ölüm düşünüldüğünde geriye kalan her şey anlamsızlaşır.
gerçekten de din ve ahlak felsefesi okumasını ve araştırmasını seviyorsanız belirli bir süre sonra bütün olayın "ölüm" kavramına tosladığını görürsünüz. her şeyin sonunda ölmek hayattayken yaptığımız hareketlerin ve bağlı olduğumuz yasaların geçerliliğini ortadan kaldırır. kısacası o, eğer teist biri değilseniz bağlı olduğunuz bütün değer yargılarını anlamsız kılar. yaşam dediğimiz şeye anlamı sadece dinler katabilir, sizler dinler olmadan sadece amaçlar edinebilirsiniz fakat anlam arayışınız dinler olmadan sonuçsuz kalır.
ölümün insana bir diğer etkisi de onu çıldırtıyor oluşudur. her insan ölüm üzerine kafa yormuştur, ölümünü hayal etmiştir, sonrasını düşünmüştür, korkmuştur. çünkü bilinmezdir. insanlığın hafızasında tamamen karanlıktır, hatta varsayımlar üzerine kuruludur bile diyebilirim.
ölümden korkmak kısmına gelirsek bu konuda en tatmin edici cevabı gördüğüm kadarıyla
epikuros vermiştir.
ölümden korkmamalıyız çünkü ölümü deneyimleyemiyoruz. ben sadece ben olmayı bilirim. ben sadece ben olabilirim. ben asla sen olamam. ben sadece benim bilincimde olabilirim, beni hissedebilirim, beni tanımlayabilirim beni yaşayabilirim. seni de ancak kendi üstümden tanımlarım. sen canım acıyor dersin ben de kendi tecrübelerime dayanarak hissederek acıyı kendi üstümden tanımlar ve seni o şekilde anlayabilirim. sen bana benim bilmediğim bir hisle gelirsen ben onun ne olduğunu bilemem. mesela bana ölümün nasıl hissettirdiğini anlatabilir misiniz? veya ölümün nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz? daha önce hiç yaşamadığınız için bilmiyorsunuz. bana daha önce tatmadığım bir yemeğin tadını nasıl daha önce yediğim yemekler üzerinden anlatmaya ve o tatmadığım yemeğin tadını daha önce yediğim bir yemeği kast ederek "şuna benziyor" gibisinden açıklamaya başlayacaksanız bu, benim dış dünyayı kendi üzerimden ele alışımın bir kanıtıdır.
ölüm gerçekleştiğinde siz orada olmayacaksınız çünkü ölüm hayattaki bir olay değildir. bu da onu deneyimleme olanağını ortadan kaldırır, bilincinde olabileceğiniz bir şekilde "ölümü yaşama"nızı engeller.
ben varsam, ölüm yok; ölüm varsa, ben yokum.
epikuros'un ve müritlerinin yaptığı şey gelecek hakkında hissettiklerimizle geçmiş hakkında hissettiklerimiz arasındaki farka işaret etmekti. biz bu iki zamandan sadece birini önemseriz. doğumumuzdan önceki zamanı düşünün, var olmadığınız dönemi. annenizin karnında geçirdiğiniz haftaları, hatta anne babanız için sadece bir ihtimal olduğunuz gebelik öncesi zamanı değil, dünyaya gelmeden önceki trilyonlarca yılı. doğumunuzdan önceki onca bin yıl oyunca var olmamakla ilgili endişemiz yoktur. niye biri var olmadığı tüm o zamanı önemsesin ki? fakat bu doğruysa, o zaman ölümden sonra var olmayacağımız tüm o sonsuz zamanı neden bu kadar çok düşünüyoruz ki? düşünme şekillerimiz asimetriktir. nedense doğumdan önceki dönemle ilgili değil de, ölümden sonraki dönemle ilgili endişelenmeye yatkınız. epikuros bunun bir hata olduğunu düşünüyordu. bunu gördüğünüzde ise ölümünüzden sonraki zamanı, doğumunuzdan önceki zamanla aynı şekilde düşünmeye başlarsınız. o zaman ölüm de büyük bir endişe olmaktan çıkar.
*
epiküros, kendi ölümümüzü hayal ettiğimizde ölü bedende ne olursa olsun hissetmeye devam edecek bir parçamızın geride kaldığını düşünme hatası yaptığımızı söyler. kendi ölümümüzü hayal ettiğimizde ortama kendi bakış açımızdan bakarız, sanki orda bir yükseklikten mesela ağaçtan veya cenazeye katılanların arsından bakarız. o ortamı düşünüp hüzünleniriz; sevdiklerimiz ağlar, yalnızızdır, hayallerimizi gerçekleştirme olanağımız olmaz... oysa ölünce hayattayken hissettiğimiz duyguları hissedebilecek miyiz, hayattayken sahip olduğumuz duygulara sahip olabilecek miyiz, öldükten sonra tıpkı hayal ettiğimiz gibi gömülüşümüzü izleyebilecek miyiz? evet tüm bu soruların cevabı muğlak ve bilinmez. aslında korkumuzun sebebi de bir noktada burada yatar ve yaşama devam etmemizi sağlayan şey de bu bilinmezliktir.
devamını gör...