ata yazar profili

ata kapak fotoğrafı
ata profil fotoğrafı
rozet
kafa izninde
karma: 11429 tanım: 1700 başlık: 832 takipçi: 80
Everybody knows that the boat is leaking / Everybody knows that the captain lied / Everybody got this broken feeling / Like their father or their dog just died

son tanımları | başucu eserleri


siyasal islam

bu tanıma erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir
devamını gör...

introvert

içe kapanık değil, içe dönük insan tipi kişiliğidir. introvert insanlar hakkında hep yanlış bir genelleme vardır. hepsinin utangaç, sosyal fobisi olan, silik karakterler olduğu düşünülür. aksine, introvert'lük çok kıymetlidir. param yetmez introvert yaşama. bu insanlar kendilerini mutlu etmeyi bilirler. yalnızlık hissetmezler, kendi kendilerinin arkadaşı olmayı iyi öğrenmiş insanlardır. telefonla birilerini arayıp bir şeyler anlatmaya ihtiyaç duymaz bunlar. büyük kararlar almak için bin kişiye sormazlar. en iyisi olmak için hırs yapmazlar. dış dünya sorunlarını içselleştirirken kendi sorunlarını arkaplana atmazlar. keşke olsamdı.

kesinlikle hak ettiği kıymeti kendilerine veren insanlardır. bunun ismi bencillik değildir. introvert tipler genellikle sosyal çevre bakımından aranan insan olmazlar. bir yerlere çağırılırsa giderler. başkalarının dahil olacağı bir organizasyon planlamazlar, katılırlar. "hayırsız hiç aramadın" deyip triplere girmezler. iç muhakeme yetenekleri kuvvetli insanlardır. sabretmeyi ve doğru zamanı beklemeyi her şeyden iyi bilirler.

öfkelilerse ya school shooter olurlar, ya albert einstein olurlar. ortası yoktur.
devamını gör...

yazarların kişisel çöküşünün başladığı yıl

yıl değil, detaylı tarih vereyim: 12 ağustos 2022.

sabahlara dek uyuyamadığım, günlerce yemek yiyemediğim, psikolojik destek almam gerektiğine ikna olduğum, boku yediğim yıl. üzülmekten mutlulukta eksi bakiyeye düştüğüm yıl. güvenimi, hayata karşı beslediğim pozitif düşünceleri, umudumu kaybettiğim yıl.

şimdiyse bir süredir kendi kişisel gelişimimle meşgulüm. bu acı bana 13 kilo eksilmek olarak geri döndü. spora başladım. (her ne kadar saygı gördüğüm ve çok sevildiğim bir işyerinde olsam da) kariyerimi değiştirmeye yöneldim. sahte dostların masadan kalktığını gördüm. acı çektim ve çekmeye de devam ediyorum. büyüyorum. daha iyi anlıyorum dünyayı. yalnızlığın her zaman bir seçim olmadığını acı tecrübe ettim. tüm yaşam alışkanlıklarım baştan sona değişti. daha iyi veya daha kötü biri olmadım. ama dürüstlüğün kıymetini anladım. başkaları için kendimden eksiltmenin yanlış olduğunu öğrendim.

mutlu olmanın yöntemlerinin umut etmekle bulunamayacağını gördüm. her ne kadar ne yapmam gerektiğini anlayamasam da bir şeyler yapıyorum. ve canım ciğerim birinin (var olsun) verdiği tavsiyeye uyarak; acıdan kaçmamayı onu yaşayarak tüketmeyi deniyorum.

kendi acılarım, kendi yağım, kendim kavruluyorum.
devamını gör...

her şeyin bir anda anlamsız gelmesi

durduk yere bir anda içine düşülen his. hiçbir şey hakkında detaylıca düşünmezken bile yaşanabilir. bazen rutin işlerini yaparken aklına saplanır bazense hiç yapmadığın bir şeyler yaparken. kimi zaman elinde olmayan sebeplerle oluşan hayatın akışı bunu tetikler kimi zamansa senin elinden gerçekleşmiş şeyler. matematiği yok bunun.

dipsiz bir kuyuda sürekli düşüş hali değil, kuyunun dibinde uyanış gibi. "noluyor, ne yapıyorum, neden yapıyorum?"

ne istediğimi biliyor muyum? beni ne mutlu ediyor? ne olsaydı"başarmış" hissederdim? beni bir bütüne tamamlayan eksik parça aslında ne? hiçbirini bilmiyorum işte. far görmüş tavşan gibi bakıyorum. deneysellik korkunç. herkesin her şeyi bildiğini sanardım, yanıldığımı anladığımda perişan olmuştum. yani aslında kimsenin de bir bok bildiği yok. herkesin farklı dertleri, farklı çözümleri var. sonuç olarak kimse bana tavsiyede bulunamaz kendi hayatım hakkında. çünkü ben benim. çözümü hep biz garip kulların bulması gerekliliği, hayatın en acımasız tarafı değil mi? öteki dünya hikayesi çok bir boş gelmeye başladı bana. her konu hakkında seçim yapmak zorunda oluşumuz ve hepsinin de sonuçlarına katlanmamızın gerekli oluşundan daha ızdırap veren ne olabilir?

genç yaşımda para kazanma mücadelesine girdim. dolayısıyla daha "gerçek" dertler varken kendime bu soruları hiç sormadım. ben sormasam bile bir anda geliyor işte sözlük.

kaçış değil, kurtuluş istiyorum sözlük. bir ipucu bile yok. buraya kadar okudun ama sen de bilmiyorsun işte. yok çünkü bir standardı. ben mükemmel hayatlarınızı, şahane seçimlerinizi izlemeye gelmiş gibiyim.

devamını gör...

aldatmak

yapmak için yeltendiğim ve elime yüzüme bulaştırdığım, esasında başaramadığım eylem. sonuç: yalnızlık, pişmanlık (kendime karşı), umutsuzluk. aldatmak he deyince girişilecek bir durum değildir arkadaşlar. damla damla biriken öfkenin, ezikliğin, sevgisizliğin bir yansımasıdır. korkak bir tavırdır. partnerinizin karşısına çıkıp sizi üzen, sizi sinirlendiren veya zor durumda bırakan, istemediğiniz şeyleri söylemek yerine; bir başkasıyla gönül eğlendirip, partnerinizle aranızda olan ilişkinin yükünü hafifletmeye uğraşırsınız. her şey güllük gülistanlıkken hiçbir sağlıklı babayiğit girişmez bu işe. ben kendimi her şeyin şahane olduğuna öyle güzel inandırmıştım ki, aldatma teşebbüsümü (eski) partnerime anlattığımda neden yaptığım konusunda hiçbir fikir beyan edemedim. fiziksel veya ruhsal bir bozukluğum yok. nispeten ben, sen, o vs. gibi ortalama bir insanım. dertleri aşağı yukarı birbirine benzeyen insanlarız.

aldatmak, kaçıştır. dürüstlüğün acı gerçeklerinden kısa bir süreliğine kaçıştır. ne kendinize ne de partnerinize iyi gelmez. her şey er geç öğrenilir. ben maddi/manevi kullanıldığımı ve esasında hiç sevilmediğimi hisseden biriyken bu b.ku yedim. keşke yapmasaydım. bazı günler öyle zor ki uyumak... eski sevgilimle zaten er ya da geç ayrılacağımızı biliyordum. çünkü bir ilişkinin geleceği olması için sadece benim fedakarlık etmem yetmezdi. onu üzdüğüm veya aklında olmadığım biri gibi görünmek konularına bozulmuş değilim. olsun varsın, içim rahat.

kıymetli arkadaşlar, beni bu ucuz numaralara iten duygu yükünün, çaresizliğin, parçalanışın asıl sebeplerini bal gibi bilsem de her aklıma geldiğinde mahcup hissediyorum. insan kendini düşürdüğü acizlikleri öyle kolay unutmuyor. onurumuz için yaşamıyorsak aldatmaktan kolay ne var? kendimde bunu hak gördüğüm için ve esasında kendimi de aldatmaya teşebbüs ettiğim için kırgınım. her şeye rağmen nefes almak güzel. hayatımın aşkı dediğim insan, beni terk edince intiharın eşiğine gittim geldim üç gün.

kliniklerde yatmaktansa morgda yatmak daha cazip gelmişti. artık akıllandım güzel dostlar. öğrendim. büyüdüm. sorunları halının altına süpürmek onları yok etmek demek değildir. artık sorumluluk alma zamanı. kendime bir daha kızmamak için ölüm yemini ettim, ahdettim. eğer hayatımda yeni biri olursa bırakın aldatmak bir kenara, ona eğer beğenmemişsem "makyajının güzel olduğu" beyaz yalanını bile etmeyeceğim.

çünkü kıymetli dostlarım, hayatta yalan söylemeyi, onu kandırmayı isteyeceğim son kişi kadınım olmalıdır. acı da olsa tecrübe ettim. eskiden aptaldım, şimdi ise daha az aptalım.

aldatmak kötüdür dostlarım. bu yazdıklarımı ilişkimizin detaylarını, bahaneyle bana yaşattığı acımasızlıkları bilmediğiniz için s***nize takmayabilirsiniz. bu sizin seçiminizdir. aldatmak kolaydır, zor olan bununla yaşamaktır. sabah uyandığında aynalarda yansımana bakmamaya uğraşmak gibidir. kaçabilirsin ama saklanamazsın.

aşkın zıttı öfke, aldatma, hüzün vs. değildir. aşkın zıttı ayrılıktır güzel abiler, güzel ablalar. partnerinizi üzmek pahasına bile olsa doğruyu söylemeyi seçin. istikrarlı ve prensipli bir insan olmak, size değer katan, saygınlık kazandıran bir davranıştır. bırakın sizi sevecek insanlar olduğunuz gibi sevsin. cesur olun, partnerinizi aldatmak yerine ona dürüst olup ilişkinizi sonlandırmak istediğinizi anlatın.

elbette partnerinizi çok sevmiş olabilirsiniz. ona bu kötülüğü isteyerek ya da istemeyerek etmis olabilirsiniz. bunda hiçbir sorun yok. çözüm yöntemleri şöyledir:

1. partnerinize doğruları söyleyin. onu aldatmışsanız, pişmanlığınızı ve bir şans istediğinizi dile getirin. sizi kabul ederse her şey çok daha zor olacaktır ancak kendinizi kanıtladığınız zaman daha güçlü bir bağ kurmuş iki aklı başında insan kalacak. sizi kabul etmezse de paşalar gibi bakacaksınız yolunuza. birkaç gün müslüm-ferdi-ibo üçgeni içinde rakıya düşeceksiniz. düşün, anlatın dostunuza, rahatlayın. ders oldu bana deyin. şöyle hatırlayın: "benimki sevgiden ziyade eski alışkanlık olmuş babacım. gerçekten seven insan aldatır mı? beni bu kahpeliği yapmaya iten şey neydi asıl?" ancak bunu isteyerek yapmışsanız ya intikam almak istediğiniz için bunu kendinizde hak gördünüz ya da psikolojik olarak rahatsızlık duyuyorsunuz. (nymphomania gibi) bu durumda psikolojik destek almanızı tavsiye ederim. ama bu duygu durumunu atlatmaya başladığınızda daha güçlü biri olacağınıza eminim. yenecek bok değil aldatmak dostlarım.

2. kafanıza sıkın. (hayır, sakın böyle bir şey yapmayın.) bu durumun hiç kimseye iyi veya kötü bir şekilde tesir edeceği yok. ananızı babanızı gözü yaşlı bırakırsınız yalnızca. asıl mühim olan, yaptığınız yanlışı kabullenip bundan bir ders çıkarmak. belki de ilişki yürütmek veya bağlanmak konusunda sorunlarınız vardır. belki de sizin bildiğiniz gibi değildir, hayatınızın aşkı olması gibi... belki siz partnerinizin kızıl saçlarına, güzel göğüslerine, beyaz tenine ve yuvarlak poposuna beğeni duyan birisiniz sadece. hiçbiri yanlış değil.

insan beyni hep mana arar ve yapbozun parçalarını birleştiremeyince tüm sistem hata vermeye başlar. mana aramayın dostlarım. olan ve ölene çare yok. ağlamayı bırakıp sizi meşgul edecek, hayatınıza ve topluma yararlı işler peşinde koşun. kendinize güveninizi kazanmak, başkasının güvenini kazanmaktan çok daha zordur. çabalamazsanız yemeksepeti'ni ve zemin kattaki mavi tekel'i zengin edersiniz. arkadaşlarınızdan uzaklaşırsınız. öğrenmek ve gelişmek size boş gelir. yetersiz ve vasat hissedersiniz. hayattaki amacınızı sorgular durursunuz. bir yapbozun eksik parçasıyım ama hangisinin bilmiyorum, dersiniz.

ben elinizden deneyimleyerek hakikate varma şansınızı almak istemiyorum. ancak yine de tüm bunlara değmeyeceğini söyleyebilirim.

yapmayın. olumlanacak hiçbir yönü yok.
devamını gör...

yaşamaya dair

eve dönerken genco erkal'ın seslendirmesini kulaklığımla dinlerken gözümden bir damla yaş süzülmesine vesile olan buna rağmen daha güçlü hissettiren nazım hikmet ran şiiri. sert esen rüzgarda neredeyse uçmak üzereydim. sefil, sıradan bir insanım ancak her şeye rağmen işim gücüm yaşamak olmalı. dürüstlük, sevgi, paylaşmak gibi insanı insan yapan değerleri karşılık beklemeden, amaçsızca, olması gerektiği için gerçekleştirmek gerek. koca evrende mikro kum taneleriyiz ancak bilincimiz var ve bunu yaşatmalıyız.

iyileşeceğim, yeminim olsun. mutluluğu umut etmiyorum. mutlu olacağım. doğru olanın peşinden koşmak için tüm hazları elimin tersiyle reddedeceğim.

nazım'ın dediği gibi büyük bir ciddiyetle yaşayacağım. hatta insanlar için ölebileceğim. hem de en önemli şeyin yaşamak olduğunu bildiğim halde

yaşım ilerledikçe, şiirdeki metaforun, ne anlatmak istediğinin o kadar çok farkına vardım ki toprağın altındaki biçare bir şaire bile haset duyabilineceğini öğreniyorum. öyle güzel bir şiir ki keşke ben yazmış olabilseydim.

teşekkürler nazım.
devamını gör...

kimsenin aslında seni gerçekten anlamaması

böyle düşünen biri ya şov peşinde bir sosyopattır ya da 15 yaşında varoluş sancısı çeken bir ergendir. insanlar anlar. iletişim kurmaz kabuğuna çekilen bir salyangoz olursan; birilerinden ilgi ve şefkat beklediğin için ezilmeye devam edersen böyle düşünürsün. bu b*kun en kralını yemiş biri olarak konuşuyorum, geçiniz.

psikoloji bilimine güvenin. terapi seansları 200 lira filan arkadaşlar. gidiniz. bir profesyonelden yardım alınız. siz benim elime bir geçseniz ben size iki kırmızı tuborgla bülbül yaparım, dinler anlarım da işte ben de insanım.

her zaman diyorum ki "bu çağda iletişimsizlik bir tercihtir." sen kendini izole edip kapatırsan topluluktan destek görmeye ne hakkın var? git anlat hemen. aynı durakta beklediğin amcaya anlat, okulundaki öğretmene anlat, işyerinde sen onun adını bilmediğin halde her gün sana selam veren weirdo'ya anlat. çık şu kabuğundan kardeşimmmmm
devamını gör...

belki de henüz doğru insanla tanışmadın

kankalarınızın b.ktan bir şekilde giden/biten ilişkinize ithafen sizi rahatlatmak için söylediği züğürt tesellisi. geçinizzzzz. öyle bir şey yok.

bir kere içinde "belki" olan hiçbir cümle size güven vermez. düşün dur, ye bitir kendini anlamı taşır. bu tamamen karşınızdaki insanın içgüdüsel olarak "karşındaki canlının acı çekmesini engellemek" için uydurduğu sözdür.

arkadaşlar, acılardan ve hayatın pis tarafından niçin kaçıyoruz? neden bu konfor alanımızı terk etmeyişimiz? neden sürekli umut ediyoruz? olacağı varsa olur zaten. beklenti içine girdikçe başka bir şey düşünemez hale geliyoruz. bu sefer kendinizin yetersiz olduğunu, "daha iyi bir işim olursa, daha güzel vücudum olursa, daha saygın biri olursam..." vs. vs. diye saçmalamaya başlıyoruz.

bugün mark manson öz abim mail yollamış. şöyle diyordu: "ilişkileriniz birkaç ay içinde bitiyorsa sevmeyi bilmiyorsunuz veya bedensel dürtülerimizin eşgüdümüyle zihnimiz tek eşliliğe müsade etmiyor olabilir."

beybilerim, duygularımız önemlidir. onları bastırmamalıyız. böyle dedim çünkü modern dünya beraberinde karmaşayı da normalleştirdi. basitçe; hiçbirimiz ne hissettiğimizi, ne yapmak istediğimizi, nereye ait olduğumuzu kestiremiyoruz. hatta bunların cevaplarını öğrenmektense kaçmayı daha makul bir çözüm görüyoruz. yalnızca erteliyoruz. bu bir sorun ve inanın kimse sizin için çözmeyecek.

eskiden, kimse vazgeçilmez değildir diyemiyordum. ancak öğrendim ki böyle söylemek yanlış. güzel arkadaş; "kendim dışında kimse vazgeçilmez değildir." demelisin. hayatlarımızda öyle bir gürültü var ki mental olarak; beni neyin mutlu ettiğini ve neyin peşinden gideceğimi bilmiyorum. bu üzücü değil mi sizce de? ben zaten kendimi mutlu edemezken partnerimi nasıl mutlu edeceğim? bir de böyle düşünün.

partnerinizle aranızda bir çıkar ilişkisi varsa bu anlattıklarımın hepsini unutun. ben ticaretten anlamayan biriyim, hayırlı işler.
devamını gör...

sosyal medya krizi

bireye sürekli mutlu olmak zorundaymış gibi hissettiren, umut satan, zayıfları depresyon ve anksiyeteye sürükleyen zalim sosyal medyanın hızla yayılıp "sağlıksız, değersiz, yararsız" hissettirmesidir.

doğamız gereği tatminkâr varlıklar değiliz. bundan dolayıdır ki mutlu eden bir haz ile karşılaştığımızda "peki ya x olsaydı daha mutlu olur muyum?" diye sormaya itiyor bizi.

fark ettiniz mi? tüm fotoğraflarda 32 dişiyle gülüyor insanlar. insanlar büyük borçlara girip dünya ülkelerine vs. tatile gidiyorlar ve hemen paylaşıyorlar sosyal medya hesaplarında. insanlar çok para getiren bir iş buluyorlar ve gözümüze sokuyorlar. insanlar sırf maddi şeyleri değil, manevi şeyleri de metalaştırıyorlar. mutluluk. başka söze gerek var mı? sevgiliyle şahane bir fotoğraf (adeta vogue dergisinin kapağına basılası bir çekim ile hem de) veya süpersonik ev hayvanları mesela.

yeni dünya düzeninin tüketim çılgınlığıyla insana pompaladığı ana fikir, "her şeyin mutluluğa ulaşmak için bir araç olduğu" ve "küçük bedeller ile mutluluğu satın alabilecek oluşumuz"dur. lüks bir audi, son çıkan bir telefon (domates bile soyabiliyor!) veya diğerlerinden hiçbir farkı olmayan ancak ünlü bir markanın ürettiği dandik çanta. siz buna değeriniz babuşlar.

teknolojik gelişmeler ve ileri düzey pazarlama ile insanların hayatını kolaylaştırma düşüncesi altında hiç ihtiyacımız olmayan şeyler peşinde koşturuyoruz. bunlar gereksiz şeyler demiyorum. insan hayatının boktan, kalitesiz yanlarını bir nebze olsun hafifleten ve mutluluk veren şeyler olduğunu biliyorum. ama bu fikre öyle bir bağlandık ki her şeyin asıl amacının konforlu bir yaşam olduğunu zannediyoruz artık.

sosyal medya krizi bunu size hem pazarlama (size bir şeyler satabilme potansiyeli) ile hem de duygusal boşluklarınızı doldurma sözüyle sağlıyor. canınız sıkkın ve bir giriyorsunuz herkes mutlu. dert yok, tasa yok, korku yok.

sosyal medya krizi büyük bir tehlikedir. insanın tek evladı bilincidir ve sosyal medya kadar manipülatif bir mecra daha yoktur. gözünüzü açın, dışarı çıkıp bir temiz hava alın. hiçbir şey gördüğünüz gibi değil.

hazzın peşinden koşan bir ahmak olacağınıza ıstırabın kucağındaki bir bilge olun. şayet olursanız kimse sizi yalanlara inandıramaz ve hiçbir şey sizi üzemez. direnç kazanmak isteyen insanlar sosyal medyanın yapay gerçekliğinin farkına varmalıdır.

insanlar ölüyor. farkına varın.
devamını gör...

bin defa ölmektense bir defa ölmek

daha acısız bir yöntemdir. burada bahsettiğim şey soyut bir ölümdür. başlık metafora dayalıdır. ben yakın zamanda çok acı bir ayrılık tattım. çok kez kendimi suçladım. çok kez pişmanlık duydum. ancak hiç geçmişe dönüp uzun uzadıya analiz etme fırsatım olmadı. çünkü benden başkası bilmiyordu detaylarını. ve ben kardeşlerim; oturdum, uzuuuun uzuuuun düşündüm. bana eksilerini düşündüm, bana artılarını düşündüm.

umut tüccarlığı yapmadım. nankörleşmedim. kendimde hak bulmadım. hatamı kabullendim. bunu bir hayat deneyiminden saydım. şimdi daha güçlü hissediyorum. esen rüzgarda çatırdayacak bir kırılganlık yok artık bedenimde. zihnim, onsuz da yaşanacağını öğretti bana. hakeza bunun sadece diğer "mutluluk veren bağımlılıklardan" olduğunu varsaydım. eksilmedim, çoğaldım.

mananın ağırlığında ezilmedim dostlarım. binlerce kez öldüm ben bugüne kadar. binlerce kez canım yandı. binlerce kez hayal kırıklığı yaşadım. sonuncusu kadar beni üzen başkaca bir şey yaşamadım. ama bu kez çok farklı. kimi buna ruhun özgürlüğü diyecektir kimiyse yalnızlık. ben o ikisiyim işte dostlar.

ursula k. le guin ablamız şöyle demiş: "hiçbir şey acı kadar kişisel ve paylaşılamaz değildir." ne iyi demiş. ben size burada bir sürü kelime yazsam da ne yaşadığımı asla benim kadar anlayamayacaksınız. ben de sizin dertlerinizi anlayamayacağım bittabi.

beklentim yok. umudum yok. ama huzurluyum dostlarım. mutlu olmaya çabalamıyorum, mutlu oluyorum. kendinizi koşulladığınız zaman asla başarılı olamazsınız.

mental olarak acı çekiyorsanız hepinize o (metaforik) ölümün acı gerçeklerinden tatmanızı dilerim. konfor alanlarımızdan kaçıp yaratıcılığımız ve hayata tutunma becerilerimizle kendimizle kucaklaşacağımız günler görmemizi dilerim. ama umut etmem dostlarım. ben vazifemi yaparım. siz de deneyin.

bu dünyada ölümden başka hakikat yok. dinibütün biri değilim. hiç olmadım. ikinci yeni şiiri de hiç sevmem. umrumda değil kuşlar ucuyorsa da... ancak hayat kısa dostlarım, bu gerçeğin ta kendisi. ben kıymetli olanın mızmız bir bebek gibi ağlayıp iyi şeyler yaşanmasını umut etmek olmadığını acı bir şekilde öğrendim. giden dönmüyor abilerim ablalarım.

bir şey yapmak gerekiyorsa, şimdi tam zamanıdır.
devamını gör...

narsist birine aşık olmak

narsisist partneriniz varsa ancak onun hayranı olabilirsiniz. ona eş, sevgili, dost olamazsınız. o istediği kadar olursunuz. günde iki üç kez, birkaç dakika... onun hep meşguliyeti vardır. kendine vakit ayırmalıdır.

bol bol övün, şımartın, pahalı hediyeler alın, ortak kararınız diye bir şey olmadığı için körü körüne onun aldığı karara ortak olun, hayatınız, duygularınız, hisleriniz olmasına müsade etmediği için hemen görev başına geçin ve asıl varoluş amacınızın onu iyi etmek olduğunu hatırlayın.

sizi zamanla selpak mendil gibi fırlatışını izleyip, hatayı kendinizde aramaya başlayın, günlerce uykusuz kalmaya hazır olun. kafayı yiyeceksiniz. tavsiye ederim.
devamını gör...

kişisel gelişimine önem veren insan öz güveni

bu kadar uzun yazmaya lüzum yok sanırım. buna karizma derler arkadaşlar. kişisel gelişim, biliyorsunuz ki hayatın her alanında gerçekleştirilebilir bir süreç. kitap okuyabilirsin, film izleyebilirsin, spor takip edebilirsin, vücut gelistirebilirsin, kariyer alanında uzmanlık yapabilirsin, güzel görünmek için fedakarlık edebilirsin falan filan...

bu kişisel gelişim olaylarına girip becerebilen bir insanı karşınızda oturttuğunuz zaman, sizde olmayan şeyi onlarda gördüğünüzü belli ederseniz karşı tarafa bir özgüven geliyor. rengi parıldıyor adamın/kadının. konuşması bir güzelleşiyor. görünüşü bir tatlı geliyor. ikna oluyorsunuz. "vay be..." diyorsunuz.

o esasında sizin bilinçaltınızda eksikliğini gördüğünüz, heves ettiğiniz şeyin yansıması. herkes yapabilir. çok basit bir şey bile olsa sizde oluşan beğeni yine sizin eseriniz oluyor.

ve bu tarz insanların en büyük motivasyon kaynağı da kendi için bir şeyler yapmayan insanlar oluyor. kimse manyak gibi sporda yorulmayı kendi rızasıyla istemez. kimse güzellik için aç kalmak istemez. kimse kafede barda sabahlamak varken harıl harıl okuma yapmak istemez. farkı yaratan onlar değil, sizsiniz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim