bunlar ateist bunlar zerdust yazar profili

bunlar ateist bunlar zerdust kapak fotoğrafı
bunlar ateist bunlar zerdust profil fotoğrafı
rozet
karma: 528 tanım: 38 başlık: 7 takipçi: 6

son tanımları


the antichrist

türkçe çevirisiyle deccal'dır.

bir friedrich nietzsche kitabıdır. hristiyanlığa lanet olarak da geçer.

ayrıca: nefis bir slayer şarkısı. evet.
devamını gör...

otonom silahlar

insan müdahalesi olmadan, hedefleri seçebilen ve hedefleri vuran silahlardır. otonom silah dediğimizde güdümlü füzeler gibi önceden insan müdahalesi ile çalışan silahlar girmez. bu noktada yapay zekanın herkes tarafından kullanılabilmesi düşünürsek, otonom silahların yasal olmayan yollarla kullanılabileceğini de anlayabiliriz. yasal olmayan yollarla otonom silahların kullanımının tehlikesi çok büyük ve ciddiye alınmazsa çok büyük sorunları getirebilir. otonom silahları, yasal bir çerçevede incelersek, insanların savaşlarda ölmesinin önünde geçilebileceğini söyleyebiliriz. sonuçta devletlerin savaşlardan kaçınmasının en büyük sebeplerinden biri insanların ölmemesi ama eğer insan askerler yerine makineler kullanılmaya başlanırsa. bu noktada savaşlarda insanlar ölmeyeceği için devletler savaşlara daha sıcak bakmaya başlayabilirler. geçmişe baktığımızda savaşların ve teknolojinin karşılıklı bir ilişkisi olduğunu görüyoruz. savaşlar teknolojinin gelişmesinde büyük bir rol oynadı, bu gelişmelere örnek olarak nükleer silahların gelişimini verebiliriz. barut ve nükleer silahlardan sonra, otonom silahların da askeri alanda yeni bir çağ başlatacağı düşünülüyor. örneğin ilk algoritma ingiliz bilim insanı alan turing tarafından nazilerin şifreli mesajlarını çözmek için yapıldı. umarım ki yapay zekâ savaşlar için değil, insanların ihtiyaçları ve daha konforlu bir yaşam için gelişir.
devamını gör...

açıklanabilir yapay zeka

bu kavram son yıllarda yaygınlaşmıştır ve günümüzde yapay zeka araştırmalarında önemli bir rol oynamaktadır. açıklanabilir yapay zekalar sadece aldığı kararı uygulamaz, bunun yanında neden o kararı aldığını da açıklar. mesele bir araba trafiği videosu düşünün ve yapay zeka bu video içinde araba olduğunu size söyleyesin. peki bu çıkarımı nerden yaptı? arabanın parçalarından mı, ışığın arabanın aynasından yansımasından mı, hareket şeklinden mi yoksa şeritlerden mi? yapay zeka bize orada araba gördüğünü söylerken, açıklanabilir yapay zeka orada neden araba gördüğünü söyler. peki açıklanabilir yapay zeka neden gerekli? bunu bir örnekle açıklayalım. bir mahkemeye verilen cezanın doğruluk oranını arttırmak için yapay zeka sistemi kuruluyor. bu yapay zeka sistemi, delilleri analiz ederek, kimin suçlu olduğunu tespit etmekle görevli. böylelikle insanların hata payı en aza indirilerek daha adil bir yargı sistemi kurulmaya çalışılıyor. bir süre sonra bu yapay zekanın delilleri incelerken ten rengini de kriter olarak aldığı farkediliyor. kullandıkları yapay zeka açıklanabilir olmadığı için, akıllara gerçekten adil olup olmadığı sorusu geliyor. açıklanabilirlik bu gibi durumlar yaşamamamız için çok önemli. bize sadece sonucu vermeyip, o sonucu neden elde ettiğini açıklaması hem yapay zekaya daha çok güvenmemize, hem de karar basamaklarını öğrenip yapay zeka algoritmalarını daha sağlıklı bir şekilde geliştirmemize olanak sağlar ve bize vereceği bir sonuçtan daha fazlasını yapabiliriz. bir çin atasözü der ki "bana bin balık vereceğine, bir balık tutmasını öğret."... aynı hesap işte. evet.
devamını gör...

tanrı var mı sorunsalı

felsefe, teoloji gibi alanlarda onlarca yıldır devam eden bir sorunsal. bu konudaki nacizane fikrim ise: tanrının olmadığı yönündedir. evet.

konuya kıyametten girmek istiyorum. hani kıyamet geldiğinde güneş batıdan doğacak ve dünya yok olacak ya.... şimdi kıyamet evrenin yok oluşu demek. benim rasyonel temellerle değindiğim nokta: bizim, güneşin batıdan doğuşunu görecek olmamamız. fiziksel olarak imkansızdır bu. güneş sistemindeki gezegenler yavaşlasa bile yok olur zaten, durup yön değiştirmesini geçtim... kutsal kitaptaki -şu anda kuran'ı ele alarak konuşuyorum ancak gerekirse diğer kutsal kitapları da işin içine katabilirim. - kıyamet mantığını bilimsel ve mantıksal olarak açıklamak imkansız yani. "tanrı mucize yaratıp her şeyi tersine çevirecek kendi güçleriyle" tarzı bir senaryo olması lazım. bunun dışında bilimsel olarak baktığımızda da olması imkansız. yıldızlar da bir bir düşüp sönse, ki bizim çıplak gözle görebildigimiz sadece çok küçük bir kısmı, sadece çevresi yok oluyor diye düşünebilir miyiz yani kuran’a göre yine? diğer galaksileri düşünün bir de, samanyolundayız daha. gelişmiş teleskoplarla bile göremediğimiz bir sürü gezegen (yıldız) var...

bu konudan ayrı olarak benim de kafama takılan bir şeyi size sormama izin verin. allah adem’i ve havva’yi yarattığında ikisine de bilgi verdi değil mi? yaşama bilgisi. konuşabiliyorlar, bir şey inşaa edebiliyorlar vs. yani günümüzdeki halimize benzer bir şekilde... nuh da adem’in jenerasyon sonralarından. nuh da hali hazırda çok büyük bir gemi yapabilecek ve onu kullanabilecek bir düzeyde değil mi? ayrıca tüm biyolojiye tamamen hakim ki tüm hayvanlardan bir çift alabiliyor. böyle bir şeyin mümkün olabilmesi için gemi’nin boyutunu düşünün lütfen. ki o zamanlarda şimdiki haline evrimleşmemiş hayvanlar olması lazım ki onların bazılarının inanılmaz büyük olduğunu hatırlıyorsunuzdur. dünyadaki tüm bitki türlerinin tohumlarının toplanması ve hepsi hakkında bilgi (hangi iklimde hangi toprakta yetişir) de var. bakteri ve virüsleri ve yüzlercesini saymıyorum bile. neyse asıl değinmek istediğim, nuh’un böyle devasa bilgilere sahip olması. sorum: dinlerin var olduğunu kabul edersek o zaman bu bilgi nereye kayboldu? çocukları yanındayı zaten. bizim arkeoloji çalışmalarımıza göre taş çağı, maden çağı vb. ni hatırlayın. şimdi bu insanlar o bilgiden buraya mı gelmişler? daha konuşamaz hale? şu an günümüzde sahip olduğumuz gemilerin onlarca katı büyüklüğünde gemi yapabilmekten taşı kullanmayı yeni mi icat etmişler? karanlik çağa değinmiyorum bile... peki bu temel bilginin kaybolması size mantıklı geliyor mu? hani azalır anlaşılır ama sadece taş kullanılacak düzeye gelmesi ya da karanlık çağ dediğimiz insanların bir gelişme gösteremediği dönemlerdeki gibi neredeyse yok denecek kadar azalması mümkün mü sizce? bence değil. yine mantık aramak saçma oluyor kısacası. soru sorup sorgulamak da pek bir şey ifade etmiyor çünkü çıkıp da mutlak doğru cevabı verebilecek birisi yok. bir sorun da kuran’ı mutlak doğru kabul etmekte zaten. sallıyorum uganda’nın bir köyünde 800 yılında doğmuş birisinin kuran’ı okuması mümkün değil gibi. ama yaratıcıya şirk koşarsa sonu cehennem... müslümanlar cehenneme gittikten sonra bile cezasını çektikten sonra cennete girebiliyor (alnında önceden cehennemde yandığına dair bir işaret kalıyordu yanlış hatırlamıyorsam). ancak, ateist birisi, dünyanın en iyi, en yardımsever, en güzel kalpli kişisi olsa bile, cennete asla giremiyor. allah’a şirk koştu çünkü. cennetin kapısından geçemiyor... sizce mantıklı ve adil mi böyle olması? olayların en başına da dönersek eğer, yaratıcıyı kim yarattı sorusuna geliriz. bu dünyada her şeyin yaratıldığına inanıyoruz da tanrının yaratıldığına neden inanmıyoruz? tanrı nasıl oluşmuş? bunun bir açıklaması var mı? eğer tek başına kendi kendine oluştuysa, başka bir tanrının da öyle oluşma ihtimali yok mudur? vardır. o zaman birden çok mu tanrı var?

peki hepsini bırakıp tanrının gözünden bakalım olaylara. geçmişi ve geleceği, kader yollarını biliyor. neden yarattığı canlıları sınama uğraşına giriyor ki? zaman kavramını o yaratmadı mı zaten? çizgisel olarak görebiliyor yani... düşün sen her şeyi tüm zamanları görebiliyorsun ama yine de kendine kul yaratıp onları sınıyorsun. en sonunda ne olacağını anında tüm olabilecek sonuçları her şeyi görmene rağmen... neden böyle bir şey yapasın ki? hayır en başta neden kendine tapacak ruhlar yaratırsın. bu tarz şeyler normal mi sizce?
devamını gör...

sevgiliyle açık ilişkiye evrilmek

3 yıldır birlikte olduğum sevgilimle başından beri çok eşliyiz. deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum, gerçekten zor bir şey. zamanla aramızdaki iletişim güçlendiği için ve birbirimize bağlandığımız için tek eşliliğe doğru evrildik. hala sözde tek eşli değiliz, ama öyleyiz yani. evet.

yapabilene helal olsun, bizim gibi gavat insanlar bile yapamıyorken, kim nasıl yapar bilemiyorum. evet.
devamını gör...

saçma hareketler yapıp burcumun özelliği demek

net olarak ''ben cahilim'' diye bağıran insan tipinin lafıdır. bu insanlar size genellikle zarar vermez, ancak sorgulama ve anlama yetisinden yoksundurlar. bir belgesel'de deniyordu ki ''siz doğarken ebenizin sizi tutuş şekli bile sizi gezegenlerin hareketinden çok etkiler. çünkü burada fiziksel bir temas vardır. '' o kadar haklı bir söylem ki bu... yıl olmuş 2021, nasıl hala gezegenimizden onlarca uzaklıktaki başka gezegenlerin hareketlerini kendi davranışlarımıza yorabiliyoruz anlamıyorum. bundaki mantıksızlığı ciddi ciddi göremiyor insanlar. dünyanın en boş işlerinden biri olan burç yorumlarıyla uğraşıyorlar hala, gerçekten utanç verici bir durum. bunun en büyük sebebi bence toplumlardaki etik yargısı. kişi içinden geldiği gibi davrandığında, ve bu davranış bir başkasına saçma geldiğinde ''burcumun etkisi'' diyip çıkabiliyor işin içinden. her şeyden önce etik yargıları biraz değişmeli, eğitim değişmeli, o zaman bunların da sonu gelecektir.
devamını gör...

olay ufku

evrenin neresine bakarsak bakalım muhakkak bir olay gözlemleyebiliriz. atomlardan alt parçacıklarına, nötronuna protonuna, bunların birbirleriyle ilişkilerinden galaksilere vs. bir sürü olay sayabiliriz. her yerde mutlaka bir olay gözlemlenebiliyor.

kara deliklerin merkezleri hariç.

kara deliğin merkezine bakmayı bilmediğimiz bir okyanusun ortasında olmak gibi düşünelim. ufuk çizgisine baktığımız zaman, bulunduğumuz noktadan ötürü bir sınırlama görürüz. tecrübemiz, bilgimiz ve algılarımız dünyanin ufuk çizgisinin ötesinde de devam ettiğini söylüyor. biz o sırada gözlemlemesek bile, o ufuk çizgisinin ötesinde de olaylar oluyor. işte, kara deliklerdeki olay ufku da tam olarak budur. evrene baktığımız zaman, ötesini göremediğimiz, ve ötesinde herhangi bir olayın olduğuna emin olamadığımız bir sınır çizgisinden bahsediyoruz. şöyle bir örnek vermek gerekirse, ışıktan bile daha hızlı bir şekilde, sabit bir yöne doğru yola çıktığımızı düşünelim. o kadar hızlı gidiyoruz ki, 1 saniye içinde andromeda'ya vardık. milyonlarca yıl, bu şekilde seyahat ettiğimizi ve yönümüzü hiç değiştirmedeğimizi varsayalım. diyelim ki, en son gördüğümüz objeyi 1000 sene önce gördük. yani kendisi çok geride kaldı. ileri baktığımız zaman pek bir şey yok. devam ediyoruz gitmeye. 1 milyon yıl daha gittik, hala hiçbir obje ile karşılaşmadık. evrenin sonuna mı geldik yoksa? mümkün değil. evreni biz genişlettik. bizim gittiğimiz kadarı ile evren genişledi. ancak aynı şeyi, kara delikler için söyleyemeyiz. zira bildiğimiz ve gözlemleyebildiğimiz hali ile herhangi bir olayın olamayacağı bir ufuk var. o ufuktan sonrası tam bir bilinmezlik. boşluk, hiçlik ve her şey. biz gözlemleyemiyoruz diye orada hiçbir şey yok anlamı taşımıyor. ancak bu, orada birtakım olayların olduğu anlamına da gelmiyor. orası her şeyin olduğu ve hiçbir şeyin olmadığı nokta. ve orada varlığın ve yokluğun, hiçliğin ve her şeyin bir anlamı yok.
devamını gör...

izafiyet teorisi

%99 oranında ispatlanmış bir teoridir. e=mc2 olarak gösterilir. tüm hızların ışık hızına oranla çok küçük olduğu uygulama alanlarında newton mekaniği ile aynı sonuçları vermektedir. aynı zamanda özel görelilik kuramı olarak da bilinir. teoremin özel ifadesiyle anılmasının nedeni görelilik ilkesinin sadece eylemsiz gözlem çerçevesinde uygulanış şekli olmasından kaynaklanır. einstein, newton'ın zaman her yerde aynıdır teorisine karşılık özel görelilik kuramını geliştirmiştir. bu teori özetle şunu anlatır: ışık hızı saniyede yaklaşık 300.000 kmdir ve herkese göre sabittir. bunu şu şekilde açıklayabiliriz: 150 km hızla giden bir arabada olduğumuzu düşünelim. eğer yanımızdan 100 km hızla bir araba geçiyorsa, onu 100 km ile gidiyormuş gibi değil 50 km ile gidiyormuş gibi görürüz. eğer o araba da 150 km ile gidiyorsa arabanın hiç gitmediğini, durduğunu görürüz. işte tam da bu noktada zamanın göreliliği kuramı ortaya çıkar. buna göre biz arabanın içindeyken arabaya göre, dışarıdaki bir insan ise dışarıya göre zamanı algılıyor olur.
devamını gör...

fraktal

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

burada bir kısmını gördüğümüz fraktalın adı mandelbrot fraktalıdır. kendisi matematiksel bir işlemin grafik görüntüsüdür. yani matematiksel bir ifadeyi temsil ediyor. hem de geri-besleyen "basit" bir denklemden meydana gelen matematiksel bir işlemi: z=z^2+c. ikinci derece kompleks değişkenli polinomların dinamiklerini açıklamak adına geliştiriyor ve inceliyor bu kümeyi mandelbrot. kısacası bu küme karmaşık düzlemin bir fraktal alt kümesi.

mandelbrot fraktalı tanrının baş parmak izi olarak adlandırılan bir fraktal. her ayrıntısı daha küçükk bir ayrıntı içerir ve sonsuza kadar devam eder, sonucunda karmaşık bir resim ortaya çıkar işte.

öyle bir gizeme sahip bir fraktaldırlar ki kendileri, the secret life of chaos belgeselinde işlenmiş, yaratıcı güç olmadan da evrenin tanık olduğumuz karmaşık haline ulaşılabileceği fikrinde argüman olarak kullanılmıştır.

belgeselde şöyle diyor; çevremizde gördüğümüz bütün karmaşıklıklar basit bir kuraldan meydana gelebilir. nasıl mandelbrot fraktalından, bakıldığı yere göre sonsuz farklı görüntü ortaya çıkarılabilirse, çevremizde de gçrdüğümüz, kendinden nasıl oluştuğunu anlayamadığımız karmaşıklıktaki nesneler, basit bir kuraldan meydana gelen büyük bir resmin küçük bir parçası olabilir.

en kısa haliyle, basitlikten kaos doğabilir diyebiliriz insanın algısına ters bir şekilde. çünkü insan karmaşık bir nesnenin karmaşık bir kaynağı olması gerektiğini düşünüyor, tanrı gibi... belgesel yalnızca mandelbrot fraktalından bahsetmiyor. şiddetle izlemenizi tavsiye ederim.
mandelbrot fraktalının bana en çok düşündürdüğü şey ise "neden uzaylılarla temas kuramıyoruz" sorusunun simülasyonu oluşu kanımca. evrenimiz daha büyük bir evrendeki bir pirenin sırtındaki bir toz zerresi olabilir. o pirenin evreni de daha büyük bir evrendeki bir tırtılın sırtındaki bir toz zerresi... ve bu örneklendirmeler bu şekilde ''sonsuz''a kadar devam eder.
devamını gör...

özgür iradenin olmaması

rastlantısallık ile özgür irade arasında fark yoktur, sen seçtim zannedersin ama seçtiklerin zaten böyle olacaktı der. determinizm tam bu noktada önem kazanır, zaten böyle olacağı için mi böyledir, yoksa böyle olması gerektiği için mi? sonsuz paradokslar ve zavallı insan...
şu anda çoğunluğun kabul ettiği gibi: determinizm, heisenberg’in belirsizlik ilkesinden ötürü geçersizdir. ama bu özgür iradenin varlığına delil olamaz. özgür irade yoktur çünkü ayrı ayrı özneler yoktur. tek bir sistem ve alt-sistemleri vardır. özgür hissedecek şekilde kodlandığımız için insan dili de böyle evrilmiştir.

bilincin sinirsel yapısı içinde bulunduğumuz bağlama ve o bağlamda, o anda hangi bilişsel işlevleri icra ettiğimize bağlıdır. bu yapıda bakarsak bilinci anbean ürettiğimizi varsayarız. bu yüzden bilinç her an biriciktir. her an kendimizi yeniden yaratırız. etrafımızdaki uyaranları temel olarak önce algılıyor, sonra odaklanıyor ve ardından hatırlıyoruz.
hayatta farkında olarak deneyimlediğimiz her şey, yerini ve zamanını da içeren bellek kayıtları oluşturur. yer ve zaman bilgisi bir hatırayı bilinçli yapmada kritik ögelerdir. klasik "etki-tepki" ilkesi bilinç için de geçerlidir. dış dünyayla etkileşime geçtikçe kendi iç dünyamız tepki olarak büyür ve bağlamını oluşturur. bu bağlama ise "benlik" deriz. bu benlik geliştikçe kendi bileşenlerini yaratır. benliğimiz, farkındalığımızdan daha büyük bir çatıdır. her korkumuzun, çekincemizin, fobimizin sebebinin farkında değiliz. tanımları zorlaştıran da bu. farkında olduğumuz yaşantılar bellek kaydı oluşturur diyoruz ama hatırlamadığımız hatıraların etkilerini benliğimizde taşıyarak yaşıyoruz. bu yüzden "benlik" tabiri de yetersizdir. çünkü farkında olduğum kadarım benim benliğimdir. ancak paradoks şu ki, bunu söyleyerek farkında olmadığımın da farkında olurum. benliğimin farkında olduğum kadarını yönetebilirim. dolayısıyla "özgür irade"ye sahip değiliz. neyden kaynaklandığının farkında olmadığımız düşüncelerimiz, davranışlarımız kendi üzerimizde tahakküm kurar. bedenimizin taşıyıcı kölesi olmak dışında çok da fazla bir numaramız yoktur aslında. belki de bilinç aslında bir fenomen değil, günün sonunda kendi algımız dahilinde keşfedebileceğimiz ama asla deneyimleyemeyeceğimiz başka bir şeydir. yani kısacası, özgür irade diye bir şey yoktur. siz sadece var sanarsınız.
devamını gör...

telefon ekranına kendi fotoğrafını koyan tip

(bkz: cringe)
devamını gör...

islam'ı bilmeyen yazarların islam'ı kötüleyici başlıklar açması

bilimi bilen pozitivist yazarların, bilgilerini başkalarına da öğretmek amacıyla tahrik edici başlıklar açmasıdır.

bu insanlar davalarında haklıdırlar. islam, eskimiş bir levhadır. yerine yenisinin dikilmesinin zamanı gelmiştir. evet.
devamını gör...

oğuzhan uğur

terbiyesiz bir insandır. kitlesi de berbat, kendisi de.
devamını gör...

felsefenin amacı soru sormak mı yoksa çözüm bulmak mı sorunsalı

felsefe her şeyden önce yolda olmaktır. ve cevaplarla ilgileniyor gibi görünsen de aslında bir soru fırtınası kopuyor olur kafanda. cevaplara da çok soru sordukça ulaşırsın zaten.
devamını gör...

keşke konserine gidebilseydim denilen sanatçılar

(bkz: jim morrison)
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının şiirleri

son kez bir adamla olduğumda
kaybettim onu saçlarımın sonsuz karanlığında
duruyor,
kavrıyordu arzulu avuçlarıyla
yitip giderken
uçsuz bucaksız kalçalarımın herhangi bir yerinde
sirenlere ait şarkımı söylemiştim ona
artık çoktan karışmıştı yokluğa
en başında her şeyin
bir çehrem vardı tanrı ve ademin verdiği
reddettim onun iradesine hizmeti
reddettim hayvanlarla birlikte yıkanmayı
reddettim öylece yerimde oturmayı
onun yerine uyudum şeytanlarla
gecenin içinden geçtim, aynalar boyunca
cüce, baykuş ve yarasaya eşlik ettim uçarken
ve taşıdım bebeklerin bedenlerini
hırpani parmaklarımla.
çarşaflarının arasından kayarken ben çırılçıplak
dikkat et ki kaybetme yolunu
cadıyım ben,
kocalarınızı baştan çıkaran
kundaktaki yavrunuzu katleden
kızlarınızı gecenin içine sürükleyen
beni cadılıkla suçluyorsunuz
(kendi ateşimden ılık rüzgara
fısıldarken onun adını
sürdünüz beni cennetten)
böylece başladım başkalarının hayatlarını yaşamaya
dokunuşlar için
içimdekiler sıcak, ateş gibi
zina ile evlendim
cinayet ile gebe kaldım
siz kızlarınıza yaptıklarımı yasakladıkça aşık oldum
günah benim hayatım
günah benim dünyaya uzanan patikamdır
bu, içimden şeytan çıkarılacağı anlamına mı gelir
şirin incik boncuklarınız
harikulade muskalarınızla
üç melek her şeyi yapabilir
ama ben kendi özgür irademe sarıldım
haz alıyorum uçuşumdan
parlayan ışıkla savaşmak için
yoğun karanlıktan doğuşumdan
--sadece gözlerimin derinine bak—
beni görüyor musun
benim içimden görüyor musun
hiçbir şey görüyor musun
ama ben seni görüyorum
tekrar sürgün etmeyi dene beni
sevdiklerini benden uzak tutmayı
mağaramın kapısını kapatmayı dene sadece
pencereler senin kibrindir
utancın
kanla kaplı cesetler arasındaki saflığa hasretlerindir
önce ben geldim
ilk adamın sahibi oldum
ilk sebeple ben dans ettim
son kez bir adamla olduğumda
yuttum onu olduğu gibi
ve o, içinden karnımın, güldü neşeyle.
devamını gör...

insanı mutlu eden filmler

(bkz: forrest gump)
devamını gör...

georg wilhelm friedrich hegel

tinin fenomenolojisi, mantık felsefesi, hukuk felsefesi, din felsefesi kitapları olan alman idealist filozoftur.
hegel'e göre birey özgür olmalı, öznelliğini idrak etmeli. öznellik verilidir.
tin duyusal kesinlik ile başlar, algıya yükselir. algı duyuyu içerir. algı duyudan bilgi edinir, yenisi eskisinden çıkar, eskisi yenide devam eder, algıda renk ve şekil var ama sayı yoktur, şeyin kavramını edinen algı bilinç aşamasına yükselir. bilinç geçmişten kopmaz, geçmişten gelerek yeniden oluşur, nesne kavramı-duyu-algı bilinçte vardır. bilinç kendine bakabilir, doğaya ait kavramları taşır, tarihi mirası kullanır ve öz bilinç olur; ahlakın ve estetiğin, doğru ile yanlışın idrakı eklenince akıl seviyesine çıkılır. öz bilinçte nesnellikle zıt öznellik yaratılır. öz bilinçte kavram yok, bilgi var, yargı yok, farkındalık vardır. akılda kavram var, yargı var, doğru-yanlış muhakemesi var, ahlak var, estetik var. akil henüz teoriktir. özne kendisini teorik olarak kurar, akıl pratikleşmek ister. tin kavramı aklı pratikleştirir. tin insandaki tanrısallıktır. nesne karşısında teorik özgürlük akılla, pratik özgürlük tin ile gerçekleşir. tin ile özne din, kültür, sanat, insanlık tarihi ile pratik olarak kendini gerçekleştirir. tin mutlak birliğe gider. insanlık tarihinden yola çıkarak kendisini inşa eden ve ona varis olan kimse insandır. teorik ve pratik bilgi ile sentez yapılır ve mutlak bilgi ile insan olunur, bütün varlığa tanrısal bakışla bakar, kendi çağının bireyi olur, kendisini başkasıyla ilişkilendirerek görür, varlıktaki her şeyle akraba olur, kendisini varlığın öznesi olarak kavrar, mantığa taşınır. tinin fenomenolojisi bizi varlıktan mutlak bigiye taşır, tüm varlığın öznesi olarak kendimizi kavrarız, bilincimiz varlığa denk gelir, cosmosun ögesi oluruz, tanrısal bakışa sahip birey varlığı bilmeye başlar ve varlığa bütüncül bakarak kavram elde eder, insanlığın temsilcisi olur. kendini diğeri dolayısıyla kuran kimse varlığın öznesi olur, mutlak bilgiye ulaşır; diğeri olur, diğerinden farklı olur ve onu aşar. öznellik ve nesnellik hem düalisttir hem de beraberdir, kendisi icin olan başkaları içindir de. birey kendi sınırlarına kapanmaz. var olmak kendini başkasıyla paylaşmaktır. teorik özne pratik özneyle birleşip mutlaklığa ulaşır, değişen değiştirmeye başlar. tanrısal olanı kendinde gerçekleştiren özgür olur; artık varlık, hiçlik ve niteliklerle ilgilenebilir.
devamını gör...

artı değer

(bkz: artık değer) olarak da geçer. marx tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. marx bu kavramı şu şekilde formülleştirmiştir: ''satış fiyatı-maliyet= artı değer''. işçinin emeğinin, işgücünün değerinin üzerinde yarattığı ve kapitalist tarafından karşılıksız olarak el konulan değerdir. ve artı değer yasası, kapitalizmin ekonomik temel yasasıdır.
devamını gör...

kapitalizm

16. yüzyılda serbest piyasa ekonomisi olarak ortaya çıkmış, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kar amacı güderek işletilmesine dayanan bir ekonomik sistemdir.
düzenleme okulu'na göre kapitalizm kendine içkin olan çelişkilerinden ötürü dönemsel, yapısal krizlerine göre farklı birikim ve düzenleme biçimleri şekillendirmektedir. aşağı yukarı sanayi devrimi'i ile başlayıp 1929 buhranı'na kadar devam eden döneme yaygın birikim rejimi denilmektedir. devlet o dönem aralığında piyasadan uzakta, sermaye ise mutlak sömürü biçiminde emekçilerden kar elde etmektedir. sosyal devlet denilen olgu yoktur. yine bu dönemde henüz sanayi-finans sermayesi evliliği ile oluşan tekelleşme gerçekleşmemiştir. 1929 ana akım iktisadın "deflasyon sarmalı" diye tanımladığı, sosyalist literatürde aşırı birikim krizi olarak tanımlanan krizdir. 1929 sonrası gelen 2 savaş sonucu kapitalizm, varlığını devam ettirebilmek için, "sosyal devlete", refah toplumuna dönük revizyona mahkum kalmıştır. bu yeni düzenleme, birikim dönemine düzenleme okulu "yoğun birikim rejimi" diye tanımlamaktadırlar. devletin, kitle üretimi/fordizm yani tekellerle kurduğu ittifak temelli model ile tüm dünyada orta sınıfı belirli ölçüde güçlenirken, zenginler kapitalizm törpülemiş, ama hayatta kalmayı da başarmıştır. 1960-70'lere yani avrupa'daki ve japonya'daki sermayede toparlama ile daha rekabetçi bir dünya baş gösterince sistem yeni düzenleme, birikim modeline ihtiyaç duymuştur. işte günümüzde değişimini sezdiğimiz bu 3. modele "esnek birikim rejimi" denilmektedir. sermaye bu evrede tüm dünyaya yayılmış, rekabetten dolayı belirsizlik, rekabet, güvensizlik, geçicilik tabana yayılmıştır. dahası sermaye giderek tüm dünyayı neoliberalizm, enformasyon sektörü altında tek tipleştirmeyi başarmış, bu uğurda sol liberal ideoloji kullanılmıştır. yani sermaye ulusötesi hale geldikçe ulus devlet onlar için değişmesi gereken atıl araçlar olmaya başlamıştır. bu durum abd içinde geçerlidir. tüm bu 3 evre bizlere sermayenin basamak basamak nasıl tohumdan fidana, fidandan ağaca geliştiği ve günümüzde tüm ulus devletler için tehdit haline geldiğini göstermektedir. işte bu realite abd seçimlerinde de kendini göstermekte, türkiye'deki partilerin konumunu da. ancak bu 3. model, esnek birikim rejimi 2008 krizi ile ağır yaralando, corona ile ölüm döşeğinde. şimdi 1929 sonrası gibi ciddi bir değişim, atılım, reform yapmazda bu onun ölümü demek olacak. yani 4. birikim rejimi modelinin arifesindeyiz. ancak insanlık olarak her zaman ki gibi bunu her şey bitince anlayacağız.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim