günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. toplanan kuşların arasında hüdhüd, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyik, şahin ve diğerleri vardır. amaçları, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir.
hüdhüd söze başlar ve hz.süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra;
“kuşkusuz bizim de bir padişahımız vardır. o da kaf dağı’nın ardındadır.”
“adı simurg’dur, kuşların padişahıdır. o bize yakındır lakin biz ona oldukça uzağız.”[3][4]
diye anlatır. simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüdhüd’ün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler.
kuşlar simurg’un sözü üzerine yola revan olurlar.
ama yol çok uzun menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. hepside, simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüdhüd’ün yanına varınca “kendilerince geçerli çeşitli mazeretler üretmeye” başlarlar.
çünkü kuşların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir.
örnek olarak, bülbülün isteği gül; dudu kuşunun arzuladığı ab-ı hayat; tavus kuşunun amacı cennet; kazın mazereti su; kekliğin aradığı mücevher; huma’nın nefs-i kibir ve gurur; doğan’ın sevdası mevki ve iktidar; üveyiğ’in ihtirası deniz, puhu kuşunun aradığı viranelerdeki define, kuyruksalanın mazereti zaafiyeti dolayışla aradığı kuyudaki yusuf’a hepsi de başka, başka özür ve bahanelerdir.
bu mazeretleri dinleyen hüdhüd, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir. simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.
hüdhüd söz alır ve şunları söyler. söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir: ’simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu? simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar. simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadı. onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil. o, yüce lûtfuyla bir ayna icat etti. o ayna gönüldür; gönüle bakda, onun yüzünü gönülde gör!’’
hüdhüdün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde simurg’u aramak için yola koyulurlar. ama yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır…
yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli mazeretler ileri sürerler.
bunların arasında, nefsanî arzular, servet istekleri, ayrıldığı köşkünün özlemi, geride bıraktığı sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet, vefa, küskünlük, kibir, ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla; bir kuşun sorduğu “daha ne kadar yol gidileceği” sorusu vardır.
hüdhüd hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra simurg’a ulaşabileceklerdir.
hüdhüd’ün söylediği, “yedi vadi” şunlardır:
1.vadi: istek
2.vadi: aşk
3.vadi: marifet
4.vadi: istiğna
5.vadi: vahdet
6.vadi: hayret
7.vadi: yokluk
kuşlar gayrete gelip tekrar yola düşerler. ama pek çoğu ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur ya aç susuz can verir ya yollarda kaybolur ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur ya ağır hastalıklarla geride kalır ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılır.
bu sayılan engellerin hepsi de hakikât yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır. bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer. bütün vadileri aşarak menzil-i maksuda yorgun ve bitkin bir halde varan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları simurg’u dergahını sorarlar. kuşlara simurg tarafından birisi gönderilir.gelen görevli, otuz kuşa ayrı ayrı birer yazı verip okumalarını ister. yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve yaptıkları yazılıdır. bu arada, simurg tecelli eder.
fakat, otuz kuş, tecelli edenin bizzat kendileri olduğunu; yani, simurg’un mânâ bakımından otuz kuştan ibaret olduğunu görüp şaşırırlar. çünkü kendilerini simurg olarak görmüşlerdir. kuşlar simurg, simurg da kuşlardır. dergâh aslında bir aynadan ibarettir. bu eserde şöyle açıklanır:
“siz buraya otuz kuş olup gelip göründünüz. daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. çünkü burası bir aynadır!”
hasılı, otuz kuş, simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz. çünkü, hepsi bir’dir.
aynı, aşıkla, maşukun aşkta;
habible, mahbubun muhabbette;
sacidle, mescudun secdede; bir olması gibi…
aradan zaman geçer,
’’fenâda kaybolan kuşlar yeniden bekâya dönüp’’, ’’yokluktan varlığa ererler…”
devamını gör...