uzun sürmüş olsa da birkaç gün önce bitirdiğim çok nadide bir kitaptır. benim açımdan dikkatimi çeken bazı yönlerini ele alacağım.
kitapta toplum sözleşmesinin uygulanışı oldukça göze çarpıcıdır. bir örnek vermek gerekirse nedir kastettiğim toplum sözleşmesi, insanların var olan durumlarını sürdürebilmesi için, örneğin eşini aldatan bir karı veya kocaya uyguladıkları baskı/dışlama olabilir. aksi takdirde kendi kurdukları aile yapısı güven altında olmayacaktır. şöyle ki toplum tepki göstermediği takdirde her geçen süre evliliğin başında verilen sözün çiğnenebilir olmaya yüz tuttuğu görülecektir. (günümüzde insanların ne kadar rahat evlenip boşanabildiklerine bakarak, tepkinin azaldığı yönünde bir çıkarım yapabiliriz )
kitaba dönecek olursak.
-------ağır spoiler--------
sosyetede anna'dan daha büyük günahlar işleyen, yine de evliliğini koruduğu müddet hiçbir sorun ile karşılaşmayan hanımefendilerin var olması, aynı zamanda anna'nın günümüze kıyasla gördüğü aşırı baskı ve dışlanmaya maruz kalması çok ince detaylarla kitapta işlenmiştir. bunlar toplumun dışavurumunu ve bazı özelliklerine dikkat çekerek (ne kadar ikiyüzlü olabildikleri gibi), kitapta özellikle "sosyetenin" ne kadar yapmacık olduğunu anlatmaktadır. beraberinde ise sosyetenin varlığına da ihtiyaç duyulduğuyla bir ikilemin içine sürüklemeden de bırakmamıştır bizi.
üç aile yapısına bakacak olursak üç farklı hayat tarzı görebiliriz. anna bir deyimle özgürlüğünü farklı bedeller ödeyerek ele almış olsa da tam anlamıyla özgür olup olmadığı tartışılabilir. karar verdiği hayatın bu olmasına rağmen sonuçlarından hiç de memnun olamamıştır. pişman olduğunu söyleyebilir miyiz? bence hayır, olmadı. işleri buraya vardırtan ise birçok faktörden bahsedilebilir ama işin içinden çıkamayız, bunlar erken yaşta sevmediği bir adamla evlenmesi ve hikayenin geçtiği dönemde, yapılmış bazı hataların düzeltilmesinin zor olması gibi. dolli ise anna'nın hayatına özendiğini ve ona kıyasla yitik bir hayat sürmesine rağmen anna'da eksik olan birtakım şeylerden rahatsız olmuştu. burada iki hayatında birbirine tamamı ile zıt, aynı zamanda ikisinin de farklı eksiklerinin olduğu sonucu çıkar. bu arada dolli'nin hayatı tam bir fiyasko olmasına rağmen her zaman mutsuz olmadığını düşünecek olursak; yine özgürlük, haz gibi kavramlardan feragat ederek, çocuklarıyla birlikteyken kısmen mutlu bir yaşam sürmesi de bir seçim meselesi. evet, anna'nın seçtiği yaşamın buna tepki/zıt bir yaşam olarak tasarlanmış olduğuna artık eminim.
kiti ve levin'in evlendikleri ilk zamanlar sancılı geçse de, ikisi de çabalamış ve birbirleriyle uyum içinde yaşamayı öğrenmişlerdir. son zamanlarda anna ve vronsky arasındaki geçimsizliğe benzer bir ilişkiyle evlilikleri başlamış ve bunu aşmışlardır. diğer ailelere kıyasla aralarındaki güven temellendirilmiş, birbirlerine hangi konularda müsamaha göstereceklerini bulmuşlardır. bu da olması gerektiği gibi zamanla olmuştur zaten. sonuç olarak kiti ve levin gibi olmalıyız :)
anna ile levin zaten iki başrol. anna hem kitabın ismi olması ile hem de cefakar davranışlarıyla en dikkat çekici başrol olsa da, levin'in hakkını yememek gerek. levin bayağı apayrı bir konu. bu arada bir kişiyi unuttuk diye düşünmeyin ondan da bahsedeceğim, en mazlum adam olan aleksey karenin ise bize ibret olsun. böyle olaylar yaşadıktan sonra tanrıyı ve iç huzuru bulmak, yeni biriyle evini paylaşmak neyse de, o kadar ciddi ve karizma bir adamın ayinler yapması da ne bileyim... (şaka bir yana son sahnelere kadar aleksey karenin, bulunduğu şartlar altında davranış şekliyle çok büyük bir örnek teşkil etmektedir. )
-----daha fazla ağır spoiler-----
benim bu kitaptan çıkarabileceğim tek bir sonuç olamaz veya tam anlamıyla yazarı anladığımı da iddia edemem. öncelikle levin'in direkt olarak yazarı yansıttığı belli oluyor. bir yerde levin, yazarın biyografisi gibi bir laf okumuştum ama garip bir tabir, makul de olabilir. kitaptan çıkardığım temel şey ise; dışarıyı, bir dereceye kadar mühimseyebiliriz, çünkü anna bunu yapmadığı için kendini kaybetmedi mi? öyle bir duruma geldi ki malum kişiyi cezalandırmak için öyle bir eyleme girişti, işin boyutu çok farklı bir hal aldı. bu duruma gelmesinin sebebi ise dışarıya karşı çok büyük bir bağımlılığı olması, başta dediğimiz gibi sosyetenin gerekliliği ve gereksizliği arasındaki ikilem de aslında önemli bir nokta. eğer anna, levin gibi bir ayrım yapabilseydi (benliği ve dış dünya arasında), ne çevresinin dışlamasından o kadar etkilenirdi ne de vronskiy'e abartılı bir şekilde bağımlı olmazdı. tabi ki anna ve levin arasında çok büyük bir fark var, o da anna'nın üzerinde çok büyük bir baskı olması ve yaralarının çok daha derin olması.
levin'in bu ayrımı nasıl yaptığını sonda yazar çok açıklayıcı bir şekilde betimliyor fakat bu her insanın içerisinde bulacağı ve yol alacağı bir durum. ayrımdan kasıt ise açıklamak gerekirse, insanın dışarıdan ne denli etkilenebildiği/bağımlı olduğu, kendisiyle ne denli barışık olduğu olabilir. en önemlisi ise yazarın başlıca değindiği iç huzur. levin mutlu bir hayat sürse de içerisinde varoluşsal problemler yaşıyordu ve bunu çözerek, kendi içerisindeki huzur ile dış dünya arasında bir çizgi çekti. bu da anna'nın ruhsal durumuna zıt bir tutumdu.
devamını gör...