yazarların anaokulu anıları
başlık "unbekannteperson" tarafından 26.10.2025 14:39 tarihinde açılmıştır.
      1.
              
  
          etütlü denen bizden 2 sene en fazla 3 sene büyük olan ilkokul öğrencileri gelirdi boşboş otururlardı aileleri işte diye bir gün öğretmenler toplantı yapıyordu başımıza da böyle birini dikmişlerdi ve demişlerdi yaramazlık yapana ceza ver. yandakiler beni çimdikliyordu ben de onlar ne kadar çimdiklediyse o kadar kez bağırdım dedim beni çimdikliyor. ama etütlü birisi de hayır sen yaramazlık yaptın dedi ve beni suçladı ben de ona tokat attım,diğerlerine de sataştım çimdikleyenlere öğretmen geldi bana demişti cezalısın ona da sataşmıştım hahahahaha adım çıkmıştı ogünden sonra
      
  devamını gör...
      2.
              
  
          3.5 yaşımda anaokuluna başlamıştım ki 1981'liyim. yani 1984'te falan başlamış oluyorum ki o zamanlar bu yaşlarda anaokuluna başlanmazdı normalde. günümüzde 2 yaşında bile kreşlere, gündüz bakımevlerine ve anaokullarına verilebiliyor veletler ama benim zamanımda 5 veya 6 yaşında verilirdi ekseriyetle ve 7 yaşında ilkokula başlanırdı.
işin kötüsü okuldaki en küçük kişi de bendim. abimle birlikte verilmiştim anaokuluna o yaşımda. abim 5.5 yaşındaydı, ben 3.5.
ayakkabılarımı bağlayamadığımı hatırlıyorum ve öğretmenimden rica etmeye utanırdım ve öğretmenime çişim geldi diyemediğim için bir keresinde altıma işemiştim. böyle kat kat peçetelerim olsa da onlarla altımı kurutsam diye hayaller kurduğumu hatırlıyorum derste. çok küçüktüm lan. haha.
şey aklımda kalmış. her hafta yemekleri bir çocuğun annesi yapardı. her haftanın son gününde de o anne sınıfımıza gelirdi. biz de o gelince hep bir ağızdan "elinize sağlık, çok güzel olmuş" derdik. ama çok fiks olduğu için komikti aslında ve ağırlıkla burundan gelen "emimivfe faağvık, fok güvfel ooğvmuf" gibi bir ses bütünlüğü oluşurdu. "emimize" de böyle nasıl desem, o "m"ler, ön dişlerle alt dudağın birleştirilmesiyle çıkardı. ajshdkajhsdkjshd.
  işin kötüsü okuldaki en küçük kişi de bendim. abimle birlikte verilmiştim anaokuluna o yaşımda. abim 5.5 yaşındaydı, ben 3.5.
ayakkabılarımı bağlayamadığımı hatırlıyorum ve öğretmenimden rica etmeye utanırdım ve öğretmenime çişim geldi diyemediğim için bir keresinde altıma işemiştim. böyle kat kat peçetelerim olsa da onlarla altımı kurutsam diye hayaller kurduğumu hatırlıyorum derste. çok küçüktüm lan. haha.
şey aklımda kalmış. her hafta yemekleri bir çocuğun annesi yapardı. her haftanın son gününde de o anne sınıfımıza gelirdi. biz de o gelince hep bir ağızdan "elinize sağlık, çok güzel olmuş" derdik. ama çok fiks olduğu için komikti aslında ve ağırlıkla burundan gelen "emimivfe faağvık, fok güvfel ooğvmuf" gibi bir ses bütünlüğü oluşurdu. "emimize" de böyle nasıl desem, o "m"ler, ön dişlerle alt dudağın birleştirilmesiyle çıkardı. ajshdkajhsdkjshd.
devamını gör...
      3.
              
  
          yok ki. ben anasınıfının varlığını 1. sınıfta öğrenmiştim ve sevdiğim tüm arkadaşlarım bir yıl önce orada başkalarıyla kaynaştığı için üzülmüştüm hatırlıyorum.
      
  devamını gör...
      4.
              
  
          ilk çapkınlığım…
bunu tam hatırlamıyorum aslında ama annem ve ablam anlatıyorlar sürekli. 5 yaş civarındayken, baya yere bakan yürek yakanmışım. anneme gelip sınıftan bir kızdan çok hoşlanıyorum ona hediye almamız gerekiyor demişim. annemin çok hoşuna gitmiş. ablama sormuş, o da bizi incik boncukçuya götürmüş. oradan bir toka beğenmişim böyle büyük kelebekli falan. onu aldırmışım. diğer gün bahçede kıza vermişim direk okula gider gitmez, annem kapıdan beni izliyormuş, kız bana sarılıp yanağımdam öpmüş…*
ama işte sonradan sınıfa başka bir peri kızı gelmiş. bu kızı mesela hiç hatırlamıyorum şu anda diğer olay hayal meyal aklımda. ben zamanla bu yeni peri kızına meyil etmişim ama herhalde annem tekrar toka almaz diye düşündüğüm için gidip önce ki kızdan tokayı geri almışım. yeni kıza vermişim. tabi eski peri kızı ağlamış, beni öğretmene şikayet etmiş. annemi çağırmışlar şuydu buydu derken bu sefer ben ağlamışım…*
ilk çapkınlık anımda bu şekilde sonlanmış…
hikayemizin kahramanı 5 yaşında kuppapiye işte karşınızda…**
 
      
  bunu tam hatırlamıyorum aslında ama annem ve ablam anlatıyorlar sürekli. 5 yaş civarındayken, baya yere bakan yürek yakanmışım. anneme gelip sınıftan bir kızdan çok hoşlanıyorum ona hediye almamız gerekiyor demişim. annemin çok hoşuna gitmiş. ablama sormuş, o da bizi incik boncukçuya götürmüş. oradan bir toka beğenmişim böyle büyük kelebekli falan. onu aldırmışım. diğer gün bahçede kıza vermişim direk okula gider gitmez, annem kapıdan beni izliyormuş, kız bana sarılıp yanağımdam öpmüş…*
ama işte sonradan sınıfa başka bir peri kızı gelmiş. bu kızı mesela hiç hatırlamıyorum şu anda diğer olay hayal meyal aklımda. ben zamanla bu yeni peri kızına meyil etmişim ama herhalde annem tekrar toka almaz diye düşündüğüm için gidip önce ki kızdan tokayı geri almışım. yeni kıza vermişim. tabi eski peri kızı ağlamış, beni öğretmene şikayet etmiş. annemi çağırmışlar şuydu buydu derken bu sefer ben ağlamışım…*
ilk çapkınlık anımda bu şekilde sonlanmış…
hikayemizin kahramanı 5 yaşında kuppapiye işte karşınızda…**
 
      devamını gör...
      5.
              
  
          şizofren bi çocuk vardı sınıfta. en yakın arkadaşı da bendim. derslerde puflardan üst üste kale gibi ev yapar oyuncak bölümünden oyuncak alıp fırlatırdı diğerlerine. rehin alınmış gibi köşede otururdum ben. sorunlu bi mahallenin sorunlu bir okulunda sorunlu bir sınıftaydım. lavaboya gidince üstümüze işemeye çalışan bir çocuk vardı bir de. bildiğin açıp üstümüze koşardı işeye işeye. terapiste gitsem iyi olacak sanırım.
      
  devamını gör...
      6.
              
  
          ultra çekingen bir çocuk olduğum için o zamanki sınıf öğretmenim beni sınıfımdaki öğrencilerin yanına kendisi götürüp 'hadi milkşeyhi de aranıza alın' minvalinde konuşurdu.
sınıfımızdaki kız mevcudu zaten azdı ve kendi beş kişilik arkadaş gruplarının arasına kimseyi almazlardı, erkeklerden nefret ettikleri için onları da aralarına almazlardı.
erkekler de neden benimle oynamazlardı onu hiç bilmiyorum ama sonralara doğru abimin oyuncaklarını okula götürüp erkeklere hava atmaya başlamıştım.
onlara da oynatmayıp kutu gibi bir evin içinde tek başıma oynardım*
tabii sonradan o oyuncaklar birileri tarafından çalındı ama kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.
bir de çekingen olduğum kadar oburdum da.
yemek saatinde sınıfımdaki birçok çocuk yemeğini yarım bırakırdı ve yemek saati bitmeden kalkıp en güzel oyuncakları kapmaya giderlerdi.
ben de yalnız kalmamın ve oburluğumun şerefiyle onların yemeklerini de yerdim..
hatta birçok kez bu konuda aileme de şikayet edilmiştim fdsjılgbsl.
bir de anaokul karnemdeki sosyal aktiviteler kısmı hep üzgün surat olurdu.
arkadaşlık ilişkileriyle olan tüm şeyler- üzgün surat
sosyallikle alakalı olan her şey-üzgün surat
yani ne bok olacağım o zamandan belliymiş aslında.
ben de bu üzgün suratları abime değiştirtmiştim bayram harçlıklarım karşılığında.
veee anaokul karnem şebek gibi gülen suratlarla dolmuştu.
  sınıfımızdaki kız mevcudu zaten azdı ve kendi beş kişilik arkadaş gruplarının arasına kimseyi almazlardı, erkeklerden nefret ettikleri için onları da aralarına almazlardı.
erkekler de neden benimle oynamazlardı onu hiç bilmiyorum ama sonralara doğru abimin oyuncaklarını okula götürüp erkeklere hava atmaya başlamıştım.
onlara da oynatmayıp kutu gibi bir evin içinde tek başıma oynardım*
tabii sonradan o oyuncaklar birileri tarafından çalındı ama kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.
bir de çekingen olduğum kadar oburdum da.
yemek saatinde sınıfımdaki birçok çocuk yemeğini yarım bırakırdı ve yemek saati bitmeden kalkıp en güzel oyuncakları kapmaya giderlerdi.
ben de yalnız kalmamın ve oburluğumun şerefiyle onların yemeklerini de yerdim..
hatta birçok kez bu konuda aileme de şikayet edilmiştim fdsjılgbsl.
bir de anaokul karnemdeki sosyal aktiviteler kısmı hep üzgün surat olurdu.
arkadaşlık ilişkileriyle olan tüm şeyler- üzgün surat
sosyallikle alakalı olan her şey-üzgün surat
yani ne bok olacağım o zamandan belliymiş aslında.
ben de bu üzgün suratları abime değiştirtmiştim bayram harçlıklarım karşılığında.
veee anaokul karnem şebek gibi gülen suratlarla dolmuştu.
devamını gör...
      7.
              
  
          pinokyo çocuk yuvasında kulaktan kulağa oynuyoduk "yaz geçiyor kış geliyor" cümlesi üzerine sıra bana geldi hiç doğru düzgün anlamadım ve yanımdakine söylerken o da anlayamadı en sonunda "okulun olduğu molduğu aşık olduğu dibi" diye söyledim ve en sonunda "küpenin olduğu molduğu aşık olduğu dibi" diye sona erdi. yanlış şekilde cümleyi kulaktan kulağa geçirene ceza vardı ödüm patlamıştı yakalanıcam diye ama sonra noldu hatırlamıyorum sjfsjdfds
bir seferinde de cezaya gitmiştim yani yaramazlık yapanlar 3 yaşında bebelerin uyku saatinde onların sınıfına götürülüyodu karanlık odaya bayağı korkmuştum şarkı söylemeye başladım lalalala diye sınıfta başkalarının olduğunu bilmiyodum böyle bir sürü çift göz bir anda bana bakmaya başlamıştım herhalde altıma işememiş olmam cesur olduğumun göstergesiydi. evet şimdi böyle bir ceza olsa sosyal medyada kıyamet kopardı bahsettiğim seneler 1990-1991
  bir seferinde de cezaya gitmiştim yani yaramazlık yapanlar 3 yaşında bebelerin uyku saatinde onların sınıfına götürülüyodu karanlık odaya bayağı korkmuştum şarkı söylemeye başladım lalalala diye sınıfta başkalarının olduğunu bilmiyodum böyle bir sürü çift göz bir anda bana bakmaya başlamıştım herhalde altıma işememiş olmam cesur olduğumun göstergesiydi. evet şimdi böyle bir ceza olsa sosyal medyada kıyamet kopardı bahsettiğim seneler 1990-1991
devamını gör...
      8.
              
  
          ana okuluna gitmemiş olan tek köylü ben miyim? bah hele
      
  devamını gör...
      9.
              
  
          1 gün gidip bir daha gitmediğim için çok hatırlamıyorum ama hemen o 1 günümün nasıl travmatik bir şekilde son bulduğunu anlatmam gerekiyor. şimdi şöyle ki aşırı her şeyden çekinen ve utanan biri çocuk olduğum için (ki hala öyleyim o da ayrı bir konu) ağlaya ağlaya annem zor bela götürmüştü. neyse gittik ettik işte. 
ilk başta ortama girmeye çalıştım ama ne kadar zorlayabilirim ki, üç yaşındaki sosyal becerim sıfır zaten. herkes birbirini tanıyor ilk günden, ben orada sanki yanlış otobüse binmiş gibiyim. bir de tabii o yaştaki kız çocukları var ya, inanılmaz sertler. bir de benim sınıftakiler ayrı bir şeydi. neyse bir şey oldu -nasıl oldu gerçekten bilmiyorum, hatırlamıyorum- bir anda kavga çıktı. ben zaten ağlıyorum, onlar da grup halinde girişti. küçük bir meydan dayağı resmen. o yaşta linç kültürüyle tanıştım diyebilirim. aşırı salak bir çocuk olduğum için kavgayı ilk başlatanın ben olmadığıma eminim ama.
annem almaya geldiğinde hüngür hüngür ağlıyordum. ertesi sabah "gitmeyeceğim" dedim. öyle bir tonla söyledim ki kimse ısrar edemedi zaten. bir daha da gitmedim.
annem de bir noktada "tamam bu çocukla olmayacak" dedi, direkt 1. sınıfa yazdırdı. bir şekilde kandırdı tabii. yani anaokulunu atlayıp eğitim hayatına erkenden giriş yaptım. herkes oyun oynarken ben birinci sınıfta heceleri birleştiriyordum. sosyalleşmeden direkt sisteme dalış oldu. travma üstüne travma diyebilirim. o günden sonra da daha da içime kapandım zaten. anaokuluna 1 gün gidip dayak yiyip 1 günde mezun olmuş biriyim yani.
  ilk başta ortama girmeye çalıştım ama ne kadar zorlayabilirim ki, üç yaşındaki sosyal becerim sıfır zaten. herkes birbirini tanıyor ilk günden, ben orada sanki yanlış otobüse binmiş gibiyim. bir de tabii o yaştaki kız çocukları var ya, inanılmaz sertler. bir de benim sınıftakiler ayrı bir şeydi. neyse bir şey oldu -nasıl oldu gerçekten bilmiyorum, hatırlamıyorum- bir anda kavga çıktı. ben zaten ağlıyorum, onlar da grup halinde girişti. küçük bir meydan dayağı resmen. o yaşta linç kültürüyle tanıştım diyebilirim. aşırı salak bir çocuk olduğum için kavgayı ilk başlatanın ben olmadığıma eminim ama.
annem almaya geldiğinde hüngür hüngür ağlıyordum. ertesi sabah "gitmeyeceğim" dedim. öyle bir tonla söyledim ki kimse ısrar edemedi zaten. bir daha da gitmedim.
annem de bir noktada "tamam bu çocukla olmayacak" dedi, direkt 1. sınıfa yazdırdı. bir şekilde kandırdı tabii. yani anaokulunu atlayıp eğitim hayatına erkenden giriş yaptım. herkes oyun oynarken ben birinci sınıfta heceleri birleştiriyordum. sosyalleşmeden direkt sisteme dalış oldu. travma üstüne travma diyebilirim. o günden sonra da daha da içime kapandım zaten. anaokuluna 1 gün gidip dayak yiyip 1 günde mezun olmuş biriyim yani.
devamını gör...
      10.
              
  
          beni kıskançlığa yönelten anılar.çünkü köyde anaokulu yok biliyonuz mu?
      
  devamını gör...
      11.
              
  
          memleketinin merkezine gelmeye çalışan bir öğretmenin çocuğu olarak bu işin ilk aşamasında köyde okudum 2 sene (anaokulu ve 1.sınıf).
oyun hamuru hazır değildi, sınıfta bir hamur için tozlar olurdu. hocamız derste onu hazırlayıp herkese bölüştürürdü. tabii bana ilk başta garip gelmişti bu, kendim de çok severdim oyun hamuruyla oynamayı ve evde renk renk hamurlarım varken tüm sınıf tek renk ve tozdan ayarlanan bir hamur oynuyordu. tabii bunun dışında çok fazla etkinlikler yapardık kaç dosya dolusu etkinliklerim vardı. ama annem taşınırken hep atmış onları. çocukluk anıları katilisin anne.
bir de mesela manyetizmanın temelini ilk öğrendiğim zamandır anaokulu. öğretmenimiz bana seslenip diğerlerine duyurmadan çağırmıştı yanına. sonra bir masanın altına bir de üstüne mıknatıs koydu ve kısaca orada anlattı meseleyi. sonrasında diğerlerine de seslenip arkadaşınız size sihir yapacak demişti. ben alttaki mıknatısı onlar görmeden hareket ettirirken onlarsa sihirle üstteki mıknatısı hareket ettirdiğimi düşünüyordu, tabii sonra onlara da düzgünce anlattı hoca nasıl olduğunu.
  oyun hamuru hazır değildi, sınıfta bir hamur için tozlar olurdu. hocamız derste onu hazırlayıp herkese bölüştürürdü. tabii bana ilk başta garip gelmişti bu, kendim de çok severdim oyun hamuruyla oynamayı ve evde renk renk hamurlarım varken tüm sınıf tek renk ve tozdan ayarlanan bir hamur oynuyordu. tabii bunun dışında çok fazla etkinlikler yapardık kaç dosya dolusu etkinliklerim vardı. ama annem taşınırken hep atmış onları. çocukluk anıları katilisin anne.
bir de mesela manyetizmanın temelini ilk öğrendiğim zamandır anaokulu. öğretmenimiz bana seslenip diğerlerine duyurmadan çağırmıştı yanına. sonra bir masanın altına bir de üstüne mıknatıs koydu ve kısaca orada anlattı meseleyi. sonrasında diğerlerine de seslenip arkadaşınız size sihir yapacak demişti. ben alttaki mıknatısı onlar görmeden hareket ettirirken onlarsa sihirle üstteki mıknatısı hareket ettirdiğimi düşünüyordu, tabii sonra onlara da düzgünce anlattı hoca nasıl olduğunu.
devamını gör...
      12.
              
  
          dahlvier sen de zengin çocuğuymuşsun, senle akran olmamıza reğmen bizim zamanımızda anaokulu yoktu belki de vardı ama bizim haberimiz yoktu. öyle okullara sadece arisokrat çocukları gider diye bilirdik. sen dünyaya şanslı gelenlerdenmişsin, biz siyah önlükle okulun foseptik çukurundan çıkan pislikleri duvarın dibine döktükleri okullarda okuduk. maalesef bunları söyleyince de ajitasyon yapıyormuşum gibi oluyor ama gerçekten de öyle. ana sınıfının varlığını ve herkesin gidebildiğini liseye başladığımda öğrenmiştim. ancak tanımını altı boş kalmasın diye ben de ortaokul anılarından  bahsetmek isterim. yeni taşındığımız yerde yeni bir ortaokula başladım, mamak ilçesinin taşra olarak  nitelendirilebilecek bir ortaokulunda. o çağlarda okul değiştirince ister istemez biraz ötekileştiriliyordun. çünkü arkadaşların kendi aralarında bir birliktelik kurmuş oluyorlardı. neyse o arkadaş çevresinin içerisine girdik bir şekilde. yaramaz çocukların yanında olunca ister istemez sen de yaramazlaşıyordun. perihan isimli bir kız arkadaşım vardı ben 110 cm boyunda çiroz  bir çocukken o sanki 4 metre boyundaydı. o zamanlar kız çocuklarının önlüklerin arkasında kuşaklar vardı. biz de yaramaz çocuklar o kuşakları çözer kaçırdık. perihan anlaşılan çok sinirlendi ve beni kovalamaya başladı. ben koca bir adımla koşarken perihan 4 metre boyuyla benim adımlarımın üç katı kadar adım atıyordu okulun istinat duvarının üzerine çıktım beni kovamasın diye. hesaplayamadığım bir şey vardı. perihan benden 3 metre daha uzundu. beni orada da kovalamaya devam etti. sırtıma tokmak gibi dul karı gibi eli ile vurduktan sonra dengemi kaybettim ve duvardan aşağıya düştüm. yalnız düştüğüm yer çamurumsu hafif cıvık pis kokan bir yerdi. okulun foseptikinden çıkarılan pisliklerin döküldüğü yer. bahçede öğrencilerin ellerini yıkadığı  ve su içtiğimiz yalak şeklinde bir çeşme vardı. orada pantolonuma bulaşmış o çamurun pisliğini  iyice üzerine sıvadım ve sınıfa çıktım. sınıfı üç sıra şekline düşünün. kapıya yakın olan sırada hiçbir arkadaşım kalmamıştı kokudan. hepsi cam kenarına doğru üşüştü. öğretmen sınıfa girdiğinde kim altına s.çtı, diye söyleyince, arkadaşlarımın gözleri benim üzerime çevrildi. öğretmen yumuşak bir edayla hadi oğlum sen evine git diye beni okuldan uzaklaştırdı. o ıslak  pantolonla eve doğru yol aldım. annem beni gördüğünde sanki azrail gelmiş gibi bir eda ile hemen çıkar üzerini diye leğeni kapının önüne koydu. mecburen üzerimi çıkardım ve leğenin içerisine oturdum binada oturan komşularımız genellikle memurdu ve  öğlen yemek arasına evlerine geliyorlardı. ben ise kapının önünde leğenin içerisinde temizlenmeye çalışıyordum. bu da böyle ilk teşhircilik anımdır.
      
  devamını gör...
"yazarların anaokulu anıları" ile benzer başlıklar
        
          anaokulu
        
        
        6