avemaria yazar profili

avemaria kapak fotoğrafı
avemaria profil fotoğrafı
rozet
karma: 2933 tanım: 306 başlık: 20 takipçi: 24
.

son tanımları


william s. burroughs

çağdaş amerikan yazınının hipster kanadında yer alan çıplak şölenin görkemli konuğu.
"peripheral" bir kişilik; açık saçık karabasanlarını ve eksantrik deneyimlerini anlatan bir yergi ustası.

içinde yaşadığımız dünyaya karşı kolay kolay yatışmayacak bir öfke duyan burroughs'ın romanlarında acid rock'ın keskin gücünü çağrıştıran bir başkaldırının varlığı sezilir.

jack kerouac onun için " (bkz: jonathan swift)den bu yana en büyük yergi yazarı" der. amerika'nın yüzüne savrulmuş birer pornografik bedduadır onun romanları. acayip dünyalardan,eylem ve duyguları tedirgin edici ölçüde alışılmadık, bazen ürkütücü, kimi kez de tiksinti verici insanlardan söz eden cehennem haritalarıdır.öylesine kaotiktir ki bu romanlar, onlarla kıyaslandığında gerçek yaşamın çok sakin ve düzenli olduğu görülür.

burroughs, morfin bağımlılığını neredeyse belgesel bir dille anlattığı ilk romanı "junkie"yi william lee adını kullanarak yayınlattı. 50'ler amerikasını "kara roman" üslubuyla anlattığı bu romanı bence en kolay okunabilen romanıydı.
bir süre özel dedektiflik de yapan burroughs,uyuşturucu bağımlılarının yer altı dünyasını çok iyi bilen bir topograftı aynı zamanda.) ve bu dünyanın haritasını junkie'de çizdi, nesnellikle anlattı olan biteni.
morfine şiddetle gereksinim duyan hücrelerden oluşan bir kurbandır junkie denen adam. junk, ilk romanında bir gerçektir; sonraki romanlarında ise soyutlamanın daha yüksek düzeylerinde bir simgeye dönüşecektir.

(bkz: northrop frye), hicvin gerçekliği şeytansı bir yer altı dünyası olarak betimleyen bir tür olduğunu yazar. "çıplak şölen"den başlayarak, burroughs romanları frye'ın tanımına birebir uyar.
beat kuşağının kült romanlarından biri olan "çıplak şölen"*1959'da ilk yayınlandığında, (bkz: robert lowell)ve (bkz: norman mailer) burroughs'ı, usta bir hiciv yazarı ve moralist olarak selamlamışlardı.
burroughs'ın "bunalım ve çılgınlık üzerine ayrıntılı notlar" olarak tanımladığı çıplak şölen'inin alışılmış anlamda bir öyküsü * yoktur. çizgisel bir akıştan yoksundur. karakterler * yalın ve önemsizdir.yazar sanki her an onlardan vazgeçebilir, romanın dışında bırakabilir onları.
gerçeklik belki hala tanınabilir, fakat artık karikatürize edilmiştir. alışılmadık bir coğrafyası vardır. burroughs, uygarlığımızı dev bir karnaval, bir orgy olarak gösterdiğini söyler. uyuşturucu bağımlılığı, iktidar, denetim, köleleşen insan, direniş, soyluluğun yeniden ele geçirilmesi ve özgürlük romandaki başlıca izleklerdir.

burroughs, çıplak şölen ve sonrasında cut up tekniğini kullanmıştır. bu teknikte, daha önce yazmış ve önceki kitaplarında kullanmış olduğu ya da başka yazarlardan aldığı metinleri parçalayarak yeniden düzenler. araya joyce metinlerinden kısımlar, rimbaud imgeleri, popüler bilim kurgu metinleri, shakespeare sonelerinden diziler monte eder.
"cut up" ile kısa tümcelerden oluşan fragmanlar iskambil kağıdı destesi gibi karıştırılır ve sonra gelişigüzel yapıştırılır. ürkütücü imgelerin, ayrıştırılmış bölümlerin, parçalanmış dialogların montajından oluşan romanları, rönesans tiyatrosundan çağdaş şiire, hıristiyanlıktan doğu mistisizmine, hatta madison aveneau jargonuna uzanan değişik kültürlerin yankılarını taşır.

o,dünyanın gidişinden duyduğu umutsuzluğu dile getiren bir "yeni zaman peygamberi" olarak tanımlansa da asla ahlakçı değildir. olsa olsa bir nihilisttir hatta. sansürün tarihçesinde bir dip nottur belki de.
kendisiyle yapılan bir söyleşide, "çağdaş buluşların oluşturduğu yeni çağa ve çevreye uygun düşen bir mitoloji" yarattığını söylemiştir.
ve burroughs, bireyin kişiliğini sonuna dek sömüren çağımızın tüm baskılarını dramatize ederek yaratmıştır bu mitolojiyi.
devamını gör...

run dmc

run-dmc, az önce sokağın köşesinden fırlayarak sahneye çıkmış izlenimi veren rap topluluğudur.*

"streetwise" tavırlar takınarak kötü çocuk rolü oynasalar da, yoksul mahallerlerde büyümemişlerdir. kolej eğitimli, iş güç sahibi, katolik inançlı ebeveynlerin çocukları olan orta sınıfın genç üyeleriydiler onlar. genel anlamda polisle falan da sorunları yoktu. yalnızca kendilerine anlayışsız davranan anne babalarından ve yüz vermeyen güzel kızlardan yana dertliydiler.p

run-dmc zaman zaman politik yönelimler içine girmiş olsa da, ritmin ön planda olduğu ve dans müziğinin diğer türlerle henüz arasına belirgin bir hat çekilmediği ilk dönemin uzantısı sayılabilir. rapi ticari açıdan ambalajlamış, tüketiciyi cezbedecek şekilde tasarlamış ve etnik, ırksal sınırları aşarak ana akım içinde özümsenmesinde rol oynamışlardır. beyaz orta sınıf amerikalıların gözde topluluklarından* aerosmith'in "walk this way" adlı şarkısının cover versiyonuyla altın plak kazanmaları da bunu kanıtlar niteliktedir. buradan

run-dmc'nin ticari başarısında, rap müziğin popülerlik kazanmasında ve sonuçta ana akım içinde özümsenmesinde; long ısland banliyölerinin birinde büyüyen ve on dokuz yaşında new york üniversitesi kampüsündeki yatak odasında "def jam" plak şirketinin temellerini atan müzik yapımcısı (bkz: rick rubin)'in önemli payı vardı.
rap müziğin ana akıma eklemlenme süreci 80'lerin sonunda mc hammer, vanilla ıce vb. tarafından tamamlanacaktı aslında ancak kırılmayan direnç noktaları da uzun yıllar varlığını göstermeye devam edecekti.
rubin ise , run-dmc'nin ardından pazarladığı bir başka rap topluluğu olan "public enemy"i adeta politik bir sokak tiyatrosu anlayışıyla kaynaştıracak ve ana akım içinde eritmeye çalışacaktı.

run-dmc, rap müziğin küresel bir fenomen olmak adına büyümesini sağlayan katkılarıyla rap tarihinde yerini almış, önemli başarılara imza atarak bunu ispatlamıştır.
devamını gör...

sözlük yazarlarının fotoğrafları

aşkımın gözünden*, 2022
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

laura nyro

laura nyro, 60'lı yılların ilk şarkı yazarlarındandır. şarkılarına new york'un ruhunda yarattığı değişimleri yansıtmıştır.
onun için şehir hayatı, tanrı ve şeytanın çalışma alanıdır. nyro'nun müziğini tanımlamak, hele ki herhangi bir kategoriye yerleştirmek güçtür. bütünüyle müzikal formda yazan gerçek bir ozandır o.
müziği birçok etkiyi barındırır: gospel, modern caz, biraz blues, gershwin, berstein ve hatta stravinsky. tüm bu etkilerden kişisel bir üslup yaratmayı başarmıştır nyro.

bir şarkı yazarı, ozan olarak nyro için sözcüklerin anlamlarından çok ses ve renkleri önemliydi. piyano çalıyor ve sesini bir enstrüman gibi kullanabiliyordu. ancak müziği okuyamazdı. kendisine eşlik eden müzisyenlere nasıl bir tını istediğini anlatabilmek için sesleri renk tonlarıyla tanımlıyordu.
ilk albümü "more than a discovery" pek başarılı sayılmazdı. henüz 18 yaşındayken çıkardığı bu albümde keskin gözlem ve algılarını sözcüklere dökmekte yetersiz kalmıştı. 1968'de çıkardığı itiraf şarkılarından oluşan "eli and thirteenth confession" 60'ların sonlarında çıkan bir avuç konsept albümden biridir. ve bu albümde bir derinlik vardır.

"eli and thirteenth confession" albümü çocukluktan genç kadınlığa geçişi yansıtır. bu anlamda epik bir albümdür. dinsel tonların yanı sıra, örtülü bir erotizm de vardır. genç bir kadının iç dünyasının titreşimi, ruhunun uğultuları duyulur. dinsel ve cinsel imgeler iç içedir. (zaten nyro bir röportajında bir zamanlar rahibe olmak istediğini, sonradan bu fikrinden vazgeçtiğini açıklar.)

nyro nörotik ve kırılgan olarak tanımlar kendisini. fakat acılarını dramatize etmeden dile getiriyordur ve asla cinsiyetsiz değildir. katolikçe bir günah duygusu ve baştan çıkarılma isteği yanyanadır. tüm bunları hissettirdiği albümünün başarısından sonra ise kendisine "bronxlu ophelie" adı takılmıştır.)

nyro kendisini kuşatan sefaletten lirik bir şiir yaratabilmişti. new york'un nayro üzerindeki etkisi, baudelaire'in paris ile olan ilişkisi gibidir adeta... new york'un yüreğinde gizem ve romans bulduğunu söyleren nyro, şehrin güzellik ve çirkinliklerini romantize etmeden serinkanlılıkla dile getirmiştir. müziğinde sayrılık, akıl karışıklığı ve cinnet üzerine kurulmuş şaşırtıcı bir denetim vardır. sylvia plath, anne sexton gibi kimi kadın ozanların itiraf şiirlerini de çağrıştırır.
o, tehlike bölgesine yolculuktan ürkmemiş ve uçurumun kıyısına doğru cesaretle yol almıştır.
bağımlılığına şarkılarında "şeytan" ve "kaplan" imgeleriyle * değinmiştir. lsd ile yaşadığı gerilimli bir deneyimden sonra ise, artık kaybeden olmaktan çıkarak kazanan olmaya başladığını söylemiştir.

nyro, janis ıan gibi rock müziğe ilk kez feminist bir bakış getirerek "kadınlık" sorunlarına değinmiş bir öncüdür.
kariyeri boyunca (bkz: joni mitchell)ile aralarında benzerlikler bulunmuştur. mitchell bir "hippi tanrıçası" iken, nyro "bohemyanın prensesi" olarak adlandırılmıştır. o, bedeli ne olursa olsun deneyimleri yaşamaktan kaçmaz ve hayatı da uçurumun kıyısında kucaklar.

"the devil is hungry
the devil is sweet"

devamını gör...

sissy hankshaw

#3563104
sissy fıstığım merhabaaaa,

ah evet yazıyorum bir şeyler işte arada, okuman da hoşuma gidiyor elbet.*
lakin jilet atmak deyince aklıma gelen yegane şahsiyet "özyıkımı için elinden geleni yapan anti kahraman" (bkz: sid vicious) olduğundan, drama ve arabesk olaylarını daha bebelac kalemlere bırakmayı tercih ediyorum her daim. alıcısı çok olur zaten buralarda o mevzuların .p

ben birazdan laura nyro aşkımı yazacağım.müthiş bir ozan bu kadın. bayılıyorum ben. sen de bayıl.p
belki ardından da lsd fantasialarıyla örülmüş bilim kurgu romanlarının yazarı philip k. dick'i yazarım. ya da tom waits yazarım, ki kendisi kerouac yazınının ruh eşidir adeta.
yazarım işte sissym ya.sen okursun, aşkım okur, misss. solmaz bizim kafalardaki çiçekler. hoppidik hoppidik yazarız daima.)

öpüyorum nezaketle.
devamını gör...

sex pistols

punklar 70'lerin yitik çocuklarıydılar. onları işsizlik oranının yükselişi ve sterlinin değer kaybetmesi doğurmuştu.)
bu yabancılaşmış gençliğin öfke ve enerjisi birleşmiş, punk kültürünü ortaya sermişti.

1976 yılında sexs pistols'ın ilk plağı "anarchy in the u.k." piyasaya çıkmıştı. aynı yılın aralık ayında, topluluğun "menajeri" malcolm mclaren, televizyona verdiği bir röportajda sex pistols'ın situationist düşünceleri 70'lere uyarladığını anlatmıştı.
mclaren'in bu sözleri dahi sıradan tv izleyicisini delirtmeye yetmişti. ertesi gün çok okunan tabloidlerin birinde şöyle bir haber yer aldı: " yayını izleyen bir kamyon şoförü henüz yeni aldığı renkli televizyonunu parçalamak üzereyken karısı onu zar zor engelledi. "
oysa tüm bu şaşalı tepkilere karşın her şey daha yeni başlıyordu.)

1977 yılında kraliçe ıı. elizabeth'in taç giyişinin 25. yılı kutlanıyordu ve ulusun sevinç gösterilerine sex pistols da "god save the queen" plağıyla katkıda bulundu.* ) plakta kraliçe bir moron olarak tanımlanıyor ve bu şarkı tüm ulusun tüylerini diken diken etmeye yetiyordu.
düşlerini yitirmiş sinik genç insanlar kitlesine anarşinin yalın ve dolaysız mesajını ileten sex pistols şarkıları birer punk ilahisi olarak kutsandılar.

sex pistols deyince sid vicious'a ayrı bir parantez açmak da gerekir diye düşünüyorum. *
özyıkımı için elinden geleni yapan * işçi sınıfı karşı kahramanı sid vicious'ın gerilimli yaşamı birçok film ve belgesele konu olmuş, onun hikayesi ise 79 şubat'ında yüksek dozda eroin ile son bulmuştur.

eleştirmenler, punkın doğum tarihini 1976 yazı olarak kabul etmekle beraber kesin bir ölüm tarihi düşemediler tarihe hiçbir zaman.
o yüzden biliyor ve söylüyoruz daima hep bir ağızdan:
"punks not dead!"
devamını gör...

rap

internette olmayan bilgilere rap ile devam ediyorum.)) az sonra okuyacaklarınız kendi fikirlerimin ötesinde genel geçer kabul edilen"güncel ve popüler müzik akımları" tarihinin bilgilerini içermektedir. here we go again!

(bkz: quincy jones) rap müziği "1990'ların cazı" olarak tanımlıyor.* birçok müzik eleştirmeninin ortak fikri ise, popüler müzik akımları içinde en özgün ve en hızlı yayılan tür. gerçekten de öyle. "hızlı söylenen sözlerinin zor anlaşılmasına, incelikten yoksun, saldırgan*, abartılı ve hatta çoğu zaman rencide edici" olmasına karşın inanılmaz bir hızla yayılmıştır rap. aslında bu özelliklerinin, onun inner city hayatını ve oralarda yaşayan yoksul siyahilerin gerçekçi bir portresi olmasının doğal ve kaçınılmaz sonucuyla ilintili olduğunu görüyoruz.
rap, 1970'lerde break dans ve graffiti ile birlikte new york city'nin yoksul bölgelerinde doğdu. köklerinde ise "dozens" ve "toasting" olarak bilinen, özellikle jamaika'da plakların üzerine konuşmak suretiyle gerçekleştirilen müzik var.
dozens, iki büyük savaş yılları arasında kentsel amerika'nın gettolarında genç erkeklerce oynanan bir söz oyunuydu. kafiyeli sözcüklerin karşılıklı olarak atışıldığı bu oyunda, genellikle maço tavırlarla kadınlar aşağılanıyordu.
toasting ise, enstrüman alacak parası olmayan fakat müzik yapma azmine sahip olan jamaikalı müzisyenlerce geliştirildi.
60'ların başında küçük plak şirketlerinin etiketini taşıyan vokalsiz blues singlelarının üzerine şarkılar söyleyerek bu müziği yarattılar. toasting zamanla (bkz: reggae)nin bir türü olarak gelişti.
zamanla bazı djler toastingi biraz değiştirerek new york city'e taşıdılar. plakları çalarken öne arkaya çekiştiriyor, çiziyor, kesiyor, araya başka plaklardan bölümler karıştırıyorlardı.*
başlangıçta "rap"in temel işlevi dansa kaldırmak, dans etmek, dansa eşlik etmekti. bu bakımdan da siyahi ticari müziğin diğer türleri*ile arasında fark yoktu. dahası bu türler arasında keskin bir ayrım da yoktu. önemli olan ritimdi, rap yapanın ne söylediği kimsenin umurunda değildi.
zamanla rap, inner city siyah komünite ile özdeşleştikçe,rapper da dj.den daha fazla önem kazanmaya başladı.söz, ritmin önüne geçti. bu nedenle de verbal yetenekleri daha güçlü olan rapperlara ihtiyaç duyulmaya başlandı.
rap müziğin başından itibaren değişmeyen bir özelliği vardı: daima protest ve renci ediciydi.) her zaman birilerini kızdırmıştı. zaman içinde bu öfkelenen "birileri" değişti. öte yandan ise bu kızdırma ve rencide etme seviyesi giderek arttı. bu açıdan rap, herhangi bir müzik türünden çok daha fazlası, hakaretten ise biraz daha azıdır.

devam edeceğim...
devamını gör...

jack kerouac

jack kerouac, amerikan yazınında daha önce walt whitman'ın şiirleri ve mark twain'in "huckleberry finn'in serüvenleri" ile ilk örneklerini ortaya koydukları ve "yol yazını" olarak tanımlanabilecek gelenek içinde yer alır.

kerouac'ın ilk romanı "kasaba ve kent" bir new england çocukluğunun yazınsal kaydıdır. çocukluk kavramı bu ilk romanında dahi, kerouac'ın kapanmasını istediği bir perde değil,tam aksine yeniden dönmek istediği bir dönemi temsil eder. o hep içindeki minnoş çocukla barışık yaşamıştır ve bu bakımdan "yolda"nın kahramanları birer hip-melek olmanın yanı sıra çocuk-adamdırlar aynı zamanda.)
yolda'nın karakterleri sal paradise ve dean moriartry, birbirlerini tamamlayan karakterlerdir. kerouac'ın öz yaşamsal karakteri sal paradise'ın adını "cennetin kurtarıcısı" anlamına gelen "savior of paradise" sözcüğünden türetmesi tesadüf değildir. budizmi seçtikten sonra bile katolik olarak kalabilen kerouac kendisine bu misyonu biçmiştir.
annesinin yüzünü dahi anımsamayan, ayyaş babasıyla denver sokaklarında dilenmiş ve çocukluğu ıslahhanede geçmiş olan kutsal serseri ve çılgın melek dean moriartry, kerouac'ın hayatı yaşama kılavuzudur.

kerouac'ın kendiliğinden düz yazısının kaynağı, cazdaki doğaçlama tekniği gibidir.o, daima sözlerden müzik yaratmaya çalışmış ve sözcüklerin anlamlarından çok, çıkardıkları seslere önem vermiştir. bu yüzden bazen anlamsız gelen fakat müzikal etki uyandıran sözcükleri peş peşe kullanır kerouac. ve bu müzik, new englandlı martin ailesinin ekonomik yıkılışını ve aile üyelerinin üzerine çöken hüznü duyurur.

onun hayatında da romanında da çelişkileri çözme çabası yoktur. tam aksine kendisiyle çatışma halinde kalmakta kararlıdır. tıpkı whitman gibi, çelişkilerini kucaklar.ancak önemli bir farkla: kerouac için çelişkileri karamsarlık kaynağıdır. iyimser whitman'ın aksine, kerouac hüzünlü bir açık yol şarkısı söyler. bu haliyle caz da, gerek motif olarak, gerekse kerauac'ın "kendiliğinden düzyazısının" oluşumunu etkileyen bir teknik olarak "amerikan düşü"nü görme törenine eşlik eder.
yolda, toplumun ve yasaların dışında yaşayanların dünyasında geçen pikaresk(bkz: picaresque) bir romandır. gerçekte beatler toplum dışına sürülmüşlere sempati duymanın ötesinde onlarla özdeşleşmişlerdi. outcastlerin, amerikan kültürünün ilginç karşıt kahramanları hoboların serüvenlerini anlatan ve romanlarında hobolara kapitalizmin çelişki ve yıkıcı etkilerini göstermek için yer vermişti.
kapitalizmin varlığını sürdürebilmek açısından bu "uçurum insanlarına" gereksinimi vardır. çünkü onları gerektiğinde yedek işgücü hatta grev kırıcılar olarak kullanır. fakat aynı zamanda bu aylak kitle, kapitalizmin mezar kazıcılarıdırlar.
ve bilinçlendiklerinde sistemin temellerini sarsabilirler.
london'ın hobolara bakışı, marksizm, darwinizm ve nietzche ile doludizgin bireycilik anlayışından oluşan politik görüşlerinin yansımasıdır.
devamını gör...

orijinalinden daha iyi olan coverlar

devamını gör...

heavy metal

az sonra okuyacaklarınız * internet mecrasında pek denk gelemeyeceğiniz ayrıntıları içermekte ve farklı bir bakış açısını sizlere sunmayı amaçlamaktadır. kemerlerinizi bağlayın, kalkıyoruz.)*

heavy metal, 1960'ların liberter eğilimlerinin tıkanıklık noktasına ulaştığı bir dönemde doğdu. diğer deyişle,siyasal ve cinsel özgürlüklere karşı tepkilerin başgösterdiği bir evrende ortaya çıktı. puritanizmin dolaysız sözcüsü değildi ancak ona koşut olarak doğdu ve gelişti.
başlangıçtan itibaren heavy metalde türün yaratıcı ve öncüleri sayılan toplulukların müziği de dahil olmak üzere, ayırımcı ve cinsiyetçi eğilimler ağır basıyordu. led zeppelin veya black sabbath'ın cinsiyetçiliği zamanla guns n' roses da oldukça reaksiyoner bir noktaya erişti. insanları ırksal ve etnik kökenlerinden, cinsel tercihlerinden dolayı aşağılayan heavy metal, belirli bir genç kesimi "moral çoğunluğu" ile aynı çizgiye taşıdı. (bkz: william burroughs) bu gençleri "moron çoğunluk" olarak tanımlıyordu. canım benim.)*
bon jovi, konserlerinde eşcinselleri aşağılarken, skid row grup üyeleri "aıds i.neleri öldürüyor" yazan tshirtler giymekte sakınca görmüyordu.
guns n' roses imajını travesti kulüpleri ve glam rocktan almasına rağmen, ironik biçimde "one in a million" şarkısında tavrını saklama gereğinde bile bulunmuyordu.

"göçmenler ve i.neler benim için hiçbir şey ifade etmiyor
ülkemize gelip dilediklerini yapabileceklerini sanıyorlar
küçük bir iran kurmak
ya da s.kik bir hastalığı bulaştırmak gibi."

guns n' roses 'ın görüntüsü ve maço tavrı devasa bir tezat oluşturuyor, bu durumları onları bir parodiye dönüştürüyordu. *

heavy metal, tüm politik yanlışları ve müzikte önyargıları ile konformist beyaz orta sınıf amerikasının sesi olarak tanımlanabilir.evangelistlerin heavy metale olan öfkeleri sizi yanıltmasın. guns n'roses o cenahlarda da çok dinlenmiş, çok satmıştır.)

bu grupların gerici tutumu elbette daimi kalmadı.
anthrax ve dacret reich gibi topluluklar ana akım metalcilerine bir tepki olarak trash metali yarattılar. belirli ölçüde punk etkileri taşıyan trash metal grupları, heavy metalin geleneksel ilgilerinden uzaklaştılar*ve gerçek dünyayla yüzleştiler.
devamını gör...

free jazz

1960'lara girerken dünyayı saran değişim rüzgarı müziği de etkiliyordu.
(bkz: bebop)ı gölgeleyen yeni üsluplar bu dönemde gelişmişti ve bunların başında free jazz geliyordu.
dizzy gillespie, gerry mulligan, horace silver gibi müzisyenler bebopa bağlı kalırken; miles david, john coltrane, charlie mingus gibi isimler ise free jazza geçtiler.

armonik örgütlenmenin serbest bırakılmasıyla doğan ve free jazzın belirleyicisi olan kaos ve uyumsuzluk, 60'lar toplumsal ikliminin ve politik atmosferinin yansımasıydı. bu anlamda free jazz, politika ve müziğin birebir örtüştüğü nadir örneklerdendir.

caz, 1960'lar sonrasında artık bir gece kulübü fantezisi olmaktan kurtulmuş,paris sokaklarına yayılan göstericileri, kurulan barikatları, işgal edilen üniversite ve fabrikaları karakterize eden ses olmuştur.

free jazz deyince "comunications" albümünden söz etmemek de olmaz elbette. 1968 yılında new york'da cecil taylor ve gato barbieri gibi free jazzın güçlü sözcüleri tarafından oluşturulan albüm, zengin ve olağanüstü bir emprovize* deneyimi sunmuştur. ve bu anlamda caz müzik tarihine eşsiz bir imza niteliği taşımaktadır.
dönemin en güçlü kompozisyonlarından biri ise che guevara anısına charlie haden'in yazmış olduğu "song for che"dir.
buradan
devamını gör...

slife5r (yazar)

#3553187 değerli sevgilim, bunlar ortak hayallerimiz aslında. hayatımın devamına dair ne varsa, seninle var. koca evrendeki en geçimi kolay kadın değilim elbet.) ama sana en aşık olan kadın olarak yaşamında olacağım. seni çok seviyorum.
devamını gör...

yazarların başarmak istedikleri şeyler

6 şubat depremi sonrasında çok anlamlı bir projede yer almıştım. bunun bir benzerini "dezavantajlı, üstün yetenekli çocuklar" adına hayata geçirmeyi çok istiyorum.
bir diğer hayalim ise hayvanlara yönelik bir proje. bunu başarmak da beni çok mutlu edecek.
geçip giderken şu hayattan daha çok iz bırakmak istiyorum ardımda...anlamlı ve sonsuz kılacak izler.
devamını gör...

frank zappa

şarkı sözlerini ilk okuduğunuzda tuvalet duvarlarına kazınmış pis şakalar gibi tınlayan, birkaç defa dinlendiğindeyse sözlerin arasına gizlenen ve hiç de bayağı olmayan ince alayın ayırdına varılan adam.
adını anımsayamadığım bir eleştirmen onun için"tek bir kirli sözcük kullanmadan açıkça müstehcen olabiliyor, kabul etmelisiniz ki klas diye buna denir" demişti.*
zappa, hot rats albümünde 60'ların özgün müzisyenlerinden dada rock'un yaratıcısı (bkz: captain beefheart)dan etkilenmişti.
kariyerine orkestra ve oda müziği için besteler yaparak başlayan zappa, topluluğu "mothers of invention" ile yaptığı deneysel çalışmalarda klasik, caz, avangarde ögeleri kaynaştırıyordu. üstelik bu öncü müzikte hiç ihmal edilmeyen kuvvetli politik iletiler vardı.
zappa 1965'de watt ayaklanması'nın hemen sonrasında yazdığı "trouble coming evereyday"de afrika'daki köle tacirlerinin sömürüsünden başlayarak ghettodaki kötü yaşam ve eğitim koşullarını, polis vahşetini ve siyah olmanın sorunlarını çarpıcı bir biçimde işliyordu.

biliyor musun,siyah değilim. fakat pek çok defalar keşke beyaz da olmasaydım diyorum.


bir yanda, var olan toplumsal yaşamın bir tür esaret ya da maskeli baloda rastlanan türde yapay tavırlar toplamı, insanların ise büyüsünü yitirmiş bir dünyada yaşayan seyir diktatoryasının edilgen zombileri olarak algılanışında belirginleşen ölçüsüz hüzün ve karamsarlık.
diğer yanda ise, her vazgeçişin devrim tohumlarını taşıdığı inancında, hiyerarşilerden arınmış bir toplum imgesinde ve yaşamın sonsuz bir oyun olarak kavranışında açığa çıkan ölçüsüz bir iyimserlik...

parti politikalarına politikacı ve ideologlar yön verir, hareketlere ise azizler.

ve müzik acılar içindeki insanoğluna tanrıların hediyesidir.*
devamını gör...

ne yaparsan yap olmaması

son 1 saattir yaşadığım duygu.
lanet bir şarkıyı düzenlemeye inat ettim. şarkı da bu.sevdaliza- lamp lady
istediğim gibi duyulmuyor. bugün,o gün değil.
devamını gör...

david bowie

70'lerin başında fetiş statüsü kazanan bowie, (bkz: punk)ı en etkileyen sanatçı olmuştur. onun taşra sinemalarındaki ve victorian belediye binasındaki ilk konserleri, gangsta şapkalarının altına sakladığı portakal rengi saçlarıyla yüzlerce bowie hayranı için bir çekim alanı haline geliyordu.) oysa bowie , ne günün politik sorunlarıyla ne de çalışan sınıfla ilgileniyordu. onun estetiği "gerçek" dünyadan, bu dünyanın yaşandığı, tanımlandığı ve yeniden üretildiği dilden ısrarlı bir kaçıştı...
kodlanmış cinsellikten ve hatta kişilikten olabildiğince uzaklaşarak, kimi kez geçmiş fantezisine, kimi zaman da bilim kurgu bir geleceğe kaçıyordu o.
devamını gör...

punk

bu tanımlamadan ilk kez new musical express dergisinin 21 şubat 1976 tarihindeki sayısında yeni bir akım olarak söz edilmiş ve aynı yıl sex pistols'ın dandik bir kulüpte verdiği konser, sansasyonel bir boyut kazanmıştır.
punk, kendisinden önceki tüm gençlik akımlarının öğelerini bir potada eriten kavramdır aynı zamanda. david bowie'nin "glitter rock" şahaneliği, ramones, ıggy pop, richard hell gibi topluluk ve şarkıcıların sözcülüğünü yaptığı amerikan proto-rock'ı punk kültürünü etkileyen başlıca kaynaklar oldular.
bowie* punk kültürüne öze dönük yıkıcılığı,narsisizmi ve nihilizmi verdi.
ramones, minimalist bir estetik kazandırdı.ve pek de doğal sayılmayacak bu sentez, 76 yazına egemen olmayı başardı.
devamını gör...

johnny rotten

devamını gör...

bu sabah nasıl uyandınız sorusu

istasyonda müşterileri gizlice gözetleyen otel kapıcıları gibi.
devamını gör...

riot grrrl

90'larda müziğin yeniden radikalleşmesiyle ortaya çıkan fevkalade bir akım.)
yeni yeraltı adıyla söz edilen bir dalga bu adeta.
sol radikalizmin birbirinden farklı türleri kucaklayan bir esintisi.
san francisco'dan çıkan rap grubu disposable heroes of hiphoprisy ve yine aynı toprakların üçlüsü consolidated,
funk-metal grubu rage against the machine*, başta nirvana olmak üzere kimi grunge grupları dönemin yeni yeraltı sözcüleri olarak adlandırılabilir. ve bu gruplara ek olarak riot grrrl akımı da 90's radikalizmine önemli katkılarda bulunmuştur.

riott grrrl, "kızgın genç kızların" başlattığı, yaşları 15-20 arasında değişen kızlardan oluşmuş, stratejiler belirlemek üzerine bir araya gelinen bir grup aslında. özellikle o dönemin önemli mevzularından kürtaj karşıtı kampanyalara duyulan tepki, riot grll akımının yükselmesinde ve yayılmasında etkili olmuştur.
onlar erkek egemen popüler müzik dünyasına ve basına karşı örgütlenmiş bir anti medya harekettirler. " kızlar da rock yapabilir" şeklindeki mıymıntı ve lütufkar yargılara orta parmak çekerek tüm olaya hükmetmek istediklerini ortaya sermişlerdir.
fanzinlerin bu akımdaki yerinden de söz etmemek olmaz elbet.zira akımın üyelerini iletişim yolu bu. ve onlar kendilerini birer müzisyen olarak değil,yeraltı eylemcisi olarak tanımlamışlardır.
punk bu akımın da yapı taşlarından biridir. * özellikle raincoats,slit gibi tüm üyeleri kızlardan oluşan punk gruplarnın akıma öncülük ettikleri söylenebilir.akımın politikasını belirleyen bir diğer kaynak da situasyonist felsefe olmuştur. çünkü devrimden söz ederken dahi gündelik hayat birincil konuları olarak kalmıştır. ve onlar daima "ağızlarında bir ceset" olmaksızın sözlerini söylemişlerdir.

the raincoats
the slits
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim