yazarların hayalindeki aşkı anlatan şiir
başlık "gulmekicinyaratilmis" tarafından 22.10.2024 14:45 tarihinde açılmıştır.
1.
her yazarın kendince siiri olabilen.
benimki:
önce sesin gelir aklıma
çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
sonra cumartesi günleri gelir
sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.
kırk kere söyledim bir daha söylerim
savaşta ve barışta, karada ve denizde,
düşkünlükte ve esenlikte
zamanımız apayrı bize göre
yanyana olduk mu elele
aç kalsak ağlamayız biliyorum.
içim güvercinleri okşamış gibi rahat
sen yanımdayken ister istemez
geniş meydanlarda akşam üstleri
üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.
sen yanımdayken ister istemez
uzak ırmakları hatırlıyorum.
arasıra düşmüyor değil aklıma
yabancı kadınların sıcaklığı
ama allah bilir ya, ne saklıyayım
yanında ihtiyarlamak istiyorum..
turgut uyar
benimki:
önce sesin gelir aklıma
çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
sonra cumartesi günleri gelir
sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.
kırk kere söyledim bir daha söylerim
savaşta ve barışta, karada ve denizde,
düşkünlükte ve esenlikte
zamanımız apayrı bize göre
yanyana olduk mu elele
aç kalsak ağlamayız biliyorum.
içim güvercinleri okşamış gibi rahat
sen yanımdayken ister istemez
geniş meydanlarda akşam üstleri
üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.
sen yanımdayken ister istemez
uzak ırmakları hatırlıyorum.
arasıra düşmüyor değil aklıma
yabancı kadınların sıcaklığı
ama allah bilir ya, ne saklıyayım
yanında ihtiyarlamak istiyorum..
turgut uyar
devamını gör...
2.
hayalimdeki aşkı değil de gerçekten aşkı düşündüğümde hep şu şiir çınlar içimde;
eğer...
onu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
onunlayken pervaneleşen yelkovanlar, onsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri onun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat onunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, onun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan oysa...
her filmin kahramanı o...
her roman ondan söz ediyor, her çiçek onu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa, iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi ona yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
onsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep onun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa...
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
o halde bugün sizin gününüz!..
"çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
eğer...
onu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
onunlayken pervaneleşen yelkovanlar, onsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri onun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat onunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, onun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan oysa...
her filmin kahramanı o...
her roman ondan söz ediyor, her çiçek onu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa, iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi ona yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
onsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep onun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa...
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
o halde bugün sizin gününüz!..
"çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
devamını gör...
3.
yoktur. siir okumak icin fazla zekiyim.
devamını gör...
4.
onun bestesini bile yaptık.......
devamını gör...
5.
6.
7.
ahmet muhip dranas
serenad
yeşil pencerenden bir gül at bana,
ışıklarla dolsun kalbimin içi.
geldim işte mevsim gibi kapına
gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
ben aşkımla bahar getirdim sana;
tozlu yollarından geçtiğim uzak
iklimden şarkılar getirdim sana.
şeffaf damlalarla titreyen, ağır
koncanın altında bükülmüş her sak.
seninçin dallardan süzülen ıtır,
seninçin karanfil, yasemin zambak...
bir kuş sesi gelir dudaklarından;
gözlerin, gönlümde açan nergisler.
düşen öpüşlerdir dudaklarından
mor akasyalarda ürperen seher.
pencerenden bir gül attığın zaman
ışıkla dolacak kalbimin içi.
geçiyorum mevsim gibi kapından
gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
onur akın da seslendirmiştir, onu da dinleyiniz.
buradan
serenad
yeşil pencerenden bir gül at bana,
ışıklarla dolsun kalbimin içi.
geldim işte mevsim gibi kapına
gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
ben aşkımla bahar getirdim sana;
tozlu yollarından geçtiğim uzak
iklimden şarkılar getirdim sana.
şeffaf damlalarla titreyen, ağır
koncanın altında bükülmüş her sak.
seninçin dallardan süzülen ıtır,
seninçin karanfil, yasemin zambak...
bir kuş sesi gelir dudaklarından;
gözlerin, gönlümde açan nergisler.
düşen öpüşlerdir dudaklarından
mor akasyalarda ürperen seher.
pencerenden bir gül attığın zaman
ışıkla dolacak kalbimin içi.
geçiyorum mevsim gibi kapından
gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
onur akın da seslendirmiştir, onu da dinleyiniz.
buradan
devamını gör...
8.
hayalimdeki aşk birbirinin hislerinden haberi olmadan uzaktan seven platonik aşklardır, devamı bir gizem de olsa kavuşmaları beklenir.
1971 yılından özdemir asaf'ın duygusal isimli şiiri çift taraflı platonik aşkları ya da birbirinden uzakta aşkları gemi ve ada metaforuyla anlatır;
sen ona bir gemisin yönü senin yönündür
bir sancısın geçerken denizlerini özgür
o da bir ada olsun, sana çevrili dursun
dağının dalgalarla, yüzünün rüzgarlarla
bağlandığı kendini sende çözülmüş görür
gemiler göründükçe adalar da düş görür
insanlar nerede olsa bir orayı düşünür
derler adadakiler, şu gemi bir gün gelse
gitsek buradan öte, nereye gideceksek
bilseler gemiler de bir adayı düşünür
1971 yılından özdemir asaf'ın duygusal isimli şiiri çift taraflı platonik aşkları ya da birbirinden uzakta aşkları gemi ve ada metaforuyla anlatır;
sen ona bir gemisin yönü senin yönündür
bir sancısın geçerken denizlerini özgür
o da bir ada olsun, sana çevrili dursun
dağının dalgalarla, yüzünün rüzgarlarla
bağlandığı kendini sende çözülmüş görür
gemiler göründükçe adalar da düş görür
insanlar nerede olsa bir orayı düşünür
derler adadakiler, şu gemi bir gün gelse
gitsek buradan öte, nereye gideceksek
bilseler gemiler de bir adayı düşünür
devamını gör...
9.
''oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
ki karakoy köprüsüne yağmur yağarken
bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydik''
şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
ki karakoy köprüsüne yağmur yağarken
bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydik''
devamını gör...