ılgın peyker yazar profili

ılgın peyker kapak fotoğrafı
ılgın peyker profil fotoğrafı
rozet
kendisi dondurmuş
karma: 2205 tanım: 57 başlık: 28 takipçi: 61
kelebekler şahaneler ama her bahar kışa varır. taş bebek değilim, melek de ama aklım iyi çalışır.

son tanımları


bedtime stories

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
yıl 1994
janet jackson'ın 1993 yılında çıkardığı janet. albümü tüm amerika'yı kasıp kavururken bu r&b furyasından nemalanmaya çalışan birçok sanatçı vardı.
"-engiiin!! bana r&b albüm yap..."
(bilmeyenleriniz varsa, bu albüm r&b tarihinin en iyi albümüdür)
like a prayer, immaculate collection (justify my love), blond ambition, trurh or dare (a.k.a in bed with madonna) s.e.x & erotica -ki bu en büyük başkaldırıydı -ve the girlie show ile birlikte kargaşa içeren beş yılın ardından kendisinden beklenen özrün (menajerinin dilinde artık tüy bitmişti) sözde meyvesiydi bu albüm.

sürekli olarak kötü kız imajıyla hatırlanan bayan ciccone, erotica erasından sonra değişim sinyalleri veriyordu. hayatındaki işler yolunda gitmiyor, sadece sansasyonel açıklamalarıyla gündeme geliyor, onca yıl didindiği ve uğruna nice yollar kat ettiği kariyeri, gözlerinin önünde eriyordu. skandallarının yaptığı müziğin önüne geçmesi onu yalnızca iki veya üç sene ayakta tutabilirdi.

öncelikle daha tabuların yıkılmadığı, boomer'ların tahtta oturduğu -günümüz türkiye'si diyim anlayın işte- amerika'ya büyük bir özür borcu vardı. çünkü kimse sex'ten bahsedemezdi. kimsenin aklındakini söylemeye hakkı yoktu. ama bu insanın doğasında vardı. madonna'nın benliği, bütün bu çemkirmeleri anlamıyordu. katır gelmezse çekilen ipe, sende binecen üstüne, vuracan kırbacı mantığıyla gitmenin işe yaramayacağını anladıktan sonra yeni bir imaj arayışına girdi. işte bu albüm, kendisine yapılan bütün disslere karşı verilebilecek en büyük mesajlardan biriydi. albüm, içinde çok fazla gizli imalar barındırıyor; böyle zekice tasarlanmış bir albümün, ayaklı bir vajinadan (evet, bununla ilgili bir yazı okumuştum) çıkabileceğine kimse inanmıyordu. zaten albüm de pek ciddiye alınmadı. keza madonna'da üstünde durmadı (konsersiz bir yetim gibi bıraktığı bu albüm, yaptığı hatalara yeni birini daha eklemiş oldu.)
bu albümde bana göre en iyi işlerden birini çıkardı.

incelemeye başlamadan önce şunu söylemek istiyorum. madonna'nın zihni açıkken kapalıdır.

1-survival (uzunluğu 3:31 dakika ve kimi yerlerde extended versiyonu da bulunmaktadır)

albümü her dinleyişimde bu şarkıyı hep es geçerim. öncelikle altyapı bakımından berbat bir şarkı. sözlerinde yine hiçbir şeyi siklememeye meyilli kişiliğini anlatıyor. her albümünde olduğu gibi bu da bir hayatta kalmaya çalışan madonna. bir daha asla aziz, melek falan olmayacağından bahsediyor. çakma human nature gibi geliyor bana. hemde şarkıdan önce olsa bile.

puanım: 100 üzerinden 68 (sözleri yine de iyi)


2-secret (uzunluğu 5:04 dakika ve extended versiyonu şiddetle tavsiye edilir)

bedtime stories dönemi için albümden önce çıkan ilk single'dır. tamamiyle albümün ruhunu yansıtmakta olup radyo dostu bir şarkıdır.
bu şarkıyı daha dinlediğim ilk anda "-offf. aman allah'ım! bu ne!!!" diye çıldırtmıştır beni. playlistimin her köşesini işgal eden bu şarkı beni hala bile benden almaktadır. şarkı, kendisinden sır saklanılan bir sevgilinin sezgilerini ve bu durumu geç anlamasını anlatıyor. tıpkı arabesk sözler gibi, bir şeyler üstüme üstüme geliyor diyor. özellikle keman (muhtemelen org'tur. hep tongaya düşerim.) ve gitarın muazzam uyumu, sözlerideki ahenk... klibinin siyah beyaz olması ve new york gibi hayaller şehrinin en rezil (bana göre en güzel) bölgesi olan bronx'ta çekilmesi beni büyülemiştir. klipte siyahi bir adama (bence ve en kesin yeminler edebilirim ki 2pac'tır) aşık olan madonna, herkesin önünde onun kendisini sevmeyişini, yalnızca evde sevgilerini paylaşabildiklerini ve onları bir arada tutan aşklarının meyvesini bize anlatmaktadır. klip aşırı noir bir ortam, sokak gangsterleri ve gençlerini de içermektedir. madonna'nın şu ana kadar yaptığı kusursuz işlerden biri olan underrated (eşittir madonna'nın en iyi şarkıları [bakın tanınan demiyorum] ) koleksiyonuna eklediği başka muazzam şarkılardan biridir.

puanım: 100 üzerinden 100 (her şeyine hayran kaldım.)


3- ı'd rather be your lover (uzunluğu 4:39 dakika, 2pac'lı ve basçı hanımımızın olduğu iki farklı versiyonu bulunmaktadır. demosu şiddetle tavsiye edilmektedir.)

şarkı analizinden önce bu şarkıyla ilgili bir hikaye anlatayım.

öncelikle bu şarkıyı albümden önce keşfettim. yanlışlıkla hemde. madonna'nın kendi açık arttırmasında, bir hizmetlinin sandığı eşelerken çıkardığı bir mektupla her şey açığa çıktı. bu 2pac'ın hapisteyken madonna'ya neden artık birlikte olamayacaklarını açıklayan bir mektuptu. nedeni, madonna'nın başını vatikanla soktuğu belaya, ganglerde eklenmesin diye. zaten o dönemlerde -bedtime stories öncesi- adı pek iyi anılmıyordu hanımcağızımızın. 2pac'ta daha üsturuplu ve önder biri olduğundan madonna'nın yanında bulunması (nefes alması bile) onun karekterini ve duruşunu (ziyade politik halini) zedeleyecekti. bu durumdan haberdar olan çoğu kişi madonna'nın nasıl büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını ve nasıl böyle bir albümü (siyahi tarzın biraz ağır bastığı) yaratabildiğini anlıyordu. şimdi geçelim şarkıya.

"kız kardeşin olabilirdim, annen olabilirdim, arkadaş da olabilirdik hatta senin biraderin bile olabilirdim ama ben senin sevgilin olmak yeğlerdim."
bu sözlerde madonna'nın justify my love şarkısına yüce bir gönderme vardır. önceleri kızkardeş veya anne bile olmayı reddeden madonna; şimdilerde erkek kardeş bile olmaya razı. çünkü çok sevdiğini söylüyor. ama bu şarkıda karşıdaki sevgiliyi yalancılıkla itham ediyor. yalanların avcunun içinde yazıyor diyor. ne diyelim.
şarkının 2pac'lı versiyonu albüm çıkmadan önce hışırt diye kaldırılmıştı. çünkü o zamanlar 2pac daddymiz neredeymiş? hapiste!!!
o dönemde zaten adı iyi anılmayan madonna, bir de hapiste olan biriyle hem de siyahi bir gangster, bir kriminalle yanyana olması... bu onun sonunu hazırlardı. işte şimdi anladınız mı 2pac abimiz niye sevgisinden feragat etmiş diye.
bu durumu düzeltmek için prodüktörlerle alınan ortak karar vesilesiyle şarkıda basçı me'shell ndegeocello shakur'un chorus'larını farklı sözlerle seslendirmiş. öncelikle enstrüman kullanımı çok sınırlı bir şarkı. çok tekrar ediyor ve madonna'nın sesi biraz sinir bozucu ama çok iyi bir tarzda söylüyor (kendiliğinden çelişki yaratabilen bir şarkı). bas kısımları iyi. demosunda ise 2pac sonlarında "- we've fucked (x5 kez) fuck,fuck,fuck,fuck, fucking madonna. gaadddemn!" diyor. içeriğe rağmen coşturan bir şarkı. bende yeri ayrıdır.

puanım: 100 üzerinden 90 (beyaz bir sanatçının siyahi tarzda müzik yapabilmesi ender rastlanan bir olaydı. hele bir de madonnaysa bu kişi.) eksi yönleri: şarkı çok soluk ve geri planda kalma potansiyeli var. art arda en fazla 3 kez dinlenebililir. yine de enfes bir gangsta, r&b şarkı. elinize sağlık.

4- don't stop (uzunluğu 4:38 dakikadır.)

pek bir spesiyalitesi olmayan başka şarkılardan biri. naçizane görüşüm olaraktan, survival kadar kendisine ilgi duymamaktayım. secret'a gönderi yapıyor gibime geldi.

edit: funk öğesini barındıran güzel bir şarkı. lirikal anlamda biraz zayıf kalsa da uzun süre akılda kaldığı zaman hoş geliyor bir süre sonra. şarkıyı sevebilmeniz için şarap gibi eskimesini beklemelisiniz dimağınızda.

puanım: 100 üzerinden 45 (denk geldiğim anda bir sonraki şarkı butonuna itme kabiliyeti var)
editten sonra puanım: 100 üzerinden 75


5- ınside of me (uzunluğu 4:11 dakikadır ve extended versiyonu bulunmaktadır.)

-edit-
-daha sonraki dinlemelerimi baz alacak bir edit-
bu şarkı zır-erotik. deli bir şey. bu şarkıya kendimce yeteri kıymeti vermediğime inanıyorum. çok sakin bir şarkı. ve insana gerçekten de yatağı anımsatıyor.
and foolish people try to bring me down ...
-edit 2-
arkadaşlar. bu şarkı, madonna'nın kendi annesi için yazdığı bir şarkıymış. bunu yeni öğrendim.
puanım: 100 üzerinden 90 (remiksleri güzel. bir sample olarak kullanılabiliritesi var.)


6- human nature (uzunluğu 4:53 dakikadır. extended ve konser versiyonu bulunmaktadır.)

vermek istediği mesaja son single'ında ulaştık. ne desem bilemiyorum...
öncelikle klibin içeriğine bakalım. başta saçları siyah bir madonna var (savaşacağı zaman aborjinlerin mızraklarını bilemesi, kızılderililerin kırmızı boyalar sürmesi eşittir madonna'nın saçını siyaha boyaması.) bu bize bir şeylere cevap vereceğini söylüyor. öncelikle başta şunları diyor.
maksadını anlat, sakın içine atma. bir kaç kere bunları diyor. seksten bahsettiği ve aklından geçenleri söylediği ve onun hakkında konuşanlara cevap verdiği için pardon diliyor.
genelde siyahi müziklerde bulunan synth tarzı bir aletle müzik dengeleniyor (galiba aynı çalgı american life'ta da kullanılmış.)
lateks (aşırı parlak, sıkı ve süni deriye veya rugana benzeyen bir kumaş. genelde medikal veya temizlik amaçlı eldivenlerde, prezervatiflerde veya seks kıyafetlerinde kullanılır. kuvvetle muhtemel petrol bazlıdır.) bir elbisenin içinde bizi karşılıyor. dansçılar (yine favorisi olan luca çok gözümüze batıyor) onu bir sandalyede, tıpkı bir kukla gibi oynatıyor. ilerleyen bölümlerde, metal bölmelerde dansçılar ve kendisi, ayna ve kendisi, lateks kostüm giymiş bir chihuahua ve onu kırbaçlayan kendisi, ipte sallanan bir kadın ve onu taciz eden kendisi. sonra da deri halatla satanizm sembolleri yapan (illücü madonna) kendisi ve sonra da bir çift soluk mavi gözün asla pişman olmadığını söylemesi. ardından kung-fu hareketleri yapan kendisi.
şarkının kapanışında söylediği son cümle, ironiyi anlamayan kişilerin dimağını zor duruma sokmuştur. pişmanlığını dile getirmeyip, özür dilemeyeceksen neden bir özür şarkısı çıkarıp suçu insanın doğasına attın? diyenler bile oldu magazinlerde. bu da demek oluyordu ki yaptığı hiç bir şeyden pişman değildi (bu durumu confessions on a dance floor adına röpörtaj verdiği zamana kadar saklayabildi. maalesef american life'ın arkasında pek durmadı o yıllarda). o zaman bu albüm neye çıktı? niçin çıktı diyenleri sorgulattı. taa ki sondan bir önceki şarkıya kadar. ve bu çalkantılı durum bir yıla yakın sürecekti.

şarkı, bir protest marşı oldu ilerleyen yıllarda. britney ile sticky and sweet'te interlude eşliğinde birlikte düet yapacak sonra da beyaz saray'ın önünde milyonları toplayıp, sözleri trump is a bitch olarak değiştirecekti.

puanım: 100 üzerinden 100 (mükemmel)


7- forbidden love (uzunluğu 4:09 dakika)

üstünde tartışılan bir şarkı. sebebi içeriği değil ismi. nedenini anlamadığım bir şekilde madonna aynı ismi confessions on a dance floor'da kullanmış (ki o şarkı da muhteşem) tüm drama dünyası üstüne çökmüştü. neden mi? aynı ismi neden kullanmış diye. bununla ilgili bir röpörtaj bile vermişti (link vermek istemiyorum. azıcık araştırın. güzek şeyler bulacaksınız.) aynı şeyi (daha önce yazdığım jennifer lopez -ain't it funny bilgilendirmesinin birkaç konuda hatalı olduğunu turuncan53 nickli yazar sayesinde öğrendim. bu yüzden onun verdiği örnek ile gideceğim.) kylie minogue'un love at first sight şarkısının 1988 ve 2001 yılında çıkan versiyonlarında şarkı ismi aynı olmasına rağmen sözleri değişikti. sırf madonna olduğu için madonna'ya çöreklenen sülük -sözde- eleştirmenler bu kadar ses çıkarmamıştı. şarkı yine secret, sanctuary ve i'd rather be your lover'a gönderme yapıyor (ki bu çünkü aynı albümdeler.) serzenişlerde bulunup itiraflar etmek istiyor. bilmem confessiıns'a gönderme mi ;)
güzel bir şarkı. tadımlık.
ha bi de bu şarkıda şöyle bir büyü var. bunu seven confessions'takini sevemiyor (bazılarına böyle rastladım. onlar böyle düşünüyorlarmış), confessions'takini sevenler de bunu sevemiyorlarmış. bilmem sizde öyle düşünürmüsünüz.

puanım: 100 üzerinden 75 (aşkın körlüğüyle ilgili yorumları güzel.)


8- love tried to welcome me (uzunluğu 5:21 dakika)

forbidden love'ın devamı işte. hep karanlık, hep yozlaşma, hep günah ve hep itiraf.
ama şarkıda bir sempatiklik var. o hüznü yine de hissediyorsunuz.
-edit-
gerçekten de bu sözleri yazdığıma inanamıyorum :d albümü baştan dinledim ve bir anda dünyam döndü. neden bu kadar iyi bir şarkıyı aşağıladığıma inanamıyorum. o kadar hüzünlü ve içten bir şarkı ki. daha henüz albüme alışkın olmadığımdan kaynaklanıyor diye düşünmem saçmalıktı. çünkü tam beni yansıtan bir albüm ve dinledikçe kendini kabullendiren çok farklı bir özelliğe sahip açıkçası.

aşk beni hoşgörmeye çalıştı.
puanım 100 üzerinden 100 (lirik babında iyi iş)


9- sanctuary (uzunluğu 5:03 dakika)

elbet kim doğru konuşursa kız olsun erkek olsun onu takip edeceğim diyor. bu da ünlü şair walt whitman'ın çimenin yaprakları adlı şiirinden bir alıntıydı arkadaşlar. tüm şarkı bu şiirin temasında ve neredeyse sözlerinin bir kısmı şiire ait. bu şarkıyı çok severim ve şerefine kendime has bir biçimde türkçeye çevireceğim

elbet kim doğru konuşursa
kız olsun erkek olsun
onu takip edeceğim .

kim güneşe muhtaç ki, yağmur hayat dolu yağarken?
kim gökyüzüne muhtaç ki, yeryüzü apaçıkken?
kollarındır gömülmek istediğim yer,
sen benim mabedimsin.

kim bir gülümsemeye ihtiyaç duyar ki,
gözyaşı sevgi dolu olduğunda
kimin eve ihtiyacı var ki?
yıldızlar yukardayken
bu senin kalbinde, taşınmak istiyorum
sen benim kutsal alanımsın
ışığa kimin ihtiyacı var ki?
gözlerindeki karanlık varken
kimin uyumaya ihtiyacı olsun?
gökyüzündeki yıldızlar varken
burada senin ruhunda
evlenmek istiyorum
sen benim mabedimsin.

ve dünya tenha ve boştu
karanlık dünyanın yüzündeydi
bütün bu acı çok gerekli mi?
sen benim mabedimsin

elbet kim doğru konuşursa
kız olsun erkek olsun
onu takip edeceğim
tıpkı su, ay'ı takip ederken sessizce...

kim güneşe muhtaç ki? (sıvı basamaklarla)
gökyüzüne muhtaç ki? (dünyanın her yerinde)
kim uyumaya muhtaç? (sesini duyuyorum)
sen benim mabedimsin
sen (sen, sen)
sen benim mabedimsin.

ve sonunda o muhteşem tınıyı duyarak, tıpkı confessions on a dance floor'un non-stop edition'u gibi bir diğer şahesere şarkı kesilmeden bağlanıyoruz.

puanım: tam bir efso. 100 üzerinden 100!


10- bedtime story (uzunluğu 4:52 ve her türlü versiyonu vardır.)
üçüncü single...

aaaaaahhhh.... ahhhhhh...
diye başlar. klipte bilinçsiz bir şekilde yatan madonna'ya dmt enjekte edilirken biz de onun makineye bağlanan sürreal zihninde yolculuk ediyoruz. başlarda iki tane asa görüyoruz. bu mısırda ilahlığı amonu temsil etmekte. sonra ayçiçeği (onlarda güneş çiçeği ki amon ra güneşle özdeşleştiriliyor ki bu da madonna'nın kendi zihninde kendi tanrısı olduğunu simgeliyor. sonra çocuklar var, uçan madonna, hamile gibi görünüp karnında güvercin taşıyan madonn ayna kafalı madonna, sonra da ağzı gözü farklı madonna sonra da uyanış.
öncelikle şarkı bizi bilinçsizleşmeye değil, gerçekleri görmeye davet ediyor. sözlerin bir anlamı olmadığı, özellikle de hiç bir mantığı ve fonsiyonu olmadığını söylüyor. ki budizmin tanrısı buda, kelimelerin içi boş şeyler olduğunu, hiç bir yararının olmadığını anlatır. bu yüzden budistler çok sessizdirler ve bakışlarıyla konuşurlar. (çoğu budist. jackie chan biraz geveze :d)
şarkı bize madonna'nın aydınlanmaya doğru gittiğini anlatıyor. bir nevi ray of light dönemine göz kırpıyor geçmişte. bir aydınlanma, nirvana yaşacağını umut ediyor. bu klip zamanında ömer çelakılın hayatın şifreleri programının günlerce malzemesi oldu. madonna, mdna tour için türkiyeye geldiği zaman yine gündeme getirildi. sebebi arapça yazıya bastığı, bunun kuran ayetleri olduğu safsatası. yine kara cahiller üstünden prim ve reytingnyapan zihniyetimiz iş başında. o levhada yazılı olan şey bir budist felsefesi. "bildiğin her şeyi unut" zaten sonunda onu diyor "and all that you've ever learned try to forget" yani levha da o yazıyordu. bizim harflere tapan milletimiz başta yıldız tilbe olmak üzere saçma sapan yorumlar yaptılar. klibin bütün mesajına siktiri çektiler ve dediler ki "madonna'nın gözümde pul kadar değeri yok." ki madonna kendisinden bi haberdi.
şarkı björk tarafında yazılmış. madonna ile pek bir tanışıklıkları yokmuş. madonna bir arkadaşından björk'e şarkı yazmasını rica etmiş. björk'te okey demiş. yani klibin ve şarkının neden bu kadar oversurreal olduğu anlaşılıyor.

"klip, 5,000,000 $ bütçeyle, tarihin çekilen en pahalı videosu olmuştur. ancak bu rekor, aynı sene 7,000,000 $ ile michael jackson tarafından "scream" ile kırılmıştır." diyor wikipedia.
ve ek olarak madonna'nın en pahalı video klibi. sonrasında express yourself geliyor. gerçki klibi izlerseniz green screen ile halledilebilecek çok şey var. ama o zamanın teknolojisiyle kıyaslanınca ultra muazzam bşr klip

puanım: 100 üzerinden 150 (çağın ötesinde bir klip ve şarkı) yıllar geçse de kesinlikle eskimez.

11- take a bow (uzunluğu 5:21)

tam bir babyface şarkısı. vokallerle desteklemiş bir de. muhteşem bir parça. zamanında klibi müstehcen olduğu için (madonna yatakta televizyonla sevişiyordu) yasaklanmıştı. ilginç. neyse. matador'a aşık olan madonna'nın çektiği acıları, düş ve kalp kırıklıklarını anlatıyor.
(devamı madonna'nın balladlarının toplama albümü olan something to remember'da ki you'll see'de)
en güzel sözü bana göre budur.
wish you well, ı cannot stay
you deserve an award for the role that you played.
vefasız sevgili en fazla böyle özetlenebilirdi.

şarkı enfesss

puanım: 100 üzerinden 100

yine madonna'nın arkasında durmadığı güzel bir eseri daha geride bıraktık.

albüme tam puanım 100 üzerinden 86.
keşke türevi olabilseydi...
devamını gör...

ılgın peyker (yazar)

ben bir meryem'im. insan eli değmeden kuşku doğurabilirim.
önceleri tevfik'tim. düzene isyan ettim. kabuğuma çekildim.
sonrasında hâlûk oldum. amentümü aradım. özgürlüğüm için babamı bırakıp kaçtım.
gayem sinead olmaktı. belki ünlü olurdum, papa'nın resmini canlı yayında yırtardım.
günün birinde nilgün olurum. nefesim daralır pencereyi sonuna kadar açarım. ruhum sıkışınca çekinmeden atlarım.
belki de sylvia olurum. çocuğum acıkınca kurabiye pişirir, sonra aynı fırına kendimi sokarım.
ben, ılgın dışında her şey olabilirim.
devamını gör...

uranizm

uyarı: sjw dili ve edebiyatı 101 dersine hoşgeldiniz.
-tetikleyici dil unsuru barındırabilir-
tanım olarak bakıldığında, uranizm, erkek eşcinselliği için kullanılan bir terimdir. bu terim, genellikle 19. ve 20. yüzyıllarda kullanılmıştır ve bugün daha çok tarihsel bir bağlamda kullanılmaktadır. ilk olarak 1869 yılında alman yazar karl heinrich ulrichs tarafından kullanılmıştır. ulrichs, uranizmi, "göksel aşk" olarak tanımlanır ve bu terim, eşcinsel erkekler için bir kimlik ve dayanışma ifadesi olarak kullanmıştır. 20. yüzyılın başlarında amerika birleşik devletleri'nde de yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. amerikalı yazar edward carpenter, uranizmi, "eril-eril sevgisi" olarak tanımlamıştır ve bu terimi, eşcinsel erkeklerin cinsel yönelimlerini kabullenmeleri ve onurlandırmaları için bir araç olarak kullanmıştır -sözüm ona.
kimi kaynaklarda, mitoloji ile ilişkilendirilir. aşk tanrıçası afrodit'in doğumuna dair iki farklı anlatımla aktarılır. urning, tanrı uranüs'ün menisinden yaratılan afrodit urania'dan türetilmiştir, denilene göre bu doğumda "kadının hiçbir rolü yoktur", dolayısıyla eril bireyler arasındaki aşkı temsil eder. bunun muadili olan dionian (almanca'da dioning) ise zeus ve dione'nin kızı afrodit dionea'dan türemiştir ve ulrichs'e göre erkeklerin kadınlara olan aşkını temsil eden, "gençlerin olduğu kadar kadınların da aşık olduğu ve ruhtan ziyade bedene ait olan" ortak bir aşkla ilişkilendirilmiştir. ulrichs, platon'un eril aşk açıklamasından farklı olarak, erkek urnings'in özünde kadınsı, erkek dionings'in ise doğasında eril olduğunu anlamıştır.
homoerotik bir tanımdır. türk dil argosunda şorolo yahut hötöröf deyince tüm romantizmi alaşağı olan ve sarane alexandrian'ın kitabından anladığım kadarıyla da -kaynağımı ona dayandırıyorum (kaynakça: histoire de la littérature érotique)- ataerkil toplumun fertleri olan sevicilerin (homoseksüel) kimliğidir.

aslına bakarsanız bir dayatmadır. günümüzde -şükür ki- çok dallı cinsel kimlik şemasına sahip olmamız bizim ve genel tabloda sosyolojinin yararınadır. kökten ahlaki toplum dediğimiz (bana göre ahlakın tanımı; bir toplumun kabul ettiği normlarından yola çıkarak kimliğini en ivedi şekilde tespit etmesi için işlenmesi gereken görevlerdir) etik disiplinden yoksun ve en üst dereceden önyargılarla bireylerin belirli bir kalıplar içine sokulduğu yapının doğurduğu bir sonuçtur, üranizm. yetenek, toplum zevkine hitap edince sanatçının tanımı dogma mı olur? tabi her toplumun dokunulmazlarından olan bazı entellerinin anlatılarına dayanabiliyoruz.
bir zamanki sanatçı sodomistlerin (sözde dönemin naçizane sapkınların) arkasına sığındığı süslü bir tanımdan başka bir şey değildir. sırf kendisini eşcinsel olarak kabul etmediği için (o zamanlarda eşcinselliğini kabul etmişlerin anlattıklarına kalırsa (!) -tabii bay alexandrian'ın anlatığıyla kalabiliyorum- günümüz birleşmelerinden oldukça farklı olduğunu görebiliriz.
sadece (!) oral yoldan ilişki ile rimming arasında bir şeylerin yaşandığını söylüyorlar. çünkü penetrasyonun günah olduğunu ve aşağılık bir şey olduğunu düşünüyorlar. neyse buradaki sözümün özü şudur. üranizim (yani entel eşcinsellik), ataerkil yapıdan çıkamamış mascofaşistlerin (veya bunlara maruz kalmışların) cinsiyet kimliğidir. günümüzde bu adlandırmanın geçerliliği, 2slgbtqia+ sayesinde yok olmuştur.
devamını gör...

confessions on a dancefloor

ben madonna'yı ilk 2006'da tanıdım. yaşım 23, ama hala aklımda kalan başyapıtlardan biridir. özellikle zamanın mtv'msi kanallarında veya radyolarda çıkan sorry, hung up veya jump şarkıları beni hep kendilerine hayran bırakmışlardır. incelemeye bakılırsa abba'nın ritmini kullanan madge, hung up'u kült haline getirmiştir. şimdilerde tiktok'ta cupcakke remixleri dolanmakta. tabi stuart price'sı da unutmamalı.
sorry'e gelirsek.
sorry'nin hung up şarkısının devamı niteliğindeki klibi beni çok sevindirmişti. bana film gibi gelen klibin devamını heyecanla izleyerek tadını çıkardım. sorry klibi, hung up'a göre biraz daha eğlenceli ve ilginç. sebebi madonna'nın sex (1992) kitabında şişman erkekler için hamile kadınlarla ilişkiye girmek kadar iğrenç deyip klipte şişman adamı okşamaları ilginç gelmişti. bu arada madonna'nın müdavimleri sofia boutella (kendisini son zamanlarda climax'la anıyoruz) ve miss prissy gibi dansçılarda kendisine eşlik etmişlerdir. kliplerin kamera arkalarını izlemek çok güzeldi. perdenin arkasının bu kadar eğlenceli olacağını tahmin etmek pekte zor değil. ve o ikonik "we are gays" cümlesi...
jump şarkısının hung up & sorry'nin devamı niteliğinde olmaması beni üzmüştür. get together ile toparlamaya çalışsa da jump gibi olamaz diye düşünürüm. bu şarkı bana hep mirror's edge ile bağdaşlaşır bilmem neden. isaac şarkısında mirwais ve yitzwak'ın power rangers edasıyla madonnanın ilahisine destek gücü olmaları beni mutlu ediyor. im ninalu'dan sample almak kesinlikle mistik bir hava yaratmış. tanrının taht odasının mermer zemininde dans edermişcesine bir hava katıyor insana. future lovers veya ı love ny gibi geri planda kalan hoş şarkılar vardır. bir derginin editörününde dediği gibi albüm tüm şarkı ile bir mutlak şaheser. aslında albüm tek bir şarkıdan oluşuyor. itiraflardan.
genel olarak albüm bildiğim albümler içerisinde ortak birinciliği var. erotica - you thrill me konser versiyonu çok güzel. hatta mükemmel. sorry mixinde politik bir şov yapması takdire şayandı doğrusu. ama sticky and sweet tour kadar canlı değildi diyebilirdim. tamam hadi sahnede m var doğru ama seyirci ve hayranlarla iç içe olmayan konserler bana çok ciddi ve anlamsız geliyor. mesela sticky and sweet tour'da daha canlı ve eğlenceliydi.
özetin kısası albüm bir klasik. bir daha bunun gibisi gelir mi bilmem.
devamını gör...

venice bitch

2019 kasım.
intibakın son günü, polis okulundan eve döndüğüm zaman başım yere eğik, hüzünlü samsun'dan evime doğru otobüse biniyordum. tabii beynim süreçte cıvıklaştığından dolayı şarkı nedir unutmuştum.
ve dolmuşa bindim ve yanımdaki güzel kızın kulaklığında o tanıdığım tını vardı.
beni birden şehrime, o şarkıyı dinlerken yaşadığım o güzel anılara ışınladı.
sonra fark ettim ki uzun zamandır lana'm içimde kaybolmuştu. eve hem ağlayarak hem de o şarkıyı aklımda 1000 kere tekrar ederek gittim.
oh, god. miss you on my lips.
it's me, your little venice bitch.

aynı sene çıkış yapan ve lana del rey'i kariyer yolculuğunda ciddiye alınacak düzeye çıkartan albümü olan "norman fucking rockwell"den çıkmış bir single'dır. jack antonoff'un emeğinin geçtiği çok bariz olan bu şarkı, 2023 yılında çıkan ve lana del rey'in magnum opus'u olan "did you know that there's a tunnel under ocean blvd" albümünde "taco truck x vb" adlı şarkısında yine karşımıza çıkmıştır.
devamını gör...

mean girls

kendi dalında bir güzel film. işin tuhaf olan tarafı bu filmi, ariana grande'nin thank u, next müzik klibinden tanıyan var.
"that's so fetch..."
şimdiden söyleyeyim, thank u, next bu filmi klibe uyarlamakla hata ettiğini ve klibi burn book'a alsalar iyi olacağını düşünürdüm... lakin zaman geçti, thank u, next'te benim için ikonik oldu.

klasik hollywood lise draması. uzak diyarlardan bir kız gelir ve yeni okula adapte olmaya çalışır. ezikler onu yanına alır ve -genelde- filmin gidişatında kutsal üçlü'yü (clique) sunarlar bizlere. her zaman kraliçe arıları vardır bu kliklerin. sonra bir olay olur, yeni kızımız kraliçenin yerini alır. daha sonra kız üzgün pişman olur. arkadaşlık, özür dileme gibi baharatlarda eklenir. okul balosunda öpüşme ve havaya doğru yükselen görüntü ile film biter.
bana sorsanız film nasıldı? idare eder. şuan çekilirse -ki devamı niteliğinde bir şey çıkarıyorlar. tina fey'ciğim, yavrum vazgeç kuzum. görseniz. rezalet!- gişede dibi boylayacak. mean girls'ten önce başka bir mean girls tarzı bir film izleseydim, direk bu filme bok atardım. ama hayır. mean girls, alanında izlediğim ilk film. bu yüzden benim için çok özel. türevleri ile aynı mekanizmaya sahip ama millenyum'da ratchet girl'lerin bulunduğu ilk filmlerden olduğu için saygıyı hak ediyor. senaryo, oyunculuklar ve yarı-özgün yapısıyla insanı gerçekten de eğlendiriyor.
şimdilerde bu amerikan lise dramaları, yerini hispaniklerinkine bıraktı tabii. onlar da batırmaktan başka bir şey yapmıyor.
mean girls gibisi bir daha gelir mi? asla.
çünkü mean girls; efsanedir.
lindsay lohan'ın efsane güzelliği, rachel mcadams'ın ateşi filmi büyülüyor. ama benim filmde en çok sevdiğim janis ile demian'dı. burn book olayı da öngörülebilirdi bu arada.

filme puanım; 10 üzerinden 6
kesinlikle izlemeye değer. ki daha önce lise dramasına denk gelmediyseniz.
devamını gör...

valorie curry

gerçek adı valorie mae curry, amerikalı aktristir. beni benden alan o duru güzelliği ve hem kederli hem de kinayeli bir ses tonuna sahip hatundur. detroit become human ile daha çok tanıdım onu. ilk fragmanı çıktığında "the goddess jennifer lawrence" sandık ama değilmiş. yine kişiliğimize gelecek olursak, emma watson'dan sonra pixie haircut'ı ikonikleştirmiştir. oyunculuğu dört dörtlüktür. ve sırf o gerçekçi oyunculuğu için bile detroit become human oynanabilir. kendisini daha öncesinden quantic dream'ın demo tanıtımlarından birine denk gelmiştim. o zaman ki hali üretime geçen bir robottan ibaretti. kısa filmi direk izlemek istiyorsanız türkçe dublajlı linki buradan. yoksa devamında spoiler'ı yersiniz.


robot'un yaratım sürecinde kendini keşfetmesi ve öz farkındalığa sahip olması, operatörü korkutmuş ve onu yok etmeye çalışmasına sürüklemiştir. ama işin korkunç olan tarafı robotun "yaşamak istiyorum!" diye haykırması değil, operatörün onu diğer robotların arasına -bir deviant değilmişcesine- sokarak yaşamasına izin vermesidir.
devamını gör...

undertale

hayatımda ilk defa bir oyunda bu kadar tebessüm ettim. tek bir kişinin elinden böyle devasa bir şeyin çıkmasının şokundayım hala. bir oyun bu kadar mı tatlı olabilir? oyunu her save edişinizde öyle güzel ve değişik betimlemeler yapıyor ki...
look at this... the sound of rushing water fills you with determination...


sans ve papyrus arasındaki komik ilişki beni çok güldürdü. özellikle de sans'sın sürekli 4.duvarı yıkması da çok keyifliydi. bu arada, yanlışlıkla temmie'lerin diyarına gitmiştim karanlık patikada.
sanırım pacifist modda oynuyorum galiba. pek o detayları bilmiyorum ama her karşıma çıkandan kaçmaya çalışıyorum -yanlışlıkla öldürdüğüm toriel ve doggy hariç... :'(
-şu an oyunda lavlı bölümdeyim ama tam olarak oyunun neresi bilmiyorum.
ama mettaton her ne kadar korkunç olsa da esprileri ve oynanış çeşitliliği çok eğlenceli.

oyunu bitirdiğim zaman editini yapacağım. şimdiden çok sevdim.
edit 1: bilim adamı'nın update'leri sıkmaya başladı. adım başı bir update...
edit 2: benimle savaşan royal guards'lar birbirleriyle çıkmaya başladılar :d sjdas beraber dondurma yiyelim mi diyordu diğerine :ddd
devamını gör...

the velvet rope

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
the velvet rope: bir travmanın kanvası

bölüm 1 – kadife iplerin felsefesi

"çoğumuz özel mekânlara yahut gece kulüplerine gitmişizdir – ya da gidenlerden duymuşuzdur. ve oralarda bir ip vardır, girenler ve giremeyenleri ayıran. bizim içimizde de bu "kadife iplerden" vardır. bazılarından saklı tuttuğumuz hisler adına.
bu kadife iplerin ardında bazı hisleri hem ifade hem de teşhir ediyorum ve sizi kendi kadife ipimin ardına davet ediyorum. kendimi özel hissetme ihtiyacı duyuyorum. eminim ki, siz de öyle hissediyorsunuzdur. ait olma hissiyle yanıp tutuşuyoruz…
hayatım boyunca bu ipin her iki tarafında da bulundum. bazı zamanlar, özellikle de çocukluğumda, hep bir başına ve dışlanmış hissettim. bazı zamanlar da yanlış anlaşılmış... bazen arka bahçemizdeki köpeklerimize koşup içimi döktüğüm olurdu. onlar aracılığıyla, sanki tanrıyla konuşuyordum. lakin hiçbir insan bu hislerimin tarifini işitemedi. bunlar, benim geçmişimde gömülü kaldılar. fakat şu bilinmeli ki; gerçeğin, er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır ve hakikatin kendisi bana, bir şarkı kılığında çıkageldi."
(janet jackson’un the velvet rope albümü hakkında verdiği bir demeçten alıntıdır.)

aslında albümün ismi, ifade etmek istediği her şeyi özetliyor. şimdi... bu kadife ip bizlere neyi anlatmaktadır?
1. özel olduğunuza dair bir semboldür
2. kabul gördüğünüze veya dışlandığınıza karşı bir işarettir.
kadife ip denilince aklımıza birçok farklı durum çıkabilir. janet’a göre ise yaşadığı şeyleri kelime ve melodi aracılığıyla insanlara yaymasına yardımcı olan bir konsepttir. gerçekten de sıra dışı bir düşünce yapısı olduğunu düşünüyorum. çünkü sanatçıların geneli kendi iç dünyasını ve yaşantılarını bütün çıplaklığıyla anlatmak istemezler. ha anlatan vardır ama anlatabilmiş mi orası pek meçhul. “cry me a river” a dostlar…
--------------------------------------------------
ara not!!!
genel olarak incelemeye biraz yenilikçilik olsun diye aı ile biraz bilgi alışverişi yapayım dedim bin pişman oldum. yalan bilgiler uydurmakla kalmayıp üstüne ağzından iki laf almak için 10 saat bekletti. yapay zekanın kezbanı olur mu yaaaa!!! allah’ın idiot’u chatgpt’e sorduğum şu soruya verdiği cevaba bakın:
bne: janet jackson’ın the velvet rope albümü hakkında fun fact şeklinde söyleyebileceğin detaylar var mı?
götcpt: elbette, birkaç "fun fact" detayı şöyle sıralanabilir:

1. albümdeki "what about" şarkısının video klibinde, jackson'a "friends" dizisinin yıldızı matthew perry eşlik etmektedir. (şarkının klibi bile yok)

2. jackson, bir gece kulübünde girdiği bir vıp bölümüne sadece beyaz bir kadının girebildiğini fark etti ve bu bölümün içindeki insanlarla daha da bağlantısız hissettiğini söyledi. bu deneyim, albüm adı olan "the velvet rope"u ilham kaynağı yapmıştır. (böyle bir olay yaşanmışsa seçim 5. turda bitsin. yemin ederim hem ırkçı hem de yalancı bir aı görmedim.)

3. albümdeki "velvet rope" şarkısı, the notorious b.ı.g.'in "who shot ya?" şarkısından örnekler içermektedir. (ahahahshahda 2pac ile aynı filmde başrolleri paylaşıp flört olup iş bitince düşman olan janet’ın adamın ölüsü daha sıcakken aldığı intikama bakar mısınız dsfjfsfjds)

4. albümdeki bazı şarkılar, jackson'ın daha önceki albümlerindeki şarkılarla ilgili bir devamı niteliğindedir. örneğin, "what about" şarkısı, 1993 yılında yayınlanan "janet" albümündeki "ıf" şarkısının hikayesini devam ettirir. (ıf şarkısı bir adamı tavlamaya çalışırken ona sahip olamadığı için işi pişirmekten geri duran bir kadının hikayesini anlatırken, what about, ilişki sırasında şiddet gören bir kadının haykırışını anlatıyor.)

5. albümde yer alan rope burn, önce ariana grande’ye teklif edilmiş, ar

bne: devam edebilir misin? (… gülmekten popişim yırtıldı)

götcpt: dından, terry, teklifi janet’e götürmüş (10 dakika generate etmesini bekledim) ve işe başlamışlardır (şarkıyı janet’ın kendisi yazması ve ariana’nın o sıralarda daha 4 yaşında olması dışında pek bir sorun göremedim). rope burn, çok keyifli ve enerjik bir şarkıdır (alakası yok, kadının psikolojisi yerlerdeyken yazdığı bir şarkıdır)

her neyse. yapay zeka işimizi alacak diye karalara bağlamayın. ıq’su hala tek hanelerde dans ediyor. allah’ın leylası.
--------------------------------------------

bölüm 2: kadife ipler açılıyor…

ben bu albümle, moleküler biyoloji ve genetik bölümü 2. sınıf öğrencisiyken tanıştım. aradan çok zaman geçmiş. sene 2022… gece saat 2’de kampüsün kütüphanesinde finallere çalışırken (zavallı birinin laptopu çalınmadan 2 gün önce” spotify karma listesi açmıştım. sonra bir anda önüme janet’ın daha önce duyduğum fakat pek de anımsayamadığım tanıdık melodili bir parçası çıktı. janet, zaten daha önce de ilgimi çeken bir şahsiyetti. fakat bu albümü beni kendisini aslında hiç tanımadığımı öğretti. sınavlar bitmiş olmasına rağmen hala da etkisinden çıkmış değilim. allah’ım. nedir bu?! nasıl bir zihnin ürünüdür. tek kelimeyle, kusuruna dahi hayran kaldım…
1997 yapımlı bu albüm, bizlere janet jackson’un sanatını ve zekâsını konuşturabildiği –maalesef ki son albümü olmuştur.

albüm genel manada aşırı tutarsızlıklar içermekte. bu da eserin, sağlam bir bilinçle yazılmadığını gösteriyor. zaten 2 (iki) koca senede anca tamamlanabilmiş. çünkü bu süreç içerisinde janet, bütün travmalarını masaya dizmiş ve “bugün hangisini yaşayıp ta hayatımı mahvetsem?” demiş adeta.
anoreksi, vücut dismorfisi, histeri krizleri, depresyon ve bunların tetiklediği kendine zarar verme dürtüsü…

bilindiği üzere janet, jacksonlar diyarından gelmekte…

kardeşlerin sahip olduğu yetenek bir yana dursun, şirket, ebeveyn ve medya baskısını iliklerinde yaşamak maalesef ki kaderleri olmuştur. elbette ki ikonik olmak o kadar basit değil. fakat azmin ve disiplinin de ötesinde bizi her daim makinelerden ayıran yegâne bir şey vardır –hislerimiz. evet, insan olduğumuzu ve güçsüzlüğe mahkûm olduğumuzu bizlere hatırlatan bu lanet, günü geldiğinde yıkılmamıza neden olabilmektedir. janet’ta da bu durum geçerli olmuştur. zaten control’da bu durumu güzel bir şekilde dile getirmişti. daha sonrasında janet jackson’s rhythm nation 1814 albümünde ise dünya meseleleriyle ilgilenmekle beraber içinde ukde kalan aşkına da parmağını basmıştır. janet. albümünde de biraz daha özele inmiştir. fakat sonrasında meteor gibi gelen the velvet rope, adeta janet’ın opus magnum’u olmuş, ne kadar sofistike ve elegant bir kadın olduğunun altını altın çizgiyle çizmiştir. elbette ki, janet’ın sahip olduğu ekip (james harris & terry lewis) azımsanmayacak düzeyde katkıda bulunmuştur. fakat janet’ı diğerlerinden hep ayrı kılan bir şey var. ilham kendisinden geliyor. kelimeler, yalnızca onunla anlam buluyor. kendinden çok şey katıyor ve özellikle söylediği bütün cümleleri hissettiriyor –çünkü bizzat zevk prensibinden tecrübelerle konuşuyor.

genel olarak özetleyecek olursak, yaşadığı kötü tecrübeleri edindiği yeni meraklarla pekiştiren bir eser ortaya çıkmıştır. yalnızlık, intikam, lgbtq+, öfke, öfori, çaresizlik, azgınlık, sevgi (sınırsız sevgi) ve kaybetme duygusu albümün genel temasını oluşturmaktadır. özellikle de, “rope burn” şarkısının bdsm temelinde geliştiği düşünülse de, kadife ipi insanlar adına ne kadar gevşetmeye çalıştıkça ipin o kadar gerildiğini anlatmaktadır. ip eninde sonunda onu sıkacak ve boğacaktır. ve bundan zevk de duyduğunu belirtmektedir. madonna’nın erotica’sında da dediğim gibi, sınırlar en fazla ne kadar dayanabilir ki?

bölüm 3: iplerin ardında…

1. "ınterlude: twisted elegance": albümün giriş parçası olan bu kısa enstrümantal parça, albümün atmosferini ve temalarını özetler. öncelikle felsefi açıdan söylediği cümleleri size çeviri şeklinde aynı olduğu gibi bırakıyorum.

twisted elegance
çarpık zarafet

ıt's my belief that we all have the need to feel special
benim inancıma göre hepimizin özel hissetme ihtiyacı var.

and it's this need that can bring out the best in us
ve bu ihtiyaç içinizden en iyisini çıkarabilir

yet the worst in us
ancak aynı zamanda en kötüsünü de

this need created
bu ihtiyaç

the velvet rope
kadife ipleri yarattı

ne muazzam ama...

2. "velvet rope ft. vanessa mae": albümün title track’ı olan bu şarkı, insanların dışlanma ve kabul görme isteğiyle ilgilidir ve müzikal olarak hip-hop ve rock etkileri taşır. ah o vanessa bacımın kemanı yok mu... ek olarak, exorcist'in sountrack'ini sample alıp böyle muazzam bir şey çıkarmaları beni hala çok ediyor. neyse konumuza dönelim.
bir dizi sert davul ritmi ve gitar riffi ile başlayarak, jackson'ın cinselliği keşfetme yolculuğuna odaklanıyor. şarkıda jackson, insanların cinsel tercihleri hakkındaki yargılarına meydan okuyor ve herkesin kendisi olabilmesi gerektiğini vurguluyor. insanları, kendi kadife ipine davet ediyor. çünkü bu albümde daha öncekilerinde sakladığı gerçek yüzünü açıklamak istiyor. bu yüzden bizi, öyle her yiğidin giremediği yere davet ediyor.

3. "you": albümün yıkıcı şarkılarından biri olan "you", janet jackson ve jimmy jam tarafından yazılmıştır. senin dışında başka kimse hayatından ve hatalarından mesul değildir. ne dediğini kastetmelisin ve ne kastettiğini demelisin diyor bizlere. şarkıda jackson'ın deep ve fried vokalleri öne çıkmakta ve kardeşi michael jackson'ın sesi de şarkının sonunda duyulmakta (janet, ı love you diyor kurbanee).

4. "got 'til ıt's gone": albümün ilk single'ı olan "got 'til ıt's gone", hip-hop ve caz öğelerini bir araya getirir. joni mitchell'in "big yellow taxi" şarkısından örnekler içerir ve a tribe called quest'in üyesi q-tip de şarkıda yer alır. şarkı genel anlamda mükemmel düzenlemeye sahip olsa da zamane dinleyicileri pek beğenmez ve billboard’ta ilk 20’ye bile giremez. fakat klibi, siyahilerin tarihine gönderme yapmaktadır. bu yüzden bazı yerlerden sessiz boykotlar yemiştir. fakat yine de grammy ödül töreninde en iyi klip formatında kısa video ödülünü almıştır.

5. "ınterlude: speaker phone": albümün bir diğer kısa interlude parçası olan "speaker phone", telefonda yapılan bir konuşmayı yansıtır. bu konuşma, zamanında görümcesi olduğu ve geçtiğimiz aylarda cennete uğurladığımız lisa marie presley ile arasında geçen diyalogu kaydetmişlerdir. bu janet azgını, yengesine de sulanmaktadır. yengesi; “oynaşman guzum bak hamın ikiye ayrılıp düşecek” dese de kar etmemektedir.

6. "my need": "my need", müzikal olarak hip-hop ve r&b etkileri taşır. ve o inlemeler… takdiri size bırakıyorum.

7. "ınterlude: fasten your seatbelts": "fasten your seatbelts", hızlı ve enerjik bir ritme sahiptir ve bizi go deep’e hazırlar.

8. "go deep": albümün ikinci single'ı olan "go deep", dans pistlerinde sıkça çalınan bir şarkıdır. müzikal dans etmek ve hayatın keyfini çıkarmak hakkındadır. şarkının sözleri, insanların özgürlüklerini keşfetme ve hayatın keyiflerini yaşama arzusunu yansıtır. rené ve boo’yu çağırmaktan da geri kalmamalıyız. şarkı bana göre resmen mücevher niteliğindedir. en iyi parti şarkısıdır. tavsiye edilir!!!

9. "free xone": "free xone", müzikal olarak rock ve r&b öğelerini bir araya getirir. şarkıda, insanların kendi kimliklerini ve özgürlüklerini korumak için savaşmaları gerektiği mesajı verilir. "xone", "zone" (bölge) kelimesinin bir oyunudur ve herkesin kendi "özgür bölgesine" sahip olması gerektiği vurgulanır. şarkıda aşçı, bahçıvana, bahçıvan, kapıcıya ve böyle süren bir takı töreni içeren freestyle sözler vardır. mama yoke hakkında bilgi almak isteyenler mesaj atabilir ;)
lgbtqıa+ bireylerin özgürce yaşadığı bir bölge dileğiyle!

10. "ınterlude: memory": "ınterlude: memory", albümün en duygusal parçasıdır. oldukça kısa olan "memory", albümün temasına uygun olarak geçmiş anılar ve hatıralarla ilgilidir. anılara tutunmak adına acılara katlanmak zorunda olmadığımızı anlatmaktadır.

11. "together again": albümün en popüler şarkılarından biri olan "together again", dans-pop ve r&b öğeleri taşır. şarkı, janet jackson'ın aıds sebebiyle kaybettiği arkadaşlarına ithaf edilmiştir. şarkı, ölen sevdiklerimizin ölümsüz ruhlarına olan inancı ve onların anılarını yaşatmak hakkındadır. şarkı önce slow olacakmış. fakat janet’in arkadaşları kendilerinin kederle değil neşeyle anılmak istediklerini söylemişlerdir. ve bize de en enerjik yeniden birleşme şarkısı hediye edilmiştir. albümün yeni çıkan deluxe version’ında slowed versionu bulunmaktadır.

12. "ınterlude: online": "ınterlude: online", internet ve teknoloji çağına atıfta bulunan bir interlude’tur. albümün teması olan insanların bağlantısı ve iletişimi hakkında düşündürür. macintosh’ın açılış sesini duymak biraz duygulandırdı beni…

13. "empty": "empty", albümün en duygusal şarkılarından biridir. şarkı, ayrılık sonrası bir kişinin yalnızlığı ve boşluğu hakkındadır. şarkının sözleri, acı dolu bir kalbe hitap eder ve jackson'ın duygusal vokalleri şarkıya yoğun bir his katar.

14. "ınterlude: full": "ınterlude: full". önceki "ınterlude" parçalarının tersine, bu parça albümün tamamlanması hakkındadır ve albümün temasını bir kez daha vurgular.

15. "what about": albümün en güçlü ve etkileyici şarkılarından biri olan "what about", müzikal olarak rock ve r&b etkileri taşır. şarkı, fiziksel ve duygusal istismar hakkındadır. jackson, şarkıda kendisine ve diğer kadınlara yapılan zulmü sorguluyor ve haykırıyor.

16. “every time” : albümdeki en duygusal ve dokunaklı şarkılardan biridir. şarkı, bir ayrılık sonrası acıyı anlatır ve janet jackson'ın derin vokalleri, şarkının hissedilmesini kolaylaştırır. şarkının sadeliği ve güçlü sözleri, onu dinleyiciler arasında en sevilen şarkılardan biri haline getirir.

17. "tonight's the night": "tonight's the night", the velvet rope albümündeki en enerjik şarkılardan biridir. şarkı, dans-pop öğelerini r&b ile birleştirir ve hayatın her anını dolu dolu yaşama fikrini anlatır. janet jackson'ın güçlü vokalleri, şarkıya daha da canlılık katar. rod stewart cover’ı olan bu şarkı, önceki albümlerinde yer alan “let’s wait a while, someday is tonight üçlemesinin son halkası olan bu şarkı, muazzam düzenlemeye sahiptir. biraz lezbiyen fantazisi barındıran bu şarkı, free xone’da bulunan mama yoke kişiliğinin aslında neden var olduğunu bize açıklamaktadır.

18. "ı get lonely": "ı get lonely", albümdeki –tüm zamanların en iyi- balad şarkısıdır ve insanların yalnızlık hislerini anlatır. şarkının müziği, melodik piyano geçişleri ve janet jackson'ın samimi vokalleri ile birleşerek, insanların kırılganlığına dokunur. şarkı aynı zamanda, the velvet rope albümündeki en popüler şarkılardan biridir ve remix versiyonu da büyük bir hit haline gelmiştir. klibi efsanedir.

albüm karanlıklaşmaya başlıyor...

19. rope burn": "rope burn", the velvet rope albümünün en seksi şarkılarından biridir. şarkı, bdsm (bondage, discipline, sadism and masochism) konsepti etrafında döner ve sert aşk oyunlarını anlatır. janet jackson'ın ahlayan vokalleri, şarkıya bir yandan da samimi bir hava katar. bu şarkı hakkında ek bir inceleme yapacağım.

20. "anything": "anything", the velvet rope albümünde dans-pop öğeleriyle r&b'yi birleştirir. şarkı, aşkın gücünü anlatır ve insanların yapabilecekleri her şeyi sevdikleri kişiler için yapmaya hazır olduklarını söyler.

21. "ınterlude: sad": "ınterlude: sad", her şeye sahip olup ta hiçbir şekilde mutlu olamamak dünyanın en acı şeyi olmalı. kendi ruh bahçenizi bulmalısınız.

22. “special –hidden track can’t be stopped”: sadece dinlemelisiniz.


-----------------------------------
özet olarak

janet jackson'ın "the velvet rope" albümü, hayatın zorluklarına, insan ilişkilerinin karmaşıklığına ve kişisel acıların üstesinden gelme sürecine dair samimi bir yolculuk sunar. albüm, cinsiyet rolleri, ırksal ayrımcılık, yalnızlık ve toplumun baskısı gibi çeşitli konulara değinirken, aynı zamanda kendini keşfetme, kabul etme ve özgürleşme arayışı da anlatılır.

janet jackson, bu albümde şarkılarında derin bir duygu yoğunluğu yakalıyor. "what about" adlı şarkı, ikili ilişkilerdeki travmalarını ele alırken, "together again" ise kaybın yarattığı acıyı eğlenceli bir şekilde umuda bağlayarak işliyor. "got 'til ıt's gone" adlı parça, insanların kendileriyle bağlantılarını yitirmelerinin sonuçlarına dair bir uyarı niteliğinde.

albüm ayrıca, kadın cinselliği ve ilişkileri hakkında açıkça konuşan bir sanatçının kendine özgü tarzını da yansıtıyor. "rope burn" gibi şarkılar, cinsel arzuları ve fantezileri keşfetme konusunda cesur ve açık sözlü bir anlatım sunuyor.
sonuç olarak, "the velvet rope" albümü, janet jackson'ın kendi hayatından ilham alan, samimi ve duygu yüklü bir müzikal yolculuk sunar ve insanların kendileriyle yüzleşmeleri, hayatta ilerlemeleri ve güçlü olmaları için ilham vermektedir.

albüme puanım: 100 üzerinden 100!
devamını gör...

saraybosna marlborosu

şimdiden peşin peşin söyleyeyim.
kitabın adının "saraybosna marlborosu (sarajevo marlboro)" olmasının sebebi, marlboro adlı sigara markasının sahibi olan philip morris şirketinin yerli politikaya bağlı olarak ürünün satıldığı bölgelerdeki toprakta yetişen mahsulleri kullanıp kendi adıyla piyasalandırması yüzünden bu ismi almakta. çünkü her bölgenin kendine özgü marlborosu vardır. saraybosna marlborosu ise, yerlilerin ağız tadına tamamen uyduğu söylenen oldukça özgün bir sigaradır. yani herkesin marlborusu kendine özgüdür.
-----------------------------
yazarından bağımsız eseri incelemek oldukça güç... çünkü bu kitapta anlatılan bütün hikayeler ya yazarın yaşadıkları ya da duydukları tarafından şekillenmiş durumda. bunu bazen bir parmaktan sakınılan bir göz edasıyla korumaya çalıştığı kaktüsü veyahut bir susuz kalmış bir köydeki riyakar ve çıkarları doğrultusunda elinde çare bulunan yaşlı birine boyun eğen bir ahali olarak tasvir etmiş. aslında yaşantılar eserin bütünlüğünü işgal etmiş durumda. çünkü yazarın etrafında döndüğü şey olaylar değil, içsel ve manevi hesaplaşmadan ibaret.
eserin kaleme alınma sebebi ve dönemi de oldukça ilginç. herkesin barış içinde yaşayabildiği en iyi devlet olasılıklarından biri olan yugoslavya'nın kardeşliğinin tıpkı kabil'in, habil'i katletmesi gibi kin ve nefretten dolayı birbirlerine düştüğü ve bilenlerin esefle kınadığı bir iç savaşın arasında bir yerlerde geçiyor. bazen çocukluk bazen genç yetişkinlik bazen de ikisi arasında bir yerlere veya ölümün kendisine ya da 5 dakika öncesine gidiyoruz. çünkü birey, kendini henüz tamamlayamamış durumda. gerekenleri söyleyememiş, dökülmesi gereken yaşları biriktirmiş. zaten kitap, bireyin hikaye örgüsüyle kendiyle savaşmasını anlatıyor. yazar, okuyucuya bir sınav kağıdı veriyor. bütünüyle boşluk doldurmalı bir soru gibi. iki dostun yumruk yumruğa girişmesi sana göre bir bitişi simgeliyorsa bana göre yığılmış kırgınlıkların dışavurumu olarak geliyor. herkesin kendine ait bir iç savaşı var ve her yörenin kendine ait marlborosu var. onun yaşadıkları veyahut duydukları, sadece bizimkinin çarpık birer yansıması.
bence, yaşandığı ve yazıldığı döneme ait en iyi 20 eserden biri olarak konumlandırılmalı. gerek üslubu, gerek bakış açısı her yönüyle özgün bir eser.
kesinlikle okunması gerek.
devamını gör...

shine on you crazy diamond

isimlendirme olarak the beatles grubunun (l)ucy in the (s)ky with (d)iamonds (lsd) gibi örtülü bir anlam ifade ettiğini düşündüğüm*, eski ve kurucu grup üyesi syd barrett'a roger waters tarafından yazılan ve pink floyd grubunun 1975 çıkışlı wish you were here adlı albümünden 9 (i-v, vi-ix) partlık efsane bir şarkıdır. ek olarak, plaklar sınırlı bir veri barındırdığından ötürü şarkı ikiye ayrılmış, bu iki part hem açılışı hem de kapanışı yapmıştır. aşırı ilginç bir deneme bence. wish you were here ile tam bittiğini sanırken bir anda tekrardan elmasların parladığını duyuyorsunuz. evet, duyuyorsunuz.
(s)hine on (y)ou crazy (d)iamond
edit; roger waters'ın isimlendirme yaparken bu şarkıdan esinlendiğini düşünüyorum
devamını gör...

erotica

not: uzun süren araştırmalarım sonucunda yazmakta olduğum bu yazıyı sizlere takdim ediyorum. 18 yaş ve üstüne hitap eden bir yazı olduğu için şimdiden uyarıyorum. yer yer kötü kelimeler kullanılmış olsa da bu kelimeler, duygularımı ifade etmek için değil anlatıyı pekiştirmek ve başkalarının cümlelerinde yer aldığı için aktarılmıştır.

üç farklı dönemden oluşan bu yazı, birkaç yıllık dönemi içermekle beraber bir popstar olan madonna'nın erotica era'sını anlatmak için bütünleşik aktarılmıştır.

ek olarak: kaynak vermek istemiyorum. ilginizi çektiyse araştırmanızı tavsiye ederim (ki bunu şiddetle tavsiye ediyorum. belki de bu başlığın altına yazabilecek yeni şeyler keşfedebilirsiniz, düzeltmelerinizi bana mesaj olarak gönderebilirsiniz :)

keyifli okumalar... :)

takvimler ekim 1991'i gösterdiğinde madonna, hayatını; belki de müzik dünyasını kökten değiştirecek bir işe imza atmak için kollarını sıvıyor, tırnaklarını biliyordu. tabii bunu ani olarak değil, yavaş yavaş göstermek istiyordu. bu tarihten bir yıl önce, kariyerinin en çok satacak işi; bir toplama albümü olan the immaculate collection'da herkesi ve müzik listelerini şoka sokacak justify my love ve rescue me şarkılarını yayınlayacaktı. öncesinde like a prayer'la rengini belli eden madonna, kadınlığının ve tabuların sınırını ne kadar zorlayabileceğini test etmek istiyordu. birbiri ardına gelen bu devrimsel işler, bir süre sonra kariyerini zora sokacak ve neredeyse çöküşünü hazırlayacak ama ismini müzik tarihinin en belirgin köşesine kazıyacaktı. hazırladığı bu eserlerden etkilen(me)yen ünlülerin sayısı bir elin parmağını geçmez.

berlin duvarının yıkılmasıyla soğuk savaşın yarattığı kaos etkisinden bir nebze de kurtulduğuna inanan toplumun nabzı yerinden oynarken madonna, a league of their own adlı 1992 yapımı bir filme this used to be my playground adlı şarkıyı yapacaktı. son derece normal seyrinde ve yerine göre edepli bir şarkı olurken herkes, madonna'nın artık durulacağına inanıyordu. ama yanılacaklarını önce bir kitap vesilesiyle öğreneceklerdi.

--- s.e.x (bir kariyerin sınırlarını test etmek) ---

madonna, steven meissel ile birlikte hazırladıkları ve içinde naomi campbell'dan (naomi şahsi olarak daha önce giriştiği bütün projelere karşı olduğu gibi [michael jackson'la beraber çektiği "in the closet" klibi hariç] bu projeden de pişmanlık duyduğunu belirtmiştir.) bir sürü ünlü simayla işbirliği yaptığı; dita parlo'dan esinlenen "dita" alter egosuyla kendisinin seks fantezilerini ingrid ve johnny adındaki arkadaşlarına yazdığı mektuplarını histerik bir üslupla anlatan ve tamamıyla pornografik bir yapıt olan s.e.x adlı eserini yayınladı ve en çok satanlar listesini zorladı. yayınlandığı ilk gün stokları eriten bu kitap, londrada artık kara borsadan satılıyordu. sanırım 90 dolardan satılan bu eser çoğu kesim tarafından bir kitap için dehşet pahalı bir ücret olarak değerlendirildi.

yayınlandığı zaman çeşitli toplumların tepkisini çeken bu esere karşı üst mahkemeler madonna'yı ahlaksızlıkla suçlayıp eserlerinin tamamının ortadan kaldırılmasını talep eden bir dava açtılar. fazlasıyla çekişmeli geçen bu dava süreci, madonna'nın lehinde sonuçlandı. bu sonuç tıpkı east-west coast savaşlarıyla sonuçlanan rap şarkılarının içeriğinin kısıtlamasına yönelik olan meşhur florida davasına benziyordu. sonuç beklenmedik bir biçimde rapçilerin lehine olmuş, onca zamandır dişini tırnağına takan underground dünyasının sürünerek açtığı bu yol, cardi b, nicki minaj, lil pump, kanye west, jay-z, drake gibi türev isimlerin koşmasını sağlamıştı.

kitap amerika'da büyük bir depreme yol açtı. bizim ülkede bir ünlünün fotoğrafı yüzünden başına gelmeyen kalmadı. hatırlayan bilir, muhattap bile olamayan kişilerin ağzını açtığı o zamanlar. ve insanların aşağılamaktan başka bir şey düşünmediği ama iş cinsel içerikli videoya gelince 4 saniyelik gülümseyen bir fotoğraftan ve clickbaitten oluşan "g**** e**** pornosu" adlı youtube videosu milyonlarca tıklanıyordu -ki o dönem youtube'a kimse girmiyordu- ve memleketi balıkesir olan çılgın eşeklerin en çok izlenmeye sahip olduğu o güzel yıllar... ya da şöyle özetleyim. düşünsenize, şimdilerde bizden bir ünlü "s**şte tüyolar" diye bir kitap yayınlasın... (bu daha akılda kalıcı.)

daha önce dile getirilmeyen (özellikle de reagan döneminde hasır altı edilen) şeyler ayyuka çıktı. o dönemki gay dünyasının da büyük desteğini alan bu kitap hala konuşulmaktan çekinilen konulara artık bir yoğunluk verilmesi görüşünü taşıyordu. hiv epidemisi ve aids'e karşı savaşı ve zamanında bir ibadet olan seksin günümüzde bir tabu haline gelmesi yüzünden insanların sekse olan bilgilerinin yoksunluğunu ve bunun yüzünden ortaya çıkan fiziksel ve ruhsal sorunların bir an önce halledilmesi gerekliliğini anlatıyordu. gazeteler çarşaf çarşaf "bu or**pu haddini aştı!", "madonna çıldırdı!" "siren sesli karının kariyerinde yeni bir sekssessyon (süksesyon; başarı kelimesine atıfta bulunulmuş.)" gibi başlıklar yayınlıyordu.

tabii kimi merciiler (bir elin parmağını geçmez) desteklerini ilettiler madonna'ya. bana göre işin ilginç olan kısmı modern seks tarihinin öncü devrimcilerinden millie jackson (meşhur jackson ailesiyle bir bağı olmadığı biliniyor) gibi isimlerin hiç gündem oluşturmaması ama iş bir popstar'a gelince magazinciler ve siyasetçilerin adem'e secde etmeye zorlanan azazil gibi yırtınmaları.

kitap piyasaya sunulmadan önce fotoğrafların çoğunluğu çalınmış ve rebel heart döneminde oldugu gibi daha albümü yayınlanmadan sızdırıldığı öğrendiği an anlattığı hislerini o zaman da yaşamıştı. tabii varolsun fbi kendisine yardımcı olmuş ve kısa sürede fotoğraflar ele geçirilmiş. madonna da ayrıca kendilerine teşekkürde bulunmuştur. bir masa kitabı olarak bu porn-fotografik eser, şuan günümüzde basılması en çok istenen kitaplar listesinde başı çekiyor. (tahminimce 2022 yılında eserin otuzuncu yılını dolduracağı zaman like a prayer'de olduğu gibi yeniden yayınlanacaktır. belki de bazı unreleased işler de göreceğiz. kim bilir?)

kitap, madonna'nın sahilde çektiği ve erotica albümünün kapak fotoğrafı olan fotoğrafın, yüzden portresinin bulunduğu parlak, alüminyuma benzeyen bir paketin içinde geliyordu. kapağı metalik olan bu eser, telli sayfalara sahipti. ve en başında gözümüze sokarcasına dikkat çeken s.e.x yazısı yazıyordu. başta kitabın adı sadece "x" olacaktı. ama o dönemde sinemaya giren ve halkın kalbinde hala yara olan malcolm x'i anlatan film yüzünden isim değişikliğine uğramaya maruz kaldı. kitapla beraber aids'i anlatan bir kartonet ve prezervatif bulunuyordu. toplamda 5 (yazıyla beş!) milyondan fazla adet satmış bir eserin ciddiye alınmasının gayet doğal bir durum olduğunu düşünebilirsiniz.

kitabın başında belki de seksi özetleyecek şu cümleler yer alıyordu. "-aşk seks değildir. seks'te aşk değildir. ama ikisi bir olunca ne güzel olur..." ilerleyen cümlelerde madonna kişisel görüşü olarak porno filmlerden iğrendiğini, hiç gerçekçi olmadıklarını ve sahte inleyişlerle kulağını tırmalayan kadınların sinir bozucu olduğunu söylemiş. ve sonra da hala akıllarda dolanan o sözü söyler... "size nasıl düzüşüldüğünü öğreteceğim..." (i'll teach you how to fuck) ilk mektuplarda halinden gayet memnun olduğunu anlatan madonna, önce new york'ta orada burada sürtüyor, midesini bulandıran şişman yaşlı sugar daddylerle kucak kucağa geliyor, udo kier'le birlikte gay barlara gidiyor, sonra da turunu miami'de sonlandırıyordu. eseri okurken madonna'nın süreç boyunca bir bilince erişme çabalarını görüyoruz. mektuplarda başta hovarda bir kız olan madonna, ilerleyen kısımlarda depresyona girdiğini gösteriyor; varoluşsal acılarından bahsediyor. (-it's ass doctor!) kitabın sonunda da bir pop art tarzda bir foto roman bulunuyor. foto romanın içeriğini biraz garip bulduğumu söyleyebilirim. otel odasında bir adam için kavga eden kadınlar var. içerik olarak biraz gereksiz görünüyordu ama görsel açıdan tatmin ediciydi. kitaptan çok fazla fotoğraf çıkartıldı. aralarında madonna'nın metal bir tabağa helasını yaptığını gösteren ilginç bir fotoğrafta var.

gelelim değerlendirmeye... kitap adından da anlaşılacağı gibi seksten bahsediyor. sadece seks. belki de eseri hissettiren duygusu bundan kaynaklanıyordur. kim bilir.

-eksileri-
1-) ilk okuduğunuzda sanki "hele bir de seksten bahsedeyim." biçiminde hissettiriyor. dışardan çok cahilce tasarlanmış ve oldukça ham bir eser gibi görünüyor.

2-) çoğu öğede nü sanatının argümanlarının dışına çıkılmış ve teşhirden başka bir amaç gütmediğini belirtiyor. açıkçası seks gibi günümüzde dağdan yuvarlanmış bir çığ topu gibi büyüyen bir tabunun böyle anekdotlarla desteklenmeye çalışması beynimin ufak bir köşesin "abi primden başka bir şey yok ya." fikrini yayan haterlar, ilgi alanının dışında kalan bu türlere karşı normal insanlar ve yobazlara hak payı veriyor.

3-) keşke biraz daha düşünülüp madonna'ın kıvrak zekasıyla zekice kurgulanan bir eser olabilseymiş. harcanmış diye düşünüyorum.

4-) hikayenin bazen basit hissettirmesi (id'e zoomlama)

-artıları-
1-) alanında ilk olması. günümüzde kaç tane pop star hem porno hem de porno olmadığını savunduğu bir eser yaratabilir? hastalık bilinçlendirmesi yapması da takdir edilmesi gereken hususlardan biri.

2-) çekim kalitesi ve pozlar mükemmel. steven meisel harika bir iş çıkarmış.

3-) pop art kısım görsellik açısından ürünü daha ilgi çekici kılmış.

4-) okunulunca (veya izlenince... foto kitapların hangi eylemlerle ifade edildiğini bilmiyorum.) özgür hissettiren bir eser.

5-) her sayfa merakı daha çok körüklüyor. belki de ilkelliğin kilidini kırdığındandır, kim bilir... (id)

akli rüştü ve reşit olan her bireyin bu kitabı ve yayın sürecindeki gündemi iyice okumalarını ve araştırmalarını şiddetle tavsiye ederim. sorgulamadığınız ve aklınızın en ücra köşesinde bıraktığınız, düşünmediğiniz bir çok olguyu su yüzüne çıkaraktır.
esere bütünüyle puanım: 100 üzerinden 85

-----------------------------------------------------------

---erotica (bir seks devriminin anatomisi) ----

ekim 1991
... ve yeni bir şeyler denemekten sakınca yoktur.

sire records'la kontratının 10. yılını dolduran madonna, time warner işbirliğinde maverick adında yeni bir müzik şirketi kurdu. 60 milyon $ destek alan madonna, kredinin %20 sini alarak (12 milyon $'a denk) michael jackson'un aldığı ücretle eş değer bir meblağ almış oldu. şahsının zevki olarak tanınmayan genius'larla çalışmayı adet eden madonna, şimdilerde değeri hiç bilinmeyen iki isimle çalışacaktı. shep pettibone (vogue'tan tanırız) ve andre betts bence kendileri zamanın, günümüzün ve geleceğin en underrated bireyleridir. pettibone'un icon magazine adlı basın kuruluşuna verdiği "erotica günlükleri (erotica diaries)" adlı röpörtajda şu sözleri söylemiş:

"madonna ile şahsımın, erotica'yla çalıştığımız ilk zamanları hatırlıyorum. new york'taki ev stüdyomda albüm üzerinde yaptığımız ilk şarkıları dinliyorduk.
ona dedim ki; “bunlar harika şeyler ama hiçbiri bir vogue olamaz.”
o da bana dedi ki;
"tabii ki de her şarkı vogue gibi olamaz."
ama ben hala diretiyordum. yaptığımız her şey bir önceki şeyden da iyi olmalı. ve sonra bana dönüp dik dik baktı. dedi ki;
“her ne kadar da mükemmel bir iş çıkarmışsak shep dostum, aynı şey ikinci kez yapamazsın."
işte bu güzel diyalog, madonna'nın müzikal anatomisinin neden renkli olduğunun sebebini bize belirtiyor. tekrara düşmeyi hiç sevmeyen bir kişilik. her işte farklı bir boyut. takdir ederim ama music ile american life'ın arasını iyi tutamamış. keza mdna, rebel heart'ta da öyle. neyse konumuz bunlar değil.

shep, elinden geldiğince işleri sıkı tutmaya çalışmış. albüm yazım, kayıt, yayınlama süresi 1 yılı bulmuş. bu da hayli bir süre. kayıt zamanlarında madonna'nın çok işi çıkıyormuş. shep'te bu durumdan yakınmış zamanında. işi olduğunca iyi yapmaya gayret gösterip madonna'nın sıkılmasını istemiyormuş. çünkü dediğine göre madonna, çabuk sıkılıp eseri yarıda bırakabilirmiş. zaten kayıtlarda çok uçurum tarih farkları var. bir şarkıyı kaydederken tak bir telefon, madonna oregon'a uçuyor, body of evidence filmini çekiyor. şarkının devamı bir ay sonra kaydediliyormuş. shep, stüdyo'da bir başına kalıyor. tam yolunda giderken tak bir telefon, miami'ye uçup s.e.x kitabının fotoğraf çekimlerine gidiyor. anlayacağınız üzere çok fazla sorumluluk yüklenmiş kendisine. shep'te yine elinden geldiğince şarkıları hazırlamaya çalışmış. verseler çok değiştirilmiş. bu haliyle normal bir durum. ama bir sürü güzel şarkıyı albümden çıkarmak nedir arkadaş?!

en son 2014'te the rain tapes skandalı patlak vermişti. shep miydi hacker miydi bilmiyorum ama erotica zamanında kaydedilmiş ama yayınlanmamış şarkıların hepsi sızdırıldı. bilmem belki de 2022'yi mi bekliyorlardı, bazı yayımcı şirketler baya karşı gelmişti. çoğu kullanıcı da reddit üzerinden sahte olduğunu filan söylemişti. sonra hepsi birden sızdırılınca hepsinin ağzı açık kalmıştı. muhtemelen yalancılıkla itham edilen gizli kullanıcı olan shep'in kendisi yayınlamıştır diye düşünüyorum. aşırı dürüst ve kibar bir beyefendi. yediremedi kendine zaar.

kayıt aşamaları başlamadan shep, chigago'ya gitmeden önce (a league of their own filminin çekimlerinde) madonna için kaydettiği üç şarkısını ona dinletmiş. madonna, bu şarkıları beğendiğini söylemiş. film çekimleri bittiği zaman madonna, new york'ta shep ile buluşup ve andre betts ile birlikte iş yapmak istediğini belirtmiş. birlikte yaptıkları ilk şarkıları madonna'nın beğenmediğini söylemiş. özellikle de deeper and deeper ile ilgili çok sorun çıkartmış. ardından ağlayan bebeye meme verme meselesi gibi, sıkıntı çıkarttığı bölüme flamenko gitar ekleyerek içini rahatlatmışlar. en son kaydedilen şarkı da bu olmuş.

madonna, oregon'a body of evidence filmi için gidince shep biladerimiz de “goodbye to innocence” adlı bir şarkı yapmış. şarkı madonna döndüğünde kaydedilmiş ama sonrada işler bu şarkı için de yolunda gitmemiş. şarkı haşırt diye çıkartılmış. ama melodileri, verseleri rain adlı single'ın up down suite adlı remix şarkısında kullanılmış. bu durum üstünde oldukça düşünmüşler. sonra da madonna'nın aklına bir fikir gelmiş. neden goodbye to innocence'ı, peggy lee'nin fever'ıyla cover yapmayalım ki? evet doğru. fever adlı şarkı önce goodbye of innocence'mış. the rain tapes ile ilgili fanları en çok hayrete sokan durumda bu şarkı olmuş. shep'in dediğine göre bu fikir madonna'nın aklına geldiğinde sire records'tan tanıdığı seymour stein'a telefon açmış ve çok süre geçmeden (bir saat içinde) şarkının tüm haklarını (hem peggy lee versiyonunu hem de little willie john'un sahipliğini) eline almış. bu durum shep'i korkutmuş başta. bu kadar hızlı olması tuhafına gelmiş adamın. haklı da. albüm madonna'nın parental advisory explicit contents (açık-seçik içerikler) etiketiyle yayınladığı ilk albüm olma niteliği taşımaktadır.

----------------------------------
1-) erotica

-title-track'tır (albüme isim veren parça)
-yayınlanan ilk single'dır
-uzunluğu 5:20 dakikadır.
-üç versiyonu daha bulunmaktadır.
-single olarak yayınlanma tarihi ekim 13, 1992
-sansürlü ve sansürsüz iki klibi vardır.
-albümün turnesi olan the girlie show'da açılış şarkısıdır.

lo-fi tınılarla başlayan şarkı perküsyon çalgılarla devam etmektedir. yoğun olarak ortadoğu müziğine yakınlık taşıyor. s.e.x adlı kitabının başında da söylediği gibi "size s**işmeyi öğreteceğim." diyor ve inliyor. klipte naomi campbell ve big daddy kane, udo kier (deeper and deeper'daki büyücü adam deyim hatırlayın), isabella rossellini (bana çok tatlı gelmekte, tatiana von früstenberg (galiba ingrid buydu), tony ward ve joey stefano (ölünce adı bi hayli duyulan bir gay porn star) var.
maske takmış madonna, elinde japon bir kukla ve kırbaç var. dominatrix bir vantrolog. elbisesi 1969 yılında barbra streisand'ın oscar töreninde en iyi kadın oyuncu ödülünü alırken giydiği ve herkesi şok eden tasarımının neredeyse aynısı. tek bir dişinde altın kaplama var. bayağı ikonik bir tasarım. her neyse.

klipte ve şarkıda adının dita olduğunu ve bizim metresimiz (yani gecemize eşlik eden kadın; eskort'umuz olacak.) canımızı acıtmayacağını söylüyor. sonra boyunlarına tasma bağladığı gay bir güruhu süründürüp marilyn monroe kıyafetleri içinde kahkaha atıyor. şarkının ilerleyen kısımlarında arapça bir tını duyuyoruz. hikayesi de şuymuş. madonna bu şarkı için lübnanlı şarkıcı olan fairuz'ın hristiyanların kutsal cuma gününde söylediği "onu bugün çarmıha gerdiler (al yawm ouillika ala) ((tavsiye ederim dinleyin. fairuz'da umm khultum gibi efsanedir.))" ilahisini kullanmak istemiş. ve bu şarkı için fairuz ona tamı tamına 2,5 milyon $ gibi bir para söylemiş. madonna da kabul etmiş. sadece 10 sanşyelikmbir bölüm için bu kadar para vermek... bana ariana grande'nin 7 rings şarkısını orijinal mix'ine şarkı değerinin neredeyse yüzde 80 değerinde para ödemesi ve madonna'nın hung up için björn ulveus'a 5 milyon dolar vermesi gibi. zaten şarkı ilk yayınlandığı zaman dini çevrelerden şiddetli bir kınama mesajı almış ve üstüne de ban yemiş. anlayacağınız 1.2 milyar insanın bu şarkıyı dinlemesini yasaklamışlar. mtv'de korkudan klibi gece yarısından sonra yayınlamış. bu kısıtlamalara ve engellemelere rağmen şarkı yalnız başına beş milyon adet satmış. yasaklanan bir şarkı için müthiş bir rakam. 2000'in başında, internetin toy çağlarında yaşanan “streisand etkisi” ni bilen bilir. sansürlemeye çalıştığınız şeyin daha da ulaşılmaya arzulanan bir nesneye dönüşmesi durumu. günümüz boş pop sanatçıların neredeyse iç organlarını gösterene kadar durmadıklarını ve erotizmi sadece prim amaçlı dayatmaları sinir bozuyor. keşke bunca zorlukları onlar da çekseydi. klip siyah beyaz çekilmiş.
sansürsüz versiyonu da var. erotica'nın bir kaç versiyonu vardır.
bunlar;
1- love hurts erotica'nın ilk ve demo halidir.
2- 2- you thrill me confessions tour'da ilk kez gördüğümüz versiyonu. bence güzel.
3- 3- erotic (s.e.x version acoustic) s.e.x kitabında söylediği sözleri söylüyor. this is not a crime. bend over baby, i'm gonna make you smile. light the candles. i'm like the poison gibi cümleler.
zamanına göre çağ ötesi bir iş. günümüz standartlarında yeniden yayınlansa bile olay olur.

puanım: 100 üzerinden 100

-------------------------------------
2-) fever

-yayınlanan dördüncü single'dır
-uzunluğu 5:00 dakikadır.
-iki versiyonu bulunmaktadır.
-ilk adı "goodbye to innocence'tır"
-single olarak yayınlanma tarihi mart 22, 1993
-albümün turnesi olan the girlie show'da ikinci parçadır.
-klibi vardır.

little willie john tarafından söylenmiş. ününü ella fitzgerald'la almış ve şarkıyı sonradan seslendirmek isteyenler de peggy lee cover'ı olarak adlandırmıştır. şarkı bir sevgiliye duyulan ihtiraslı aşkı ve cinsel arzu yangınını anlatır. ve şu cümle ile özetler; yanmak için ne kadar da hoş bir yol. klibinde turuncu bir saçla, arasıra metal renginde madonna ve altın renkli bir erkek dansçı vardır. klip cidden eğlenceli. green screen kullanılmış :) ateşler oradan buradan çıkıyor. çok fazla perküsyon çalgı bulundurmaktadır. genel haliyle jazz'ı andırsa da kesinlikle modern bir house karışımı gibi. dinlenilmesi gereken bir parça. işte en can alıcı nokta. benim de vurmaya en yatkın olduğum bölüm olan single kapakları. çok yanlış bir kapak seçimi. özellikle de bir single için. havuzun içinde turuncu saçlı bir madonna. herb ritz (tarzına öldüğüm ve aids’e bağlı komplikasyonlardan dolayı hayata gözlerini yuman, janet jackson’un love will never do [without you] ve michael jackson’ın in the closet klibini çeken rahmetli fotoğrafçı ve yönetmen) tarafından çekilmiş. herb ve madonna. ne yalan söyleyeyim kapağı kıskanıyorum.

puanım: 100 üzerinden 90

---------------------------------------
3-) bye bye baby

-yayınlanan altıncı ve son single'dır
-uzunluğu 3:55 dakikadır.
-single olarak yayınlanma tarihi kasım 5, 1993
-albümün turnesi olan the girlie show'da like a virgin'dan sonra söylenmektedir.

tam bir oksimoron ürünü. canımızı yakmaktan zevk duyacağını söylüyor. ama erotica'da öyle demiyordu. bu can yakma meselesi ileriki parçalarda da karşımıza çıkacak. şarkı tam bir disko dostu. muhteşem tınıları var. özellikle de vurmalı bölümlerde. zamanında bekletilen ve sonunda da kıça tekmeyi basan sevgiliyi anlatıyor. baştan söylemeliyim ki bu bir aşk şarkısı değildir. (this is not a love song.) şarkıyı dinleyen bilir çok güzel olduğunu. insanın hoplayası oynayası geliyor. klip çekilmemesi beni üzmüştür. ama the girlie show'daki performansına bayılırım. izlemenizi de tavsiye ederim. nikki ve donna ile birlikte dans ediyorlar. bayılıyorum cidden vokallerle dans edip şarkı söyleyen şarkıcılara. sondaki “you fucked it up!” kısmını severim. single kapağına bayıldım. denizci şapkasıyka çektiği fotoğrafa bakmanızı tavsiye ederim. yine turuncu saçla fotoğraf çekmiştir. ve çeken kişinin de herb olduğuna adım gibi eminim. çünkü kimse onun kadar güzel çekemez. bu arada aşırı underrated bir parçadır.

puanım: 100 üzerinden 85

-----------------------------------
4-) deeper and deeper

-yayınlanan ikinci single'dır
-uzunluğu 5:33 dakikadır.
-single olarak yayınlanma tarihi aralık 8, 1992
-albümün turnesi olan the girlie show'da express yourself'ten sonra ve why's it so hard? ile birlikte söylenmiştir.
-klibi vardır.

aman allahım! albümdeki en iyi işlerden biri olabilir. 70'lerin disko tarzını çok iyi yansıtmakta. en sonda değineceğim unreleased (the rain tapes mevzusu) şarkılardan biri olan shame'de buna benziyor. şarkı önce “deeper” diye loop ediyor. sonra da çok güzel bir ezgi ile açılışını yapıyor. klipte madonna'nın beyonce'nin haunted şarkısına kadar meşhuriyet kazanan dalgalı, kafaya yapışık sarı saçı ve transparan parlak elbisesi göze çarpmaktadır. başlangıçta udo kier, idoller ile ilgili almanca bir tirad söylemektedir. daha sonrasında klibin başlangıcını simgeleyen madonna, arabasıyla diskoya giderken elinde masumiyetini simgeleyen pembe balonlar vardır. içeriye girerken siyahi bir adamın yanına balonları bağlayarak allaha emanet etmiştir. klipte lezbiyen kızlar öpüşmekte, herkes oraya buraya uçmaktadır. pistte çok havalı olan madonna, arkadaşlarıyla öpüşmekte, dj'in kulaklığıyla müziği dinlemekte. sonrasında anlık bir his duyar. büyücü onu yanına çağırır. onun yanına giderken sanki etrafında olanlar onun umrunda değilmiş gibi. tıpkı bir pervane böceği edasıyla ateşe doğru son odakla yürümektedir. ara sıra (s.e.x kitabında elinde telefonla poz veren) yakışıklıyı arkadaşlarıyla taciz etmektedir. sonrasında onu türlü türlü ilüzyonlarla etkilenen büyücüye sokulur. tam kendinden geçmişken bir adam, balonları patlatır. ve madonna kendine gelir. gelir gelmesine ama adam dalga geçercesine madonna'nın masumiyetini yok etmek üzeredir. bi’ koşu balonlarını alan madonna, adamın aşağılayıcı ve şaşkın bakışları arasında disko pistini tıpkı drowned world/substitute for love'daki bir edayla terk eder. tam kurtuldum derken onu kandıran büyücü karşısına çıkar ve bir makasla bütün masumiyetini havaya uçurur.
şarkıdaki en sevdiğim kısım, flamenko bölümleri ve ondan önceki verse -but my love is alive and i'll never gonna hide it again". the girlie show versiyonunda sarı renkli afro bir perukla, omar gimme some kick baby diye başlar. luca ve orgy ile biter. şarkı miksaj, aranje veya hangi müzik terimi olursa olsun oldukça mükemmele yakın bir düzenlemeye sahip.

puanım: 100 üzerinden 95 (albümdeki en iyi işlerden biri)

-----------------------------------
5-) where life begins

-yayınlanma tarihi ekim 20, 1992
-uzunluğu 5:52 dakikadır.

spoken words niteliğinde en üstü kapalı cinsel öğeler barındıran bu şarkı, öne çıkarılmamasıyla büyük hataya sebep olmuştur. albümü, hayatın başladığı yeri, belki de oral veya güvenli seks yapmanın güzelliklerini bizlere çok iyi bir şekilde sunuyor. içerisi sıcak diye başlıyor. sevgilisini yemeğe davet ediyor. dışarda yemenin (vurdurmanın) çok güzel olduğunu söylüyor. insanların seks'i tabuya dönüştürmesi yüzünden çoğu yetişkin kadın veya kızın seksten faydalanamaması onu çok üzmektedir. erkeksi rejim, seksin; yalnızca kendileri istedikleri zaman var olabileceğini savunması onu iyiden iyiye çıldırtmaktadır. o zamanki reklam sloganlarını çok güzek kullanmıştır. yersin yersin ama kilo almazsın. bir kız bundan başka daha ne isteyebilir ki? "colonel sanders (kfc'nin kurucusu) ne de güzel söylemiş! parmak yalatan lezzet. hadi seni bir teste sokalım. bakalım odun kullanmadan ateş yakabilecek misin? hala aç mısın? geldiğine sevindim. yağmurluk (prezervatif) getirdiğim için minnettarım. sanırım birazdan yağmur (boşalma) yağacak." "hadi in aşağı. en sıcak olan yere. hadi in aşağı, saklayamadığım yere. hadi in aşağıü hayatın başladıği yere... in aşağı. işte benim sevgim tam da orada..." şarkı tam anlamıyla albümü anlatıyor. promo olmaması beni derinden üzmüştür. en çok mesaj barındıran şarkı olmasına rağmen basit bir öğeymiş gibi köşeye fırlatılmış. bence bu şarkı seks'in marşı olmalı!!! sanırım bende bugün dışarıda yemeğe gideceğim.

puanım: 100 üzerinden 90

-----------------------------------
6-) bad girl

-uzunluğu 5:23
-single olarak yayınlanma tarihi şubat 22, 1993
-klibi vardır

albümdeki en üzücü şarkılardan biri. dudakları her başka bir gün, başka adamların dudaklarında yaşıyor. sabah altılara kadar sarhoş. her gün çok fazla sigara içiyor ve hiç mutlu değil... neredeyse beni anlatıyor (öpüşme kısmı olmayabilir. sarhoşlukta keza. bir burbon alacak kadar param yok misal)

klip yatakta çorapla boğulmuş madonna ile başlıyor. sonra saat geriye akıyor. iş kadını bir madonna'yı görüyoruz. herkes etrafında pervane. sigara içiyor. klipte odasına giderken kapının üstünde gerçek adından biri olan yazıyor (orj. ismi: madonna veronica* louise ciccone). sonra barlarda adamları ayartıp yiyişiyor. ama eve gelince hala mutsuz. klibin en vurucu noktalarından biri, bir gencin evine gidip şifonyerin üstünde birlikte olduğu kadınların kolyelerinin bulunması. üstüne üstlük hepsinin de inançlı olması. birlikte olduktan sonra yastığın üstünde küstahça "-teşekkür ederim. her kim isen." diye bir not bırakması. ve onu sürekli takip eden hayalet sevgilisi o notu okurken ki iç çekişi...

başka bir adamla buluşurken hayalet sevgilinin elindeki gazete bize sonla ilgili ipucu veriyor. katliam adlı başlık. birlikte olduğu kadınları öldüren adam hakkında. bir nevi madonna tehlikeli sularda yüzüyor. sonra katilini görüyor. onun peşine alıp kendi evine götürüyor. ve son kısımlara yakın, ölüme buluşmasına buçuk kala adam kendini hazırlarken madonna'da yatağın üstünde otururken hayalet sevgilinin kendisini ona göstermesi ve öpüşmeleri... çok duygusaldı (ağladım). daha sonra o herif emeline ulaşırken klibin başına dönüyoruz. hayalet sevgili pro yakarken ötekini madonna'ya veriyor. beraber jimmy jip'le gökyüzüne dumanlar eşliğinde uçuyorlar.

bu şarkı ile ilgili çok şey yazmak geliyor içimden ama hangi duygunun böyle bir şaheseri tanımlayacağını kestirmek güç. çok dramatik. klipte en beğendiğim detay, nesnelerin farklı şeylere dönüşmesi. mesela yol bir anda bar masasına dönüyor. kalörifer gökdelenlere dönüşüyor. bu tür efektler klibi muazzam kılmış. özellikle de soğuk, kışlı amerikan şehri atmosferi beni benden alıyor. özellikle de beyond two souls ve fahrenheit oyunlarında da böyle hissetmiştim. çok hoşuma gidiyor.

puanım: 100 üzerinden 100 (yaldızlı pekiyi)

-----------------------------------
7-) waiting

-uzunluğu 5:46 dakikadır
-yayınlanma tarihi ekim 20, 1992
-şarkının sample'ları did you do it? de kullanıldı.

şu ana kadar gördüğüm en farklı diss olabilir. yine can yakma ile ilgili çelişkiler devam ediyor. erotica'da canımızı yakmayacağını söylüyor. bye bye baby'de canımızı yakmaktan zevk duyacağını söylüyor. waiting'te ise bebeğim, lütfen canımı yakma, kalbimi kırma diyor. ama işin detayına bakınca bunu ironi olarak söylediğini anlıyoruz. spoken words tarzı olmasına rağmen saksafon, piano ve bateri ezgileriyle çok iyi desteklenmiş. şarkı, eski sevgiliye anlatılan hislerden oluşuyor. önce yalvarmalar, bekleşmeler derken şarkının sonunda şunu diyor. "bir sonraki seferde (pussy) a*cık (korkakta olabilir. eş anlamlı ve üstü kapalı bir cinsel mesaj.) görmek istiyorsan... git aynaya bak bebeğim. diyor ve kitty kitty diyor. kediciğe yani eş anlamı olan a*cığa itafen. bence çok güzel bir şarkı. tam bir barda akustik bir biçimde söylenebilir.

puanım: 100 üzerinden 80

-----------------------------------
8-) thief of hearts

-uzunluğu 4:51 dakikadır.
-yayınlanma tarihi ekim 20, 1992

şarkı başlangıcında cam kırılmasıyla birlikte "o**spu!" diye hırlayan madonna var. ilk duyduğum zaman bana ilginç gelmişti. ve en sonda “ve şimdi, o k*çını yerine oturt !” diyor. bu kısıma geldiği zaman anladım ki –çok erken anlamışım bu arada- gerçek birine karşı söylüyor. bu konuyu araştırdım. karşıma çok farklı şey çıktı. içlerinde en akla yatkın olanı sean penn'i elinden alan kadın olması.
zaten truth or dare (in bed with madonna)'da, blond ambition tour sonrasında ekibiyle beraber şişe çevirmece oynarken bir soru soruluyor. "en çok kimi sevdin?" madonna çekinceli davranınca nikki "kesin annendir." diye sorunca madonna dikdik bakıp ve duygusuzca "sean." diye mırıldanıyor. bu yüzden bu şarkının ona ait olduğunu düşünüyorum. düzenlemelerini seviyotum ama çok fazla tekrar ediyor. bu da şarkıyı bir süre sonra dinlenmeyecek hale sokuyor.

puanım: 100 üzerinden 85

-----------------------------------
9-) words

-uzunluğu 5:55 dakikadır.
-yayınlanma tarihi ekim 20, 1992
-ilk adı "action speaks louder than words"

"ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz." atasözüyle de özetlenebilir. fars tulumuna (synth tarzı bir çalgı da olabilir) benzeyen bir çalgı ile insanın halay çekesi geliyor. "kelimeler tıpkı bir bıçak gibi kesiyor. senin kelimelerini duymak istemiyorum." diyor. şarkı oldukça kopmalık. sonunda yer alan daktilo sesi, madonna'nın yeni çıkardığı madame x albümünün turu için hayranlar tarafından önerildi. bence de yerinde bir karar. god control'dan sonra söylenebilirdi. ne güzel olurdu. "savaşı durdurun, ölümü durdurun." diyor herkes ama kimsenin bu konuda zerre icraatı yok. yerinde bir şarkı olurdu bana göre. şarkı dinlenildikten bir süre sonra aşırı tekrara düşüyor ki bu da madonna'nın en büyük hatalarından biri. ya şarkıyı eksik bırakıyor, ya prodüksiyonu batırıyor ya da şarkıyı tekrara sokuyor. beni çıldırtıyor bu durum. klasik bir dans şarkısı olabilecekken birden loop'a sarıyor. the girlie show'da söylenebilirdi.

puanım: 100 üzerinden 80
-----------------------------
-ufak bir not-
albüm gitgide karanlıklaşıyor. başta zevk ve arzulardan bahsedilirken şimdilerde ise pişmanlık, ayrılık, intikam, aşağılama ve hasrete dönüşüyor.
-----------------------------

10-) rain * mutlaka dinlenmeli *

-uzunluğu 5:25 dakikadır.
-bir efsane olan sonra da gerçekliği kanıtlanan "the rain tapes" mevzusunu yaratmıştır.
-albümün turnesi olan the girlie show'da söylenmiştir.
-single olarak yayınlanma tarihi ağustos 5, 1993
-klip çekimleri ve blooper'larından oluşan 30 dakikalık b-roll videosu da bulunmaktadır.
-ayrıca bir e.p'dir

klip ile ilgili bir bilgi.
-klip bir havaalanında, siyah beyaz çekilmiş. sonradan renklendirilmiştir. o döneme kadar yaptığı "love don't live here anymore" ile birlikte en iyi ballad şarkısı olarak kabul ediyorum. özellikle de sanatsal bir kliple yayınlanması beni tatmin etmiştir. "yearning ballad" dediğimiz; "hasretinden yandı gönlüm" tarzı, tüm albüme hakim olmuş durumda. ama madonna, gerek sözleriyle gerek ritimleriyle bu durumu çok iyi dengeliyor. klip detayları arkada büyük spot ışıkları etrafında endamıyla dans ediyor. saçları çok kısa ve siyah. poz verirken önünde küçük bir jazcı mikrofonu var. gözleri efektle erotik mavisine (bu da benim uydurduğum bir renk) dönüştürülmüş. yakışıklı (sanırım kızılderili) sütun gibi bir beyefendi ile öpüşüyor. klip genel olarak fotoğraf çekimindeki bir günü anlatıyor gibi. ama yağmuru gerçekten de hissettiriyor. şarkı hakkında betimlemeler oldukça güzel. tasvirler iyi. özellikle de yağmur hakkında söyledikleri. gök gürültüsü yağmuru beraberinde getirir. şarkıya özel bir ilgi duyuyorum. tınısına özellikle de. duş alırken kendimi tıpkı o klipte hissediyorum. benim için yeri ayrıdır. here comes the sun bölümü favorimdir.

puanım : 100 üzerinden 100

-----------------------------------
11-) why's ıt so hard

-uzunluğu 5:23 dakikadır
-yayınlanma tarihi ekim 20, 1992
-dirtyfuck mix'i şiddetle tavsiye edilir.
-albümün turnesi olan the girlie show'da deeper and deeper'dan sonra söylemiştir. (izlemenizi tavsiye ederim)

neden birini sevmek bu kadar zor? insan katledenler görünce sesi çıkmayan "bana ne abi!" diyenlere hitaben diyorum. iki insan birbirini sevince kim size ne oluyor ki burnunuzu sokuyorsunuz?! yok bilmem neymiş yanımda yapmasınlar, öpüşmesinler. ama dövüşsünler değil mi?! "acaba bugün kimin hayatını berbat etsem?" diye evde kara kara düşünen yobazlar; hemcins olsun, karşı cins olsun sevgilerini ifade eden insanları taşlıyor, taciz ediyor ya da öldürmeye teşebbüs ediyor. sevmek neden bu kadar zor? saygı görmek için insan evladı ne yapmalı? kabul edilmek için kimi tanımalı? katılmak için nereye gitmeli bu toplumda. kabul etmek neden bu kadar zor? kız kardeşinize, erkek kardeşinize, arkadaşınıza anlatın sevmenin ne olduğunu. sevilmenin ne olduğunu. aslında sevmenin zor olmadığını, pislik insanlar yüzünden zorlaştığını anlatın. aşkınızı söyleyin, naralar atın. paylaşın sevginizi. dövmeyin. öpün birbirinizi. şarkı bunları anlatıyor.
bu şarkınının derinliğini, hem ülkemizin gündeminde hem de şuan hala devam eden rusya-ukrayna savaşında anladım. birkaç ay sonra erasmus+ için polonya’ya gideceğim zaman dinleyeceğim.
neden sevmek bu kadar zor derken ne demek istediğini şimdi anlıyorum, madge…

puanım: 100 üzerinden 100

-----------------------------------
12-) in this life

-uzunluğu 4:54 dakikadır.
-yayınlanma tarihi ekim 20, 1992
-albümün turnesi olan the girlie show'da söylenmiştir.

madonna'nın aids'ten dolayı kaybettiği iki arkadaşına yazılmış. dinlendiği zaman göz dolduruyor. the girlie show'da (sydney, austraila hbo archives) gösteriye mola verirken söylemişti. sanırım tanık olan birinin dediğine göre istanbul'da bu şarkıyı söylerken insanların ciddiye almaması madonna'yı sinirlendirmişti. "ne de olsa bi s*kim anlamıyorsunuz!" demiş birinin dediğine göre. bana göre bu şarkı çok şeyi anlatıyor. özellikle de bu hayatta. yaşamaya değer olan şu kısacık şans süresinde. hayatın kıymetini bilmek için tehlikede olmanız şart değil. bir tebessüm bile belirse yüzünüzde minnettar olun geçirdiğiniz ve geçireceğiniz süreler adına.

puanım: 100 üzerinden 90

-----------------------------------
13-) did you do it?

-sadece parental advisory ve amerika dışındaki sürümlerde bulunur.
-uzunluğu 4:54 dakikadır.
-yayınlanma tarihi ekim 20, 1992
-ilk defa madonna'nın seslendirmediği (sadece waiting for you sample'ının bulunduğu) bir şarkı albümde bulunuyor.

madonna işlerini halletmek için stüdyodan çıktığında andre betts kendince freestyle yapmaya çalışmıştı. o zamanlar rap müzik yeni yeni piyasaları ele geçirirken prodüktör yazarımız böyle komik bir işe girişmiş. bugüne kadar herkes şarkıyı çok kötüledi. yok bilmem çok iğrenç falan yorumlarda bulunuldu. şarkının ham olması o zaman ki rap'in yeni çıkmasından ve henüz bir tarza, kalıba oturtulamamasından kaynaklanıyor. bana göre çok eğlenceli bir şarkı. madonna stüdyoya döndüğü zaman andre'i bu şarkıyı söylerken bulmuş. andre, ilkin ürkmüş. madonna "-ne yapıyonuz kardeşim burda! sanat yapın bana!" diye ağzına oturabilirdi. ama yapmamış. aksine çok komik ve eğlendirici bulmuş benim gibi. sonrada kimsenin beklemediği gibi albüme ekletmiş. şarkıda bir adamın mo adındaki bir kadınla işi pişirmeye çalışmasını anlatıyor. çoğu kez ziya gibi işkembeden atıyor. zaten arkadaki dostlarda ona bunu yaptın mı? (did you do it?) diye soruyor. o da "-biliyorsunuz zaten. yaptım." diyor. şarkıdaki en favori partım "clean up me rifle, elephant rifle" bölümüydü. ilerde kullanmayı sabırsızlıkla bekliyorum.

puanım: 100 üzerinden 70 (hoş parça ama albümü hiç yansıtmıyor.)

-----------------------------------
14-) secret garden

-uzunluğu 5:32 dakikadır.
-yayınlanma tarihi ekim 20, 1992

bu şarkı da andre betts ile birlikte yazılmıştır. şarkıda sanatçımızın vajinasından bahsetmektedir. kendini özgüvenli hissettiği, konforunu bulduğu ve herkesten sakladığı yeri olan vajinasınun ona huzur ve güven verdiğini anlatmaktadır. bayağı erotik bir parçadır. jaz tınıları vardır. bu şarkı kesinlikle albümün promosu olmalıydı. erotizmi where life begins gibi çok iyi yansıtmaktadır. yine harcanan bir şarkı. spoken words tarzındadır.

puanım: 100 üzerinden 85 (iyi desteklenmedi ve üstünde uğraşılabilirdi.)

---------------------------------------------------------------------------------------------------------
albüm hakkında genel bir eleştiri single seçimleri güzel ama single potansiyeli olan çoğu mükemmel şarkı geri planda kalmış. özellikle de benim gözüme batan where life begins. tüm kayıtlar 10 ay gibi uzun bir sürede tamamlanmış. üstünde çok fazla emek var ama kıymeti hiç yok ve madonna bütün kariyerini bu albüme borçlu. ismi erotica ama erotizmi anlatan çok az eser bulunuyor. insanları biraz daha yönlendirmesi gerekiyor diye düşünüyordum. mesela kendini o dönem içinde bir dominatrix olarak gören madonna, ilerleyem şarkılarda damsel in distress'a dönüşüyor. bu da albümü derin bir ciddiyetsizlik havasına sokuyor. albümün turnesi olan the girlie show, bugüne kadar yapılmış en iyi porno konserdi. seks sirki kıvamında olup çoğu hard eleştirmenden tam puan almıştır. bu arada size çok iç burkan bir şeyi daha söylemek istiyorum. istanbul'daki konseri atv! de canlı olarak sansürsüz yayınlanmış. a habere sahip olan atv. çok ironik. konserdeki her bir detay tv’de gösterilmiş. yalnızca holiday şarkısında şınav çektirip dörde kadar türkçe saymış. deeper and deeper'ı söylerken merhaba istanbul diye bağırmış.

turne hakkındaki yazıma ahanda şuradan ulaşabilirsiniz.
the girlie show

albüme toplam puanım 100 üzerinden 89!
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. bu yazıyı yazmam bir günümü aldı. ama mutluyum. buradan bu yazıyı okuyan herkese ve madonna fanlarına sevgilerimi yolluyorum.
sağlıcakla kalın. <3
devamını gör...

üçüncü dünya savaşı çıkarken dinlenecek şarkılar

sinéad o'connor - drink before the war
george michael - miss sarajevo
this war of mine ost - some place we called home
pink floyd - mother
devamını gör...

sinead o'connor

not: kendisi hakkında o kadar çok şey yazmak isterdim ki... sadece nothing compares 2 u'dan ibaret olmadığını bilmeniz yeterli. fakat bunu şimdilik erteleyeceğim.

evladının "kamu merkezinin ihmalinden dolayı" korunduğu yerden kaçıp intihar etmesiyle tekrardan gündeme gelen ve snl yayınında bob marley'in war şarkısının sözlerini değiştirerek çocuk istismarına atıf yapıp papa'nın fotoğrafını yırtmasıyla kamuda infial yaratan (daha çok iki yüzlülüğün ortaya çıkmasına sebep olmuş, madonna [maalesef ki madonna, o dönemki erotica'nın yarattığı sansasyonu gölgelediği için sinéad'ın bu cesur protestosu ile dalga geçmiş ve nytimes tarafından itin götüne sokulmuştur. madonna, bu olaydan sonra gözümde feci biçimde yere çakılmıştır efenim] ve joe pesci gibi olaydan nemalanmak isteyen fırsatçılara yaramış ve ilerleyen yıllarda olayın doğruluğu kanıtlanmış fakat snl'in sinéad'tan özür dilememesi kimin tarafında olduklarını göstermiştir. videoyu youtube'ta sinéad o'connor fight the real enemy yazarak ulaşabilirsiniz. burada link ekleme konusunda sıkıntı yaşadım) ve grammy'nin en iyi alternatif albüm kategorisi dalında kazanan ilk kişi olmasına rağmen elinin tersiyle ödülü iten güzel gözlü "sanatçı"dır. tabii ki de kendisi james baldwin'in sanatçı tanımına birebir uyan ve sanatçı olabilen nadir insanlardan biridir. ne demişti, james baldwin? "artist are here to disturb the peace". gerçekler uğruna sahip olduğu bütün her şeyi kaybeder miydi, günümüz -sözde- sanatçıları? sanmam...
şu günlerde euphoria adlı dizide 1987 de çıkardığı the lion and the cobra adlı albümündeki drink before the war şarkısı trendlere yükseldi. en azından şarkının kıymeti biliniyor artık. dinlemenizi tavsiye ederim.
dinlemenizi tavsiye ettiğim şarkıları; ""(*) şiddetle tavsiye ederim demek""
-i do not want what i haven't got (*)
-drink before the war (*)
-i stretched on your grave (*)
-black boys on mopeds (*)
-all apologies (*)
-don't cry for me argentina
-troy (*)
-mandinka
-the emperor's new clothes (*)
-the last day of our acquaintance
-three babies
devamını gör...

glados

portal 1'i bitirdiğim zaman, orta parmak yapıp fotoğrafını çekmiş "glados ve aperture science'a itafen" deyip instagram'da story olarak paylaşmıştım. ama portal 2'yi oynadığım zaman glados'a karşı o kadar değişik hissettim ki. aslında glados, psikotahlilde, id ile süper-ego arasına sıkışıp kalmış bir yapay zekaydı. sebebi ise...

aptal wheatley ve diğer mühendislerdi. wheatley'e "you're not just a regular moron. you were designed to be a moron!" dediği an bi' gülme tuttu ki durduramadım. sonra şarteller attı. glados, sesinden tanımıştı onu. demek ki beyninde duyduğu ses wheatley moronuna aitmiş. glados zaten riskli bir makineydi. bizi öldürebilecekken aptalca hatalar yapıp elinden kaçırıyordu. wheatley bir çipti ve glados'u aptallaştırmak için tasarlanmıştı. bu arada glados'la tartışırsanız uzlaşabilirsiniz ama bu moronla tartışırsanız siz zaten kaybetmişsinizdir. çok ince bir mesaj verilmişti. gününüz dünyası için de...
devamını gör...

let go

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
avril lavigne'in 2002 çıkışlı ilk ve benim en sevdiğim albümüdür. albümün kapak fotoğrafı tam da benim tarzımı yansıtmaktadır. yaşamak istediğim dönemde, olmak istediğim karaktere sahip olan şanslı kişi lavigne, bulunduğu dönemin şartlarını iyice kullanmış ve günümüz alternatif sanatçılarına da bir gösterge olmuştur. complicated, i'm with you, sk8er boi, mobile, losing grip, my world ve naked parçaları favorimdir. ama içlerinden biri sıyrılır ve sadece beni anlatır. i'm with you... yıllar geçti aradan ama hala bunun gibisi çıkmadı. avril de modasını değiştirdi fakat son parçasıyla bir şeyler kotarmaya çalışıyor. hayırlısı bakalım.
devamını gör...

the girlie show

sene 1993...
madonna, erotica albümü ve eşdeğer sarsıcılıktaki kitabı s.e.x'i neredeyse bir yıl önce çıkarmıştı. e tabii haliyle turnenin de yapılması gerekiyordu. ve duraklardan birisi de istanbul'du! evet, o meşhur 93 konserleri silsilesinin son parçası madonna'ydı. ve konser atv'de (!) canlı yayınlanmıştı. ahmet san eşliğinde türkiye'ye gelen madonna, seyircilere inönü stadında unutulmaz anlar yaşatmıştı diyor dönem gazeteleri...
sizlere direkt facebook - madonna türkiye sayfasından alıntıladığım ve okuduğumda bana da ilginç gelen olayı paylaşıyorum;
unutulmaz yaz: inönü konserleri
7 ekim / #madonna
ahmet san productions’ta tüm saha prodüksiyonunun başında çalışıyorum. o yaz beş konser yapmışız, adeta inönü stadı’nda yaşıyorum. madonna son konserimiz. genelde sanatçılarla konser öncesi tanışıp konuşmuş olurum ama madonna’ya ulaşmak mümkün değil. kimseyle görüşmüyor. onca süper sanatçı içinden bir tek bu mükemmeliyetçi kadın stada saatler öncesinde geliyor. dansçıları ile full soundcheck (ses ve dans rutin provası) yapıyor. her konserinde yaparmış. bütün ekip hayretler içindeyiz. konsere bir saat kala basın danışmanı yanıma geliyor. “birisi ile konuşmak istiyor, sen ol istiyorum, gel benimle” diyor. iki telsizimi kapatıp soyunma odasına giriyorum. içeride sadece bir sürü mum ve makyaj aynasının ışıkları yanıyor. küçük olduğunu biliyoruz hepimiz ama hiçbir şey, insanı onu gördüğünde ne kadar ufak tefek olduğuna hazırlayamıyor. makyajı yapılırken yanına gidiyorum. “konuşmak istiyormuşsun” diyorum. bana bakmadan “beklentim ne olmalı?” diyor. ben “sorularını detaylandır lütfen” deyince makyözü durduruyor, bana dönüp bakıyor ve “arkama geç, aynadan birbirimizi görüp konuşalım” diyor. sınıfı geçiyorum ve başlıyor sormaya. hem de ne detay! michael jackson konseri nasıl geçti? doluluk oranı neydi? seyirciyle konuştu mu? sence bu konsere gelenlerin yaş ortalaması kaç? türkiye’de eşcinsel haklarına nasıl bakılıyor? aıds bilgilendirilmesi ne noktada? ingilizce konuşsam kaç kişi ne düzeyde anlar? ne kadarı senin kadar konuşuyordur? sonra “bana birkaç türkçe kelime öğret” diyor. ne söylesem anında hiç aksansız tekrar edebiliyor. iki tekrar ve laf, artık ezberinde. 20 dakika sonunda çok içten teşekkür ediyor ve “ben senin için ne yapabilirim?” diye soruyor. o sıralar power fm’de program yapıyorum, yanımda kayıt cihazı var. “bir şey söyle, kaydedeyim” diyorum. “ne istersen” diyor madonna bana! “hi this is madonna, you’re listening to power fm 100!” de diyorum. o zamanlar dünyada hiçbir radyoda onun böyle bir kimlik kaydı yok. söylüyor. şoktayım. kimler geldi, kimler geçti onun kadar profesyonel ve zekisini görmedim. tesadüfen madonna olunmuyor.
çağan yüce
kaynak
açılış şarkıcısı olarak, yonca evcimik ve kenan doğulu çıkmış. o dönem konsere giden bir tanıdığım, seyircilerin pek saygılı davranmadıklarını söylemişti.
(bundan sonrası, hbo australia-sydney kayıtlarıyla alakalıdır.)
erotica şarkısıyla başlayan konser fever ile devam ediyor. hele o dansçıların ateşli kalçaları ve madonna'nın tavada yeni kırılmış yumurta gibi sallanan memitoları... konserde geriye kalan vogue'un mistik bir havada söylenmesi ve rain şarkısının gene kelly'nin koreografisi olduğunu öğrendiğim an keyfim gelmişti. bu arada, sahnede orgy yapmak kimin fikriydi? ya kardeşi christopher'ın ya da madonna'nın ta kendisinin. dediğim kısım express yourself & deeper and deeper bölümünün son kısımlarında. koreografi harika. özellikle de başlangıcında bir adamın sahneye çıkıp (ki kendisi dansçı) delice hareketler yaptığı anda madonna'nın daha öncesinde "omar, gimmie me some kick baby!" demesi ve göbek sallaması ardından adam sahneye atlarken "-security!" diye bağırması. sonra adamın kıyafetlerini parçayıp pembe bir şortla kalması ve madonna'nın "when you know the notes to sing, you can sing most anything." ile kutsal dizelerine başlaması. konserde bye bye baby de harikaydı. ve why's it so hard ile in this life. sonlara doğru sahneden bir türlü indirilemeyen madonna zor bela dansçıların güçlüğüyle alınıyor ve konser boyunca ara sıra performans sergileyen palyaçonun da o olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. ek olarak "the beast within"in koreografisi ile american life'ın temellerinin burada atıldığını anlıyoruz. holiday'daki koreografisini daha sonralarda beyoncé'de kullandı. everybody is a star da güzeldi. genel tanı, eşi benzeri bulunmayan bir konser. muazzam derecede tahrik edici öğe var. izlerken sanki murat bardakçı'nın osmanlı'da seks kitabını izliyormuşsunuz gibi veriyor. iç titretici ve libido volkanı, göz ve kulak pornosu gibi. eğer puan vermem gerekseydi, 10 üzerinden 10 derdim.
izlemesi tavsiye!
devamını gör...

cupcakke

gerçek adı elizabeth eden harris olan amerikan bir rapçi ve söz yazarı. kendi kayıtlarını kendisi yayınlıyor ve son yıllarda tiktok uygulamasında şarkılarına yapılan remixler sayesinde büyük bir ün kazandı. parçalarında uç derecede cinsellik ve tuhaf alegoriler bulunuyor. charli xcx'in de en yakın dostlarından birisi. lirikal açıdan aşırı vahşi bir rapçi. söz ahengi ve benzetmeleri takdire şayan. -parçalarını dinleyince aynı anda gülmek ve düşünmek oldukça ilginç bir deneyim oldu benim için.-ek olarak, yaptığı işin bilincinde olması ve bunun hakkını vermesi de hanesine artı yazıyor -benim için.- fakat izlediğim bir canlı yayınında, yapmak istediği işin bu kadar yırtıcı cinsellik barındırması kendisini de rahatsız ediyormuş. ergen iken ünlü olmak amacıyla komik şarkılar yapmak istemiş. fakat yaşı ilerledikçe kimliğini de bu şekilde oluşturmuş. tabiri caizse porno kategorilerine rap'i de sokabilecek kadar usturuplu bir küfür cambazıdır kendisi. lollapalooza'da mikrofonla eğlenceli şeyler yapıp koca bir kalabalığı kendisiyle beraber ahlatıp inletmiştir. şu ana kadar söz yazarlığı konusunda, prodigy, lauryn hill ve nas ile yeteneklerini kıyaslayabileceğim bir kadın. ayrıca pitchfork'un da radarına girmiş ve kendilerinden yüksek puanlar almış. kayıtları arasından sıyrılan ephorize albümünden sevdiğim parça olan duck duck goose, kesinlikle kendisini merak edenler için çok iyi bir parça. fakat yaptığı işlerden en beğendiğim cum cake mixtape'i. vagina şarkısıyla bildiğiniz türk galip'e meydan okuyacak cinsten. pedophile şarkısında yaşadığı kötü deneyimini öyle aktarmış ki, yine de kendine has ve dinlediğinizde hem kopuyor hem de yaşadığı şey adına çok üzülüyorsunuz. şarkılarının çok değişik beat altyapıları var. ve hepsi de birbirinden farklı.
düzeltme: cinsellik barındıran parçaları çok fazla önde olsa da, protest işlerini de unutmamak gerekir.

şarkılarından en beğendiklerim ve tavsiye ettiklerim:
vagina
pedophile
lgbt
duck duck goose
squidward nose
cpr
deepthroat
spider-man dick
devamını gör...

david cage

1969 doğumlu orijinal adı "david de gruttola" olan ve fransız oyun yapım şirketi olan (bkz: quantic dream) 'in kurucusudur.
devamını gör...

quantic dream

david cage'in kurucusu olduğu fransa merkezli bir oyun yapım şirketidir. daha çok interaktif sunum ile motion capture teknolojisinin harmanlandığı oyunlar tasarlarlar.
en bilindik projeleri şunlardır; fahrenheit the indigo prophecy, heavy rain, beyond: two souls ve detroit become human.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim