orijinal adı: the girl on the train
yazar: paula hawkins
yayım yılı: 2015
britanyalı gazeteci ve yazar tarafından kaleme alınan polisiye romanda, aldatıldıktan sonra bunalıma giren ve kendini alkole veren rachel isimli karakter her gün aynı trene biner ve kafasında kurduğu senaryoyla birlikte bir evi gözetler. olaylar, rachel'ın gözetlediği 15 numaralı evdeki ailenin başına bir şey gelmesiyle karmaşık bir hal almaya başlar.
eser aynı isimle sinemaya uyarlanmıştır.
yazar: paula hawkins
yayım yılı: 2015
britanyalı gazeteci ve yazar tarafından kaleme alınan polisiye romanda, aldatıldıktan sonra bunalıma giren ve kendini alkole veren rachel isimli karakter her gün aynı trene biner ve kafasında kurduğu senaryoyla birlikte bir evi gözetler. olaylar, rachel'ın gözetlediği 15 numaralı evdeki ailenin başına bir şey gelmesiyle karmaşık bir hal almaya başlar.
eser aynı isimle sinemaya uyarlanmıştır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ucemak" tarafından 29.12.2020 15:28 tarihinde açılmıştır.
1.
kitabın kırkıncı sayfasına gelince trendeki kızımızı hamama götürüp bir güzel keseleme isteği ile doluyorsunuz.
ama bu kitabın kötü olduğu anlamına gelmiyor tabii ki, sonunun sizi tatmin edeceği kitaplardandır kendisi. 2015 yılında da yılın en çok satanları ve en iyi kitapları listesine girmiştir. kitabını okuduktan sonra mutlaka filmini de izlemelisiniz.
ama bu kitabın kötü olduğu anlamına gelmiyor tabii ki, sonunun sizi tatmin edeceği kitaplardandır kendisi. 2015 yılında da yılın en çok satanları ve en iyi kitapları listesine girmiştir. kitabını okuduktan sonra mutlaka filmini de izlemelisiniz.
devamını gör...
2.
kitabın en başından beri hava durumu sürekli benim için kasvetli ve can sıkıcı bir haldeydi. her ne kadar havanın gayet güneşli ve pırıl pırıl olduğunu yazar okuyucuya aktarsa bile bu fikrimi değiştirmedi. kitaba içsel bir renk verilecekse bu kesinlikle gri olmalı. kitabın sonlarına kadar asla tahminde bulunamıyorsunuz daha sonra bütün taşlar tek tek yerine oturuyor.
devamını gör...
3.
kitabı harikadır . tasvirler, merak uyandıran ögeler, karakterlerin hepsi için geçerli olmasada rachel iyi açıklanmıştır ( neyi niçin yaptığını psikolojisini gayet iyi anlabiliyorsunuz . ) ayrıca merak ettiğiniz birçok şeyi açıklıyor böyle dan diye bitmiyor . dili gayet akıcı, sürükleyici su gibi hemen bitirebileceğiniz bir kitap. okuma hızını düşürenlere tavsiyemdir . bu arada yazarımızı anmadan geçmeyelim . paula hawkins
gelelim filme film 2016 yapımı yönetmeni tate taylor kitabı okumadan filmi izlerseniz beğenmeniz çok olası yalnız kitabını okuyanlar ve hala izlemeyenler için aynısını söyleyemeyeceğim . genel olarak bir kitabı okuduğumda hemen filmi var mı diye bakarım . kitabı okurken çok beğendiğim ,
ya da kendimden bir parça bulduğum karakterleri canlı kanlı görmek bana ayrı bir haz verir çünkü . trendeki kız için de aynısı oldu fakat ne yazık ki beklediğim verimi tadı alamadım filmden. direk film kötü demek doğru olmaz bu noktada. zira okumadan izleseydim yüksek ihtimal beğenirdim çünkü bayıldığım sonu şaşırtmacalı filmler kategorisinde bir film aynı zamanda . ama sanki kitaptaki o heyecan o gerilim yok filmde .
filmde en güzel kısım ise emily blunt ( rachel) kendisine bayılırım .
konusu hakkında ne söylersem spoiler olur gibime geliyor çünkü tam olarak öyle bir kitap ve film . ikisi arasından birini seçmem gerekirse tabiki kitap derim .
gelelim filme film 2016 yapımı yönetmeni tate taylor kitabı okumadan filmi izlerseniz beğenmeniz çok olası yalnız kitabını okuyanlar ve hala izlemeyenler için aynısını söyleyemeyeceğim . genel olarak bir kitabı okuduğumda hemen filmi var mı diye bakarım . kitabı okurken çok beğendiğim ,
ya da kendimden bir parça bulduğum karakterleri canlı kanlı görmek bana ayrı bir haz verir çünkü . trendeki kız için de aynısı oldu fakat ne yazık ki beklediğim verimi tadı alamadım filmden. direk film kötü demek doğru olmaz bu noktada. zira okumadan izleseydim yüksek ihtimal beğenirdim çünkü bayıldığım sonu şaşırtmacalı filmler kategorisinde bir film aynı zamanda . ama sanki kitaptaki o heyecan o gerilim yok filmde .
filmde en güzel kısım ise emily blunt ( rachel) kendisine bayılırım .
konusu hakkında ne söylersem spoiler olur gibime geliyor çünkü tam olarak öyle bir kitap ve film . ikisi arasından birini seçmem gerekirse tabiki kitap derim .
devamını gör...
4.
polisiye romanın köpeği olduğum için, çıktığı yıl* aç gibi hemen alıp okuduğum paula hawkins'in polisiye/gerilim romanı.
bomboş desem ayıp eder miyim acaba diye düşünmeden edemiyorum. şöyle ki fikir fena değil ama konuda, karakterlerde bir şey eksik. derinlik yok. o onu görmüş, o onu takip etmiş, o onunla aynı yere girmiş vıt vıt. çerez tabağındaki sarı leblebi yani.
herkesin gerilim eşiği farklı olabilir tabii ama e bunda gerilim yoktu ki!
ayrıca evet polise romanların klişesidir; herkes şüpheli gibi gösterilir, sonra hiç beklenmedik birisi katil çıkar. ya bunu yapın ama güzel yedirin. bunda yemedik.
akşam akşam kitaba niye bu kadar yükseldim bilemiyorum. birkaç gün önce kitap raftan gözüme gözüme girince, şu an burada yazdıklarımı içimden geçirmiştim. şimdi de başlığı görünce tutamadım sanırım. yoksa kan davası yok tabi kitapla aramda.
yine de, yok ben gerilmek istemiyorum zaten, beynimi fazla yormak istemiyorum, maksat kitap okumak olsun derseniz, okuyun. ona da yapacak bir şey yok. ben elimden geleni yaptım.
bir de bestseller olmuş peh!
bomboş desem ayıp eder miyim acaba diye düşünmeden edemiyorum. şöyle ki fikir fena değil ama konuda, karakterlerde bir şey eksik. derinlik yok. o onu görmüş, o onu takip etmiş, o onunla aynı yere girmiş vıt vıt. çerez tabağındaki sarı leblebi yani.
herkesin gerilim eşiği farklı olabilir tabii ama e bunda gerilim yoktu ki!
ayrıca evet polise romanların klişesidir; herkes şüpheli gibi gösterilir, sonra hiç beklenmedik birisi katil çıkar. ya bunu yapın ama güzel yedirin. bunda yemedik.
akşam akşam kitaba niye bu kadar yükseldim bilemiyorum. birkaç gün önce kitap raftan gözüme gözüme girince, şu an burada yazdıklarımı içimden geçirmiştim. şimdi de başlığı görünce tutamadım sanırım. yoksa kan davası yok tabi kitapla aramda.
yine de, yok ben gerilmek istemiyorum zaten, beynimi fazla yormak istemiyorum, maksat kitap okumak olsun derseniz, okuyun. ona da yapacak bir şey yok. ben elimden geleni yaptım.
bir de bestseller olmuş peh!
devamını gör...
5.
birkaç saat önce bitirdim kitabı ve aklımdakileri bir yere yazma ihtiyacı hissederek buraya geldim.
trendeki kız seneler önce gözüme bir kırtasiyede çarpmıştı, o zaman almamıştım ama geçenlerde bir sahafın önerisiyle satın aldım ve birkaç gün önce okumaya başladım.
kitapta pek bir gerilim olduğunu söyleyemem ya da en azından ben hissetmedim. hani bazı insanlar çok sevdiği bir diziyi veya filmi izledikten sonra "bundan sonra izlediğim hiçbir şey sarmaz ki." düşüncesine kapılır ya, sanırım ben de daha önce çok daha kaliteli gerilim ve polisiye kitapları okuduğum için bu kitaptan pek bir tat alamadım.
karakterlerde bir derinlik yoktu. dengesizlikleri ve yaptıkları eylemlere yer verilse de asla nedeninin tam açıklandığını hissetmedim; hatta dürüst olmak gerekirse rachel dışındaki tüm karakterler bana fazlasıyla sığ geldi. bazen cümleler kendini tekrarlıyor hissine kapıldım, sadece kullanılan kelimeler farklıydı. gerilimi yok denecek kadar az hissettim; polisiye kısmı ise pek tatmin edici gelmedi bana. herkes suçlu gibi gösterildi; sonunda da beklenmedik kişi suçlu çıktı. beni heyecanlandıran olaylar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı.
rachel karakterinin gitgellerini okumak içimde kimi zaman beni bıktırsa da, bunu da belirtmeliyim ki kitap akıcıydı. yazım dili akıp gittiği için fazla yormadı, zorlamadı. hızlı bir şekilde okuyup bitirebileceğiniz türden, hakkını vermek lazım.
çok kötü değildi ama çok iyi de değildi bana göre; elinizde hiçbir şey kalmamışsa okunabilecek türden, çerezlik diyebilirim. puanımı da ilk 5/10 vermiştim ama sonra daha kötü kurgular olduğu ve biraz haksızlık yaptığım fikriyle 6/10 olarak değiştim. bilemiyorum. yakında da filmini izlerim, sahaf onun daha güzel olduğunu söylemişti yanlış hatırlamıyorsam.
her neyse, okuyacaksanız size keyifli okumalar.
trendeki kız seneler önce gözüme bir kırtasiyede çarpmıştı, o zaman almamıştım ama geçenlerde bir sahafın önerisiyle satın aldım ve birkaç gün önce okumaya başladım.
kitapta pek bir gerilim olduğunu söyleyemem ya da en azından ben hissetmedim. hani bazı insanlar çok sevdiği bir diziyi veya filmi izledikten sonra "bundan sonra izlediğim hiçbir şey sarmaz ki." düşüncesine kapılır ya, sanırım ben de daha önce çok daha kaliteli gerilim ve polisiye kitapları okuduğum için bu kitaptan pek bir tat alamadım.
karakterlerde bir derinlik yoktu. dengesizlikleri ve yaptıkları eylemlere yer verilse de asla nedeninin tam açıklandığını hissetmedim; hatta dürüst olmak gerekirse rachel dışındaki tüm karakterler bana fazlasıyla sığ geldi. bazen cümleler kendini tekrarlıyor hissine kapıldım, sadece kullanılan kelimeler farklıydı. gerilimi yok denecek kadar az hissettim; polisiye kısmı ise pek tatmin edici gelmedi bana. herkes suçlu gibi gösterildi; sonunda da beklenmedik kişi suçlu çıktı. beni heyecanlandıran olaylar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı.
rachel karakterinin gitgellerini okumak içimde kimi zaman beni bıktırsa da, bunu da belirtmeliyim ki kitap akıcıydı. yazım dili akıp gittiği için fazla yormadı, zorlamadı. hızlı bir şekilde okuyup bitirebileceğiniz türden, hakkını vermek lazım.
çok kötü değildi ama çok iyi de değildi bana göre; elinizde hiçbir şey kalmamışsa okunabilecek türden, çerezlik diyebilirim. puanımı da ilk 5/10 vermiştim ama sonra daha kötü kurgular olduğu ve biraz haksızlık yaptığım fikriyle 6/10 olarak değiştim. bilemiyorum. yakında da filmini izlerim, sahaf onun daha güzel olduğunu söylemişti yanlış hatırlamıyorsam.
her neyse, okuyacaksanız size keyifli okumalar.
devamını gör...
6.
paula hawkins'in ithaki yayınevi'nden çıkan gerilim kitabı. çeviri aslıhan kurucan'a ait.
çocuk kitaplarından yetişkin kitaplarına bir geçiş zonu var. ay bizim zamanımızda young adult diye bi kategori yok muydu neydi, biz mi onları es geçtik bilmiyorum. ama bu geçişte gözlemlediğim kadarıyla kızlar aşk romanlarına, oğlanlar polisiye - gerilime sarıyor genelde. fantastik ise ortak zone. ben polisiye - gerilime saranlardandım. tabii kraliçem agatha christie idi. jean christophe grange, dan brown, adam fawer ve biraz da stephen king ile devam ettim. bi de köyde bulduğum sas romanları var. gazete veriyomuş eskiden, kuzenimin kitapları. yağuşuklu bi ajanın ana karakter olduğu, hem polisiyeli hem erotikli bi seri. zaten kısa bi süreçti, 15 yaşına geldiğimde çağdaş klasikleri kurcalamaya başlamıştım. okur olarak evrimin böyle.
o nedenle çıtır çerez kitaplar okumak istediğimde elim hep polisiye - gerilime gidiyor. ama o arzuladığım, özlediğim keyfi almam her zaman mümkün olamıyor.
trendeki kız ise bikaç sene önce o kadar popiydi ki, ucuza bulunca alayım dursun dedim. bi çırpıda okuma niyetiyle başlasam da hayli elimde süründü. kitabın büyüsü kaçmasın diye geri kalan her şeyi spoiler kutucuğuna alacağım.
3 kadın. biri ceset. bu 3 kadının anlattıkları üzerinden tarih tarih okuyoruz hikayeyi. tarihler verilmiş ama pek günlük havası yok.
allahım, rabbim, karakterlerin her biri öyle sefil ki zaten okurken baygınlık geçirmemeniz imkansız. hiç birine sempati duyamıyorsunuz. cinayet şüphelisi 3 de erkek karakterler var. bu sevimsizlik erkek karakterler için de geçerli.
biten bir evlilik, abuk sabuk saplantılar. acayip acayip duygusal ve fiziksel şiddet halleri, inanılmaz bir gaslighting. ve en sünepe en zavallı karakterin sabuklamaları sayesinde gerçeklerin ortaya çıkışı. kitabı en iyi böyle özetleyebiliyorum sanırım.
ben sonunu tahmin ettim. uzunca bir süre de bence sıkıcı ilerledi. eğer tempo son bölümlerde bu kadar artmasa okuyucuyu tatmin etmenin asla bir yolu olamazdı. yazarın hakkını teslim etmek gerek, kitabın durağanlıktan kurtuluşunu iyi kurgulamış ama biraz sebat etmek gerekiyor çünkü ben okuru ilk sayfadan son sayfaya esir alan muhteşem bir kurgu olduğunu düşünmüyorum.
çocuk kitaplarından yetişkin kitaplarına bir geçiş zonu var. ay bizim zamanımızda young adult diye bi kategori yok muydu neydi, biz mi onları es geçtik bilmiyorum. ama bu geçişte gözlemlediğim kadarıyla kızlar aşk romanlarına, oğlanlar polisiye - gerilime sarıyor genelde. fantastik ise ortak zone. ben polisiye - gerilime saranlardandım. tabii kraliçem agatha christie idi. jean christophe grange, dan brown, adam fawer ve biraz da stephen king ile devam ettim. bi de köyde bulduğum sas romanları var. gazete veriyomuş eskiden, kuzenimin kitapları. yağuşuklu bi ajanın ana karakter olduğu, hem polisiyeli hem erotikli bi seri. zaten kısa bi süreçti, 15 yaşına geldiğimde çağdaş klasikleri kurcalamaya başlamıştım. okur olarak evrimin böyle.
o nedenle çıtır çerez kitaplar okumak istediğimde elim hep polisiye - gerilime gidiyor. ama o arzuladığım, özlediğim keyfi almam her zaman mümkün olamıyor.
trendeki kız ise bikaç sene önce o kadar popiydi ki, ucuza bulunca alayım dursun dedim. bi çırpıda okuma niyetiyle başlasam da hayli elimde süründü. kitabın büyüsü kaçmasın diye geri kalan her şeyi spoiler kutucuğuna alacağım.
3 kadın. biri ceset. bu 3 kadının anlattıkları üzerinden tarih tarih okuyoruz hikayeyi. tarihler verilmiş ama pek günlük havası yok.
allahım, rabbim, karakterlerin her biri öyle sefil ki zaten okurken baygınlık geçirmemeniz imkansız. hiç birine sempati duyamıyorsunuz. cinayet şüphelisi 3 de erkek karakterler var. bu sevimsizlik erkek karakterler için de geçerli.
biten bir evlilik, abuk sabuk saplantılar. acayip acayip duygusal ve fiziksel şiddet halleri, inanılmaz bir gaslighting. ve en sünepe en zavallı karakterin sabuklamaları sayesinde gerçeklerin ortaya çıkışı. kitabı en iyi böyle özetleyebiliyorum sanırım.
ben sonunu tahmin ettim. uzunca bir süre de bence sıkıcı ilerledi. eğer tempo son bölümlerde bu kadar artmasa okuyucuyu tatmin etmenin asla bir yolu olamazdı. yazarın hakkını teslim etmek gerek, kitabın durağanlıktan kurtuluşunu iyi kurgulamış ama biraz sebat etmek gerekiyor çünkü ben okuru ilk sayfadan son sayfaya esir alan muhteşem bir kurgu olduğunu düşünmüyorum.
devamını gör...