aralık'20
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
mart'20
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

‘ben ki ömrübillah at görmemiş bir nalbant’

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

aralık '20
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

koyun, yemini çobanın önüne getirip de 'bak ne kadar yedim' demez.bunu yer, sindirir, yün ve süt verir. bunun gibi, sen de felsefi ilkelerini insanlara anlatıp durma, onlara sindirdiğin bu ilkelerden ürettiklerini göster.
devamını gör...

stanford üniversitesinde profesör olan sosyolog mark granovetter tarafından yazılan ve kendisini üne kavuşturan çalışması "zayıf bağların gücü" makalesi çıkarımları açısından oldukça ilgi çekici. araştırmaya göre iş hayatında az ve yakın ilişkilerden ziyade çok sayıda insanla zayıf bağlar kurmak daha çok başarı getiriyor. sürekli aynı kişilerle görüşmenin sınırlı bir çevreye neden olacağını ve kişisel gelişim açısından insanı sınırlandırmasını neden olarak göstermiş. başka bir nedeni ise, sürekli görüştüğümüz insanlarla bir süre sonra aynı düşüncelere sahip olacağımız ve aynı şeyleri yapmaya neden olacağı için birbirinden farksız bir hayat çizgisi olacağı görülmüş. zayıf bağların gücüyle birçok kişiyle bağ kurulduğu için iletişimi de güçlendireceği belirlenmiş. bir bakıma her yerde adamım olsun. her alanda referansım olsun fikri de gizlice bize göz kırpıyor.
devamını gör...

her öğretmen her teknikle öğretemez, her öğrenci her teknikle öğrenemez. önemli olan her öğretmenin her öğrenciye uygun tekniği tespit edip uygulayabilmesidir. tabi ki uygulayabilmesi için her öğretmene gerekli araç-gereç ve ortam sunulması gerekir. bu sorunsal tek bir tarafa göre değerlendirilemez. sistem bütün halinde bir çark gibi işler ve birbirini etkiler. öğretmen, öğrenci, veli, okul, müfredat, eğitim sistemi, çevre, toplum gibi birçok ana etken öğrenmeyi etkiler. sadece öğretmen ve öğrenciye bunu bağlamak yapıcı bir eleştiri sunmuyor maalesef.
devamını gör...

dolbear yasası, amerikalı fizikçi ve mucit amos dolbear tarafından yayınladığı bir makale ile ortaya attığı oldukça ilginç bir gözleme dayanıyor. mucit, gözlemine göre hava sıcaklığını cırcır böceğinin ötüş sayısına göre bulabiliyor. cırcır böceklerini ele alırsak öncelikle soğukkanlı olan bu böcekler kanatlatını birbirine sürterek ses çıkarabiliyor. tabi sadece erkek cırcır böcekleri ötebiliyor. kimilerine göre kadın cırcır böceklerini etkileme, diğer erkek cırcır böceklerini korkutma ve çiftleşmeye hazırlık olarak da görülüyor.cırcır böceğinin ötüş hızının hava sıcaklığı ile olan oranını mucit bir formülle açıklamış.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel 1 dakikada duyulan ötüş sayısı
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel fahrenheit cinsinden ortam hava sıcaklığı

mucit makalesinde yayınladığı bu formül ile termometre kullanmadan hava sıcaklığını doğru bir şekilde tahmin edebildiğini açıklamış.
en basit haliyle şöyle cırcır böceğinin 8 saniyedeki ötüş sayısına 5 eklenerek ortam sıcaklığı bulunabiliyor. deneyimleyen bana portakal atabilir.
devamını gör...

temmuz '21
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

arapça "basar" yani görmek sözcüğünden gelir. basiret, insanın sadece gözüyle görmemesi kalp gözüyle de görebilmesidir. insanın kalp gözüyle, br şeyi anlaması, kavraması ve idrak etmesi anlamına gelir. basiret, uzağı görüş sağgörü, seziş anlamlarına da gelir
ayrıca dilimizde, gerçeği kavrayamama ve ileriyi görememe, doğru karar verememe anlamına gelen basireti bağlanmak deyimi de yer alır.
devamını gör...

sporda, politikada, iş dünyasında kısacası yaşamın her alanında rekabet halinde olanları insanlar avantajlı ve dezavantajlı olarak kategorize eder. bazen insanlar dezavantajlı olanların tarafını tutar. ve onların bu rekabette başarılı olmasını ister. buna underdog etkisi adı verililir. güçsüzün çekiciliği, mazlumun yükselişi olarak değerlendirilir. en bilinen örneği ise tarafsız olduğumuz bir spor müsabakasında zayıf olan takımı desteklememiz ve onun kazanmasını istememiz olarak gösterilebilir. bu etkinin nedeni birçok çalışmaya konu olmuş.sonuç olarak zayıf olanı kendimize yakın hissetmemiz ve onunla ittifak kurmamız etkinin nedenleri arasında gösterilmiş. ayrıca bu etki bandwagon etkisinin tam tersi olarak bilinir.
devamını gör...

fransızca olan esprit de l'escalier kavramı tam olarak sözlü bir tartışma sırasında kendimizi açıklamak veya haklı çıkarmak için söylememiz gereken cevapların o an içinde değil de sonradan aklımıza gelmesi durumudur. bazen sohbet veya tartışma esnasında söyleyemediklerimiz gece uykuya dalmadan önce beynimize hücum eder ve " keşke böyle cevap verseydim, niye aklıma gelmedi ki" deriz ya işte bu kavram tam olarak o duyguyu tanımlıyor.
esprit de l'escalier kavramı dilimize merdiven ruhu olarak çevirilmiş. bu tanımlamanın adı fransız filozof denis diderot'un komedyende paradoks kitabında geçmektedir. diderot bir akşam bir devlet adamının evine akşam yemeğine gider ve orada kendisine yönelik söylenen sözlere sessiz kalır. kafası karışık evden ayrılırken merdivende düşünceleri netleşir ve o zaman ne cevap verebileceği aklına gelir. işte merdiven ruhu buradan gelmektedir.
devamını gör...

ben dilinde, karşımızdakine yönelik yargılayıcı ifadelerden ziyade kendimizde oluşan etkilerini ifade etme şeklidir. kendimizdeki durumu ifade ederken karşı tarafın iletişime set çekmesine de engel oluruz. çünkü ondan değil kendimizden bahsederek farkındalık oluşturmak istenir. bence empati yeteneğini de geliştiren bir dil. suçlayıcı değildir. karşıdaki kişinin sizde bıraktığı etkiyi anlamasını sağlar. daha sağlıklı bir iletişim gerçekleşir. eğitimde önemi büyüktür. aslında eğitimden ziyade toplumumuzda da çokça kullanılması gerekir. örneğin, odası dağınık bir çocuğa annesi "yeter artık bıktım odanı toplamaktan hemen topla odanı" demek yerine "odanı toplamaman beni üzüyor ve ayrıca diğer işlerimden fırsat bulamıyorum ve oldukça yoruluyorum" derse daha etkili olur ve sağlıklı bir iletişim gerçekleşir. o yüzden odanızı toparlayın ve ben dilini kullanın.
devamını gör...

maymunlar gezegeni, yazar pierre boulle tarafından insan ile hayvan korku ile aklın yarattığı ikiliği ustaca kaleme aldığı bir eser.
maymunlar cehennemi filmine ilham veren bu kitap oldukça akıcı ve farklı bir konuyu anlatıyor. ayrıca kitabın önsözünü yazan çevirmenin yazısı da ilgi çekici ve çok güzel.


kitapta profesör, gazeteci ve öğrenciden oluşan 3 kişilik bir grubun uzayda yaptığı bir geziden ve dünya'ya çok benzeyen "soror" gezegenine gitmeleri ile olaylar başlıyor. bu gezegende de insanlar yaşıyor ama tek bir farkla. insan gibi değil tıpkı bir hayvan gibi. dilleri, giysileri, kültürleri olmayan hayvan insanlar. bu gezegende hüküm sürenler ise maymunlar. insan gibi konuşan,giyinen ve davranan maymunlar. insanları köle olarak ve birer denek olarak kullanıyor. tıpkı pavlov'un köpeği gibi davranışlarını inceliyorlar. işte bu gezegene gelen bu 3 kişiden gazeteci olan ulysse etrafında olaylar dönüyor. köle olması ve vahşi bir insan olan nova ile aynı kafeste yaşaması. gezegendeki maceraları ve kurtuluşunu! anlatıyor.

kitabı okurken maymunlar gezegenindeki maceraya siz de katılıyorsunuz. en çok dikkatimi çeken ve üzen bölüm profesörün de insanlığını kaybedip hayvanlaşması. diğer dikkat çekici yer aslında sadece dünyamızda ayrımcılığın olmadığını, maymun olsalar dahi ırklarına göre nasıl da ayrıştırıldığına şahit oluyorsunuz. ayrıca kitap, hayvanları denek olarak acımasızca kullanan insanoğlu için empati kurabilme hayvanları anlayabilme duygularını da hissettiriyor.
devamını gör...

johatsu, kelime anlamı olarak buharlaşan insanlar anlamına gelmektedir. japonya' da isteyerek ortadan kaybolan insanlar için kullanılan bir kavramdır. her ne kadar bize yabancı gelse de japonya' da işlerini, ailelerini, varolan düzenlerini utanç, umutsuzluk, ve hayal kırıklığı gibi duygulardan dolayı terk edip buharlaşan insanlar var. buharlaşan insanlar 2. dünya savaşından sonra yenilen japon halkında en fazla samuraylarda ve askerlerde utançtan dolayı görülmüş ve artmış. bir çeşit intihar ritüeli gibi görülmüş.
buharlaşan insanların bunu daha kolay yapabilmesi için şirketler bile mevcut. insanların daha kolay izlerini kaybettirip başka bir şehirde yeni bir kimlik, yeni bir iş ve yaşam imkanı bulmalarını sağlıyor. günümüzde ortadan kaybolabilmek bu kadar da kolay değil bizim için. ama japon yasaları bu duruma engel değil aksine yardımcı oluyor. kişisel bilgilerin ve özel hayatın gizliliği polisten dahi korunuyor. zaman içinde dünya genelinde de böyle bir endüstri oluşur mu bilemeyiz elbette. olursa ülkemizde buharlaşan insan sayısının azımsanmayacak kadar fazla olacağından şüphem yok.
devamını gör...

longyearbyen norveç' de bulunan küçük bir kasaba. onu ilginç yapan şey orada ölmenin kanunen yasak olması durumu. bu küçük kasaba norveç'in kuzey sahili ile kuzey kutbu arasındaki svalbard takımadalarından birinin üzerinde bulunuyor. böyle bir yasak olmasının en büyük nedeni havanın aşırı soğuk olması. ama asıl nedeni 1917 yılında çıkan bir salgınla birçok insanın hayatını kaybetmesi ve araştırmalar sonucunda bu salgına neden olan virüsün 70 yıl önce toprağa gömülen bir cesetten kaynaklandığı saptanmış. havanın çok soğuk olması ile cesetler deformasyona uğramıyor ve salgın olarak insanların hayatını tehlike atıyor. bu nedenle bu kasabada ölmek yasak. ölüler defnedilmiyor kesinlikle.eğer çok hastalanırsanız norveç'de başka bir kasabaya götürülüyorsunuz ve son günlerinizi orada geçiriyorsunuz ve defnediliyorsunuz.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*
devamını gör...

italyan oyun ve öykü yazarı luigi pirandello tarafından 1909 yılnda yazmaya başladığı ancak 1926 yılında tamamlayıp yayımladığı felsefi ve mizahi bir roman. kitabın ana kahramanı vitangelo moscarda' nın bir gün aynada yüzünü incelerken karısının ona burnunun sağa doğru yamuk olduğunu söylemesi ile hayatı altüst oluyor ve içsel bir buhranın başlangıcı oluyor. 28 yıl boyunca hiç bu eğriliği fark etmeyen moscarda insanın varoluşundan bu yana kendine bakış açısı ile diğer insanların bakış açısının ve gördüğü şeylerin birbirinden farklı olduğunu anlıyor. sorgulamaya başlıyor ve her insan için farklı bir moscardo olduğunun ama aslında asıl moscardo'nun kim olduğunun bilincine varıyor. oldukça ilginç ama bir o kadar da akıcı olan bu kitapta bu sorgulamaya ve buhrana şahit oluyor ve ara ara okuyucuya da kendini ve benlik kavramını sorgulatıyor.*benlikler arasında kaybolan delirmiş bir moscardoyu okuyoruz ve yazar bize moscardo ile şu soruyu sorgulatıyor:
"insan bir midir. hiç midir, yoksa binlerce midir?"


başkalarının bende birini gördüğü ama o birinin de benim tanımadığım bir ben olduğu; başkalarının ancak bana ait olmayan gözlerle dışarıdan bakarak görebildikleri ve tanıyabildikleri o birisine, benim içimde ve onlara göre benim görüntüm olduğu hâlde( demek ki 'benim' dediğim aslında benim için değildi!!) bana hep yabancı olarak bir görüntü atfedecek olmaları; onlara göre benim olan bu hayatın içine giremeyeceğim düşüncesi, benim huzurumu kaçırıyordu.
devamını gör...

geçmişte yaşanılan hayalkırıklıkları ve kötü tecrübelerden dolayı insanlara karşı güven duymaktan korkmak olarak tanımlanır. yaşanan kötü tecrübeler güven duygusundan baskın çıkıyor ve sonuç olarak birbirine güvensiz insanlar meydana geliyor. bu da yalnızlaşmaya neden oluyor.
devamını gör...

türkçe, her zaman yazıldığı gibi okunan bir dil değildir. tahminen 8500 yıllık bir dil olan türkçe oldukça zengin ve güzel bir dildir. içerisinde arapça ve farsça birçok kelime barındıran dilimiz sadece bu sözcüklerden ibaret değildir.
yazı dilimizde 29 harf (ses) ile kendimizi ifade ederiz. fakat konuşma dilinde bu 29 ses yeterli değildir. tam 45 e yakın ses ile konuşma dilinde duygu ve düşüncelerimizi aktarırız. elbette bu ses artışı dilimizi daha doğru, güzel, akıcı ve estetik bir şekilde ifade etmemizi olanak sağlar.
yazı dilinde bulunan 29 ses dışında konuşma dilinde türkçe'ye estetik kazandıran diğer sesleri şöyle ifade edebiliriz.
kalın -a
ince -a

açık -e
kapalı -e

ince -o
ince -u
nispet -i
akıcı-c
ince-k
ince-l
geniz(nazal) -n
ince-t

g sesi ince ünlüler ile farklı kalın ünlüler ile farklı telaffuz edilir.
ayrıca -ğ sesini konuşurken telaffuz etmeyiz. telaffuzda ya yutulur ya da -y sesine dönüşür.
ağır : a:r olarak telaffuz edilir. a sesi biraz uzatılarak ı ve ğ sesleri ifade edilmeden söylenir.
eğlence kelimesini yazarken böyle yazarız ama telaffuz ederken -eylence olarak ifade ederiz. tüm bunlar daha akıcı ve estetik bir dil için oluşturulmuş kurallardır.
devamını gör...

uzaktan yaklaşmakta olan minibüslere gözlerini kısarak derin derin bakmaktır. zaman duruyor o an her şey önemini yitiriyor. sadece o yazıyı okuyabilmek doğru araca binmek önemli. tabi araç iyice dibine gelince yazıyı okuyup hayatın keşmekeşine katılıyorsun tekrar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim