havin_mohul yazar profili

havin_mohul kapak fotoğrafı
havin_mohul profil fotoğrafı
rozet
karma: 1351 tanım: 39 başlık: 11 takipçi: 64

son tanımları


sohbet


havinmohul

bir sohber neleri değiştirir ki demeyin.bir sohbet bir çok şeyi değiştirebilir.

evlilikte bi sohbet

sanıyorum evliliklerin en temel sorunu bu,siber edememek.insan anlaşılmak ister, konuşmak ister,bir şeyleri paylaşmak ister.evlilikte bu değil midir zaten,bir şeyleri paylaşmak,paylaşabilmek.ama ne yazık ki şu anın en temel sorunu bir şeyleri paylaşamamak,sohbet edememek.
kadın; anlaşılmak ister, duygusaldır.wohber etmek,eşiyle bir şeyler paylaşmak,anlatamk ister.
erkek; anlaşılmak ister, sorunlarını anlatmak ister.üstünde ki sorumluluk duygusunu atmak,iş yükü ve stresini unutmak ister.
ikiside aynı şeyi ister aslında ama beden aynı noktada buluşamazlar.bir adam düşünün eve geldiğinde gün içinde yaşadığı tüm stresi üstünden atmak ister, kafasının içi doludur,sorunlar, sıkıntılardan kaçamak ister.eşi ile oturup sohbet edebilmesi,anlatabilmesi o adam için her şeydir.
bir kadın düşünün.eşinin işten eve gelişini bekleyen, bütün gün yorulmuş olan,ilgi bekleyen.eşi ile sohbet edebilmek o kadın için her şeydir.

ya da her iki eşinde çalıştığını varsayalım.eve gelindiğinde birer kahve ya da çay eşliğinde bır sohbet ikisi içinde her şeydir.aslında evlilik için sohbet edebilmek,paylaşabilmek her şeydir.ne yazık ki monotonlaşıyoruz artık.konuşmaktan aciz kalmışız ve konuşulamayan beklentiler,edilemeyen sohbetlerin karanlığında dağılıp gidiyor.teknolojik çağında etkisi ile uzaklaşıyoruz birbirimizden.kadın/erkek sohbet emek,bir şeyleri paylaşmak için beklerken, kadın/erkek tüm dikkatini elinde ki telefon,tv ya da herhangi başka bir şeye çoktan vermiş oluyor.sohbetler oluyor böylelikle.sanıyorum aldatmalarda bu yüzden yaşanabiliyor.çünkü kadın/erkek anlaşılmak istiyor,sohbet etmek istiyor, paylaşmak istiyor.hiç bir şeyimizi anlatamadığımız, oturup karşılıklı sohbet edemediğimiz biris ile bir ömür paylaşmak zor gelir.

arkadaşlık ve ailede bi sohbet

eskiden bu kadar çok teknolojik şeyler yoktu.sanırık bu yüzdende aile içinde de arkadaşlıkta da sohbetler daha fazlaydı.insanlar artık birbirlerini anlamıyorlar,bir şeyleri oaylaşmıyorlar ve sohber eşliğinde paylaşılmayan,konuşulmayan tüm bu şeyler birikip birer sorun haline geliyor.gerginleşiyoruz,yalnızlaşıyoruz.birbirimizi anlamadığımız içinde yargılayıp,eleştiriyoruz.bi sohbet herkese çok iyi gelir.o sohbette hayaller paylaşılır,istekler paylaşılır,sorunlar çözülür,ruhumuz dinlendirilir.eğer bir şeyleri paylaşamayacaksak neden bir aileyiz ya da neden arkadaşız ki?
bizim bir aradayken telefonla,tv vs. ile ugraşmamız değil sohbet etmemiz,paylaşmamız gerekiyor.bize iyi gelecek olan budur.

zamanın çoğunu yok yere harcıyoruz.o kadar yorgunuz ve 'sözde' yorgunuz ki sevdiğimiz ya da sevdiğimizi söylediğimiz insanlara ayıracak beş dakikamız yok.sadece bir beş dakika oturup sohbet edebilmek,bir şeyleri paylaşabilsek aslında ne de çok sorunu halletmiş olacağız.bi sohbet aslında hepimize çok iyi gelecek. :)

havin mohul
devamını gör...

çocukluk travması


havin mohul

eminim bir çoğumuzun mazisinde saklı kalmış çocukluk travması dediğimiz birer anısı ya da anıları vardır.peki bu travmalar hayatımıza nasıl yön veriyor? sizce yeterince derine saklayabildik mi biz bu travmalarımızı?

hepimizin buna cevabı tabi ki atlattım olacaktır ama şundan eminim ki daha bu soruları sorarken bile içinizde bir şeyler hareketlenmeye başladı bile.bizler ne kadar sakladık,atlattım,maziye gömdüm desekte aslında çocuklukta yaşadığımız tüm kötü anlar bizde muhakkak bir iz bırakmış oluyor ve günü geliyor bu izler biz kapandı sanarken gün yüzüne bir bir çıkıyor.insan çocuklukta neyden korkup bunu asla büyüdüğüm de yaşanmayacağım dese de hayat karşısına hep onu çıkartıyor.aslına bakarsanız bunu birazda biz kendimiz yapıyoruz.nasıl mı;bizler çocukken aldığımız yaraları çok iyi tanıyor ve biliyoruz bu yüzdendir ki hayatımız boyunca yaptığımız tüm tercihler yine bu travmalar ve yaralar etrafında şekilleniyor.çünkü yıllar önce de onu yaşadık ona yabancı değiliz bu biraz da mıkmatıs mıknatısı çeker teorisi gibidir.bu elbette bizim suçumuz değil çünkü o anları biz yaşamak istemedik,o yaraları küçücük yüreğimizde biz kendimiz açmadık.tüm bunlara sebep oldular.örneğin çocuklukta babanız annenizi aldatmışsa ve aile içerisinde şiddet varsa sizler kendi içinizde bir bölünme yaşarsınız.bu bölünme de çoğunlukla bir taraf anneyi çok severken diğer taraf babadan nedret duymaya başlar.ve şu cümleler şekillenir kafanızda ben babam/annem gibi olmayacağım ya da ben babam gibi bir adam ile evlenmeyeceğim.ne yazık ki bazen öyle tercihler yapıyoruz ki gidip tamda babamız/annemiz gibi oluveriyoruz bir anda kısaca yağmurdan kaçarken doluya tutuluyoruz.bazense çok iyi bir evlilik yapsak bile bunu yürütemiyoruz sürekli bir güven kaybı oluşuyor insanda ve hep bir hakimiyet kurma, baskı kurma elde tutmaya çalışma gibi olaylar baş gösteriyor bunun sonucunda ise maalesef yine çok iyi dediğimiz sevgi ile başlayan evlilik sarsılıyor.bazen insan çok sevdiğini yaraladığını hissettiği ya da düşündüğü için terk edip gidiyor ya da her şeyi gerçekten mahfettigi için.arkadaslık ilişkilerin de böyledir bu keza iş ortamında ya da sosyal ortamda ya da size zarar vereceğini bildiğiniz halde hiç bir şeye hiç kimseye hayır diyemediğimiz oluyor,bazı şeylerden vazgeçemiyiruz,terk edemiyoruz,nereye gidersek gidelim bizler hep çocuklukta aldığımız yaralar ve travmalar ile karşı karşıya kalıyoruz.nedir peki bunun sebebi?
şöyle ki biz aslında iyileştim ben iyiyim her şeyi atlattım o anları maziye gömdüm diyerek kendimizi kandırıyoruz,kendi kendimizi bu yalana inandırmamız yetmezken bir de bunu hayatımıza enpoze edip insanları inandırmaya çalışıyoruz.çoğunlukla ağır travmalar yaşayan kişiler sorunlarını açık açık konuşamazlar,kirildiklari,üzüldükleri en ufak olayı bile karşı tarafa sezdiremezler.gurur yaparcasına atarlar içlerine orada saklı kalır ama günün birinde bir anda hiç anlamsız şekilde patlak verir bu.kimse ne olduğunu anlayamaz ,aslında siz neyin neden olduğunu çok iyi bilmenize rağmen asla anlatamazsınız bunu karşı tarafa,zaten en başında da anlayamadığınız için bu noktaya gelir olaylar.bizler aslında gerçek mana da iyileşebiliriz, çocuklukta kalan yaralarımızı derinlere gömmeye çalışmak yerine onlarla yüzleşip onları daha çok kanatıp onlardan korkmadan yaşayabiliriz.oysa çoğumuz geçmişten,yaralarımızdan korkmadan yaşıyormuş gibi yapıyoruz.iyileşebilmek mümkün.bu yaraları biz açmadık bunlar bizim suçumuz değil biz iyileşebiliriz,hiç kimse anneniz ya da babanız gibi olmak zorunda değil,bazı şeyleri gerçekten kabullenip devam edebiliriz, eşimize, dostumuza gerçekten de güvenebiliriz.aldatmanın bir karekter meselesi olduğuna inanıp devam edebiliriz yolumuza,bazı şeylerden vazgeçip,hayır diyebiliriz.tüm bunların yolu kapattım,gömdüm,atlattım sandığımız yaralarımız ile yüzleşmekten geçiyor,onları daha çok kanatıp bak ben buradayım ve sizlerden korkmuyorum diyebilmeyi başarabilmekten geçiyor.biliyorum hepimizin içinde küçük kalbi paramparça olmuş yaralı birer çocuk var ama o çocuğu geçmişin yükü altında ezmektense oradan çekip alıp iyileştirmeliyiz ve bunu bizden başka kimse iyi yapamaz.

sevgiyle kalın:)


havin mohul
devamını gör...

çocuk istismarı


havin mohul

ruhum kanıyor
bilmedigim bir sızı kasıp kavuruyor içimi
daha çocukluğumun başında leş bir koku sarmış bedenimi
ruhum kanıyor,
çığlık çığlığa haykriyor
kasvetli bir hava büyüyor her yerde
içim karanlığa dönük
çocukluğum yok oluyor
suçlu hissediyorum
kirlenmiş bir beden taşıyorum
ruhum içinde sıkışmış
benim değil bu eller,benim değil bu beden
neden kurtulamıyorum
korkuyorum herkes beni suçlayacak
kafamın içi dolup taşıyor susturamiyorum
koşup oynamak isterken delice
adım atmaya dizlerimin bağı çözülüyor
nefes almak istemiyorum ben
tenimde yabancı ellerin izi
ensemde yabanci bir nefes
tüylerim ürperiyor
çığlık çığlık çığlığa yüreğim
karanlık çekiyor beni
uyumak istiyorum
yeniden annemin dizlerinde
babamın kollarında uçmak
kirlenmiş bir beden taşıyorum
attığım her adım zehir bana
ölmek istiyorum
ruhum özgürlüğüne uçmak istiyor
yaşamak ağır geliyor taşiyamiyorum
kirli eller,kirli yüzler umursamazca gülerken
ben her gece için için ağlıyorum
ruhum kanıyor
çığlık çığlığa bedenim
bana ait değil bu eller bu beden benim değil
kacmak gitmek ruhumu ozgurlestirmek istiyorum
ölmek midir çare ?
kurtuluşu yok mudur?
ben değilim suçlusu
bedenim değil
ruhum değil
hayirmak istiyorum delice
kaybolurken ben karanlığın dibinde
kirli eller,kirli yüzler gülüyor.


havin mohul
devamını gör...

kars


havin mohul

kars, doğu anadolu bölgesi’nin kuzeydoğusunda yer alır. il nüfusu: 284.923’dür. bu nüfusun %50,8’i şehirlerde yaşamaktadır. ilin yüzölçümü 10.193 km2’dir. ilde km2’ ye 28 kişi düşmektedir. ilde 8 ilçe, 9 belediye, bu belediyelerde 57 mahalle, ayrıca 381 köy bulunmaktadır.

kışı çetin geçen kars’a her yıl metrelerce kar yağmaktadır. yolların kapanması, çığ, köylerden şehirlere ulaşım zorluğunu elbette haberler aracılığı ile biliyoruz. ne var ki, doğu anadolu bölgesi’nin incisi kars’ı anlamak, orada yaşayan insanların yaşadıklarını, çektiklerini anlayabilmek için öncelikle bunu hissetmek gerekir. önce soğuğunu hissedeceksiniz iliklerinize kadar, sert rüzgarını yüzünüzde hissedeceksiniz. kış gelmeden tüm işlerin bitirilmesi gerekmektedir ve o yorgunluğu mutlaka tatmalısınız. insanların kara kışlarda yaşadıkları zorluğu görmek değil, yaşamak gerekir.



kars’ın merkezi yaşamını genellikle herkes bilir ama asıl köylere dönmeli yüzler. orada yaşayanlara, çocuklara, kadınlara dönmeli. soğuktan donan eller, kıpkırmızı kesilen yüzlere bakmalı. kars’ın köylerinde yatan gerçek hayatlar saklı. zaman zaman içinde acılar biriktiren, zaman zaman güzellikler barındıran kars ilimizin köylerinde yaşam nasıl sürer, sizlere bunu kendi yaşam ve gözlemlerimle aktaracağım.

karsın en büyük geçim kaynağı hayvancılıktır. köylerde bir çok büyük baş ve küçük baş hayvan vardır. bunlar; inek, kaz, tavuk, buzağı, at ve eşektir. bunun yanı sıra bu topraklarda çiftçilik de yapılır, biçerdöver, at arabası, tırpan, patos, römork, traktör gibi bir çok tarım aletleri bulunmaktadır. bunlar çiftçiler için çok değerlidir, onlar olmadan işlerini tamamlamaları imkansızdır. çok eski zamanlarda bu topraklarda yaşayan insanlar tarlalarına gelip gitmek için yürürlermiş, dağlardan geçip tarlalarına ulaşmak için uzun yollar geçerlermiş; sırtlarında tırpanları ile yürüdükleri yollar, alın terleri ile çalıştıkları tarlalar…

saatlerce tarlalarda kocalarının peşinden giden, akşam eve gelip çocuklarıyla, ev işleriyle hiç durmaksızın uğraşan yine kadınlar. hayatın bu zorluğundan en büyük nasiplerini almışlar, onların kaderleri doğarken çizilmiş. evlenecek yaşa gelir gelmez, görücü usulü evlendirilen kızların kaderidir bu, daha kendilerinden haberi yokken evlendirilirler, koca himayesine girip çocuk doğurup, oradan oraya savrulurlar buralarda. akıllarında yüreklerinde ise tek bir düşünceleri, hayalleri vardır; çocuklarının kaderleri onlara benzememeli, onların çektiklerini ne kızları ne de oğulları çekmemelidir. hayat onlara çok da iyi davranmamıştır. belli bir yaştan sonra her şeyden umudunu kesip çocukları için yaşayan kadınlar…

erkekler de hayattan muzdariptir elbette. doğar doğmaz babalarının hayatı, yaşantısı yapışır üzerlerine. daha küçücük yaşta hepsi kendinden büyük işlere koşturulur, kimilerinde gurbete çalışmaya giderler. yıllarca ailelerinden uzakta bilmedikleri bir şehirde, tanımadıkları insanların içinde çalışırlar ailelerine bakmak için. kimisi çocukken gider kimisi büyüdüğünde; kimisi büyüyüp gelir kimisi hiç gelmez.



bu topraklarda bir hayat yaşantısı vardır ki o da erkekler hep ev reisidir onların sözü geçer, kadınların pek söz hakkı yoktur, erkeğin yanında kadının sözü hiçtir. ta eski çağlardan bu yana bu hep böyle gelmiştir, günümüzde bu her ne kadar aza indirgenmiş olsa da geçerliliğini bir şekilde sürdüren yazılı olmayan bir kuraldır. her ne kadar günümüzde karşı olunsa da bu topraklarda elbette kadına şiddet de vardır, sesini haddinden fazla yükselten kadınların ne yazık ki yaşadığıdır bu. haklı olsan da susacaksın diyorlar onlara; anneler kızlarına biz böyle gördük derler, babalar oğullarına biz böyle öğrendik derler. hayat hep bu çizgiden ibaret günümüze kadar gelmiştir fakat günümüzde bir çok şeyin olduğu gibi bu düzen de değişmiştir. elbette bu herkes için geçerli bir olay değildir her ailenin her ferdin yaşamı farklıdır.



teknolojinin gelişmesi, eğitim ve sağlığın gelişmesi hız kazanması bu topraklarda yaşayan gelecek kuşak çocukları için birer umut ışığı olmuştur. günümüzde bir çok kız ve erkek çocuğun kaderi değişmiştir. çocukluklarını yaşayamamış, gözlerini açar açmaz hayata atılmış, kendilerinden büyük sorumluluklara koşup, işler yapan, sabahtan akşama kadar iş peşinde koşan annelerin ve babaların çocuklarının kaderi eğitim, sağlık ve teknoloji ile değişmiştir. günümüz de köylerden kars merkeze ya da büyük şehirlere göç eden bir çok aile vardır. günümüz çocukları elbette eski çağları bilmez hatta belki hatırlamazlar. içlerin de çok az köy hayatının çilesini, zorluğunu yaşamış olanlar vardır. köyde hayat hep bir mücadele içinde geçer. kendi sütünü, yoğurdunu, peynirini, ekmeğini yine köylü halkının kendisi karşılar. yazın sabahın beşinde erkeklerin önderliğinde dağlara otlanmaya gönderilen hayvanlar, hayvanların kaldığı ahırları süpüren temizleyen kadınlar, yine akşam olunca gelen hayvanları sağıp sütünü kova kova alırlar ve bu sütten yoğurt, peynir, kaymak elde ederler. sağdıkları sütü, süt makinesine vururlar. bu süt makinesinin iki ucu açık yeri, el yordamıyla çevrilen kolu, üstte taze sağılmış süt dökülen büyük demir kap vardır. kadınlar sağdıkları sütü güzelce süzüp kovalarla makinenin bulunduğu kilerlere getirirler. bu kilerlerde bir çok erzak bulunur. yine süt makinelerinde genellikle burada durur, sağılan süt yavaş yavaş demir kaba üstten dökülür, makinenin kolu durmadan çevrilir. demir kaptan geçen süt bir uçtan yoğurt, peynir yapılması için süt olarak akarken diğer uçtan kaymak olarak geçer. böylece sütun kaymağını ayırmış olurlar. geriye kalan sütten peynir ve yoğurt, kaymaktan ise yağ yapılır. bunun yanı sıra kadınlar kendi ekmeklerini de yine kendileri pişirir. ekmeklerini tandır adı verdikleri yerde pişirirler. tandır, hemen hemen yerin bir metre kadara altında kazılmış çukura gömülü, özel tandır hamuru ile yapılan silindir şeklinde bir taştır. köylüler yere kazdıkları bu çukura özel olarak yapılmış tandırı yerleştirirler ve böylece burada ömür boyu ekmeklerini pişirirler. bu tandırın içinde ateş yakılır, ardından önceden hazırlanmış ekmek hamuru kadınlar tarafından beze haline getirilir. bu bezeler repete (rapata) dedikleri, ne çok sert ne de çok yumuşak olmayan ekip şeklindeki repetenin üstüne serilir ve güzelce şekil verilir. ardından hamurun tandıra iyice yapışabilmesi adına bir iki damla su ile ıslatılır ve tandıra yapıştırılır. böylece köylüler kendi ekmeklerini bir kaç gün ara ile kendileri elde ederler. bunların yanı sıra yine kars’a özel birbirinden lezzetli bir çok yemek vardır. bunlar hamurdan yapılan hangel (döngel), bulgurdan yapılan hasıl (xaşil), ekmekten yapılan ve yağda soğanla kızartılan nan aşı, kaz eti gibi bir çok çeşitli yemeği vardır. köyde yapılan bir çok iş ekmek pişirme işi kadar zahmetlidir. yazın bu işler bir nebze olsun kolaylıkla yapılıyor olsa da kışın bin bir zahmet ile yapılır.



kars’ta köy yaşamı özellikle kışın çok çetindir. fakat günümüzde artık teknolojinin artması, ulaşımın kolaylaşması artık köyde ki yaşamları da etkilemiştir. köyden şehre bir çok göç yaşanmıştır ve hala yaşanmaya devam etmektedir. köylüler ya şehir merkezine ya da diğer büyük şehirlere göç etmektedir. kimi aileler tamamen giderken kimi aileler de kişi şehirde geçirip yazı köyde geçirmek için geri gelirler. şehirleşen ailelerinde artık her şeye kolaylıkla erişme imkanı hayatlarını yavaş yavaş etkilemektedir. ne yazık ki gelecek kuşaklarımız ailelerinin geçmişlerinden tamamen uzakta hatta neredeyse hiç bilmeden büyümektedir. tüm bunların yanı sıra günümüzde bir çok bölgeye yapılan barajlar, yaşanan küresel ısınma her yeri etkilediği gibi kars’ta bir çok yönden etkilemiştir. çocukluk yıllarımdan yola çıkarak söyleyecek olursam, o zaman yağan kar ile şu an yağan kar miktarı arasında elbette ki gözle görülür bir fark yaşanmıştır ve tabi ki yine yaz mevsimi de aynı oranda etkilenmiştir. fakat yine de hiçbir şey kendi memleketinde yaşamak kadar güzel olamaz. bizler artık şehrin birer parçası haline geldik fakat diğer yarımız hala memleketimizle, köyümüzle birlikte. ailelerimiz ve bizler gelecek neslimize elimizden geldiğince geçmişimizi aktarmaya devam edeceğiz elbette. fakat hiç bir zaman geçmiş anında yaşandığı tadı vermez.



kars’tan bize kalan, köyden kalan hatıralarımız var şimdi, bazıları hayal meyal hatırlatmakta kim bilir belki bir zaman sonra onlarda silinecek hafızalardan ama kalpte ki yeri hiç şaşmayacak baki kalacaktır. eski toprak dediğimiz o güzel insanlarda bir bir gidiyor aramızdan bize geçmişlerini, hikayelerini anlatan büyüklerimiz kim bilir belki de gelecek neslimiz ninelerinden dedelerinden geçmiş hikayeleri onların dizinin dibinde dinleme keyfinin tadını hiç bilemeyecekler. eskiden elektrik gittiğinde nenem hikayeler anlatırdı bize ,teknoloji olmadan da mutluyduk ama şimdi bırakın elektriği teknoloji olmadan hiçbir şeyimiz tam değil. boz köyden çıktık ama bir yarımız hep orada kaldı. insan özünü hiç unutamıyormuş, gittiğiniz yerlere sadece alışıyormuşsunuz.

kars’tan çıkalı on bir yıl oldu, koskoca on bir yıl… bana sorsalardı belki de hiç çıkmak istemezdim fakat belki de bu noktaya hiç gelemezdim. her şey olduğu ve yaşandığı anda güzeldir.

havin mohul
devamını gör...

inatla yaşamak


havin mohul

ne yapmalı şimdi,inatla yaşamaya devam mı etmeli yoksa intihar mı?
belki de böylesine bir hayatı inatla yaşamayı seçmekte bir intihardı.insan bazen içte içe sesszice ölür.

havin mohul
devamını gör...

sen nereye aklın oraya


havinmohul

bedensel bir yorgunluk değil ki bu uzanınca geçsin.kafanı yastığa koymayı bırak, alıp başını gideceğin bir yer bile yok.nereye gitsen aklın seninle, kafanın içi susmuyor hiç.intihar edenleri düşünüyorum bazen, onların son vermek istedikleri hayatları değildi aslında kafalarının içiydi.ağlasan geçmiyor,anlatsan anlamıyorlar,gitmek istiyorsun ama kafanın içi hiç susmuyor.uyumak istiyorum.kafamın içini susturup uyumak.

havin mohul
devamını gör...

yeniden aşık oldum


havin mohul

yeniden aşık oldum galiba ben, yüreğim seni ilk gördüğü zamanlarda ki gibi delicesine atıyor.tarifsiz bir heyecan sarmış beni, bayramı bekleyen çocuklar gibiyim şimdi.eskiden senin adın geçtiğinde gözlerimin içi gülerdi şimdi ise affedilmez bir kırgınlık okunuyor.yıllardır hapsolmuş bir anı gibisin şimdi.biraz eskimiş, üstü tozlanmış ama ilk günki heyecanı uyandırmayan unutulmuş bir anı.başkası için seviniyorum şimdi,her sabah sesini duyabilmek için uyanıyorum.onunda beni beklediğini biliyorum mesela, yüreğim yüreğine kayıp gidiyor.korkuyorum aslında bende bıraktığın izlerden sonra adım atmaya ama tutamıyorum da kendimi,bıraktım ona.gülünce huzur buluyorum sanki,sesi bir müziğin melodisi gibi.ne zaman görsem onu yüreğim yıllanmış bir çınar misali tekrar yeşeriveriyor.sahi uzun zaman olmuş böyle çocuksu bir heyecan hissetmeyeli.ben galiba unuttum seni ve yeniden aşık oldum.sen gittin diye hayat bitmiyormuş sahiden de ,ah ne çok şey kaçırmışım.şimdi iyiyim ama geçmişi de geleceği de olmaları gereken yerde bıraktım.ben anı yaşıyorum,beni beklediğini bildiğim yüreğe,yüreğim elimde koşa koşa gidiyorum.ben galiba yeniden aşık oldum.


havin mohul
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri


havinmohul

bir ayrılığın hüznü var sanki tam şu an içimi kavuran, ılık ılık tüm bedenime yayılan.nefes almakta zorluk çekiyorum artık, aldığım her nefes boğazımda takılıp kalıyor.yüreğim bir gurbet ülkesi gibi sanki.bir göçebeyim ben gittiğim her yerden ayrılırım zamanı geldiğinde,bir sevda türküsüyle.ardımda bıraktığım özlemlerle geldiğim gibi giderim.bazen sessiz sedasızdır gidişlerim bazen gürültülü.gün olur ben giderim bir rüzgar eser sonra,hafif ılık yüzüne değip saçlarını okşarsa eğer bilki ben oradayım.gün olur giderim ben,bir yağmur yağar tenine değer ıslatırsa seni ,bilki ben oradayım.sonra gece çöker ay gelir süsler gökyüzünü, yıldızlar serilir etrafına bilki ben oradayım, kaldır başını bak gökyüzüne o en güzel gülüşünden gönder,senden bir armağan olsun bana.yaşadığın her an aldığın her nefes.bir göçebeyim ben gelir ve giderim.sonea ardım sıra gelirsin belki ,beni arar beni sorarsın.yüreğine sor o bilir neredeyim.kim bilir belki uçan bir kuşun kanadında ,renkli renkli açan çiçeklerin kokusunda saklıyımdır.kim bilir belki de çocukların özgürce attığı kahkalarinda saklıyımdır.gün olur giderim ben sen sakın ağlama,bekle beni elbet bir gün çıkar gelirim sana.belki sen gelirsin bana,arar bulursun beni.yüreğin alır getirir seni bana.gözlerin değer yine gözlerime,sesin bir müziğin melodisi gibi sarar bedenimi,kokun karışır ruhuma alır yine götürür beni buralardan.gün olur giderim ben ama bilki nereye gidersem seninleyim.bir gün kuş olur gelirim sana ,bir gün rüzgar olur eserim saçlarında, yağmur olur sararim tenini.ay olur aydınlatırsın geçeni,gökyüzüne bakıp gülümse sen,o en güzel gülüşünle serilir tüm yıldızlar etrafıma.karanlık gece olur sararım seni.bir göçebeyim ben , gün olur giderim.yüreğine sor beni,yüreğinin götürdüğü yere.

havinmohul
devamını gör...

diyelim ki o bunu okuyor

ve o gün giderken sen, gülüşünde takılı kaldı gözlerim.bilemezdim seni son görüşüm.bilemezdim bunun bir veda olduğunu.öylece kalakaldım arkanda,bekledim çıkıp geleceksin diye.gözlerim gittiğin yolda, gülüşünün hayaliyle bekledim ben seni,olurda bkr gün çıkar gelirsin diye anılar biriktirdim içimde.
devamını gör...

şiir

-sessiz çığlık-

kafamın içinde tonlarca ses,
dönüp duruyor sahipsizce.
sana bile anlatamamanın ağırlığı var üzerimde,
yabancı eller geziyor bedenimde,
şah damaramın üzerinde yabancı bir nefes,
her gece hissediyorum anne.
tüylerim ürperiyor,nefes alamıyorum.
ölüm yakın mıdır anne,
ölüm böyle bir şey mi?
çaresizim anne,
ölüm müdür bu?
bir kere demiştin ya çaresizlik ölümdür diye,
ölüyorum anne,kendi kenfimi öldürüyorum.
devamını gör...

ahmet kaya şarkılarından bir alıntı




bir şarkısı var hani ahmet kaya'nın "siz benim neler çektiğini nereden bileceksiniz" diye.yıllar önce hissetmiş gibi ele almıştı sanki ahmet kaya bu şarkıyı.insanlar anlayamamıştı onu çünkü.belki de biliyordu insanların birbirini gerçekten anlayamayacağını.derdini suya anlat derdi büyükler insana dert mi anlatılırmış.ne hissettiğini,ne de üzüldüğünü belli edeceksin,ne varsa içinde yaşayacaksın insana dert mi anlatılır hiç.ne varsa içinde yaşa gitsin,sezdirme kimseye acılarını, nasılsa yaşamadığı şeyleri anlamayacak karşındaki.şaşıyorum insanoğluna hissedemediği acılar üzerine bile bir yorumları var.şarkınin devamında çok güzel bir söz var hani "siz benim neden sustuğumu nereden bileceksiniz" diye.konuşamadığı acıları,susmaya zorlar insanı.belki de bazı şeylere susmak en iyisi.


devamını gör...

müzik

kafamın içindeki sesleri,yüreğimde ki çığlıkları susturabilmek için açıyorum müziğin son sesini.bitkin düştüm artık ,bir gün o da çare olamayacak,ölümün kollarına bırakacak beni ,müziğin son sesi.
devamını gör...

arzu ve istekler




eğer bir şeyi gereğinden fazla istiyorsan ya da arzuluyorsan( ki bu ruhen de olabilir) yapman gereken tek şey tüm gün onu düşünmek.hayata yapmak istediğin şey ile ilgili enerji göndermek.zihninin tamamını onunla doldurmak.istediğin şeye tüm enerjin ile ne kadar bağlantı kurup,zihnini yorarsan o şey sana o kadar çabuk gelir.tabi ki bunu ruhen,bedenen ve gerçekten istemen gerek, ona ulaşacağına inanman ve zihninde ki tüm engelleri aşman gerek.korkularını bir kenara bırakmalısın eğer istediğin şeyin bir bedeli varsa buna hazır olmalısın {tabi ki aklı başında olmakta da fayda var:)}.

ama eğer o şey sana ruhen,bedenen,zihnen bir haz verecekse,seni gerçekten içsel bir rahatlamaya ulaştıracaksa yapmalısın.zihnin bir şeyle ne kadar meşgul olursa bedenin ve ruhunda oraya yönelir ve bir anda tüm gayen o şey olur.bunu biraz daha fazla isteyip,hayata bu yönde enerji gönderdiğin de içten içe arzuladığın, istediğin o şey tam da seni bulur.

bunlar hayallerim,hedeflerin,ulaşmak istediğin bir kişi ya da bir nesne de olabilir.ruhun ve bedenin neyi gerçekten çok istiyorsa ve neye gerçekten çok ihtiyacı varsa git onu al.


devamını gör...

dünya




bazen değmiyor bu dünya.ne saatlerce uykusuz kalmaya,ne ağlamaya.bir sen mi yandın diyorlar,bir senin mi canın yandı neler geldi neler geçti bu dünyadan.öyle tabi neler geldi neler geçti.bu topraklar kaç sessiz çığlığı saklar içinde,bu karanlık geceler kaç gözyaşına şahitlik etmiş,bu güneş kendinden daha çok yakıcı olan acıya karşı gelememiş.ve kaç insan gelipte geçmiş bu kırık kalpler diyarından.biri kırmış biri yakmış;biri kırılmış biri yanmış ama sonunda hepsi aynı kapıya varmış.


devamını gör...

hayat

yara alacaksın evet.zaten kimse sana yara almadan,incinmeden, kırılıp dökülmeden bu dünyadan göçüp gideceksin demedi.evet kırılacaksın, canın yanacak hatta bazen gücün yetmeyecek ama önemli olan kırılan dökülen yerlerini sarabilmek.başkalarinin sende açtığı yaraları kendi ellerinle derinleştirme.onları sar,iyileştir.bu dünyada senden bir tane daha yok,şu an geçmez dediğin acılarına hapsetme kendini.kalk ve kendine gel,bitmez sandığın o acılar bir gün bitecek tıpkı sonsuz sandığın bu evren gibi.hepsi yok olacak, belki biraz izi kalacak ama geçecek.inan bana pişman olacaksın.bir gün arkana dönüp baktığında keşke üzülmek yerine kalksaydımda hayatın bana sunduğu fırsatları kovalasaydim diyeceksin.hayat budur, sana kolay kolay her şeyi altın tepside sunmaz ama gidip kendin bulabilmen ve başarabilmen içinde bir çok yol sunar.şu an yaşadığın hiç bir şey kalıcı değil, anını mahfetmeyi bırak, geçmişinin seni ezmesine izin verme.ne acılar yaşandı bu dünya üstünde,ne sessiz çığlıklar duyulmadı,ne insanlar geldi geçti,kalbi kırılan kalp kıran.ama hepsi aynı yerde.toprak aldım bir kere dönüşü yok bir daha,kendini diri diru gömmek yerine acılarını göm o toprağa.kapat üstünü sımsıkı.önüne bak.evet canın acıdı,evet kalbin kırıldı ama sen bundan nasıl bir ders çıkarabilirsin bunu düşün.canı yanan bir sen değilsin bunuda unutma.hic kimse bu hayatı gülüp eğlenerek yaşamıyor.senin hayatını yalnız sen kurtarabilirsin bir başkası değil.
devamını gör...

hiç gelmeyecek birini beklemek

ben halâ tek mesajına deliler gibi sevinecek kadar seviyorum seni.ben gelmeyeceğini bile bile bekliyorum seni,bir başkasının olduğunu bile bile bekliyorum işte.bilki hala çok seviyorum.bir alo desen bir gel desen bana,ben ömrümü yakar gene gelirim.
devamını gör...

kitap alıntıları

"meğer ne de güçsüzmüşüm.o çocukça kalbimde bir korku,sevgiye muhtaç biri yaşıyormuş.sen bunu fırsat bilip yendin beni.ama söz,sana bir daha asla yenilmeyeceğim."

terk edilişin sabahı/havin mohul
devamını gör...

çocuk gibi düşünebilmek

çocuk gibi düşünebilmeliyiz hepimiz.fakat ne yazikki çocuk gibi düşünmenin yanı sıra hiç düşünmeden konuşuyor hiç düşünmeden hareket ediyoruz.bizler tüm kavgalarımızı,sorunlarımızı ulu orta yaşar hale geldik ve tüm bunlar geleceğimiz dediğimiz çocukların gözleri önünde olurken biz hiç bir şey yokmuş gibi yaşamaya devam ediyoruz.çocuklar geleceğin birer annesi, babası olacaklar.her çocuk yarınımıza umut ışığı olarak gelir dünyaya.fakat bizler bu umut ışığını daha en başındayken söndürüyoruz.çocuklar duydukaları, gördükleri her şeyi zihinlerine kaydeder.fakat bizlerin gayesi 'bu kayıtlar ne kadar daha az kötü anı ile doldurulabilir' olmalı.elbette ki onları her kötü olaydan koruyamazssınız ama en başında kendi elinizle yapabileceğiniz kötülükten koruyabilirsiniz.hiçbir anne ya da hiçbir baba çocuğun yanında tartışmamalı,en başında.kötü zamanlar geçiriyor olabilirsiniz belki duygusal olarak çökmüşte olabilirsiniz fakat bu ,dünyaya getirdiğiniz çocuğun suçu değil.çocuklarınızın yanında şaka yolu ile bile olsa eşiniz ile aranızda geçen geçmiş olaylardan bahsetmeyin.geçmiş hayatınızda yaşamış olduğunuz duygusal beraberlikler ya da her hangi bir tartışmanızdan yola çıkıp çocuğun yanında eşinize laf çarpıtma ya da günümüz tabiri ile takılmayın.çünkü karşınızda ki 'aman unutur daha yaşı küçük ne anlar ki' dediğiniz çocuklar yarının birey anne baba adayı.sizin yaşı küçük anlamıyor dediğiniz çocukların zihni tamamı ile yeni bilgilere aç halde.o halde neden o zihinleri kötü anılar ile dolduruyoruz.tabi ki sadece anne baba da bitmeyecek bu olay.bir akraba ya da yakın arkadaş çevresi ile bir araya gelindiğinde de ortamda ki konuşmaların ebeveynler tarafından beyin süzgecinden geçmesi gerekir.çocuğun yanında anne ya da babası ile geçmiş konuş üzeriden şakalar yapmak,eşler arasında yaşanmış sorunları ulu orta masaya döküp konuşmak ve yine çoğu zaman anlatılan bu hikayelere 'aman geçmiş gün' diyerek gülmek.işte sorunun başlama evresi burası.siz geçmişte yaşanmışlıklara gülerken aslında çocuğunuzun duydukaları ile yıkıma uğradığını bilmiyorsunuz.çocuğunuz emin olun ki sorunlara attığınız her kahkaha ile sarsılıyor.en basitinden çocuk, anne ya da babasına karşı güven duygusunun kırılmasını yaşıyor.sorunlara karşı duyarsızlık,umursamazlık ileride çocuğunuzun da yaşayacağı a da yaşatacağı sorunlara karşı umursamaz ve duyarsız olmasının temellerini oluşturuyor.bugün belki de aldatan kadın ya da erkek,geçmişte anne babasının ya da bir yakının 'baban da az can yakmadı ha geçmişte.annen varya annen kimlerle gezip tozmadi.'vs gibi (kendilerince) şaka olarak sarfettikleri ve 'aman çocuktur unutur ne anlar bu konulardan' dedikleri çocuklardır.bugün aile dediğimiz kavram bile artık anne,baba, çocuk olmaktan çıkıp annenin arkadaşı,babanın arkadaşı diyerek aileye alınan aile dostlarını oluşturmaya başladı.yaşanan her sorun,her tartışma, özel olarak yaşanması gereken her olay artık çocukların gözleri önünde yaşanmaya başlandı.sizin anlık olarak görüp yaptığınız tartışmalar,kavgalar,öfkeli iken sarfettiğiniz sözler çocukların zihnine birer kurşun misali işliyor.yaşanan olaylarda çocuğun ruhu yıkıma uğruyor.düşünün ki bir evde eşler arasında bir kavga oldu.anne çocuğun gözleri önünde şiddete maruz kaldı.ardından yakın çevrede aile dostu dediğimiz ya da amca,teyze,hala vs yakın kişiler olayı çözmek için geldiler.her kafadan 'ne ayıp hiç karı koca kavga edermi/aman canım üzülme karı koca arasında olur böyle şeyler/yahu kocandir döverde severde hem bak küçüçük çocuğunuz var/ya anlık olmuş bir şey yoksa kocan seni çok seviyor, sesleri yükseliyor.anne belki de o an geçti gitti diyor ve affediyor babayı.olay duruluyor herkes hiç bir şey yokmuş gibi gülmeye, yaşamaya devam ediyor.olayı bir de tam tersi şekilde ele alalım bir baba'nın anne tarafından psikolojik şiddete ya da fiziksel şiddete maruz kaldığını düşünün,sonra yakın çevre gelip kendince fikirleri ile olayı yatıştırıyor ve hurra yine herkes gülüp eğleniyor, yaşamaya devam ediyor.burada elbette sorunlara takılı kalın yaşamayın, gülmeyin demiyorum ama peki ya o gözleri önünde tüm bunları yaşadığınız çocuk ne olacak,hiç düşündünüz mü? yanında sarfedilen hakaretler,bağırış çağırışlar, tüm bunlar sadece havada mi asılı kaldı,yoksa ilmek ilmek o çocuğun ruhuna ve zihnine mi ilişti.siz geçip gitti dediğiniz her şeyin çocukların bir sünger gibi emip içinde sakladığını bilmiyorsunuz.o gün yaşanan tartışmaya yaklaşım şekli yarının anne baba adayı çocuğunda aynı olay yaşandığında aynı tepkiyi vermesi demek.o çocuk bir gün baba olacak o kız çocuğu bir gün anne olacak.ruhu yıkımla büyüyen çocuklar bu toplumun birer yetişkini olacak.yarınımız olan çocukların ruhunu ve zihnini ,kendi geçmişiniz ile bugün ki anlık olarak geçiştirdiğiniz tartışmalar ile zehirlemeyin.

konunun en başından itibaren, çoğu yerde hep 'biz' dedim.çünkü bu 'o annenin/o babanın/o ailenin' değil bu hepimizin sorunu ve hepimizin görevi.bugün, bizlerde yıkıma uğrayan çocukların ,hayatlarının birer parçasıyız.eğer yaşanan olaylara,bizi etkilemediği için ,ucunun bize dokunmadığı için sessiz kalıyorsak, hepimiz suçluyuz demektir.bugün ruhları ve zihinleri zehirlenen çocuklar hepimizin yarını olacaklar.yarina birer anne ,baba,öğretmen,doktor vs olacaklar.toplumun içinde yaşayacaklar.unutur diyip geçmeyin,biraz olsun çocuk gibi düşünün.siz çocukken ruhunuza işleyen hangi olayları tam olarak unuttunuz ya da atalatabilidiniz,şu an o olayın hayatınızda bir etkisi var mı varsa nedir? kendinizi ve benliğinizi sorguya çekin.ben o çocuk olsaydım diyin ya da bir zamanlar ben de o çocuktum diyin.çünkü bir zamanlar öyleydi hepimiz 'o çocuklardık'. yanımızda 'aman çocuktur unutur 'dedikleri.
devamını gör...

şiir

_ölüm kokuyor pencerem anne_
ölüm kokuyor pencerem anne,
zamanı mıdır yoksa?
yorgunum,uyumak istiyorum.
adım atmaya mecalim yok.
kavgam kimseye değil benim,
zaten halim de yok.
niye herkesin kavgası bana,
niye herkesin derdi benim varlığıma?
gülüyorlar anne bak,
beni ağlayıp gülüyorlar.
içim acıyor,
sen,bağırma sus diyorsun,
susuyorum.
içime atıyorum zaman zaman,
içim dolup taşıyor.
artık ağlamamayı öğrendim anne,
gözyaşlarımı içime atmayı,
ama gülemiyorum da.
gözyaşlarımın kurulmasından mıdır yoksa gülüşümün solmas.
bak karanlıkta bir ses,
ay geceye, güneş sabah küsmüş,
güller,bülbüle sırtını dönmüş.
yapraklar,ağaçtan,
yer yüzü,gökyüzünden,
çocuklarda koşup oynamaktan vazgeçmiş.
insanlar susmuş,
kuşlar ötmüyor, çiçekler solmuş.
baharın ortasında kış gelmiş,
renkli bahçeler,kar beyaz olmuş.
pencerem diyorum anne,
ölüm kokuyor.

havin mohul/terk edilişin sabahı
devamını gör...

travma


travma
“acı bir kayıp hayatımızı kökünden söküp yeniden eker.”
sara’nın uzun çocukluk yıllarından sonra, güzel giden bir hayatı vardı.hayatında ki tüm engelleri aşmış artık üniversite çağına gelmişti.sara çocukluk hayatını çok zor geçirmişti hatta tam anlamı ile bir çocuk bile olmamıştı. çok duygusal, kırılgan ama bir o kadarda güçlü bir yapısı vardı.henüz yirmili yaşlarındaydı.ilk üniversite heyecanı yaşayacaktı,çok güzel hayalleri vardı hem kendisi hem de kendisinden küçük kardeşi için.sara’yı hayata bağlayan küçük kardeşi ve annesi idi tüm hayatını onlar üzerine şekillendirmişti.tek gayesi onları mutlu edebilecek bir geleceği onların önüne serebilmekti.kendisi içinde elbet planları vardı fakat daha çok annesi ve kardeşini düşünüyordu çünkü hayata her zaman ‘benim için geçti ben yaşayamadım ama yaşatacağım' diyordu.içinde kopan fırtınalara rağmen o hep çok güçlü bir kız olmuştu.çocuklugunu hep erkek çocuklar ile oynayarak geçirmişti,oyun oynadığı zaman şiddet görmüş iş yapması için zorlanmıştı.tüm bu yaraların içinde babasından uzakta olması da bir yanını eksik bırakmıştı.hayatı hep bir şiddet ortamında geçmişti öyle ki cinsel kimliğini bile çok sonradan lise zamanlarında kazanmıştı.bu durum onun için çok zor olmuştu kabullenememişti bir türlü eksiklerini ve gerçeklerini.ama hayat hep bir şekilde tokat gibi çarpıyordu yüzüne tüm gerçeklikleri.sara hem çocuk yaşta sorunları ile baş etmek hem de annesinin yaralarını sarmak zorundaydı.hayat onu çocuk yaşta kocaman bir kadın yapmıştı bile.kendini bildi bileli hep yalnızdı bu artık onun hayat standardı haline gelmişti.babasini çok uzun yıllar sonra tanımıştı ama hiç sevmemişti,hiç ısınmamıştı ona.o soğukluk hiç bir zaman kapanmamıştı sara’nın içinde zaten yaşanan şiddet olayları da bu soğukluğu iyice derinleştirmişti.sara çocukluğu boyunca ne yaşarlarsa yaşasınlar hep annesine destek olmuş ve ona sözler vermişti ‘bir gün her şey çok güzel olacak seni çok mutlu edeceğim’.annesi bu sözleri duyar canının acısını bir kenara bırakıp küçük kızın anlindan öperdi sonra ikisi de yüreklerinde ki kör yangınla yatardı.sara her kör alev ile yattığı gece de nefretini büyüttü içinde kocaman bir dağ olup çıkmıştı şimdilerde.onca yaşanan olaylardan sonra sara’ nin bir de kardeşi oldu.onu o kadar çok seviyordu ki canının yanmaması için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdi öyle ki kardeşine annelik yapmıştı ama bu durumdan hiç şikayetçi değildi aksine çok mutluydu çünkü onu hayata bağlayan ikinci bağı kardeşiydi.onlarsiz bir hayatı aklının ucundan bile geçirmiyordu.yıllar sara için ve annesi için çok zorlu geçmişti.o kendini bildi bileli hep annesinin yoldaşı,sırdaşı olmuştu.sara içinde ki tüm kırgınlıkları.ile hayata hiç yılmadan,tükenmeden devam ediyordu.düştüğü yerden tek başına hep saglma bir şekilde kalkıyordu.zaten.acilarla kırgınlıklarla dolu hayatı lise üç sıralarında daha da kırgınlıkları doldu.ilk aşkını bu yaşlarda yaşamıştı sara.onu gördüğü andan beri hiç unutamamıştı,sesi, gözleri, gülüşü hep aklının bir köşesindeydi.nereye baksa sanki onu görüyordu.ama olmamıştı çünkü sara’nın bu sevgisi karşılıklı değildi.o ilk defa bu kadar çok sevmişti,birini ilk kez gerçekten ailesi gibi görmüştü belki de bunda eksik kalan baba sevgisinin etkisi de vardı.arkadaşları ile ne zaman otursa ondan bashediyordu hep, fotoğraflarına bakıp bakıp daliyordu.zaten canı çok yanıyordu bir de onun yokluğu sarayı daha da yoruyordu. öyle ki artık tamamen kaybetmişti kendini sanki hayat onsuz bir daha olmayacakmış gibi.zaman böyle onsuz akıp giderken sara kendisini mutluluktan deli edecek bir mesaj almıştı.bu mesaj ondandı sara ile konuşmak istiyordu,ne yapacağını bilemedi,eli ayağı titriyordu içi içine sığmıyordu ne yapacaktı,gitmelimiydi yoksa gitmemelimiydi.giderse bir seçim yapması gerekirdi gitmezse de hayatı boyunca bu anı düşünecekti belki de çok pişman olacaktı.o gün bütün gün bunu düşündü bir yandan gitmek istiyordu diğer yanı ise annesini düşünüyordu.çünkü giderse onunla bir başlangıç yapması gerekirdi o tüm hayat planlarını sara ile beraber yapmak istiyordu.ama sara’nın yapması gerekenler vardı, başarması gereken hedefleri.o kadar kararsızdı ki.gitseydi onunla konuşsaydı ona kendisini bekleyip beklemeyeceğini sorsaydı.bekler miydi ki acaba,her şeye herkese rağmen.sara hayatı ile aşkı arasında sıkışıp kalmıştı.zaman geçti onun geleceği gün gelmişti bile saatler sonra yolunu gözlediği sevdiği onunla aynı şehirde olacaktı,aynı havayı soluyacaklardi ve sara hala karar verememişti.sara bir yandan cam kenarında oturmuş düşünüyor,bir yandan da telefona bakıyordu gözünü saate dikmişti.sanki zaman durmuş geçmek bilmiyordu.nihayet o beklediği mesaj gelmişti.gelecekti sevdiği adam onun şehirine adım atacaktı.simdi karar sırası sara’daydi ona gelip gelmeyeceğini sormuştu.sara derin düşünceler içindeydi belki durumu biraz olsun açıklasaydı ama mesajla olacak iş değildi.fakat bir cevap vermesi de gerekiyordu.çünkü biliyordu eğer giderse duygusallığına yenilirdi onun elini bırakmazdı o zaman da annesi ve kardeşi için kurduğu hayallerden vazgeçmesi gerekirdi.gelip gelmeyeceği sorusunu tekrar tekrar okudu,derin bir nefes aldı ve hayatında her zaman pişmanlığını hissedeceği o cevabı yazdı.
“ben,gelmeyeceğim.”
“ne! nedenmiş o?”
“öyle gerekiyor yani bunu yapamam.”
“ne demek yapamam.saçmalıyorsun yine.ne olmuş sanki gelsen,gene ne oldu?”
“zorlama işte gelmicem diyorum sana!”
“gelme sara tamam!.”
“peki.”
“...”
bu kadardı son mesajları bunlar.o gitmemişti, gidememişti sara.içi o kadar aciyordu ki,nefes almakta zorlanıyordu.sanki kocaman bir yara açılmıştı kalbinde, durmadan kanıyordu.öylece durmuş yüreği ise koşa koşa sevdiği adama gidiyordu.icindeki kırgın çocuk sevdiği adamın sevgisine sarılmak için çırpınıyordu ama yapmamıştı kendi sorunları için onun hayatınıda erteleyemezdi.gitmedi kaldı, uzaktan izledi onun gelişini.zaten bu son gelişi olacaktı o bir daha buralara adım bile atmayacaktı bunun eksikliğini iliklerine kadar hissetmişti.güçlü durmak zorundaydı, üzgün olduğunu annesine ve kardeşine yansitmamalıydı.zorla gülmeye çalışıyordu,ruhu ölmüş gibiydi.sanki içinden bir parçayı koparmışlar gibiydi.annesi onun bu ruhsuzluğunu seziş fakat üstüne gitmemişti.zaten bu en iyisiydi sara için bir soracak olsa “ne oldu kızım?” diye işte o an sara dayanamazdı.o zaman da annesi çok üzülürdü,bunu istemiyordu.onunn gelişinin üzerinden bir hafta geçmişti.sara ara arkadaşlarından ara ara işe internettne takip ediyordu ne yaptığını.iki gün sonra geri dönecekti.sevdigi adam buradaydı.koşa koşa gideceği yere dizlerinin bağı çözülmüştü.o gittikten sonra da kendine gelememişti sara içindeki hayat enerjisi, mutluluğu silinip gitmişti sanki.arkadasşları da üzülmeye başlamıştı bu haline.için için kan ağlıyordu sara.ama hala iyim diyordu her soranlara.hereks hayrandı bir yandan da bu yönüne içi kor gibi yanarkende gülümseyebilir mi isnan diye.sara yitip gidiyordu sanki sevdiği adam onu tamamen silmişti,belki bir umut olsaydı bile o da artık yok olmuştu.gitmisti buradan tamamen,sarayı silmişti.çocukluğu çalınmıştı sara’nın şimdide gençliği elinden kayıp gidiyordu.çok sürmedi sara’nın güçlü duruşu yavaş yavaş vücuduna etki etmeye başlamıştı üzüntüsü.yemek yemeyi kesmişti eskisi kadar iştahı yoktu hatta neredeyse hiç bir seu yiyemiyordu.herkes ona kızıyordu yemeğini ye öleceksin açlıktan diye ama kimse anlamıyordu sara’nın yediği her lokma düğüm düğüm oluyordu boğazında.takilip kalıyordu inmiyordu boğuluyordu sara.sadece uyumak istiyordu uyumak ve her şeyin geçmesini beklemek.insan üzulunce hep uyumak ister ya işte sara’da sadece uyumak istiyordu ama kisme anlamıyordu onu.git gide zayıflamış aşırı bir kilo vermişti sara.bir sabah uyandı annesinin yanına gitti ve hatırladığı tek şey buydu.gözlerini açtı annesi ağlayarak onu tokatliyordu ama yerinden kalkamadı sanki birisi kafasına ağır bir cisimle vurmuş gibiydi.uyy.ak istiyordu sara çok yorgundu.tekrar yumdu gözlerini.sanki hafiflemişti tüm yükleri alınmıştı ve her yer kap karanlık oldu.gözlerini hastahanede açmıştı,kolunda serum başında ağlayan annesi,sersem gibiydi.annesini öyle görünce bir yumru gelip oturdu sara’nın boğazına içi acımıştı.ama ağlamadı güçlü durmaya çalıştı,bu harap olmuş haliyle bile annesini düşünüyordu.o gün serum aldıktan sonra çıktılar hastaneden.annesi sara’ya bir yatak serdi yatup dinlenmesi için.sara uzandı az sonra karanlıkta tek başına kalınca dayanamadı hıçkırmaya başladı sesli ağlamadı olacakki annesi duyup koştu kızının yanına.uzun süre sonra o gün ilk defa sara annesine sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlamıştı.onu çok özlemişti şimdi şurada annesine söylese ‘anne ben onu çok özledim ne olur bir kez sesini duysam bir saniye bile olsa kendime geleceğim’ deseydi.ama yapamadı hiçkira hıçkıra ağladı.biliyordu ki onu arasa sesini duysa hayata geri dönecekti sanki.sonra sustu annesi sırtını sıvazlayıp teselli etti kızını geçecek dedi her şey geçecek.onun gidişinin üzerinden altı sene geçmişti ama sara dün gibi hissediyordu hala onu.sesini, gülüşünü daha dün gibi kazımıştı aklına.üç yıl tüm bedenini içine hapseden hastalıklarla uğraştı sara sürekli hastanelerdeydi.sayısız raporlar,tahlilleri vardı ama bir şey çıkmıyordu.çünkü sara’nın içi hastaydı kalbi kırıktı.kalp kırık olup üzgün olunca tüm beden vazgeciyordu sağlığından.ama üç yılın ardından yavaş yavaş kendine .altı yıldır olmayacağını bildiği bir sevgi büyüttü içinde.aradan onca zaman geçtikten sonra gene karsisinay çıkmıştı o ama bu sefer bir fazlalık vardı.artik onun hayatında bir başkası vardı.gorunce yine kalbine bir sızı konmuştu,derin derin nefes aldı nasilda özlemişti onu ama artık bir şey yapamazdı onun hayatı bir başkası ile inşa oluyordu.evlendigini hayal etti kim bilir nasilda güzel gülecekti o gün yüzündeki o mutluluk ifadesi,sonra baba olacaktı belki nasılda yakışırdı babalık ona.gülümsedi sara ‘seni hala seviyorum' dedi içinden.onu artık tamamen unutması gerektiğini biliyordu eskisi kadar zor değildi,buna alışmıştı artık.sara uzun yıllardan sonra hayatının ilk güzel heyecanını yaşamıştı üniversiteye gidecekti.annesinin de kardeşinin de hayatını kurtacağı ilk adımları atmaya başlamıştı.annesi de çok mutluydu ama tek sorun uzağa gidecek olmasıydı annesini ve kardeşini o adamla yalnız bırakmak sara’yı çok düşündürüyordu.zaman gelmişti sara annesinden ve kardeşinden ilk kez ayrılacaktı saatlerce uzaklıkta ki başka bir şehre gidecekti aslında bu bir yandan da iyi olacaktı onun için en azından biraz olsun dinlenmiş olurdu.valizni hazırladı, ihtiyacı olan her şeyi yanına aldı,otogarda annesine ve kardeşine sımsıkı sarıldı onlara verdiği sözleri tutacaktı annesi ona minnetle baktı.otobüse bindi annesi sara gidinceye kadar baktı arkasından.artik bu şehirden uzaklaşıyordu sara.yavaş yavaş tüm acıları yaşadığı bu şehirden uzaklaşıyordu yeni insanlar tanıyacaktı.kim bilir belki iyi belki kötü anıları olacaktı.gerci kötü anılara alışmıştı.yolda fırsat buldukça aradı annesini heyecanını dile getirdi, onları şimdiden izlediğinden bahsetti.saatler süren yolu nihayet bitmişti.güneş gözlerini yakıyordu çok yorulmuştu.otobüs yolculuğu gerçekten yorucuydu.iner inmez valizlerini aldı kalacağı yurda geldi.evrak işlerini halletikten sonra kendisine verilen odaya çıktı yavaş yavaş yerleşti.dolabini yerleştirmeyi bitirdikten sonra cam kenarına geçti dışarıyı izledi içi sıkılıyordu annesini ve kardeşini çok merak ediyordu onları öylece yalnız bırakmak iyimiydi ama bırakmazdı da hayatının temelini oluşturmazdı.bu düşünceler ile okula başladı sara liseden sonra geldiği bu ortam çok değişikti.bin bir türlü insan vardı kimin ne olduğu anlaşılmıyordu.sara burada çok zorlanıyordu kendi kendine zaman zaman ‘insan nasıl bu kadar sadece kendini düşünebilir ‘diyordu.buraya geleli tam bir yıl geçmişti yaz tatillerinde bir iki kez gitmişti annesi ve kardeşinin yanına ama çok durmamıştı çünkü uğraşması gereken bir çok şey vardı buraya geldiğinden beri bir çok hobi edinmiş her işe dört elle sarılıyordu aklında ki tek şey başarmaktı.onun toparlaması gereken bir hayat mutlu etmesi gereken birileri vardi ve bunu yapacaktı.zaman akıp gidiyordu sara burada edindiği bir kaç arkadaşlığını şimdiden bozmuştu buna mecbur kalmıştı çünkü onun hayatı herkesten farklıydı kimsenin hayatı mükemmel değildi sara’nın da öyle ve sara bunun farkındaydı.onun başarması gerkenler vardı kimse ona engel olamazdi.o çocukluğunu çalan herkesten intikam alacaktı, canının acısıı alacaktı.annesinin canını yakan herkesi kafasına yazmıştı ve başaracakti onu mutlu edecekti.durmadan okuyor,araştiriyordu son zamanlarda yazmaya da başlamıştı.guclu kendinden emin bir kalemi vardı.sozleri sert,açık ve çok net biriydi.bu yönü ile öğretmenlerinin de sevgisni kazanmıştı.ne yazikki arkadaş yönünde çok iyi değildi.yalniz kalmıştı onu dislamislardi ama bu onun umurunda değildi çünkü herkes oyel zannediyordu fakata sara hiç te umursamıyordu bu durumu o çocukluğundan beri her zaman yalnızdı.güçlü yani herkesi kendine imrendiriyordu.dik basliydi ve azinliydide.hayati güzel gidiyordu yavaş yavaş istediklerine ulaşıyordu annesi ve kardeşini mutlu edecekti onalrdan başkası yoktu onları çok seviyordu.son zamanlarda bir iki kişi ile konuşmaya başlamıştı ama bu sefer temkinliydi bu arkadaşlıklarına belli sınırlar çizmişti ne çok yakın ne çok uzaktı mesafesini korumasını iyi biliyordu.eskisi gibi bir şeyleri ertelemiyordu bir şeyleri gerçekten başarması ve bunun içinde çok çabalamasi gerketigini biliyordu durmadan da çalışıyordu öğretmenleri ile sürekli iletişim içindeydi.üniveriste hayatı onun için bir dönüm noktası olmuştu.her şeyin değiştiği nokta.sara böyle azimle ilerleken hayatta duruyordu elbette onun için yeni şeyler inşa ediyordu.sara her şeyden habersiz her zaman olduğu gibi mücadele ediyordu.o sabah yine mutlulukla derse gitti.icinde uzun yıllardır hapsolan bir enerji ortaya çıkmış gibiydi ve bu onun için paha biçilmezdi çok üzülmüştü,çok yorulmuştu ama bu kısa zamanda yaşadıkları biraz olsun onu mutlu etmişti geçmişin izlerini biraz olsun silmişti.bir ara öğretmen gelen önemli bir telefon için dışarı çıktı.sara öğretmenlerine son zamanlarda daha da yakın olmuştu onlar sara’nın annesi kardeşine olan bağlılığını ve verdiği mücadeleleri biliyorlardı artık.onun bu azmi gerçekten çok güzeldi ve basaracagina inanıyorlardı.az sonra öğretmen içeri gelmişti ama bir sorun var gibiydi yüzü bembeyaz kireç gibiydi.sanki biri kurşun sıkmış gibi öylece donuklaşmısti sara gibi herkes şaşkınlıkla öğretmen bakıyor ağzından çıkacak kelimeleri bekliyorlardı.ogremten az sonra tüm sınıfa bugün dersin iptal olduğunu söyledi normalde olsa bu cümle onalrı çok mutlu ederdi ama bu sefer herkes ağır adımlarla sanki sırtlarında kocaman bir yük varmış gibi yavaş yavaş çıkıyordu sınıftan.sara da hazırlanıyordu ki öğretmeninin sesi ile irkildi.
“sara ,sen kal kızım!.”

sara öylece durdu.yüregine bir ağırlık gelip kondu.cok tanıdıktı bu ağırlık sara daha öncede çok kez yaşamıştı bunu ama bu seferki onu nefes alamayacak hale getirdi.hissetmişti ama sustu düşünmek istemedi ilk defa düşünmek istemiyordu beyni tamamne.donsun istiyordu tam şu an da yok olmak kaybolmak istiyordu.dunya durmalıydı.yuregi koşa koşa gene çocukluğuna gitmişti çocukken evde yasnana tartışmalardan sonra annesinin yaralı bedenine sarılır sımsıkı dua ederdi titreyere allah’a lütfen ban guc ver diye ama hu sefer onu bile yapamadı nefes alamıyordu.az sonra diğer öğretmenide girdi içeriye onunda yüzü bembeyazdı.tamane anlamıştı artık sadece sözlere dökülmesini bekliyordu sanki işte acılar söze dökülünce daha da ağır hale geliyordu.kendimizdne sakaldigimiz acıları bir başkasından duyunca kocaman bir taş olup yüreğimize konuyordu.ogretmen sessizce yaklaştı sara’ya derin derin nefes aldı yüzü bembeyazdı her ikisininde.biri sara’nın yanına gelip oturdu.dogeri ise sara’nın beyninde yıllarca yankı yapan o cümleleri söyledi.
“sara...sara,annen ve kardeşin...ben çok üzgünüm,yani ne diyeceğimi bilemiyorum sara’ ben gerçekten çok..!”
devam ettirmedi göz yaşları döküldü usul usul yanaklarından.duymuyordu sara hiç bir şey hissetmiyordu sanki üzerine büyük bir sakinlik çökmüştü.hiç tepki vermiyordu, öylece oturmuştu konuşulanları duymuyordu, öylece donup kalmıştı.öğretmenleride tedirgin olmuştu sanki sara söyleninleri duymuyordu donup kalmıştı orada değil gibiydi.oysa ağlaması bağırıp çağırması gerekmez miydi,neden böyle sakindi? içi açıyordu sara’bin biri kalbini sökmüş gibiydi ama sesini çıkaramıyordu şu an sadece gidip uyumak istiyordu.olduğu yerden sessizce kalktı her şeyini masasının üzerinde bırakıp çıktı okuldan öğretmenlerinin ardından seslenmesini duymuyordu bile,sessizce izlediler onu arkadaşlarıda sessizce bakakalmıştı kimse ne olduğunu anlayamamıştı.öylece sessizce izliyorlardı.sara kollarını bedenine sardı ağlamak istiyordu,bağırmak ama yapamıyordu donup kalmıştı öylece.sessiz sessiz yürüyordu,sadece uyumak istiyordu kendini çok yorgun hissediyordu.kimseyle konuşmak istemiyordu.o önde öğretmenleri arkasında yurda doğru yürüdüler,yol bitmiyordu bir türlü.sanki asırlar geçmişti üstünden,bitmiyordu işte.öğretmenleri de çok tedirgin olmuşlardı bu durum karşısında onun bu kadar sakin kalması, ağlamaması onları çok endişelendirmişlerdi.sara yurda geldi onu ve arkasındaki öğretmenlerini gören arkadaşlarıda çok şaşırmıştı,sara adete bir ruh misali odasına çıktı,her şey yabancı geliyordu ona sanki kendi bedeni değildi,bu eşyalar kimindi bu oda tüm bunlar kime aitti.onun değildi hayır tüm bunlar ona çok yabancıydı.kapıyı bıraktı açık bıraktı öylece ,kendini yatağa attı yorganı kafasına kadar çekti.öğretmenleride hemen arkasından geldi bu sırada,yanına geldiler seslendiler durumdan endişelenen arkadaşlarında toplanmıştı şimdi odanın kapısına ama sara sadece uyumak istiyordu.hayir eğer ağlarsa eğer tüm her şeyi dinlerde kaldıramazdı,yapamazdı bu kadarını yapamazdı bu kadar güçlü değildi.gözlerini kapattı sımsıkı yorganı iyice sardı.kulkalrını kapattı sımsıkı herkes üstüne üstüne geliyordu,susmasını istiyordu herkesin onu rahat bırakmalarını,nefes alamıyordu.arkadaslari, öğretmenleri durmadan ismini sesleniyorlardi.herkes çok korkmuştu sara’nın kalbi sıkışıyordu, daralıyordu.dayanamıyordu artık,yatakta doğruldu,ona korku dolu bakan yüzlerde gezindi gözleri hayır lütfen hayır diye düşündü içinde.herkesin gitmesini istiyordu, kısık kısık nefes alıp vermeye başladı.dayanamıyordu,avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı,önündeki yastığı elleriyle yumrukluyordu,parçalamak istiyordu her şeyi.
“yeterrrrrrrrrrrrrr!ya yeter artık yeter yeter bitsin artık yeter ya yeterrrrrrrrrrrrrr!”
öyle bir bağırıştı ki bu içi sökülüyordu sanki, ciğeri kor alev almış gibiydi.icinden canı gidiyordu,derisini yüzuyrolardi sanki.bağırdı “yeter” diye.bu haykırışı hayatdı çocukluğunu çalan laraydi, kırgınlıkların,kizginliklarini tek bir kelimeye haykırarak sığdırmıştı.sanki tüm şehirde yankılanıyordu o haykırış “yeter” diye..sanki tüm şehir suçluymus gibi sessizliğe bürünmüştü o gün.oylece kalmıştı herkes kimse bir şey yapamıyordu.yillarca yalnız olan sara şimdi haykırıyordu “yeter” diye dayanamıyordu artık.yillarca biri gelip “nasılsın?” diye sorsa sarılıp ağlayacak olan beedeni şimdi sarsılıyor adete yıkıma uğruyordu.bitmisti artık uğruna savaştığı her şeyini kaybetmişti.icini söke söke ağlıyor, hayatın acımasızlığına,canini yalanlara haykırıyordu.öğretmeni dayanamayıp gidip sarıldi sara’ya.şimdi herkes sarsıla sarsıla ağlıyordu.orada olan herkes o haykırışta ki acıyı içinde hissetmişti.ama kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.sara ağlamıyordu içindeki ateşi haykırıyordu,içi yanıyordu ama kimse sonduremiyordu,kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.herkes kalakalmısti öylece.
“ya yeter ne olur yeter lütfen yeter ben artık dayanamıyorum.lutfen artık yaa ben gerçekten artık dayanamıyorum.nolurrrr ya nolur lütfennnnnn”
öyle büyük bir çaresizlikti ki bu.canindan can gidiyordu ama tutamiyordu,engel olamıyordu sara.her şeyini almışlardı şimdide onlar.cani çok acıyordu.telefonu her çaldığında annesinin araması gözükmeyecekti artık, kardeşinin tatlı tatli çekilmiş videoları atılmayacaktı, gülüşleri,sesleri hiç biri ama hiç biri geri gelmeyecekti artık.kocaman bir belirsizliğe atmışlardı sanki sara’yı.tüm bedeni sarsılıyordu adete.yıllardır içinde büyüyen bu volkan patlıyordu şimdi, ateşi yakıyordu herkesi ama en çok sara’yı.herkes iyice endişelenmeye başlamıştı sara için.biri hemen ambulansı aradı, çünkü hiç iyi değildi bu acı karşısında çıldırması muhtemeldi.bu kadar ağır bir kaybı hele ki uğruna savaştığı, acılar çektiği, hayatını bağladığı iki kişiyi kaybetme acısına dayanmak hiç te kolay olmayacaktı.sara haykırarak ağlıyordu ,içindeki tüm zehri akıtmak ister gibiydi.gitmek annesine ve kardeşine sarılmak istiyordu.ambulnas gelmişti bu sırada.saglık görevlileri hızla yukarı çıkıp adate delirmişçesine haykıran sara’nın yanına geldiler.
“tamam canım sakin ol sakin ol bak bana burdayız,beni duyabiliyor musun?”
oysa ki sara’nın tek istediği sonsuza dek uyumaktı.buradan çıkıp gitmek annesine sarılmak, kardeşine sarılmaktı.yalvaran gözlerle baktı kendisiyle konuşan hemşireye.
“lutfen beni uyutun,nolur ben dayanamıyorum allah için bnei uyutun ben yapamıyorum.nolur biri bir şeyler yapsın ben dayanamıyorum lütfen ben yapamıyorum nolurrr ya nolurr uyutun uyanmak istemiyorum nolurrrr”
hemşirenin gözleri dolmuştu o bile bu acıya kayıtsız kalamamıştı sara’yı yatıştırarak konuştu onunla,daha fazla kendine zarar vermemesi için de sakinleştirici yaptı.yavas yavaş tüm algıları kapandı sara’nın tüm bedeni boşluğa düşermis gibi oldu bir anda kuş gibi hafif hissetti kendini.oylece donup kaldı yine herkes ağlamaklı ne olacak şimdi der gibi bakıyorlardı bir birlerine bu zamansız kayıp çok ağır olmuştu.ama hayat böyleydi işte biz planlar yaparken onun bizim için ne planalr yaptığından habersiz yaşıyorduk.yarina çıkacağımızın garantisi yokken erteliyoruz her şeyi.
sara’yı sakinleştirdikten sonra gitmişti sağlık görevlileri.öğtetmenleri uyanınca ne olacak diye sormuşlardı.hemşire başka bir şey yapamayacaklarını sürekli aşırı dozun vücuduna uyuşturucu madde etkisi yaratarak zarar vereceğini söylemişti.sara’nın bu acıyı kabullenmesi ve alışması dışında başka bir seçeneği yoktu.herkes çaresizdi kimse ne yapacağını bilemiyordu.oylece orada çaresiz, içi boş bir çuval gibi yatan bedene baktılar.şu an bir şey yoktu ama sara uyacaktı.öğretmenlerin aklına sara’nın babası gelmişti en iyisi onu aramaktı ya da daha yakın bir akrabasını.sara’nın cenazeye de katılması gerekirdi yoksa bu acıyı kabullenişi onun çok zor olacaktı.sara uyurken babası aranmış telefona,halası çıkmıştı.aile yas içinde olduğundan sara’yı arayamamışlardı bu ani ölüm herkesi şoke etmişti.sara’nın halası yarın oraya geleceğini bildirmiş ve yeğenini alacağını söylemişti.saat gece yarısına geliyordu herkes büyük bir yaş içine girmişti kimsenin uyku uyuyacak halı kalmamıştı.öğretmenleri hala sara’nın başındaydılar.herkes o uyandığında ne olacak diye bekliyordu.sara hem bu ağır kaybın yorgunluğu hem de sakinleştiricinin etkisiyle uyuya kalmıştı.uyurken ne de sakin ve huzurlu görünüyor insan,keşke hep öyle diye düşünüyor.sabah güneşinin yüzüne vuran ışığı ile açtı gözlerini sara’.başı ağrıyordu,sanki birisi ağır bir cisim ile vurmuştu kafasına,bedenini taşiyamiyordu.kalkti yatağında doğruldu odasında tekti,dün gece olanları düşünmdü yön kocaman bir yurmu gelip kondu yüreğine, nefes alamadı.cani çok açıyordu koşa koşa anneisne gidip sarılmak ve ağlamak istiyordu.bu acı başka türlü geçmeyecekti.az sonra koridordan tanıdık sesler duyulmaya başlamıştı bu ses ama bu ses halasına aitti.hayir olamaz buraya onu almaya ve götürmeye gelmişlerdi ama yapamazdı sara’nın bu kadar gücü yoktu o bu kadarını kaldırazdi.oldugu yerde doğruldu dolabının yanına gidip çömeldi saklanmak istiyordu onu bualamamalarini ve götürmemelerini istiyordu.dolabin kenarian oturup başını ellerinin arasına aldı.az sonra öğretmeni girdi içeriye sara’yı yatağında görmeyince çok korkmuştu bir an.sonra dolabın yanında çömelmiş başını dizlerine dayamış olan halı perişan kızı gördü.ico yanmıştı o haline.hemen koşup yanına çömeldi.saçlarıni okşadı.şefkatle baktı yüzüne.
“noldu kuzum,iyi misin?”
sara yalvaran gözler ile baktı öğretmenine.yaşlar usul usul süzüldü gözlerinden.sesinin duyulması dan korkar gibi kısık bir sesle konuştu.
“nolur lütfen beni vermeyin, gidemem.lutden beni görmesinler,gitmek istemiyorum yapamam ne olur!”
dayanamadı ogretmenit sarıldı sara’ya ikisi orada hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.bu kadar yük bu kıza çok ağırdı.çocukluğundan beri tüm bu yaşadıklarını zar zor kaldirabilmişken şimdide bu acı.allahim bu acı nasıl geçecekti.ama allah bilirdi bizim için en iyisini.başımıza gelen her felakette mutlaka bir de hayır vardı.ama işte insanoğlu ağlamasada olmuyordu.yürek dayanamıyordu bir yerden sonra.sara çocukluğundan bu yana içinde biriktirdigi her şeyi bu acı ile haykırarak haykırarak içinde atacaktı belki de ama onun için çok zor olacaktı.o gün zar zor da olsa sara halası ile konuşmuştu.gunlerce ağlamaktan harap olmuştu öyle ki göz pınarları kurumuştu.sonun da eve gitmeyi kabul etmişti zaten başka şansı yoktu onları uğurlaması gerekirdi yoksa mezarına gitmek daha da ağır olurdu onun için.tum herkes hayran kalmıştı yön sara’nın bu güçlü duruşuna sanki hayat ona başka seçenek bırakmamıştı sanki inadına sen güçlü olacaksın olmak zorundasın der gibiydi.sara ve halası o gün döndüler evlerine.yol boyu ağlamıştı sara’ için için.hala’sının elinden bir şey gelmiyordu içi yaniyordu.sara arabadan inipte evi görünce çözülmüştü dizlerinin bağı içinde bir şeyler kopup gitmişti.herkes toplanmıştı evlerinin önünde tanıdık bütün yüzler on ana bakıyordu.o gözlerdeki yaşlar,yüzlerde ki hüzünler acı,evin soğukluğu acı bir tokat gibi çarptı adete sara’nin yüzüne.sürünerek gitti sara eve ağlaya ağlaya.hani bir çocuk dışarda oyun oynarken yere düşerde aglayarak eve annesin giderdi ya iste oyle için için ağlayarak gitti sara eve.biliyodu ne annes ne kardeşi vardı artık.iceri girdi evin soğukluğu çarptı yüzüne,içi buzhibi oldu.başkaları vardı artık evlerinde bu ev yabancıydı ona.annesinin odasına attı kendini gidip elbiselerini çıkardı sonra kardeşinin dolabını açtı aldı kokladı.hala onların kokusu vardı her yerde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.yine tek başınaydi yine acıları ile tek başına mücadele etmek zorundaydı.yine tek başına yenmek zorundaydı yine tek başına kendini tedavi etmek zorundaydı.ağlaya ağlaya uyumuştu o gün annesin ve kardeşinin elbiseleri ile.sonra halası geldi uyandırdı onu canaze arabası gelecekti kapıya.iste veda vakti gelmişti.nasil veda edecekti şimdi içi yanıyordu bunu nasıl kaldıracaktı bu yürek.bir ruh gibi kalktı yerinden kapının eşiğine çıktı.keske az sonra kardeşi annesinin elinden koşarak gelip sarilsaydi ona ablaa diye haykırarak annesi sarilsaydi ona kizimm diye sara’daydi onları sımsıkı eve gitslerdi sonra annesi yemek yapsa beraber sofra kurup yemek yeselerdi ev sıcacık olsaydı.ona gelecek hayallerinden bahsetseydi, kardeşini ve onu nasıl mutlu edeceğinden.gülselerdi hep,sadece mutluluk gzo yaşları suzuleseydi yanaklarından.bu hayaller arasında girdi cenaze arabası mahalleye ağır ağır geldi yanaştı kapının önüne.sara’nın canı yatıyordu orada.herkes ağladı cenazelerin başında ağıtlar yakıldı,uzkatan bakakaldi sara’ ayakları varmıyordu gitmeye.sonra herkes durup ona baktı ne yapacağını merak ediyorlardı,sara kendisine bakan acı dolu gözler içinde ağır ağır yanaştı cenaze arabasına.sarıldı, öptü kokladı.kafasini kaldırıp arkasına baktı o an göz göze geldi onunla.babası ona ve annesin acıların en büyüğünü yaşatan adam ile.çocuklugunun katiliydi o.çok kızgındı ona neft doluydu,babası yalvaran gözlerle bakıyordu sara’ya sanki ‘pişmanım affet’ der gibiydi.ama onca yaşattıkalrindan sonra neye yarardi ki hele ki annesi ve kardeşi olmadıktan sonra.tekrar çevirdi kafasını onu görmek bile istemiyordu az sonra yavaş yavaş hareket etmeye başladı cenaze arabası işte gidiyorlardı.ellerinden tutmak istedi onalrın,gitmelrine müsade etmek istemiyordu.kardesini alıp parka götürmek istiyordu.cenaz arabası gittikte oda gitti peşinden canından can gidiyordu.araba gittikçe gitti peşinden.araba uzaklaşıyordu ve herkesin yüreğinde yankılanan o haykırış duyuldu son kez.
“anneeeeeeee...gitmeeeeee!”
yıkıldı olduğu yere sara.baska da bir şey dokulmemisti dilinden yıkıldığı yerde oturup saatlerce ağlamıştı.gözleri giden arabanın arkasında takılı kalmıştı.ne kosabilmisti arkalarından ne de başka bir şey söylebilmisti dizlerinin bağı çözülmüş dili lal olmuştu.sara’nın canından canı,cananı gitmişti.

elinde ki kalemi usulca bıraktı sara gözlerinden süzülen yaşları sildi derin bir nefes aldı.o günü hala acı içinde hatırlıyordu.son kez kalemi aldı eline uzun zamandır uzerin de çalıştığı romanına son kelimesini yazdı büyük harfler ile “son”. roman için bir sondu ama sara için bir başlangıçtı.hayat bizim hep son dediğimiz noktadan başlıyor aslında,acı bir kayıp hayatımızı yerinden söküp tekrar ekiyordu.aradan tam altı yıl geçmişti.aylar saatler saniyeler sara’nın içinde ki boşluk hiç bir zaman dolmamısti.oo günden sonra çok zor zamanlar atlatmıştı psikolojisi iyice çökmüş intihara kadar gelmişti.arkadaslari öğretmenleri destek olmuştu her anında ve en sonunda sara’ yıkıla yıkıla iyileşmişti en çokta yazarak iyileşmişti.yazmak sara için bir tedavi yöntemiydi adete .yazmasa içindeki acıları travmaları atamazdı.bu acıya katlanamazdı.cenazeden sonra evde kalamamış üniveristesine geri dönmüştü bu şehirde kalmak onu daha da öldürecekti çünkü.orada her türlü soruna rağmen öğretmenleri arkadaşları destek olmuştu.babası’nın görüşme ve barışma tekliflerini her seferinde reddetmişti.onu kendi içinde affedemiyordu ve etmeyecekti de.yaklaşık bir yıllık süreçten sonra okula yeniden başlamıştı aynı zaman da tedavi görüyordu psikolog görüşmeleri sık sık devam konuştukça ve yazdıkça tedavi oluyordu.bir gün yazamayacak olsa patlayacak gibi olurdu.sonunda okulunu başarı ile bitirmişti ardından tekrar sınavlara hazırlanmıştı hiç durmadan çalışıyordu öğretmenleri ve arkadaşları onu hayranlıkla izliyordu.bunca acıya rağmen o hala ayakta durabiliyordu.soranlara da ‘allah kimseye kaldırabileceğinden daha ağır yük vermemiş.bu dünyada nasip olmadı ama elbet öbür dünyada kavuşacağız bu benim fani dünyada ki imtihanım’ diyordu.nihayet tüm sınavları başarı ile geçmişti o hayalini hep kurduğu öğretmenlik mesleğine ilk adımlarını atmıştı.genc yaşına rağmen öğrencilerine hep yılların annesiymis gibi yakalasir şefkat gösterirdi.ne zaman küçük bir çocuk görse sever,göz kulak olurdu.cesaret edemesede kitap yazmayı çok istiyordu ve biliyordu bunu başaracaktı.pencerenin kenarına gitti bugün mezarlığa ziyaret günüydü.annesi ve kardeşi onu bekliyordu.derin bir nefes alıp gökyüzüne baktı ne annesini ne kardeşini ne de yaşadıklarını unutmamıştı hepsi içinde yaşıyordu.o hala küçük bir kız çocuğuydu.yalnız,allah’a sığınan.


hepimiz travmaların çocuğuyuz aslında.hepimizin farkında olmadığı için de yaşadığı travmaları vardır.belki de bizim aman geçip gitti dediğimiz şeyler.ya da isyan edip ah vah edip uğruna hayatımızdan vagzectigimiz şeyler.oysa hiç bir zaman umudunu yitirmemeli insan ne olursa olsun başına ne gelirse gelsin sabretmeli.bu dünya imtihan dünyası kimse başına gelecek güzellikleride kötülükleri de bilmez.bizim iyi dediğimiz kötü, kötü dediğimiz iyi olabilir.bize düşen görev başımıza gelen şerden hayır beklemek.yaşanan felaketin gözle görünen sonuçlarına değil asıl görünmeyen sonuçlarına odaklanmaktır.biz çokça bizim için sakatlanan mujdeleride iyilikleri de bilmeyiz.bu dünya imtihan dünyası sen sabrettiğin kadar yaşar,sabrettiğin kadar sevilirsin.hic bir acı kalıcı değildir hepsi gelir geçer.yeterki insan yaşadığı acılarda ki hayrı görebilsin.

havin mohul
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim