yazar: ahmet tulgar
yayım yılı: 2017
kitap, ''kasvetli'' olarak adlandırılabilecek birbirinden farklı öykülerden oluşmaktadır.
yayım yılı: 2017
kitap, ''kasvetli'' olarak adlandırılabilecek birbirinden farklı öykülerden oluşmaktadır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 13.02.2022 18:15 tarihinde açılmıştır.
1.
bir ahmet tulgar kitabıdır.
kitap sadece adıyla bile ahmet tulgar kitabı olduğunu belli ediyor ancak okumaya başlar başlamaz bu kitabın ahmet tulgar kitabı olduğunu anlamak için kapağa bakmaya bile gerek olmadığını düşünüyor insan.
çünkü ahmet tulgar kitapları trajik nüanslarla dolu. öyle öyküler ki bunlar sanki güç bela giydiğiniz botunuzun tam serçe parmağa denk gelen yerinde minik bir çakıl taşı varmış gibi. ya da tam duşta saçlarınızı şampuanladığınız anda suyun bir anda kesilmesi gibi. yalnız başınıza yolculuk yaparken radyoda en sevdiğiniz şarkı başladığı anda uzun bir tünele girmek gibi. tam yorgun bir uykuya dalmak üzereyken en yakın arkadaşınızın salya sümük kapıyı çalması gibi.
en basit bir olayın içinde can sıkan bir detay çıkıyor karşısına okurun. basit bir sohbetin içinde insanın içine işleyen bir hikaye filizleniyor. bir bardak çay içmek için oturmuş iki arkadaşın hikayesi olmayacak bir acıya gebe cümlelerle bezeniyor.
velhasılı; ahmet tulgar okumak her an tetikte olmak demek. ve bu tetikte olma durumu sıradan yaşamlarımızda sadece trajik bir nüans.
kitap sadece adıyla bile ahmet tulgar kitabı olduğunu belli ediyor ancak okumaya başlar başlamaz bu kitabın ahmet tulgar kitabı olduğunu anlamak için kapağa bakmaya bile gerek olmadığını düşünüyor insan.
çünkü ahmet tulgar kitapları trajik nüanslarla dolu. öyle öyküler ki bunlar sanki güç bela giydiğiniz botunuzun tam serçe parmağa denk gelen yerinde minik bir çakıl taşı varmış gibi. ya da tam duşta saçlarınızı şampuanladığınız anda suyun bir anda kesilmesi gibi. yalnız başınıza yolculuk yaparken radyoda en sevdiğiniz şarkı başladığı anda uzun bir tünele girmek gibi. tam yorgun bir uykuya dalmak üzereyken en yakın arkadaşınızın salya sümük kapıyı çalması gibi.
en basit bir olayın içinde can sıkan bir detay çıkıyor karşısına okurun. basit bir sohbetin içinde insanın içine işleyen bir hikaye filizleniyor. bir bardak çay içmek için oturmuş iki arkadaşın hikayesi olmayacak bir acıya gebe cümlelerle bezeniyor.
velhasılı; ahmet tulgar okumak her an tetikte olmak demek. ve bu tetikte olma durumu sıradan yaşamlarımızda sadece trajik bir nüans.
devamını gör...
2.
kapak sayfası yine (bkz: utku lomlu) tarafından hazırlanmış ve (bkz: hikmet hükümenoğlu) tarafından övüldüğü için tercih ettiğim kitap. içerisinde birbirine benzemeyen bir çok oldukça kısa öykü var.
öykülerde çoğu zaman koyu, sıkıcı, düşündürücü bir hava hakim. eşcinsel erkek romantizmi ile yanlış kararlar vermiş, takıntılı,ruhsal gelgitleri olan kadın karakterler daha ön plana çıkmış gibi görünüyor.
kitabı başından sonuna araya başka kitap almadan ve kısa sürede okuduğunuzda içinize bir daralma, "bu kadar ilginç karakterin arasında benimki de hayat mı? " soruları ile kendi hayatını sorgulama oluşabilir. ancak kendi hayatlarımızdan uzaklaşmak istediğimizde arada bir sayfalarini çevirdiğinizde size fakrkli hayatlardan ilginç nüanslar verecektir.
zira kitabın karakterleri kimi zaman bir sinema filminde kimi zaman arkadaş ortamında anlatılan ilginç insan hikâyelerinde hatta bazen şu sözlükte gündem başlıkları da görebileceğiniz kadar ilginç hayatlardan oluşuyor.
okunuşu kolay,dili akıcı ve her bir öyküsünden bir film çıkarılabilecek kadar zengin kurguya sahip kitap.
bu arada kitabın yazarı ahmet tulgar cumhuriyet ve birgün gazetelerinde güzel röportajlar yapan bir gazetecidir. kendisi ve kitapları ile ilgili can yayınlarının hazırladığı sayafaya buradan ulaşabilirsiniz.
bir alıntı ile bitirelim.
istanbul'u ne sevgi ne alışkanlık ne öfke ne sıkınti ne hüzün ne onda yaşadığım birkaç aşkın kalıntısı -bir kent
başka ne hissettirebilirse bir insana, içinden geçerken kenti nasil algılar ve sonra da hemen tanımlarsa kendine ne de işte bu duygularla algılıyor ve tanımlıyorum ben. bir
kabulleniş diyeyim. kaderim ıstanbul
her kentin kalabalığı içinde böyle insanlar vardır. kent kaderi olmuş. terk edemeyeceğini bildiği halde, o kentte, içinde hep bir terk etme arzusu ile dolaşan. bu
kentin içinde o kadar çok acı çekmiş ki, bu yüzden de mutuluğun yine en yakın burada olduğuna inanıyor. acı
da, terk etme arzusu da belli bir seviyeye ulaşmış. o kenti dur duraksız algılıyor artuk. kronik bir hastalık, açık bir yara ama işte bedenini en fazla algladığı yer olarak.
hayatini geçirdiği şehri sevenlerden geç, ustüne düşme, yaramaz, derinliksizdir, derinlik varsa da ancak bir yere kadar işte.
öykülerde çoğu zaman koyu, sıkıcı, düşündürücü bir hava hakim. eşcinsel erkek romantizmi ile yanlış kararlar vermiş, takıntılı,ruhsal gelgitleri olan kadın karakterler daha ön plana çıkmış gibi görünüyor.
kitabı başından sonuna araya başka kitap almadan ve kısa sürede okuduğunuzda içinize bir daralma, "bu kadar ilginç karakterin arasında benimki de hayat mı? " soruları ile kendi hayatını sorgulama oluşabilir. ancak kendi hayatlarımızdan uzaklaşmak istediğimizde arada bir sayfalarini çevirdiğinizde size fakrkli hayatlardan ilginç nüanslar verecektir.
zira kitabın karakterleri kimi zaman bir sinema filminde kimi zaman arkadaş ortamında anlatılan ilginç insan hikâyelerinde hatta bazen şu sözlükte gündem başlıkları da görebileceğiniz kadar ilginç hayatlardan oluşuyor.
okunuşu kolay,dili akıcı ve her bir öyküsünden bir film çıkarılabilecek kadar zengin kurguya sahip kitap.
bu arada kitabın yazarı ahmet tulgar cumhuriyet ve birgün gazetelerinde güzel röportajlar yapan bir gazetecidir. kendisi ve kitapları ile ilgili can yayınlarının hazırladığı sayafaya buradan ulaşabilirsiniz.
bir alıntı ile bitirelim.
istanbul'u ne sevgi ne alışkanlık ne öfke ne sıkınti ne hüzün ne onda yaşadığım birkaç aşkın kalıntısı -bir kent
başka ne hissettirebilirse bir insana, içinden geçerken kenti nasil algılar ve sonra da hemen tanımlarsa kendine ne de işte bu duygularla algılıyor ve tanımlıyorum ben. bir
kabulleniş diyeyim. kaderim ıstanbul
her kentin kalabalığı içinde böyle insanlar vardır. kent kaderi olmuş. terk edemeyeceğini bildiği halde, o kentte, içinde hep bir terk etme arzusu ile dolaşan. bu
kentin içinde o kadar çok acı çekmiş ki, bu yüzden de mutuluğun yine en yakın burada olduğuna inanıyor. acı
da, terk etme arzusu da belli bir seviyeye ulaşmış. o kenti dur duraksız algılıyor artuk. kronik bir hastalık, açık bir yara ama işte bedenini en fazla algladığı yer olarak.
hayatini geçirdiği şehri sevenlerden geç, ustüne düşme, yaramaz, derinliksizdir, derinlik varsa da ancak bir yere kadar işte.
devamını gör...
"trajik nüans" ile benzer başlıklar
nüans
3