yazar: nathaniel hawthorne
yayın yılı: 2014
babil kitaplığı serisinin 17. kitabı olan türçeye "büyük taş yüz" olarak çevirilen kitaptır. kitaba ismini veren wakefield eşine taşraya gidiyorum diyerek 20 yıl boyunca geri dönmeyen bir adamın hikayesini oluşturuyor. mükemmeliyetçilik arkasına sığınan kişinin kendisiyle karşılaşmasını ele alır.
yayın yılı: 2014
babil kitaplığı serisinin 17. kitabı olan türçeye "büyük taş yüz" olarak çevirilen kitaptır. kitaba ismini veren wakefield eşine taşraya gidiyorum diyerek 20 yıl boyunca geri dönmeyen bir adamın hikayesini oluşturuyor. mükemmeliyetçilik arkasına sığınan kişinin kendisiyle karşılaşmasını ele alır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 21.06.2021 22:35 tarihinde açılmıştır.
1.
bir nathaniel hawthorne öyküsüdür.
büyüleyici bir roman olan kızıl harf ile tanıdığımız ve alegorik ve sembolik masalların usta yazarı olan nathaniel hawthorne’un en sevdiğim öyküsüdür.
öyküyle ilgili yazacaklarımdan önce hawthorne ile ilgili söylemek istediğim bir iki cümle var. hawthorne’un büyük dedesi bir yargıçtı ve ününü cadı olmakla suçlanan kadınlara verdiği cezalarla tanınırdı. hawthorne ailesinin zamanla çöküş yaşamasının bu günahın bir bedeli olduğunu düşünmüş ve her fırsatta bu konuda af dilemiştir.
gelelim öykümüze; çocukken bir arkadaşımız vardı, çok ilginç bir çocuktu. bir gün saklambaç oynarken öyle bir saklandı ki kimse onu bulamadı. sanırım saklandıkça ve bulunamadıkça bundan aldığı keyif arttıkça arttı ve ortaya çıkmamaya karar verdi. biz bir süre sonra onu aramaktan vaz geçip başka bir oyuna geçmiş olsak da o saklanmaya devam etmekten kendini alamadı. o kadar ileri götürdü ki bu durumu akşam ezanı okunup herkes eve gittiğinde o hala saklanmaktaydı. ailesi gece vakti mahalleyi ayağa kaldırana kadar da ortaya çıkmadı. sanırım onun için, o gün saklanmak oyunun bir parçası olmaktan çıkmış ve bir amaç haline gelmişti. uzadıkça süre, neden saklandığını bile unutup sadece saklanmaya odaklanmıştı. ve başkalarının saçmalık olarak görebileceği şey onun takıntılı gerçekliği haline gelmişti.
wakefield da böyle bir öykü. bir gün evinden çıkıp geceyi tek başına geçirmeye karar veren kahramanımızın hikayesi 20 yıllık bir kayboluşa dönüşür. evinin tam karşısında bir ev tutup eşini izleyen kahramanımız, eşinin onun yokluğunu nasıl karşılayacağını gözlemlemek ister. onun kaybolması eşini nasıl da yerle bir edecektir. ama bu kaybolma oyunu yirmi yıl boyunca sürer ve bir süre sonra anlamını yitirmeye başlar herkes için, sadece kahramanımız için önem taşımaktadır artık. oyun ancak kahramanımız 20 yıl sonra evinin kapısını açınca son bulur.
elma dersem çık armut dersem çıkma sözündeki armut nihai bir amacın vücut bulmuş hali olur.
büyüleyici bir roman olan kızıl harf ile tanıdığımız ve alegorik ve sembolik masalların usta yazarı olan nathaniel hawthorne’un en sevdiğim öyküsüdür.
öyküyle ilgili yazacaklarımdan önce hawthorne ile ilgili söylemek istediğim bir iki cümle var. hawthorne’un büyük dedesi bir yargıçtı ve ününü cadı olmakla suçlanan kadınlara verdiği cezalarla tanınırdı. hawthorne ailesinin zamanla çöküş yaşamasının bu günahın bir bedeli olduğunu düşünmüş ve her fırsatta bu konuda af dilemiştir.
gelelim öykümüze; çocukken bir arkadaşımız vardı, çok ilginç bir çocuktu. bir gün saklambaç oynarken öyle bir saklandı ki kimse onu bulamadı. sanırım saklandıkça ve bulunamadıkça bundan aldığı keyif arttıkça arttı ve ortaya çıkmamaya karar verdi. biz bir süre sonra onu aramaktan vaz geçip başka bir oyuna geçmiş olsak da o saklanmaya devam etmekten kendini alamadı. o kadar ileri götürdü ki bu durumu akşam ezanı okunup herkes eve gittiğinde o hala saklanmaktaydı. ailesi gece vakti mahalleyi ayağa kaldırana kadar da ortaya çıkmadı. sanırım onun için, o gün saklanmak oyunun bir parçası olmaktan çıkmış ve bir amaç haline gelmişti. uzadıkça süre, neden saklandığını bile unutup sadece saklanmaya odaklanmıştı. ve başkalarının saçmalık olarak görebileceği şey onun takıntılı gerçekliği haline gelmişti.
wakefield da böyle bir öykü. bir gün evinden çıkıp geceyi tek başına geçirmeye karar veren kahramanımızın hikayesi 20 yıllık bir kayboluşa dönüşür. evinin tam karşısında bir ev tutup eşini izleyen kahramanımız, eşinin onun yokluğunu nasıl karşılayacağını gözlemlemek ister. onun kaybolması eşini nasıl da yerle bir edecektir. ama bu kaybolma oyunu yirmi yıl boyunca sürer ve bir süre sonra anlamını yitirmeye başlar herkes için, sadece kahramanımız için önem taşımaktadır artık. oyun ancak kahramanımız 20 yıl sonra evinin kapısını açınca son bulur.
elma dersem çık armut dersem çıkma sözündeki armut nihai bir amacın vücut bulmuş hali olur.
devamını gör...