çımışkı yazar profili

çımışkı kapak fotoğrafı
çımışkı profil fotoğrafı
rozet
karma: 489 tanım: 53 başlık: 5 takipçi: 26

son tanımları


i have a dream

ten renkleriyle ayrıştırılmış, 2. sınıf insan olmak dayatmasına mecbur edilen siyahilerin, bu iğrenç duruma son verecek öncülerinin sembol olan sloganı : bir hayalim var...
devamını gör...

17 yaşındaki yeğenine tecavüz eden osman çur

bu pisliğin çözümü çok basit, ancak buraya yazmam durumunda tck 216'dan yargılanırım.
devamını gör...

okyanus denizin arkasında yürüyor


...muhyiddin -i arâbi, babası bahâeddin veled ‘in arkasında yürüyen celâleddin'e bakarak; “subhanallah! bir okyanus, bir denizin arkasında yürüyor...”
neden böyle demiştir acaba, acaba sebeplerinde birisi şu menkıbe olmasın :

bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi birşey yapmış olmak için bunu hacı bektaş veli’nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. o zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görmektedir. durumu hacı bektaş veli'ye anlatır ve hacı bektaş veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. bunun üzerine adam mevlevî dergahına gider ve aynı durumu mevlânâ ‘ya anlatır. mevlânâ ise bu hediyeyi kabul eder. adam aynı şeyi hacı bektaş veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler ve mevlânâ’ya bunun sebebini sorar. mevlânâ şöyle der:
– biz bir karga isek hacı bektaş veli bir şahin gibidir.öyle her leşe konmaz. o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz, ama o kabul etmeyebilir.
adam üşenmez kalkar hacı bektaş dergahına gider ve hacı bektaş veli’ye, mevlânâ'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de hacı bektaş veli’ye sorar. hacı bektaş da şöyle der:
– bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, mevlânâ'nın gönlü okyanus gibidir.bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.
devamını gör...

hüdhüd kuşu


günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. toplanan kuşların arasında hüdhüd, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyik, şahin ve diğerleri vardır. amaçları, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir.
hüdhüd söze başlar ve hz.süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra;
“kuşkusuz bizim de bir padişahımız vardır. o da kaf dağı’nın ardındadır.”
“adı simurg’dur, kuşların padişahıdır. o bize yakındır lakin biz ona oldukça uzağız.”[3][4]
diye anlatır. simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüdhüd’ün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler.
kuşlar simurg’un sözü üzerine yola revan olurlar.
ama yol çok uzun menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. hepside, simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüdhüd’ün yanına varınca “kendilerince geçerli çeşitli mazeretler üretmeye” başlarlar.
çünkü kuşların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir.
örnek olarak, bülbülün isteği gül; dudu kuşunun arzuladığı ab-ı hayat; tavus kuşunun amacı cennet; kazın mazereti su; kekliğin aradığı mücevher; huma’nın nefs-i kibir ve gurur; doğan’ın sevdası mevki ve iktidar; üveyiğ’in ihtirası deniz, puhu kuşunun aradığı viranelerdeki define, kuyruksalanın mazereti zaafiyeti dolayışla aradığı kuyudaki yusuf’a hepsi de başka, başka özür ve bahanelerdir.
bu mazeretleri dinleyen hüdhüd, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir. simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.
hüdhüd söz alır ve şunları söyler. söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir: ’simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu? simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar. simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadı. onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil. o, yüce lûtfuyla bir ayna icat etti. o ayna gönüldür; gönüle bakda, onun yüzünü gönülde gör!’’
hüdhüdün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde simurg’u aramak için yola koyulurlar. ama yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır…
yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli mazeretler ileri sürerler.
bunların arasında, nefsanî arzular, servet istekleri, ayrıldığı köşkünün özlemi, geride bıraktığı sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet, vefa, küskünlük, kibir, ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla; bir kuşun sorduğu “daha ne kadar yol gidileceği” sorusu vardır.
hüdhüd hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra simurg’a ulaşabileceklerdir.
hüdhüd’ün söylediği, “yedi vadi” şunlardır:
1.vadi: istek
2.vadi: aşk
3.vadi: marifet
4.vadi: istiğna
5.vadi: vahdet
6.vadi: hayret
7.vadi: yokluk
kuşlar gayrete gelip tekrar yola düşerler. ama pek çoğu ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur ya aç susuz can verir ya yollarda kaybolur ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur ya ağır hastalıklarla geride kalır ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılır.
bu sayılan engellerin hepsi de hakikât yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır. bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer. bütün vadileri aşarak menzil-i maksuda yorgun ve bitkin bir halde varan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları simurg’u dergahını sorarlar. kuşlara simurg tarafından birisi gönderilir.gelen görevli, otuz kuşa ayrı ayrı birer yazı verip okumalarını ister. yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve yaptıkları yazılıdır. bu arada, simurg tecelli eder.
fakat, otuz kuş, tecelli edenin bizzat kendileri olduğunu; yani, simurg’un mânâ bakımından otuz kuştan ibaret olduğunu görüp şaşırırlar. çünkü kendilerini simurg olarak görmüşlerdir. kuşlar simurg, simurg da kuşlardır. dergâh aslında bir aynadan ibarettir. bu eserde şöyle açıklanır:
“siz buraya otuz kuş olup gelip göründünüz. daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. çünkü burası bir aynadır!”

hasılı, otuz kuş, simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz. çünkü, hepsi bir’dir.
aynı, aşıkla, maşukun aşkta;
habible, mahbubun muhabbette;
sacidle, mescudun secdede; bir olması gibi…
aradan zaman geçer,
’’fenâda kaybolan kuşlar yeniden bekâya dönüp’’, ’’yokluktan varlığa ererler…”
devamını gör...

koleksiyona katılamayan gazoz kapağı

laçin gazozu kapağıdır. çocukken ve buna meraklı olduğum dönemde mahallemizdeki kapışmaya, eskişehir'den gelen bir çocuk misafir olmuştu. gittiğim yerde de oynarım düşüncesiyle herhalde kapaklarını da gerişmiş ve yere daha önce görmediğimiz laçin gazoz kapaklarında dizmişti. puşt ben ve diğer arkadaşları köktü ve o kapağa ulaşamadım. daha sonra eskişehir'e defalarca gitsem ve bu gazozu afiyetle içsem de, o günkü gibi olmuyor.
devamını gör...

tasarruf yapalım milli servetimiz çarçur olmasın

oğlu akp milletvekili olan bir algıcı, dikkate bile alınmayacak bir fosil. akp sonrası hesap sormalar pek zevkli olacak, tıpkı bu provoke söz öbeğinin hesabının da sorulacağı gibi
devamını gör...

halil cibran

dün bir rüya,
yarınsa bir hayaldir.
rüyayı mutlu,
hayali umutlu yapan
bugündür.
bu güne iyi bak
devamını gör...

why

neden, niye, sebep...

bir gün, bir sınavda hoca sınıfa gelmiş ve sınav sorusu olarak tahtaya, why yazmış.
öğrenciler önce şaşırmışlar, sonra akıllarını başlarına toplayarak bir şeyler yazmaya başlamışlar. bir öğrenci ise, sınavın ilk dakikasında kağıdını teslim etmiş. öğrencinin cevabı da soru gibi kısa olmuş: why not ! bu öğrenci sınavdan 100 puan almış.

aynı hoca başka bir sınavda risk nedir diye sormuş. yine bir öğrenci sınavın ilk 10 saniyesinde kağıdını teslim etmiş. kağıdın üst kısmında sadece adını ve soyadını yazmış ve gerini boş bırakmış. en altta ise risk budur diye eklemiş. sınıftaki en yüksek notu da o almış.

hocanın bir sonraki sınavında yine risk nedir sorusuyla karşılaşan öğrencimiz tekrar boş kağıt verince bu sefer 0'ı almış. koşa koşa hocaya gidip sebebini sorunca aldığı cevap ise manidarmış :
aynı şartlar altında, aynı riski iki kere almak aptallıktır.

bu hoca prof. dr. muhan soysal'dır. tamamen gerçektir.
devamını gör...

halil ibrahim bereketi


vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış. büyüğü halil. küçüğü ise ibrahim…
halil, evli çocuklu. ibrahim ise bekarmış. ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin. ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş. bununla geçinip giderlermiş.
bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. ikiye ayırmışlar. iş kalmış taşımaya. halil, bir teklif yapmış : ibrahim kardeşim; ben gidip çuvalları getireyim. sen buğdayı bekle. peki, abi demiş ibrahim. ve halil gitmiş çuval getirmeye. o gidince, düşünmüş ibrahim: abim evli, çocuklu. daha çok buğday lazım onun evine. böyle demiş ve kendi payından bir miktar atmış onunkine. az sonra halil çıkagelmiş. haydi ibrahim. demiş, önce sen doldur da taşı ambara. peki abi.
ibrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola. o gidince, halil düşünür bu defa. der ki; çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. ama kardeşim bekar. o daha çalışıp, para biriktirecek. ev kurup evlenecek. böyle düşünerek, kendi payından atar onunkine birkaç kürek. velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine. bu, böyle sürüp gider. ama birbirlerinden habersizdirler. nihayet akşam olur. karanlık basar. görürler ki, bitmiyor buğdaylar. hatta azalmıyor bile. hak teala bu hali çok beğenir. buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki günlerce taşır iki kardeş, bitiremezler. şaşarlar bu işe. aksine çoğalır buğdayları, dolar taşar ambarları. bugün “bereket” denilince, bu kardeşler akla gelir.
bu bereketin adı: halil ibrahim bereketidir.
devamını gör...

hey on beşli


hey onbeşli onbeşli
tokat yolları taşlı
hey onbeşli onbeşli
tokat yolları taşlı

onbeşliler gidiyor
kızların gözü yaşlı

aslan yârim kız senin adın hediye
ben dolandım sen de dolan gel beriye
fistan aldım endazesi on yediye
aslan yârim kız senin adın hediye

giderim elinizden
kurtulam dilinizden

giderim elinizden
kurtulam dilinizden

yeşil baş ördek olsam
su içmem gölünüzden

aslan yârim kız senin adın hediye
ben dolandım sen de dolan gel beriye
fistan aldım endazesi on yediye
aslan yârim kız senin adın hediye

gidiyom gidemiyom
sevdim terkedemiyom

gidiyom gidemiyom
sevdim terkedemiyom

sevdiğim pek gönüllü
gönlünü edemiyom

aslan yârim kız senin adın hediye
ben dolandım sen de dolan gel beriye
fistan aldım endazesi on yediye
aslan yârim kız senin adın hediye

gidiyom gidemiyom
az doldur içemiyom

gidiyom gidemiyom
az doldur içemiyom

s e n b e n d e n g e ç t i n a m a
b e n s e n d e n g e ç e m i y o m

aslan yârim kız senin adın hediye
ben dolandım sen de dolan gel beriye
fistan aldım endazesi on yediye
aslan yârim kız senin adın hediye
devamını gör...

sfenks kedisi

yanlış okumalar : sfenks kredisi
devamını gör...

söyle söyle sene bele n'oldu yar

cihangir cihangirov tarafından yaratılmış azerbaycan mahnısı. ahmet kaya içli okur.
devamını gör...

2021 miss universe adayları

ekvador güzeli susy, antrenman için torban yoksa sakın üzülme, bir telefon kadar yakınım
devamını gör...

10 aralık 2021 gerçek akaryakıt fiyatları

akaryakıt pompa fiyatlarında ötv sıfırlandı ve uygulanmıyor. ötv oranı, çıplak akaryakıt fiyatlarına %98 oranında eklenerek uygulanıyordu. hükümet, halkın çileden çıkmasını önelemek için sıfırlayarak bu kaynaktan elde ettiği vergi gelirinden vazgeçmiş durumda. peki %98 oranında ötv uygulanmış olsa gerçek fiyatların ne olması gerektiğini yazalım, gözünüz açılsın.
istanbul anadolu / avrupa yakası pompa fiyatları

kurşunsuz : 10,35 tl vergisiz hali : 7,83 tl %98 ötv dahil pompa fiyatı : 20,48 tl
motorin : 10,36 tl vergisiz hali : 7,84 tl %98 ötv dahil pompa fiyatı : 20,51 tl

bugünkü petrol fiyatları ve kur seviyesinde uygulanması gereken fiyatlar bunlar. hazırlanın güncellemelere
devamını gör...

hakan bayrakçı

görüşlerinin kıymeti olmayan, kendi yakınları tarafından dahi dinlenmeyen bir zavallı
devamını gör...

rohan

tasarladığım ve yavaş yavaş hayata geçirdiğim karavanıma vereceğim isim.
devamını gör...

1 kelimelik otobiyografi

tutunamayanlar
devamını gör...

hiç en yakın arkadaşı olmayan kişi

hiç en son vagonun olmaması durumuna benzer.
devamını gör...

gazi mahmut yaşargil


yüzyılın beyin cerrahı unvanına sahip, beyin ve sinir cerrahisi uzmanı türk bilim insanı ve tıp hekimi. ömer faruk bulak tarafından mucize ismiyle anlatılan satırları paylaşmak lazım :

temmuz güneşinin ortalığı kasıp kavurduğu sıcak bir yaz günü daha bitmek üzereydi… adam hızlı adımlarla diyarbakır küçelerini* arşınlıyordu…

bir an önce hedefine varmak isteyen maratoncular gibi yüksek tempoda yürürken yorgun bedeni frene basmış, durup dinlenmek için gölgelik bir yerde bir taşın üzerine oturarak cebinden çıkardığı tütün tabakasından bir sigara sarıp derin bir nefes çektikten sonra gözlerini hafif yumarak düşünmeye başlamıştı…

neden acele ettiğini kendi bile bilmiyordu. oysa gün boyu güneşin altında inşaatta sırtında çimento tuğla taşımış omuzları yara bere içindeydi. ama sırtındaki yükün inşaattaki yükten daha ağır olduğunu biliyordu.

daha dün doktor son cevabını vermişti :

– eşinizin ameliyatı burada yüksek riskli olur ameliyat masasından kalkması çok düşük bir ihtimal. beyindeki tümör çok riskli bir yerde.

bu sözleri duyunca boynunu büküp acı ile doktorun gözlerinin içine bakıp sormuştu :

– hiç çaresi yok mu begim?

doktor hafif bir iç çekip elini omuzuna koyup şöyle demişti :

– çaresi var elbette ama burda değil isviçre’de zürih’te özel bir hastanede çok iyi bir beyin cerrahı var. masrafları karşılayabilirseniz, ki çok pahallı bir yolculuk olacak, oraya götürmenizi önerebilirim.

– ne kadar para gider begim?

– çok para.

demişti doktor…

ama doktorun son kelimesi yüzünde hafif bir tebessüm, yüreğinde bir umut ışığı doğurmuştu.

– sözünü ettiğim doktor diyarbakır’lı yani hemşehriniz oraya varabilirseniz mutlaka size yardımcı olacaktır.

bu sözler bir umut ışığıydı ama mesele oraya, isviçre’ye varabilmek. oturduğu taşın üzerinden doğruldu, bu defa acele etmiyordu, ağır ağır eve doğru yürüdü.

kapıyı, evin 9 yaşındaki kızı esma açmıştı. ilk sözü şu oldu :

– annen nasıl ?

esma asık bir yüz ifadesiyle baktı babasına, doğruca eşinin yattığı odaya gitti. aynur hanım yarı baygın bir vaziyette uyuyordu. başucuna oturdu. eşinin elini tutup iki avucunun arasına alıp yüzüne doğru götürüp öpüp okşadı. gözlerinden hafif bir iki damla yaş eşinin elini ıslatmıştı.

aynur hanım gözlerini hafifçe aralayıp kocasının elini sıktı. kısık bir sesle :

– geldin mi?

diye sordu.

adam aynı kısık ses tonuyla :

– geldim

dedi.

– nasılsın bugün?

diye sordu.

aynur hanım hafif bir tebessümle :

– iyiyim.

dedi ve gözlerini tekrar yumdu.

evin tek oğlu 19 yaşındaki sinan da gelmişti. o da bir kahvehanede çalışıyordu. babası gibi sabahın köründe kalkar akşama kadar durmadan çalışırdı.

eve gelir gelmez annesinin odasına girmiş, hafif buselerle yanaklarından öpmeye başlamıştı. evde, beyninde tümörle yaşayan sayılı günleri kalmış bir eş, bir anne ve çaresiz mucize bekleyen bir koca ve iki çocuk…

baba-oğul odadan çıkıp salondaki sedirde oturdular. sinan babasına bakıp sordu :

– baba ne olacak böyle? anam eriyor.

çaresizliğin esir aldığı inşaat amelesi seyit, oğlunun belki de yeryüzünde yaşayan tüm insanlığa sorduğu soruya tek kelimeyle cevap vermişti :

“mucize”

**

evin küçük kızı esma, annesini kurtaracak ilacın adını öğrenmişti. yastığın altında biriktirdiği bozuk paraları alıp evden fırlamış sokağın sonundaki ulu camii’nin altındaki eczaneye şimşek hızıyla girmişti. elindeki bozuk paraları cam tezgahın üzerine koyup eczacı kalfasına :

– mucize istiyorum.

diye bağırmıştı…

eczacı kalfası gülümseyerek :

– bakkal diğer sokakta oradan al istediğin çikolatayı.

dedi.

esma sesini yükselterek :

– çikolata istemiyorum annem çok hasta, babam kurtulması için mucize lazım dedi.

sonra ağlamaya başladı.

-nolur verin o ilacı param yetmiyorsa yine getiririm yarın.

-gel buraya kızım.

diye tok bir ses duyuldu eczanenin içinden. esma sesin geldiği yere döndü. eczanenin girişinde koltuklarda karşılıklı iki amca oturmuş kahve içiyorlardı. biri çok şık giyinmiş yazlık açık renkli bir takım elbise, kravat, ayağında rugan deri bir ayakkabı, gülümseyerek elini uzatmış esra’nın ona doğru gelmesini bekliyordu. esra biraz çekinerek biraz utanarak adamın yanına geldi.

adam sormaya başladı :

– annenin hastalığı ne?

esma başı önünde cevap veriyordu.

– başı hep ağrıyor amca doktora götürdüler iyileşmedi. babam, abime dedi “annenin iyileşmesi için mucize lazım”. ben de o ilacı almaya geldim nolur verin bana o ilacı annem iyileşsin.

bu arada tekrar ağlamaya başladı. şık giyimli amca elinin tersiyle esma’nın gözyaşlarını silerek ayağa kalktı :

– eviniz nerde?

diye sordu…

– arka sokakta.

dedi esma

– ben de doktorum kızım, anneni görebilir miyim? esma’nın gözleri parlamıştı.

– gidelim doktor amca ama o ilacı verin.

doktor amcası eczacı kalfasına seslendi :

– bir kutu aspirin ver.

esma sımsıkı tuttuğu bir kutu aspirin önde, doktor amcası arkada eve doğru yürüdüler. esma’nın aniden evden çıkmasını merak eden babası ve abisi kapının önüne çıkmışlardı. esma onları görünce koşarak bağırmaya başladı, elindeki aspirin kutusunu sallayarak:

– aldım annemin ilacını, hem de doktor amca getirdim, anneme bakacak.

amele seyit, kahveci sinan… iki garip.. .iki çaresiz… iki umutsuz… ve esma… ve bir kutu aspirin…

seyit ve sinan gelenin doktor olduğunu duyunca ayağa kalkıp doktora doğru ellerini uzatarak tokalaşıp hoş geldin deyip içeri davet ettiler. içeri girdiklerinde doktor hastayı sordu. doğruca aynur hanım’ın odasına girdiler. hasta uyuyordu. sinan annesine seslendi.

doktor;

– bırak uyusun.

dedi. röntgen filmlerini hastane tetkiklerini istedi. esma bir çırpıda kocaman sarı zarfı getirip doktor amcasına uzattı. doktor önce tetkiklere göz attı sonra siyah röntgen filmleri ışığa tutup teker teker defalarca baktı.

odada çıt çıkmıyordu. hane halkı meraklı bakışlarla elleri önlerinde iki pençe pür dikkat doktorun her hareketini izliyordu. doktor elindeki filmleri tekrar esma’ya uzattı ve babaya dönerek

-dışarı çıkalım.

dedi salona geçip sedire buyur ettiler doktoru. doktor anlatmaya başladı.

-burdaki meslektaşlarım doğru söylemişler, tümör çok riskli bir yerde, zor bir ameliyat olacak, yurt dışına isviçre’ye gitmeniz lazım.

baba seyit bir kez daha yıkılmıştı. onu biliyordu, biliyordu da nasıl gidecekti yurt dışına, hangi parayla.

-biliyorum begim dedi doktora, biliyorum da imkanımız yok, ben amelelik yapıyorum begim. dediğin yerde bir doktor varmış bizim hemşehrimiz, çok iyi bir doktor ona ulaşabilsek ama nerdeee imkansız…

doktor, sinan’ın getirdiği çayı alırken sordu :

– o doktorun ismini söylediler mi sana?

seyit bir çırpıda söyledi, nasıl unutabilirdi…

– he begim, ismi gazi yaşargil…

doktor hafifçe gülümsedi :

– profesör gazi yaşargil benim..

seyit doktora baktı :

– bizimle eğlenme begim hastamız var…

doktor çayını karıştırırken devam etti :

– evet gazi hoca benim… bir konferans için ankara’ya geldim, hazır ülkeme gelmişken memleketim diyarbakır’a uğramamak, dostlarımı görmeden gitmek olmazdı. camii’nin yanındaki eczanenin sahibi benim iyi bir dostumdu, vefat etmiş oğluna baş sağlığı dilemeye geldim, sonrası malûm. esra kızım geldi, mucize arıyordu ve buldu. şimdi ben hastayı seninle beraber götürecem ve ameliyatını bizzat ben yapacam, bir kuruş masrafınız gitmeyecek, bir kaç gün daha burdayım, siz pasaport işini halledin gerisi bana kalsın.

seyit ve sinan lâl olmuş, esra’nın elindeki aspirin kutusunun aslında mucize ilaç olduğunu anlamış, ikisi de aynı anda gazi hoca’nın elini öpmek için hamle yapmıştı.

gazi hoca, “estağfurullah” deyip ayağa kalkmıştı. aynur hanım, başarılı bir ameliyatla sağlığına kavuşmuş, sağ salim evine dönmüştü…

bunun adı “mucize” idi..
devamını gör...

sana eş cinsel cin musallat olmuş

ne kadar büyük bir bok çukurundayız, sanırım hiç bilemeyeceğiz.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim