1.
çocuklukta yaşanılan iz bırakıcı olaylardır.
anlam verilemeyen, "niye böyle davranıyorum?" diye sorgulatan davranışlar hakkında derine inildikçe aslında bu travmaların etkisi olduğu anlaşılır. bu "davranışlarınızdan sorumlu değilsiniz." demek değildir. tamamen bir çözümü olmasa bile, düşünebilen bir canlı olarak elimizden geldiğince davranışlarımızı kontrol altında tutmaya çalışabiliriz.
anlam verilemeyen, "niye böyle davranıyorum?" diye sorgulatan davranışlar hakkında derine inildikçe aslında bu travmaların etkisi olduğu anlaşılır. bu "davranışlarınızdan sorumlu değilsiniz." demek değildir. tamamen bir çözümü olmasa bile, düşünebilen bir canlı olarak elimizden geldiğince davranışlarımızı kontrol altında tutmaya çalışabiliriz.
devamını gör...
2.
çocuklukta stresli bir olayın/kaybın yaşanması mutlaka travmatik etki oluşturacak diye bir şey yok tam tersine bazı olaylar bazı açılardan besleyici olabilir o nedenle şimdiki olayların nedeni olarak bazen geçmiş olaylara yanlış bir yük atfedilebiliyor. tabi travmatik etki oluşturan olaylar ise yaşandığı yaşla da ilişkili olarak kişilik gelişimi üzerinde olumsuz yönde çok etkili olabiliyor, gelecekteki birçok psikolojik bozukluk için riski de önemli derecede arttırabiliyor maalesef.
devamını gör...
3.
havin mohul
eminim bir çoğumuzun mazisinde saklı kalmış çocukluk travması dediğimiz birer anısı ya da anıları vardır.peki bu travmalar hayatımıza nasıl yön veriyor? sizce yeterince derine saklayabildik mi biz bu travmalarımızı?
hepimizin buna cevabı tabi ki atlattım olacaktır ama şundan eminim ki daha bu soruları sorarken bile içinizde bir şeyler hareketlenmeye başladı bile.bizler ne kadar sakladık,atlattım,maziye gömdüm desekte aslında çocuklukta yaşadığımız tüm kötü anlar bizde muhakkak bir iz bırakmış oluyor ve günü geliyor bu izler biz kapandı sanarken gün yüzüne bir bir çıkıyor.insan çocuklukta neyden korkup bunu asla büyüdüğüm de yaşanmayacağım dese de hayat karşısına hep onu çıkartıyor.aslına bakarsanız bunu birazda biz kendimiz yapıyoruz.nasıl mı;bizler çocukken aldığımız yaraları çok iyi tanıyor ve biliyoruz bu yüzdendir ki hayatımız boyunca yaptığımız tüm tercihler yine bu travmalar ve yaralar etrafında şekilleniyor.çünkü yıllar önce de onu yaşadık ona yabancı değiliz bu biraz da mıkmatıs mıknatısı çeker teorisi gibidir.bu elbette bizim suçumuz değil çünkü o anları biz yaşamak istemedik,o yaraları küçücük yüreğimizde biz kendimiz açmadık.tüm bunlara sebep oldular.örneğin çocuklukta babanız annenizi aldatmışsa ve aile içerisinde şiddet varsa sizler kendi içinizde bir bölünme yaşarsınız.bu bölünme de çoğunlukla bir taraf anneyi çok severken diğer taraf babadan nedret duymaya başlar.ve şu cümleler şekillenir kafanızda ben babam/annem gibi olmayacağım ya da ben babam gibi bir adam ile evlenmeyeceğim.ne yazık ki bazen öyle tercihler yapıyoruz ki gidip tamda babamız/annemiz gibi oluveriyoruz bir anda kısaca yağmurdan kaçarken doluya tutuluyoruz.bazense çok iyi bir evlilik yapsak bile bunu yürütemiyoruz sürekli bir güven kaybı oluşuyor insanda ve hep bir hakimiyet kurma, baskı kurma elde tutmaya çalışma gibi olaylar baş gösteriyor bunun sonucunda ise maalesef yine çok iyi dediğimiz sevgi ile başlayan evlilik sarsılıyor.bazen insan çok sevdiğini yaraladığını hissettiği ya da düşündüğü için terk edip gidiyor ya da her şeyi gerçekten mahfettigi için.arkadaslık ilişkilerin de böyledir bu keza iş ortamında ya da sosyal ortamda ya da size zarar vereceğini bildiğiniz halde hiç bir şeye hiç kimseye hayır diyemediğimiz oluyor,bazı şeylerden vazgeçemiyiruz,terk edemiyoruz,nereye gidersek gidelim bizler hep çocuklukta aldığımız yaralar ve travmalar ile karşı karşıya kalıyoruz.nedir peki bunun sebebi?
şöyle ki biz aslında iyileştim ben iyiyim her şeyi atlattım o anları maziye gömdüm diyerek kendimizi kandırıyoruz,kendi kendimizi bu yalana inandırmamız yetmezken bir de bunu hayatımıza enpoze edip insanları inandırmaya çalışıyoruz.çoğunlukla ağır travmalar yaşayan kişiler sorunlarını açık açık konuşamazlar,kirildiklari,üzüldükleri en ufak olayı bile karşı tarafa sezdiremezler.gurur yaparcasına atarlar içlerine orada saklı kalır ama günün birinde bir anda hiç anlamsız şekilde patlak verir bu.kimse ne olduğunu anlayamaz ,aslında siz neyin neden olduğunu çok iyi bilmenize rağmen asla anlatamazsınız bunu karşı tarafa,zaten en başında da anlayamadığınız için bu noktaya gelir olaylar.bizler aslında gerçek mana da iyileşebiliriz, çocuklukta kalan yaralarımızı derinlere gömmeye çalışmak yerine onlarla yüzleşip onları daha çok kanatıp onlardan korkmadan yaşayabiliriz.oysa çoğumuz geçmişten,yaralarımızdan korkmadan yaşıyormuş gibi yapıyoruz.iyileşebilmek mümkün.bu yaraları biz açmadık bunlar bizim suçumuz değil biz iyileşebiliriz,hiç kimse anneniz ya da babanız gibi olmak zorunda değil,bazı şeyleri gerçekten kabullenip devam edebiliriz, eşimize, dostumuza gerçekten de güvenebiliriz.aldatmanın bir karekter meselesi olduğuna inanıp devam edebiliriz yolumuza,bazı şeylerden vazgeçip,hayır diyebiliriz.tüm bunların yolu kapattım,gömdüm,atlattım sandığımız yaralarımız ile yüzleşmekten geçiyor,onları daha çok kanatıp bak ben buradayım ve sizlerden korkmuyorum diyebilmeyi başarabilmekten geçiyor.biliyorum hepimizin içinde küçük kalbi paramparça olmuş yaralı birer çocuk var ama o çocuğu geçmişin yükü altında ezmektense oradan çekip alıp iyileştirmeliyiz ve bunu bizden başka kimse iyi yapamaz.
sevgiyle kalın:)
havin mohul
devamını gör...
4.
-samanyolu tv ve kanal 7 gibi kanallarda yayınlanan, sapık zihniyetlerin dini yozlaştıran televizyon dizileri .
- "sana iğne yapacağım", "sen bizim çocuğumuz ol" gibi saçma sapan aile dışı ilişkilerde kullanılan klişe laflar.
- düz mantık düşündüğümüzü idrak edemeyen ebeveynlerimizin bizlere yüklediği sorumluluklar.
- ufak hatalarda bile kızarak kişiyi, özgüvensiz; sürekli birilerinden onay beklemesini sağlayarak yetiştirmek vs.
not: bunların bazıları travma olarak sayılmasa da kişiliği olumsuz etkileyen en genel olaylardandır bence.
- "sana iğne yapacağım", "sen bizim çocuğumuz ol" gibi saçma sapan aile dışı ilişkilerde kullanılan klişe laflar.
- düz mantık düşündüğümüzü idrak edemeyen ebeveynlerimizin bizlere yüklediği sorumluluklar.
- ufak hatalarda bile kızarak kişiyi, özgüvensiz; sürekli birilerinden onay beklemesini sağlayarak yetiştirmek vs.
not: bunların bazıları travma olarak sayılmasa da kişiliği olumsuz etkileyen en genel olaylardandır bence.
devamını gör...
5.
kuzenimin(9-10) sahte yılanla beni( 5-6) korkutması ve benim yaklaşık iki hafta yataklık olmamla geçmiş olsuna geldiğinde yılanı da getirip "bak bak bu oyuncak, -dibime gelip- baksana tahtadan yapılmış gerçek değil." demesiyle aile büyüklerimin o yılanı parçalaması ve onu dövmeleri. sanırım farklı da olsa ikimiz için travma sayılabilir.
depremden önceye kadar yılan fobim sürüyordu aşırı bir şekilde. ama o kadar olaydan sonra yılan üstümde gezse ağzımı bile açamayacak hâle geldim. yani geziyorsa ne olmuş, bana ne?
başka olayların oluşu bir başka olayın etkisini yok edebiliyor sanırım, bilemiyorum...
depremden önceye kadar yılan fobim sürüyordu aşırı bir şekilde. ama o kadar olaydan sonra yılan üstümde gezse ağzımı bile açamayacak hâle geldim. yani geziyorsa ne olmuş, bana ne?
başka olayların oluşu bir başka olayın etkisini yok edebiliyor sanırım, bilemiyorum...
devamını gör...
6.
annem ben küçük yaşlardayken depresyona girmişti. genellikle uyur, ağlardı. okula gidip gelirken ilgilenebilecek bir hâli de yoktu. haa bir seyden yoksun muyduk değildik. gayet özenli gider gelirdik okula. ama hep şunu sorduğumu hatırlıyorum kendime "acaba bende annemle bir gün gezmeye gidebilecek miyim"
yıllar sonra bu sorunun cevabı çok şükür olumlu oldu. ama o zamanlar kalma bir travma annem ne zaman kötü hissetse içim içimi yiyor. bir daha hiç kötü olsun istemiyorum. eşek kadar olsanız da bazi seyler hic degismiyor.
yıllar sonra bu sorunun cevabı çok şükür olumlu oldu. ama o zamanlar kalma bir travma annem ne zaman kötü hissetse içim içimi yiyor. bir daha hiç kötü olsun istemiyorum. eşek kadar olsanız da bazi seyler hic degismiyor.
devamını gör...