yazar iken çaylak olmak
kim bilir ne çatlaklık yapmanın cezasıdır.
yazar iken çaylak olmak
sözlükte yazmanın cefasıdır.
kendi halinde olun ki
yazar iken yazar
ve bu satırların ardından esen kalın.
dipnot: bir de giyinin kalın, malum havalar soğuk.
bazen herhangi bir başlığa tıkladığımda profilime atıyor, başlığa girmiyor sözlük. bir de bazen de bakıp kendimi tekrar profilime park ettiğimden sonra bir bakıyorum sekme baktığım başlıkta veya yazar profilinde kalmış. hadi başlık neyse de bir bakıp çıktığım profilin müptelası olmuş gibi görünmek oluyor kimin neye baktığı listede bu resmen.
michael ende tarafından yazılmış fantastik bir kitaptır. ben bu kitabı, yoğun dönemimden sonra kitap okumaya dönebilmede belki çocuk kitapları etkili olur düşüncesiyle yetişkinlerin de okuyabileceği türden -yani aşırı da çocuksu ve tek amacı didaktik kurgu olmayacak- çocuk kitapları araştırırken görüp almıştım. yazardan okuduğum da ilk kitap, yani o meşhur momo'yu okumadım. * fantastik okumayan halimle kitabı bir hayli sevdim. bir okuma tıkanıklığı yaşıyorsanız tavsiye edebilirim, açıkçası bende işe yaradı. neyse efenim biraz da kitabın içeriğinden bahsedeyim, yalnız bir not biraz spoiler içerebilir, açık açık spoiler olanı direkt spoiler kutucuğuna yazarım ancak siz yine de bunu bilerek okuyun benden söylemesi.
annesinin ölümünden sonra babasıyla da duygusal bağlarının zedelendiğini düşünen bastian adlı çocuk karakterimiz bir de okulda yaşadığı zorbalıklar sonucu kendini oldukça yalnız hissetmektedir. hatta bu yalnızlığını da çeşit çeşit öyküler uydurarak giderir. bir gün gördüğü bir sahafa girer ve buranın sahibi bay koreander ile sohbete başlar. bay koreander'in telefon konuşmaya gittiği bir zamanda da masada dikkatini oldukça çeken bir kitap görür: bitmeyecek öykü. bay koreander'dan kitabı satın almaya çalışır ama başarılı da olamayınca çalar ve okulunun çatı katına kaçar ki burada yalnızlığından sonra kendi kendine kalmaktır planı. ve başlar kitabı okumaya.
ülkelerden oluşan fantazya imparatorluğunun çocuk imparatoriçe adlı bir hükümdarı vardır. çeşit çeşit büyülü yaratığın yaşadığı bu diyar, hiçlik denilen ve oluştuğu bölgedeki her şeyi yutan, yaklaşan kişileri de kendine çekerek içine atlamalarına sebep olan şey
(ki bu olay için de kitaptaki bir karakter bunu yaşayanların insan dünyasında yalanlara dönüştüğünü söyler.)
nedeniyle tehlikededir. bu duruma sebep olan şey çocuk imparatoriçe'nin hasta olmasıdır ki hangi doktor denese de iyileştiremez. nihayetinde biri, bu işi çocuk imparatoriçe'ye yeni bir isim vererek çözebilecek bir insanı bulmanın gerektiğini söyler. bu kişiyi bulması için çocuk imparatoriçe tarafından görevlendirilen de atreju adında yine bir çocuk olan bir fantazya üyesidir.
tabii bu insanı bulmak için türlü maceralar atlatan atreju'nun maceraları anlatılır bir süre. atreju'nun maceralarının sonlarına doğru geçen detaylarda kendisinden bahsedildiği anlayan bastian hem heyecan hem korku duyarak fantazya macerasına atılır.
ve tabi isim için aranan kişi de o olunca verdiği isimle çocuk imparatoriçe iyileşir, fantazya kurtulur. çocuk imparatoriçe bastian'ın fantazya'yı yeni baştan düzenlemesi, yaşayacağı maceralarda kendini koruyabilmesi için ona kendi gücünün tılsımını taşıyan auryn'i verir. yalnız, bu tılsım bastian'ın dileklerini gerçekleştirirken onun gerçek hayattaki birer özelliği ve bununla bağlantılı tüm anılarını silmektedir. bu kurtarış sonrası büyük kurtarıcı olarak nam salmış bastian, diyar diyar gezinerek çeşitli maceralarda bulur kendini. tüm bu maceralar sırasında kendisine aslında dönüş yolculuğunda kullanacağı çeşitli şeyler verilir ya da kendisi elde eder. bu yerlerin birinde de büyük kurtarıcı'ya dönüşünde yardım edecek üç kişi bulma yarışına denk gelir ve böylece üç şövalye ve atreju ile dönüş yolculuğu başlar. tek sıkıntı, dönmeyi içten içe istememesi nedeniyle auryn tılsımı onları dönüşten uzaklaştırır ve kararı çocuk imparatoriçe'yi tekrar görmek için fildişi kule'ye gitmek olur. bu yolculuk sırasında kendilerine katılan çeşitli yaratığın haricinde xayide adında kötücül bir büyücüdür ki bunun verdiği akıllarla gözünü hırs bürüyen bastian iyilikten şaşan davranışlarda bulunur. bunun sonucundaki olaylar neticesinde kendi başına gidip de bulduğu evde tanıştığı kişinin adeta annelik etmesi, onu kendine döndürür ve geçirdiği günler sonrası evine dönmek isteyen bastian, atreju ve ejderhası yardımıyla çıkış yolunu bulur ve evine döner.
ve tüm bu süreç bastian'a çeşitli şeyler eklemiştir, cesaret gibi. ayrıca babasıyla da ilişkileri düzelir. o artık eski bastian değildir.
beni merak edebilecek tek tük insana da kendimi, ruh halimi, son durumlarımı vs fazlasıyla anlatmaktan beni ne durumda diye merak edecek kimse kalmıyor. biraz az anlatayım diyorum, olmuyor.
memleketinin merkezine gelmeye çalışan bir öğretmenin çocuğu olarak bu işin ilk aşamasında köyde okudum 2 sene (anaokulu ve 1.sınıf).
oyun hamuru hazır değildi, sınıfta bir hamur için tozlar olurdu. hocamız derste onu hazırlayıp herkese bölüştürürdü. tabii bana ilk başta garip gelmişti bu, kendim de çok severdim oyun hamuruyla oynamayı ve evde renk renk hamurlarım varken tüm sınıf tek renk ve tozdan ayarlanan bir hamur oynuyordu. tabii bunun dışında çok fazla etkinlikler yapardık kaç dosya dolusu etkinliklerim vardı. ama annem taşınırken hep atmış onları. çocukluk anıları katilisin anne.
bir de mesela manyetizmanın temelini ilk öğrendiğim zamandır anaokulu. öğretmenimiz bana seslenip diğerlerine duyurmadan çağırmıştı yanına. sonra bir masanın altına bir de üstüne mıknatıs koydu ve kısaca orada anlattı meseleyi. sonrasında diğerlerine de seslenip arkadaşınız size sihir yapacak demişti. ben alttaki mıknatısı onlar görmeden hareket ettirirken onlarsa sihirle üstteki mıknatısı hareket ettirdiğimi düşünüyordu, tabii sonra onlara da düzgünce anlattı hoca nasıl olduğunu.
hayır demeyi öğrenemeyip yaşamında sürekli insanların isteklerini kendi isteklerinin üstüne koymak, hayır demedikçe zarar vere vere heba eder ömrü. çünkü boyutu çok küçük bir konudan büyük bir konuya kadar olabilir bu aşırı düzey hayır diyememe olayında.
konuşmaya başlayan ama daha tam anlaşılır şekilde telaffuz edemeyen çocukların söylediği herhangi bir şey de gayet düşündürücü. ama bunu çok az düşünmek gerek yoksa yükselen seslerle bir ağlama seremonisi olabilir sonra.
kendime ne olduğunu, içimde atamadığım hislerin hangileri olduğunu anlamaya çalışırken müzik dinleyip boş boş etrafa bakıyorum, düşünüyorum. bu kadar karamsarlık arasında bir de oturduğum yerde kendi duygusal şarkı klibimi çekiyorum
yemeğin tadının alakasız ve hoş olmayan şeylere benzetilmesi, ama hani yemek aslında güzelken sırf damak tadına uymadı diye benzetenlerden bahsediyorum. çünkü sonra istemsizce o koku ve tadı almaya başlıyorum ve sonra zaten yediğimin tadı tuzu da kalmıyor. örneğin bir gün arkadaşımla * tatlı yerken benim tatlımı denemişti ve muhallebideki balkabağını çiğ balık tadına benzetti ve ben daha bir kaşık yeni almıştım. sonunu getirdim ama beynimle bir mücadele sonucu.
branş ingilizce de olunca işin içinden ben yapamam diye sıyrılmaya çalışan çocuklara önemli olanın çabalamak olduğunu, yanlış da yapabileceklerinin doğal olduğunu söylemek ve bazen de yardım edeceğimi söylemek * derken bu karikatürü tercih ettim.
tam bu karşılaştırmanın cevabı olmuyor ama çocukken oyundu sokaktı derken en son o yorgunlukla uyumak ya. şimdi yorgunluk uykusunun da bir dinlendirici özelliği yok, bir de doğru düzgün vakit de olmuyor her zaman.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.