all tiny beautiful things yazar profili

all tiny beautiful things kapak fotoğrafı
all tiny beautiful things profil fotoğrafı
rozet
karma: 3464 tanım: 176 başlık: 24 takipçi: 52

son tanımları


the beast in me

the americans dizisinden tanıdığımız matthew rhys'la, homeland'dan tanıdığımız claire danes'in başrollerini paylaştığı 8 bölümlük gerilim, gizem ve polisiye türündeki mini netflix dizisi.

konusu kısaca şöyle:
çocuğunu trafik kazasında kaybetmiş, kaybettikten sonra hayatını ve evliliğini darmadağın etmiş, yas tutmayı hayatının amacı haline getirmiş ve nihayetinde de yazar tıkanması yaşamaya başlamış pullitzer ödüllü yazar aggie wiggs şehrin dışında yazmaya çalışarak yaşamaktadır.
bu sırada, karısını öldürmekle suçlanmış olan emlak kralı nile jarvis, basından uzak durmak için aggie’nin yanındaki büyük malikaneyi satın alır ve yeni karısıyla oraya taşınır.
aggie, komşusunun bu sansasyonel hikâyesini yazabileceğini düşününce yolları kaçınılmaz olarak kesişir. bundan sonraysa iki karakter de birbirinin karanlık taraflarıyla yüzleşmeye başlar ve adeta birbirlerini “canavar” olarak adlandırırlar.

aslında dizi ters köşeleriyle sizi şoka uğratan, klişeden uzak bir dizi değil maalesef. dizinin ortaya büyük bir gizem atma iddiası da yok ama oyunculuklar -özellikle de matthew rhys'ın performansı- çekimler, kullanılan mekanlar diziye gerçekmiş hissi veriyor ve kalbiniz ağzınızda izliyorsunuz. neyin nasıl ilerleyeceğini tahmin ediyorken üstelik.

claire danes'ın oyunculuğunu çok severim ama bu dizide çok abartılı buldum. aslında daha önce hiçbir dizisini izlememiş olsam çok etkilenebilirdim ama bana homeland'daki karakterinin ankisiyete seviyesini daha da arttırmış, üzerine başka bir şey eklememiş gibi geldi.

dizi 6 bölüm boyunca geçmişe hiç gitmeden günümüzde ilerliyor. 7.bölümdeyse geçmişe gidiyoruz ve nile jarvis'in karısının akıbetini öğreniyoruz. sonrasındaki 1 bölümde ise dizi apar topar sonuca bağlanıyor.
bana göre ilk 6 bölüm gereksiz uzatılmış. o kısımlar daha hızlı bir ritimle, ana konudan sapmadan 4 bölümde toparlanabilirdi. sonra 1 bölümde geçmişi aydınlattıktan sonra kalan 3 bölüm boyunca dağınık kalan kısımlar toparlanabilirdi.
dediğim gibi dizinin son bölümü aceleye gelmiş ve bazı konular epey dağınık bırakılmış.

tabi her şeye rağmen iyi oyunculuk, güzel prodüksiyon derken hafta sonu bir oturuşta izlenebilecek, eli yüzü düzgün bir dizi olmuş.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yazarların evcil hayvanlarının fotoğrafları

her başlığa bir kedoş koysam, 4 başlık kullanabilirim.
bu da en güncel model kedoşum. eve kapak attı, ben de olmaz diyemedim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının kedileri

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

insanın kendisini terbiye etmesi

bugün emin çapa'nın bir röportajında o kadar güzel bir tanımını/metaforunu dinledim ki, anlatmasam olmazdı.

çiçeklerin, bitkilerin insanı terbiye etmesini anlattı ve şöyle açtı bunu. kelimesi kelimesine yazmayacağım ama benzetmelerin emin çapa'ya ait olduğunu söyleyeyim.

"sen çiçeklerine/bitkilerine gözün gibi bakıyorsun ama sonra o sene birdenbire bir lodos esiyor ve o sene çiçek açmıyor. sen çiçek ne isterse sen onu yapmak zorundasın, o senin istediğini yapmaz. çok su isteyen çiçeğe çok su, az su isteyen çiçeğe az su vereceksin; çok güneş isteyeni çok güneşe, az güneş isteyeni az çiçeğe koyacaksın. türkiye'de çiçeklerin çoğunun ölme sebebi susuzluk değil, çok su.
bana şunu öğretiyor; sen ne kadar istersen iste, fizik kanunları var, doğa kanunları var ve bu kanunlarla barışacaksın, onunla huzur içinde olacaksın, onunla yoldaşlık edeceksin ki o sana güzel çiçekler versin.
benim çiçeklerim güzel açıyor çünkü ben onlara arzularımı dayatmıyorum, onlara istediklerini veriyorum."

mükemmel bir metafor, mükemmel bir öğreti... "çiçek ne isterse onu veriyorum", al bu cümleyi hayatın hangi ilişkisine koyarsan koy işler.
art niyetli, toksik ilişkileri bir kenara koyuyorum, onlar özelinde söylemiyorum bunu ama biz genelde çocuğumuzun/kardeşimizin/arkadaşımızın istediklerine kulak kapatıp onlar için iyi olduğunu düşündüğümüz şey neyse ona boğuyoruz bu insanları. onların isteklerine kulak kapatıyoruz çoğu zaman çünkü kendi doğrumuzdan başkası doğru gelmiyor.
kendi "en iyi" bildiklerimiz neyse onu dayatıyoruz sevdiklerimize ama bu bazen az su isteyen çiçeğe çok su vermek gibi oluyor.

ben çok sevdim bu öğretiyi, kulağıma da küpe yapmak isterim. sizlerle de paylaşmak istedim. umarım kendimizi terbiye yönünde bize de bir faydası olur.
devamını gör...

anın fotoğrafı

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bir insana çarparsam kendi hatam olup olmamasına bakmaksızın özür dilerim. karşı taraf bu özrüme göz devirirse iki şekilde tepki veririm: hata onunsa; “götüme girmeseydin” derim, hata benimse “keşke daha çok çarpsaydım” derim.

nezaket şu toplumda herkesin hakkı olan şey değil, götlük edene göt gibi davranmakta hiç bir mahsur görmüyorum.

evet, sen bebek starbuckstaki gerzek kız, sırada götüme girersen en ufak bir hamlemde temas ederiz, bunu küçücük zekan ile tespit edemiyor olabilirsin ama böyle öğrenmek zorunda kalırsın. bazen de musibet gereklidir.
devamını gör...

yazarların kendi gündemleri

bazen bir şeyleri yoluna koymak zaman alır. hatta bazen bu çok fazla zaman alır. ama insanın hayatını yoluna koymaktan başka bir çaresi var mıdır?

insan hayatını ya şimdi yoluna koyar, ya da çok geç olmuşken bunu yapmak zorunda kalır. ve çok geç olmuşken hayatın nasıl delik deşik hale geleceğinden bahsetmek bile istemiyorum.

bir yandan da hayatını yoluna koymak için her zaman biraz geç, her zaman biraz erkendir...
ben bunu yapmak için bugünü seçiyorum. bomboş geçirdiğim günleri, ayları, hatta yılları şu andan itibaren arkamda bırakıyorum; özüme, eski kendime dönüyorum. her şeyi hakkıyla yaptığım, yılmadığım, azimle çalıştığım, kendimle yarıştığım günlere dönüyorum.
biraz daha geç olmadan şimdi yola çıkıyorum.

ve korkmuyorum kendimden, başaramamaktan. ben artık hayal ettiğim şeylere ulaşamasam bile; "denedim olmadı" demek istiyorum.
devamını gör...

yazarların yazarlara söylemek istedikleri

az önce gümüşsuyu’ndan kabataş’a yürüdüm ve birden yanımdan 15 yıl önceki ben merdivenleri zıplaya zıplaya indi.
ah ne günlerdi, dersten çıkardık, taksimde yer içerdik, gece olurdu ama bitmezdi de bitmezdi enerjimiz. koşarak merdivenleri inme yarışı yapardık ve yarı sarhoş halimizle düşmeden inmeyi becerirdik.

aradan 15-20 yıla yakın zaman geçti ve bugün bu merdivenleri gözlerim dolu dolu, yavaş yavaş yürüyerek indim.
hayat nereye akarsa aksın o günlerimin gamsız, tasasız hallerini özlüyorum ve ne zaman o günlerin tortusuyla karşılaşsam nostalji batağına saplanıyorum.
devamını gör...

türkiye solu türk ve sünni müslüman realitesini tanımalıdır

türkiye solu ne zaman kendi kimliğini bir kenara koyup sağ kesimin ideolojisinden sorumlu hale geldi anlamakta zorlandım ben. ama yine de şöyle diyelim, türkiye’nin sosyalist hareketi, bu toprakların kültürel, etnik ve dini çeşitliliğini görmezden gelmez.

ancak “türk ve sünni müslüman realitesini tanımak” demek, bu çoğunluğun tüm siyasal ve toplumsal tercihlerini onaylamak demek değil.

bir kısım müslümanların cemaat kollarına koşmaları ne zaman sol kesimin müsebbibi olduğu bir konu oldu onu da tartışmak lazım tabi.
muhafazakar tayfa geçmiş zamanda yaşama fantezisini sonlandırıp ülkenin 80 darbesinden bu yana siyasal islamın kucağında oturduğunu görse konuları başka türlü irdeleyebilir belki.
devamını gör...

yaşlandığını anlamak

konforu her şeyin önüne koymayı önceledikçe hep imrendiğim "yaşlı rahatlığı"na kavuştuğumu, dolayısıyla da artık yaşlanmaya başladığımı anladım.
eskiden hap kadar dantel külotlar giyerken, artık memelerimin altına kadar çekilebilen pamuklu donlar tercih ediyorum mesela.
ve bir arkadaşımdan aldığım öneriyle de giymediğim, zaten asla bacağımdan geçmeyecek olan dantel külotlarla da kese yapıyorum, çok güzel kir çıkarıyor.

insana yaşlandıkça her anlamda bir rahatlama geliyor, uluorta donlarını da konuşabiliyor mesela.
devamını gör...

ilim ile bilim farkı

"hadis bilimi" cümlesini okuduktan sonra bilim kelimesinin komple lügatımızdan kaldırılması gerektiğine kanaat getirdim.
kardeşim muhammed'in peygamber olması falan inançla ilgili bir mesele, burada mutlak bir doğru yok. böyle bir kabulle yola çıktığın bir insanın söylediği iddia edilen, ya da söylediği sözler nasıl bilim olabiliyor?
allah akıl fikir versin. (bu cümle bile kulağıma çok daha bilimsel geldi şu an.)

not: müslümanların kendi inançlarını mutlak doğru kabul edip tüm tartışmaları bu kabullere tutunarak devam ettirmeleri çok saldırgan ve çaresizce. lan zaten mesele senin inanç sisteminin doğruluğunun ispatlanamaması. ve ispatlanamayan hiçbir şey de bilim ya da gerçek sınıfına giremiyor maalesef.
devamını gör...

ne gerek vardı hissi

ben bunu boş bir cümle kurduğumda ya da açıklama yaptığımda hissederim genellikle.
ağzımdan o bomboş açıklamalar çıkar ve anında içimden kendimi yargılarım. "bok vardı da söyledin, ne gerek vardı buna" diye.
devamını gör...

linç yiyecek bir fikir bırak

sex illa ki ten uyumu gerektiren bir şey değildir. hatta ten uyumu denen şey yakınlaşmanın verdiği hazdır büyük oranda.
haz da duygusal bağdan ya da uzun süreli uyumdan değil, anın heyecanından da ortaya çıkabilir.

yani cinsellik tabuları yıkılmalıdır bana kalırsa.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının düşünceleri

anneliğin çok kutsanması ile ilgili her tabuyu yıkmamız gerektiğini düşünüyorum.
ve bir insanın kendi çocuğunu her şeyin önüne koyduğu, çocuğuna karşı çok büyük bir sevgi büyüttüğü için kutsanmasını anlamıyorum.

annelik bencilliktir en başta, çünkü insanın sadece kendisiyle ilgili bir kararının sonucu dünyaya çocuk getirmesidir.
sonrası da annenin sadece o çocuğun sevgisini, başarısını, mutluluğunu merkeze koyduğu bir toksiklik hikayesidir bana kalırsa.

ben bunları 37 yaşında, çocuğu olmayan bir kadın zaviyesinden söylüyorum. birilerine göre bu yer zavallı olabilir, “sen anne değilsin, ne anlarsın ki?” denilebilir ama bu düşüncelerin arkasında bencil, delirmiş, kıskanç bir benlik yok.

ben bu düşünceleri hayatı başka başka açılardan algılamaya çalışan biri olarak gözlemleyerek, okuyarak ve izleyerek geliştirdim. sonrasında da çok yakın arkadaşımın çocuğuyla kurduğu toksik ilişki neticesinde, 4 yılda pekiştirdim.

hepimiz biliyoruz cihan cihantimur ve annesi eylem tok olayını. eylem tok katil oğlunu yurtdışına kaçırdığında arkadaşım bana; “telefonları saklaması çok kötü ama oğlunu kaçırmasını anlayabiliyorum” demişti ve bu benim zihnimden çıkmıyor.
orada bir annenin evladı hapise girecektiyse, ki girmeyeceğini hepimiz biliyoruz, bir başka annenin evladı toprağın altına girdi, bir baba da arkasında bir evlat bıraktı. ve o çocuk hapse girseydi yaptığı şeyin bedelini ödeyecekti, bir haksızlığa uğramış olmayacaktı.

ama o anda eylem tok konuşulduğu ve arkadaşımın gözünde “oğlunu koruyan bir anne” olduğu için başka bir çerçeve çizmeden buna empati yapabildi. o an ölen kişinin annesi konuşulsaydı da başka bir detaya bakmadan “adalet yerini bulsun” diye haykıracaktı büyük ihtimalle.

umarım anlatmayı başarmışımdır.
bence annelik olaylara objektif bakmayı köreltiyor ve çocuğunun bekası uğruna kimlerin feda olacağını göz ardı ediyor.
ve bu yüzden annelik kutsal addedilecek bir şey değil, korkulacak bir şey benim açımdan.

not: adalet duygusunu yitirmemiş, yeri geldiğinde çocuğunun da bedel ödemesini göğüsleyebilen anneler baş tacıdır ve onların yetiştirdikleri çocuklar da büyük ihtimalle dik duruşludur.
devamını gör...

kadıköy'de yemek yenecek yer

risk almak istemediğim zamanlarda hep kurtarıcım olmuştur;
(bkz: çiya sofrası)
devamını gör...

güne bir kedi bırak

niyetim sehpada boylu boyunca uzanan tombalağı bırakmaktı ama çirkef küçük kedi araya girdi. o yüzden güne 2 kedi bırakıyorum. stokta 2 kedoş daha var, zaman gelir 4 kedi de bırakabilirim yani.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sözlük bir dizi olsa olacağı dizi

shtisel olurdu bence.
çok rutin ama bir yandan da izlemekten asla kopamadığın, içinde seni çeken bir şey olan ama o şeyin ne olduğuna dair hiçbir fikrin olmayan, izlemeye devam etmeni mantıklı bir şekilde açıklayamadığın bu dizi sözlüğün monotonluğu ile bir paralellik içinde bence.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türkiye'de mutlu olunur mu sorusu

öncelikle mutlu olmakla ilgili yanlış anlamaları gidermek gerekir. mutluluk sürdürülebilir, her zaman aynı düzeyde tutulabilecek bir his değil.
yıllardır görmediğin bir arkadaşınla karşılaşırsın, onu gördüğüne mutlu olursun; almak istediğin bir şeyi alırsın, mutlu olursun; tatile gitmek istersin, tatil bileti alırsın ve mutlu olursun...
mutluluk böyle bir şeydir ve eğer bunu kavrayamayıp sürekli mutluluk kovalarsan tatminsizlikler, ya da daha büyük beklentiler girer işin içine. oradan da çıksa çıksa huzursuz bir hayat çıkar.

o yüzden "türkiye'de mutlu olunur mu?" diye sorarsak, "evet olunur" diyebiliriz. ama başlıktaki kasıtla düşünürsek cevap değişir. hayatın dertlerini gören, dünyadaki adaletsizlikleri gören, kısacası hassas bir ruh hiçbir yerde mutlu olamaz.
üzgünüm ama "bilmek" acı veren bir şeydir. fakat bu acıyı göğüslemek de onurlu bir yaşamın temel taşıdır.
burada asıl önemli olan bizim hayatı haz peşinde koşan geri zekâlılar sürüsünün bir parçası olarak mı yaşamak istediğimiz, yoksa tüm bedelleri göze alarak dik durduğumuz bir ömür mü sürmek istediğimiz.
devamını gör...

içindeki ses sana ne söylüyor sorusu

bana böyle söylemler hep çok cringe gelmiştir. hayata fazlasıyla materyalist baktığım, "içinizdeki gücü keşfedin" minvalindeki söylemleri boş bulduğum için herhangi bir konuda da içimdeki ses hiçbir şey söylemez.
susar benim içim genel olarak. zaten ben dışımdan yeterince konuştuğum için etrafımda da başka bir konuşmaya ihtiyaç duymam.
devamını gör...

bakkaldan alışveriş yapmayan insan

ben çelişkilerin insanıyım.
bireyselliği çok sevmeme ve insanlara tahammül edemememe rağmen sıkı bir small talk uzmanıyım.

sabahları bindiğim otobüs durağındaki insanlarla selamlaşmalarım mutlaka ilerler ve artık birlikte oturmak zorunda hissettiğim bir göreve evrilir.

mahallenin bakkalıyla da tam olarak öyle bir noktaya vardığımız ama benim muhabbet etmeye hiç gönlüm olmadığı için gitmiyorum.

kulaklığımı takıp dolaştığım, expres kasadan kendi işimi kimseyle yüz göz olmadan hallettiğim, özetle yalnızlığımın dibini sıyırdığım marketler benim en büyük dostum.
devamını gör...

fütüristik darbe

fatih altaylı'nın koltuğunda konuşan özgür özel'in 29 marttan beri süregelen tüm bu süreci tanımlama şekli.
gönül ister ki 21.yüzyılda darbe konuşmayalım, insanların depremde binaların altında kalarak can vermesini konuşmayalım, bir takım insanların herkesin hakkını çalarak çoluğunu çocuğunu iyi liselere/üniversitelere sokuşunu konuşmayalım, liyakatsizliği konuşmayalım, ormanların talan edilişini konuşmayalım, hayvanların katledilişini konuşmayalım, protesto özgürlüğünü kullanan insanların hapislere tıkılmalarını konuşmayalım, "siyasi tutuklu" kavramının normalleşmesini konuşmayalım ama maalesef her gün bunların konuşulduğu, mutsuz, umutsuz ve umarsız günlerden geçiyoruz.

ve gelecek cumhurbaşkanı adayının gölgesinden dahi korkan bir iktidarın tüm tuşlara basarak yaptığı bu darbe girişiminin "fütüristik darbe" olarak tanımlanması ve tarihe de böyle not düşülmesi gerekliliği bana mantıklı geldi.

bu da yayını izlemek isteyenlere gelsin;
buradan
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim