tıp fakültesinin ilk yıllarında kabadayı takılıyorum. öğrencilere posta koyuyorum hatta hocalara bile.
birgün girdim öğrenci işlerine. bir öğrenciye ukalalık yaptıklarına şahit oldum. tartıştılar falan öğrenci çekti gitti. bizim adam sinirli. bu kez bana yapmaya kalktı o değişik tavrı.
istesem o adamı dışarıda çok rahat bulup o dilini boynuna kravat yapabilirim. medenice uğraşma kararı verdim. tamam kabadayıyız ama kafamda zehir o dönem. şimdiki gibi mal değilim o zamanlar.
aklıma ne gelirse dilekçe yazmaya başladım. her dilekçeye cevap vermek zorunda. ekstra iş yaratmak yani onlara. her gün en az on dilekçe veriyordum. tüm sınavlara itiraz ediyordum sonuç ne olursa olsun. sonra bu hocaları da germeye başladı çünkü sınav kağıtlarını tekrar okumak durumunda kalıyorlardı. sonra hava civa dilekçeler yazmaya başladım. okulda şu kadar öğrenci var kantinde bilmem kaç sandalye var. her öğrenciye bir sandalye bacağı düşüyor bu sandalye bacağını ne yapacağız gibi.
bu sefer dekan çağırdı tabi, evladım derdin ne niye dilekçe yazıp duruyorsun dedi. sonuçta dekanlığa yazıyorum dilekçeyi. imza atmak zor geliyor. yasal hakkımı kullanıyorum dedim.
bir gün yine dilekçe veriyorum öğrenci işlerinde çalışan sesini yükseltti. bir şey demedim. akşam çıkışta otoparkta yakaladım bunu. sen kime sesini yükseltiyorsun lan dallama dedim, yanlış anladın ben sesimi yükseltmedim diye miyavladı. ertesi gün dekana şikayet etti. sonra polise beni tehdit ediyor dedi. oradan bir şey çıkmadı tabi.
okulda derslerle ilgisi olmayan on beş kadar arkadaş buldum. komünistler serseriler falan kantin kuşları. mağdurum siz de dilekçe yazar mısınız dedim. yazmaya başladık her gün 150 ile 200 arası dilekçe veriyoruz.
sonra geldi bu memurlar benimle konuştular özür dilediler. ben dilekçeleri kestim. ama öğrenci işlerine girdiğimde ayağa kalkıp önünü iliklediler ve işimi koştura koştura yaptılar. işsiz adamla uğraşmanın bedelini anladılar. yüz verilmemesi gereken lavuklar.
devamını gör...