyor. hatırlayın, avrupa'da darwin türlerin kökeni kitabını yayınlandığında, birçok kişi intihar ediyor, bunun anlamı nedir? insanların yüzyıllarca savunduğu, bağlı olduğu değerleri ellerinin altından çekip alıyorsun, bu kolay bir şeyden değil. dostoyevski'nin kafası çok mu net? ihtilal için, çarlık rejimine muhalefet eden dostoyevski, hayata gözlerini karamazov kardeşler adlı son eserinde ortodoks klisesine bağlılık ederek yumuyor. karamazov kardeşler de yazar başından sonuna kadar, açık bir şekilde ortodoks klisesinin propagandasını yapıyor.
romana dönelim, iki bukle vermek istiyorum. birini verdim aslında, suayip'in oğluyla olan konuşmasında evlilik kurumunu yerden yere vurması. ikincisi ise, binnaz'ın roman sonunda, şuayip kendisinden şüphe ederken isyan edip söyledikleri,
" ahmak adam, hiç bir şey bildiğin yok! her bir fenalık benim beynimde de vardır. kalbimde de. içimde de, dışımda da... anlıyor musun? habenneka? aynaya git de suratına bak! boyalı kukla! üzerine hıyanet edersem beni kim ayı playabilir? bile bile aldın pzevenk! bana adlan sanlan orospu servinaz'ın kızı binnaz derler. siz namuskarlığı aynalı, oyuncaklı, süslü tasması altında yaşayan insanlar... kendinize hoş gelen her fenalığı işler, fakat adını değiştirerek, kitaba uydurarak irtikap edersiniz. evet, bu dünya bütün sania ile kelime oyunuyla, bilerek aldatmak ve aldanmakla dönüyor. ihtiyar zevcenizin üzerine torununuz yerinde bir kızcağız aldığınız zaman vicdanınız size hiçbir itibda bulunmaz. bu genç kadın tabiattan hisse-i telezzüzünüzü istediği vakit meydana müthiş iki kelime çıkarırsınız: ırz ve namus... işte size manalarını zevkinize göre tefsir ettiğiniz iki lügat. "
tek kelime ile müthiş, müthiş. bu satırlar yazıldığında cumhuriyet'in henüz ilan edilmediğini akıldan çıkarmayın.
son olarak, hüseyin rahmi binnaz'ın da isyan ettirerek, dediğim gibi herkesin haklı, herkesin haksız olduğu bir son ile bizi basbasa bırakır.
kitabın kaleme alındığı tarih, hicri 1335. hangi ayda yazıldığını bilmediğimden, 1915-16 yılı olmalı, ben de doğrudan bu yazımını okudum, yani orijinal metin.
yaşı 58'e gelmiş, şuayip iyi para kazanmaktadır. bütün hayatı, tek düze geçmiş, sürekli çeşitli burhanlar yaşayan bir kadınla evlenmiş, hayatını da bu şekilde idame etmektedir. eşi hasna hanım kitabın başında, komşusu adile hanımla girdiği diyalogla ya da mahalle dedikodusuyla, eğitimini ve kültürünü göstermektedir. hemen belirtmek gerekiyor ki hasna hanımın komşusu adile hanımla olan diyaloğunda ilginç bir detay var. iki kadının da kullandığı dil neredeyse günümüz turkcesidir ve bi dil de neredeyse yabancı hiçbir kelime yok. hüseyin rahmi'nin ağdalı ve ağır dili gözönüne alınınca bu detay hemen göze çarpıyor. iki de çocukları var, aziz-toraman- ve sabıre.
tum hayatını tek düze yaşayan şuayip bey, hayatını bir dramaya çeviren hasna hanımın yaşlanmasıyla bir buhran içindedir. dönemin istanbul'unu gözönüne alınca, şuayip beyin kazandığı paraların namı kısa sürede belli başlı çevrelere ulaşır. neredeyse her romanında seks işçisini konu alan hüseyin rahmi, yine yaşını almış, eski bir fahiseyi suayip'in bürosuna yerleştirir. kadın şuayip beyin, körlenmis cinsel arzusunu diriltemeyince, henüz 16,17 yaşında olan kızını devreye sokar. elbette kız dillere destan bir guzeliktedir ve bir süre sonra, şuayip beyi ayartır. lakin, kız bir metres olarak değil, evlilik şartıyla adamla birlikte olur. kız annesini ifşa ederek, annesinin kendisini yaşlı bir adama satmaya çalıştığını, eğer kendisine sahip çıkarsa onunla evleneceğini dile getirir. bunların hepsi bir tuzak olduğunu söylemeye gerek yok.
binnaz, annesinin kimden olduğu belli olmayan, umumihane'de büyümüş biridir. suayip'e anlattığı gibi ne eline erkek eli değmemistir ne de uzak sakın bir yaşam yaşama peşindedir. burada söyle bir sorun var, suayip'in evlenmek istediği ya da evlendiği binnaz, suayip'in oğlunun eski sevgilisidir. tabii bu gerçek, evlilik olduktan sonra ortaya çıkıyor. ve suayip'in oğlu ile binnaz, durumu kimseye belli etmeden birlikte olmaya devam ediyorlar.
yıl 1916, 58 yaşında bir adam, 48 yaşında eşi ve iki çocuk. 58 yaşında adam, genç bir kadınla evliliğe kalkıyor ve burada ciddi bir tuzağa düşürülüyor, çünkü kız kendisini tanıttığı gibi değil. ne geçmişi, ne de kafasında kurduğu dünya. 58 yaşında torunu yaşında bir kızla evleniyor ve kız çocuğunun eski sevgilisi çıkıyor. birbirlerini tekrar görür görmez - çünkü binnaz'ın annesi çulsuz aziz'le görüştürmek istemiyor, evet aziz çulsuz çünkü şuayip bey kazandığı paralardan kimseye bahsetmiyor- kollarına atılıp, kaldıkları yerden devam ediyorlar. bir nevi aziz, üvey annesiyle birlikte oluyor. yazıldığı dönem itibariyle romanın son derece cesur olduğunu belirtmek gerekiyor.
yazar, ilişki ağını kurduktan sonra karakterleri tek tek analize girisiyor. kim haklıydı? eşi yaşlanan, şuayip mi? kocasını başka kadına kaptıran hasna hanım mı? yoksa oğlu aziz mi? ya da babası dahi belki olmayan binnaz mı? roman kaybedenler klubu gibi. herkes haklı, herkes haksız.
dikkatimi çeken bir husus da şu, ya hüseyin rahmi'nin bu dönemde kafası karışık ya da roman üzerinden birilerine mesaj veriyor. çünkü tebessüm-i elem'de, evlilik hayatının nasıl olması gerektiği hususunda, vaaz veren yazar, bu romanında şuayip karakteri üzerinden evliliği yerden yere vuruyor. denilebilir ki, 58 yaşında evlenen bir adam için bu psikoloji normal değil mi? hayır değil çünkü şuayip 16,17 tadında evlendiği kız üzerinden değil, ilk eşi üzerinden de aynı eleştiriyi yapıyor. araştırmacılar, editörler hüseyin rahmi 'nın neden hiç evlenmedigine keşfetmeye çalışıyorlar. toraman romanında neden evlenmediğini açıkça ortaya koyuyor. burada dikkatimi başka bir husus celbetti, o da su; şuayip karakteri dilinden, doğanın bir kanunu olmadığını doğanın bir kaos barındırdığını evlilik betimlemesi üzerinden ifade ediyor. peki, diğer romanlarında "determinizmc felsefesi dediği şey üzerinden yeni kuşağı yerden yere vuran, hüseyin rahmi ne oluyor da, tek düze yaşayan yaşlı bir türk üzerinden bu defa da, aile kuramını hedef alıyor? bana göre yazar, içine girdiği yazar psikolojisini çok ama çok iyi analiz ederek, hem karakterin içine giriyor hem de zaman zaman karakterlerden bağımsız, nesnel bir tanım koyuyor ortaya. toraman romanı net bir şekilde, türk aile yapısının iki yüzlülüğünü hedef alıyor. ek olarak tüm dönem yazarları gibi, hüseyin rahmi'nin de kafası karışık. belki bu kafası karışıklığı olumsuz bir anlamda anlıyor olabilirsiniz fakat değil, çünkü hızla ama hızla bu insanların gözü önünde birçok şey, altüst oluyor. hatırlayın, avrupa'da darwin türlerin kökeni kitabını yayınlandığında, birçok kişi intihar ediyor, bunun anlamı nedir? insanların yüzyıllarca savunduğu, bağlı olduğu değerleri ellerinin altından çekip alıyorsun, bu kolay bir şeyden değil. dostoyevski'nin kafası çok mu net? ihtilal için, çarlık rejimine muhalefet eden dostoyevski, hayata gözlerini karamazov kardeşler adlı son eserinde ortodoks klisesine bağlılık ederek yumuyor. karamazov kardeşler de yazar başından sonuna kadar, açık bir şekilde ortodoks klisesinin propagandasını yapıyor.
romana dönelim, iki bukle vermek istiyorum. birini verdim aslında, suayip'in oğluyla olan konuşmasında evlilik kurumunu yerden yere vurması. ikincisi ise, binnaz'ın roman sonunda, şuayip kendisinden şüphe ederken isyan edip söyledikleri,
" ahmak adam, hiç bir şey bildiğin yok! her bir fenalık benim beynimde de vardır. kalbimde de. içimde de, dışımda da... anlıyor musun? habenneka? aynaya git de suratına bak! boyalı kukla! üzerine hıyanet edersem beni kim ayı playabilir? bile bile aldın pzevenk! bana adlan sanlan orospu servinaz'ın kızı binnaz derler. siz namuskarlığı aynalı, oyuncaklı, süslü tasması altında yaşayan insanlar... kendinize hoş gelen her fenalığı işler, fakat adını değiştirerek, kitaba uydurarak irtikap edersiniz. evet, bu dünya bütün sania ile kelime oyunuyla, bilerek aldatmak ve aldanmakla dönüyor. ihtiyar zevcenizin üzerine torununuz yerinde bir kızcağız aldığınız zaman vicdanınız size hiçbir itibda bulunmaz. bu genç kadın tabiattan hisse-i telezzüzünüzü istediği vakit meydana müthiş iki kelime çıkarırsınız: ırz ve namus... işte size manalarını zevkinize göre tefsir ettiğiniz iki lügat. "
tek kelime ile müthiş, müthiş. bu satırlar yazıldığında cumhuriyet'in henüz ilan edilmediğini akıldan çıkarmayın.
son olarak, hüseyin rahmi binnaz'ın da isyan ettirerek, dediğim gibi herkesin haklı, herkesin haksız olduğu bir son ile bizi basbasa bırakır.
devamını gör...