yılmaz erdoğan antakya şiiri
başlık "afillibirbey" tarafından 28.03.2023 17:35 tarihinde açılmıştır.
1.
hayvan gibi seviyorum kendisini, hayvan gibi sevdiğimden olsa gerek hayvan gibi de öfkeliyim bu aralar kendisine…
alıp karşıma kendi dilince sormak istiyorum:
yaa yılmaz abi,
neredesin sen?
45 gün geçmiş
depremlerin üstünden…
biliyorum,
taşıyorsun
hala cebinde senin kelimeler…
dar pantolon modasına uyduğundan mı yoksa;
45 günde bize yetişemediler?
ey kayıp kentin yakışıklısı;
nankörlük bu ya,
işte insan sormadan da duramıyor
söylesene yılmaz abi,
yalnız van’da hava soğuyunca mı
üşüyen kaleminin ucunda bir şiir isleniyor?
alıp karşıma kendi dilince sormak istiyorum:
yaa yılmaz abi,
neredesin sen?
45 gün geçmiş
depremlerin üstünden…
biliyorum,
taşıyorsun
hala cebinde senin kelimeler…
dar pantolon modasına uyduğundan mı yoksa;
45 günde bize yetişemediler?
ey kayıp kentin yakışıklısı;
nankörlük bu ya,
işte insan sormadan da duramıyor
söylesene yılmaz abi,
yalnız van’da hava soğuyunca mı
üşüyen kaleminin ucunda bir şiir isleniyor?
devamını gör...
2.
tuhaftır.
yani o zorla buğulandırılıp kırgınlaştırılmaya çalışılan sese fonda verilen müzikle arabeske evrim geçirtebilme becerisini teslim etmek lazım.
felaketler, dakkasında sanatı yapılacak malzemeler değildir.
acı da gerçek bir şairde ve şiir gibi kapalı çağrışımlı bir türde "deprem beni ve bizi çok üzdün" şeklinde ortaya çıkmaz, dram kasmaz.
tabii yıllardır bir taraftan öteki, solcu kesimlere sırtını tam dönmeden iktidar ve ana akıma da göz kırpan bir ortayolculuğu seçmişseniz popülizmden başka malzemeniz de kalmıyor.
suavi gibi müzisyenler de var mesela. evinde oturup böylesi bir gündemle ilgili bestesini yapabilir, üstelik bunlarınki gibi şaibeye düşmeyen bir samimiyetle de dinleyicisine erişebilirdi. adam ilk günden beri orada, kirden artık rengi bejleşen bir yelekle bir gün bakıyorsun yemek kazanının başında, bir gün bir çadır kentin inşasında, bir gün başka bir ihtiyacın telafisinde, yani o yaşında yetişebildiği her yere yetişebilme gayesinde. çünkü gün bir yaraya merhem olma, bir omuza dokunma, bir çorbaya tuz olma günü. bununki gibi rakı sofrası tadında kenardan salça olma günü değil.
yani o zorla buğulandırılıp kırgınlaştırılmaya çalışılan sese fonda verilen müzikle arabeske evrim geçirtebilme becerisini teslim etmek lazım.
felaketler, dakkasında sanatı yapılacak malzemeler değildir.
acı da gerçek bir şairde ve şiir gibi kapalı çağrışımlı bir türde "deprem beni ve bizi çok üzdün" şeklinde ortaya çıkmaz, dram kasmaz.
tabii yıllardır bir taraftan öteki, solcu kesimlere sırtını tam dönmeden iktidar ve ana akıma da göz kırpan bir ortayolculuğu seçmişseniz popülizmden başka malzemeniz de kalmıyor.
suavi gibi müzisyenler de var mesela. evinde oturup böylesi bir gündemle ilgili bestesini yapabilir, üstelik bunlarınki gibi şaibeye düşmeyen bir samimiyetle de dinleyicisine erişebilirdi. adam ilk günden beri orada, kirden artık rengi bejleşen bir yelekle bir gün bakıyorsun yemek kazanının başında, bir gün bir çadır kentin inşasında, bir gün başka bir ihtiyacın telafisinde, yani o yaşında yetişebildiği her yere yetişebilme gayesinde. çünkü gün bir yaraya merhem olma, bir omuza dokunma, bir çorbaya tuz olma günü. bununki gibi rakı sofrası tadında kenardan salça olma günü değil.
devamını gör...