manuelka yazar profili

manuelka kapak fotoğrafı
manuelka profil fotoğrafı
rozet
karma: 922 tanım: 71 başlık: 22 takipçi: 4

son tanımları


menstrual cup

2020 yılının mayıs ayında organicup markasından almıştım.
kullandığım yaklaşık 4 sene sonunda bağıra çağıra herkese önerdiğimi söyleyebilirim.

sebepleri ise

1) rahatlık:

kullanmaya başlamadan önce en büyük korkum "acaba alışabilecek miyim, rahatsız edecek mi, sızdırma yapar mı" gibi sorularla beraber rahatlık konusuydu. söyleyebilirim ki pedden de tampondan da çok daha rahat kullanımı var. öyle ki kullanırken regl olduğumu unuttuğum zamanlar yaşıyorum. 12 saatte bir temizlemenin yeterli olduğu söyleniyor. ben genelde sabah evden çıkmadan, eve gelince ve yatmadan önce olacak şekilde günde 3 kez temizliyorum.
(söylemem gerekiyor ki dışarda temizleme olayı hem hijyen açısından hem de cup'ın su ile yıkanması gerekmesi açısından pek mümkün değil.)
bende hiçbir sızdırma sorunu yapmadı. tabii aşırı kanaması olan bir kadın da değilim. sonra vay efendim benim kanamam oldu, sana güvendiydik falan demeyin.

2) maliyet:

2020 yılında 200 tl gibi bir fiyatı vardı. o tarihten sonra ne pede ne tampona para vermedim. ped ve tampon fiyatları hakkında fikrim yok ama her şekilde çok maliyetsiz bir ürün olduğunu görebiliyoruz.

3) çevre duyarlılığı:

bir kadının bir adet dönemi boyunca ortalama 20 kadar ped/tampon tükettiğini ortaya çıkan atıkların biyolojik atık olduğunu, geri dönüşmediğini düşündüğümüzde 10 yıl boyunca kullanabileceğiniz ve avuç içi kadar atık ortaya çıkaran bu ürünün ped/tampona göre ne kadar az atık ortaya çıkardığını anlatmaya gerek yok. görüyorsunuz.

benim organicup markasını seçme sebebim 90 günlük koşulsuz iade garantisi idi. ben markadan memnun kaldım. şu an allmatters sitesinde satılıyor ancak fiyatı 700 tl bandına ulaşmış. bildiğim kadarıyla mağaza satışları yok. kese ve karton kutu içinde gelmişti. gerçekten çevreye duyarlı bir satış politikaları var.
ben mağazadan ve daha ucuz yollu bir şey almak istiyorum diyenler rossmann mağazalarında satılanlara da göz atabilir. ben kullanmadığım için rahatlık konusunda rossmann'da satılanlar ve diğer markalar hakkında yorum yapamıyorum ancak maliyet ve çevre duyarlılığı yazdıklarım tüm adet kapları için geçerli.
devamını gör...

okul tıraşı (film)

türkiye gerçekleri ile yüzleşmeyenlerin, bu coğrafyayı ve bu coğrafyanın insanını tanıyamayanların pek de keyif alamayacağı bir film.

film bence çok gerçek, ülkeye dair pek çok sosyolojik gözlemi yatılı okul sınırları içerisinde gösteriyor.


filmde -yüksek ihtimalle- imkanları elvermediği için yatılı okulda eğitim hayatına devam eden ortaokul çocuklarını görüyoruz. yaşları muhtemelen 10-14 arasında. bir yandan bu çocuklara eğitimleri için her şey verilmiş. okulları, sıraları, yatakları, yemekleri, banyoları, okul araç gereçleri ve onlarla ilgilenen öğretmenleri var. ancak filmde arkadan arkadan işlendiği üzere aslında bu imkanların hiçbiri gerektiği gibi sağlanmıyor. mesela okul yeterince ısınmıyor ve çocuklar derste montlarıyla oturuyor. yataklarına yatarken, uyurken korku duyuyorlar. okulda verilen yemekler karınlarını doyurmuyor ve ekmek çalmak zorunda kalıyorlar. haftada bir sıcak su veriliyor ve kişisel temizliklerini tam anlamıyla sağlayamıyorlar. okulda çok fazla kürt öğrenci var ancak bize gösterildiği kadarıyla o öğrencilerin psikolojik ve sosyolojik durumlarından anlayan öğretmen yok. öğrenciler büyük bir sevgisizlik içerisinde öğretim hayatlarını sürdürüyorlar. ülkede hayatımızın tam da ortasında bulunan "-mış gibi yapma" kültürü bu okul içerisinde de var. okuldaki çocuklara hakkıyla eğitim veremeyen öğretmenler "olduğu kadar" mantığıyla bir şeyleri oldurmaya çalışıyor. tabii ki olmuyor, olmuyor.

okuldaki genel atmosfer işlenirken bir yandan da olay örgüsünün içine dahil oluyoruz.
başta yatılı okuldaki disiplin düzenini hissetmemiz isteniyor. yaşları dolayısıyla "yaramazlık" yapabilecek bu çocukların en ufak şakalaşmalarına dahi müsamaha gösterilmiyor. bu çocuklar ağır bir şekilde cezalandırılıyor. tabii sonrasında görüyoruz ki bu cezalandırma bile -mış gibi yapma kültürünün bir parçası.
otorite figürlerinin kendi otoritelerini korumak için koydukları yaptırımların sonuçlarını hiç düşünmediklerini, yaptırımların ne şekilde uygulandığının hatta uygulanıp uygulanmadığının dahi umurlarında olmadığını görüyoruz.

daha sonrasında gece altını ıslattığı için yatağına naylon serilen bir çocuğu görüyoruz. bu naylon serme işlemi herkesin göreceği şekilde yapılıyor. çocuğun yüzündeki mahcubiyet yansıyor kameraya.

yaşı gereği korkan bir çocuğun samimi arkadaşının yanında yatmak istediğini, arkadaşının da yardımcı olmak istediğini ancak toplum düşüncelerinden korktuğu için arkadaşını reddettiğini görüyoruz.

çocuk hastalandıktan sonra arkadaşı yusuf'un durumu öğretmenlerine anlatamaması, revirin kapısının donması sebebiyle açılamaması, binanın olup içerisinde ne doktor, ne hemşire ne de ilaç bulunması, sorumlu öğrencinin her gelene aspirin vermesi, iyi insan olmak konulu nutuklar çeken okul müdürünün okuldan çalmakta sorun görmemesi, alt kademede bulunan az yetkilere sahip kişilerin dahi imkanı olduğu zaman kendi çıkar ve menfaatlerine göre hareket etmeleri, kantinde el altında çocuklara sigara satılması, kafeste bulunan televizyonda kendi doğrularına göre hareket ettiği için -iyi bir hayalet olduğu için- yargılanan casper karakteri, filmin ana karakteri yusuf'un hep bir şeyler anlatmak istemesi ama bundan sürekli çekinmesi, otorite ve baskı kültürü altında yetişen çocuğun içinde tuttuklarının kimsenin umrunda olmaması, yusuf'un dayanamayıp annesini araması ancak "arkadaşım çok hasta" dediğinde annenin "arkadaşını boş ver kendine odaklan bizim tek umudumuz sensin" diyerek küçücük çocuğa boyundan büyük yükler yüklemesi... filmle ilgili onlarca sayfa yazı yazılabilir.



bu film bence bir yatılı okulda yaşanan ve basit gibi görünen toplamda 24 saati dahi doldurmayan bir zaman diliminde gerçekleşen olayları bize anlatırken alt metinde onlarca farklı olayı sorgulatıyor. senaryosunu ve filmin işleniş biçimini bu nedenle çok başarılı buluyorum. dahası filmi izlerken işlenen bu konular belli belirsiz kafanızda oluşuyor. seyir zevkinizi de etkilemiyor. film asla bir kamu spotuna dönüşmüyor.

filmin müzikleri, kimi oyunculukları çok hoşuma gitmedi. bu konudan ve bu senaryodan bir başyapıt çıkabilirmiş.

polisiye film olmadığı için olay akışının hızlı olması, merak unsuru konularını çok irdelemedim ancak istense daha sürükleyici daha heyecanlandırıcı şekilde de çekebilirlermiş. neyse, polisiye isteyen sherlock izlesin.

ben senaryoyu çok beğendim. filmin işleniş biçimini çok beğendim. umarım böyle filmleri daha çok görürüz.
devamını gör...

leyla'nın kardeşleri

öncelikle söylemem gerekiyor ki oldukça sert bir film. filmin başına "içiniz şişebilir" uyarısı konulması lazım.

film bence oldukça yüksek tempoda başlıyor. film ilerledikçe o tempoyu aramaya başlıyorsunuz. film süresi oldukça uzun olmasına rağmen sıkılmadan izlediğimi söyleyebilirim.

filmin konusunu hiç okumadan izlemeye başladığım için açılış sahnesi sonrası daha farklı bir gelişme beklemiştim. bambaşka bir konu çıktı.


iran sinemasından alışık olduğumuz üzere bu filmde de sembollerle anlatılmak istenen birçok şey var. ailenin her bireyi bize farklı çağrışımlar veriyor. mesela baba karakterini o sefalet içinde dahi itibardan ödün vermemesi açısından bazı şeylere çok benzettim. kendi elinde imkan olmamasına rağmen başkalarının varlıklarına göz dikerek ailesini refah içinde yaşatmaya çalışan bayram karakteri de var. ve yine baba karakteri kendi ailesini yoksulluk içinde bırakmak uğruna elinde ne var ne yoksa bayram karakterine vermeye hazır.
doların 3 binden 19 binlere çıkması, psikolojik sınır olan 30 bin bandının geçecek olduğunun söylenmesi de çok tanıdık geldi.
2001 krizinde doların birden artmasıyla borçları katlanan, yurt dışına çıkan iflas eden insanlar da oldu bu ülkede. ortadoğu işte...

yaşanılan tüm kötü olaylar sebebiyle doğruları açık açık söylemekten çekinmeyen tek kişi olan leyla'nın suçlanması da oldukça hoş bir detaydı.


film genel olarak hoşuma gitti ancak gerçekten oldukça sert. izledikten sonra yüreğinize bir yumru oturabilir. boğazınız düğümlenebilir. bunları bilip izlemek lazım.
devamını gör...

müsadere

suçta kullanılan yahut suçtan kaynaklı elde edilen eşya veya kazancı devletin zorla alması olayıdır. aynı zamanda üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alınması ve satılması yasak olan eşyanın da müsaderesine karar verilebilir.
müsaderede aslolan zorla alınan eşya veya kazancın suçtan kaynaklı olarak elde edilmiş olması veya bulundurulmasının direkt olarak suç teşkil ediyor olmasıdır. genel müsadereden bu yönüyle ayrılır.
devamını gör...

genel müsadere

bir kişinin tüm mal varlığına devlet tarafından zorla alınmasını ifade eder. anayasamızın suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen 38. maddesine göre genel müsadere cezası verilmesi yasaklanmıştır.

müsaderede kişinin yalnızca suç sebebiyle elde etmiş olduğu mal varlığı zorla alınırken genel müsaderede kişinin suçtan elde edilip edilmediğine bakılmaksızın tüm mal varlığı zorla alınır.

genel müsaderenin yasaklanması tanzimat fermanına dayanır. mülkiyet hakkı ile doğrudan ilişkilidir.
devamını gör...

bana karanlığını anlat

üst not: işbu yazı eser miktarda spoiler içerebilir.

netflix'te yayınlamaya başlaması ile izleyeyim dedim.

aslıhan gürbüz çok sevdiğim bir oyuncu. aslında biraz onun hatırına izlemeye başladım. film bence güzel ancak bazı şeyleri tekrar tekrar söyleyip kamu spotu moduna girmesi itici geldi.

filmin temposu yerinde, 2-3 farklı mekanda geçiyor ve çekimlerin çoğu aynı açıdan yapılmış. buna rağmen göz yormuyor, sıkmıyor.

filmin sonlarına doğru yaşanan malum olay ile aynı aslıhan gürbüz gibi ben de fazlaca düşüncelere daldım.

bazı replikler oldukça güzel. insanın içine dokunuyor. ama tekrarlayan söylemler itici dediğim gibi. kadın-erkek eşitliği konulu konuşmalar beni baydı. bu kadar kör göze parmak olmamalıydı.

güzel bir film yine de. izleyelim, izletelim.
devamını gör...

prens (dizi)

uzun zamandır bu kadar zevkle izlediğim bir yapım olmamıştı. 2. sezonunu heyecanla bekliyorum.
blutv ne yazık ki böyle güzel yapımları duyurmak konusunda biraz yetersiz kalıyor.

blutv'nin bence değeri anlaşılmamış başka bir yapımı için (bkz: ilk ve son)
devamını gör...

normal sözlük 2024 yılbaşı çekilişi

469
devamını gör...

orkid'in 34 tl olması

menstrual cupa geçmek için daha ne bekliyoruz o zaman?

pedler geri dönüştürülemeyen biyolojik atık üretir. bir kadın bir regl döneminde ortalama 20 tane ped atık oluşumuna sebebiyet verir. menstrual cup'lar ise atık üretmeden 10 yıl kadar sorunsuz kullanılabilmektedir. (20x12x10=2400)
devamını gör...

kırmızı oda (dizi)

son zamanlarda izlediğim tek dizi diyebilirim. şu aralar biraz geriden geliyorum ama 2 saat 40 dakika bölüm yapmışlar anacım. tam 160 dakika! izle izle bitmiyor. oyunculara ayrı set çalışanlarına ayrı üzülüyorum. düşünsenize ben bulaşık yıkarken izleyeceğim diye adamlar günlerce uykusuz, yorgun dizi çekiyor.



nazlı hikayesi aşırı tanıdık. öyle tanıdık ki hepimizin hayatında en az bir tane nazlı illa ki var.
hikayede beni rahatsız eden karakterleri aşırı uç noktalardan seçmeleri. sanki nazlı'nın yaşadıklarını yaşamak için bir kadının aşırı güzel, zengin, alımlı, dünya görmüş ve erkeğin de hödüğün önde gideni olması gerekiyormuş gibi.

nazlı hikayesi geçen haftaki bölümde başladığı gibi "ya bu bizim x değil mi ya aynısı!" demiştim.

benim hayatımdaki nazlı karakteri -ben yazım boyunca ona kısaca a. diyeyim- güzel, aklı başında, üniversite okuyan belli bir ortalamanın üstünde kabul edilebilecek biriydi. sevgili -ki ona da yazımızda b. diyelim- yine belli bir ortalamanın üstünde, asla çirkin olmayan, başlarda nazik diyebileceğimiz, belli bir eğitim kültür düzeyinin üzerindeydi. ikisi de ortalama belki ortalamanın azıcık üstünde aile yapılarından gelmekte idiler.

arkadaşım a. öyle herkesi kolay kolay beğenmez, b.'yi uzun süreler koşturdu. sevgili olunca da kendisinden tavizler vermeye başladı. çocuk başlarda türlü hediyeler alır, bir dediğini iki etmezdi derken a. bu çocuğa resmen kul köle oldu. çocuk terk etti kız ağlaya zırlaya kapısına gitti.

nasıl olabildi böyle bir şey diye düşündüm hep. sen de güzel, zeki bir insansın ne buldun sana böyle davranan bir insanda dedim her seferinde ama o her seferinde yine aynı davranmaya devam etti. ayrıldılar güç bela herhalde 2 sene oldu ama kız hala çocuğu düşünüyor ara sıra.

hikaye o kadar benzer başlayıp o kadar benzer devam etti de sonrasında neler olacak diye merakla bekliyorum.

hayatımda bir nazlı vakası daha var ama onun da hikayeleri çok benzer olduğu için yeniden anlatmıyorum. merak eden yazsın iki dedikodu çeviririz.

devamını gör...

500 bin liralık cip kullanan türbanlı

kullandığı cip almanya'da muhmetemelen 20 bin birim paradır.
devamını gör...

kıskanç sevgili

zamanında yabancı milletten bir sevgilim olmuştu. hayatı bizim algıladığımızdan çok daha farklı yaşıyorlar. mesela biz sevgililiği, evliliği hayatımıza birini alıp korkunç sorumluluklar altına girmek ve hem kendimizi hem karşımızdakini kısıtlamak olarak görüyoruz; onlar yol arkadaşı, yaşam arkadaşı buldum diye bakıyorlar.

çevreden, aileden öğrenmişiz ya; seven insan kıskanır... pekala kıskansın peki kıskanan insanın hayatımıza karışma hakkı nerden geliyor?

beni kıskanmıyor diye kendimi yiyordum. bir gün söyledim de "beni neden hiç kıskanmıyorsun?"
kıskanıyormuş beni, öyle dedi. ama kıskanması bana bir şeyleri yapma deme hakkı da vermezmiş. değil mi? koca bir "vay beee!"
sana yapma dersem ya yaparsın ben üzülürüm ya da yapmazsın sen üzülürsün, dedi. onun yerine beni gerçekten rahatsız edecekse rahatsız edeceğini söylerim, kararı sen verirsin, dedi.

özgürlüğüne çok düşkündü. kelimelere yüklediğimiz değerler aynı değildi. benden aynı dünyada aynı zaman diliminde benden 2500 km kadar batıda doğmuştu ve bu durum maalesef hayata bakışımızı çok etkiliyordu. kafam onunki kadar özgür değildi. ayrıldık.

yaşadığımız ülke bana göre fazla baskıcıydı. insanlar sevgiyi yanlış anlıyor gibi geliyordu. neden sevdiğimiz insanlara yük oluyoruz? "ben hayatındayım bunu yapma, artık ben varım böyle davranma, oraya gitme, bunu giyme... gerçekten sevginin getirdikleri bunlar mı? karşı tarafın egosu tatmin olsun diye yapmayacaklarımız mı?

o kişi hayatımdan çıktıktan sonra görüştüğüm insanlar oldu. en ufak bir kısıtlama gördüğüm an hayatımdan def ettim.
e seven insan kıskanır ama, dediler. kıskanmak illa ki kısıtlamak demek değildi.

çok şükür aklı mantığı olan bir insanla şimdiki sevgilimle tanıştım sonrasında. kimsenin kimseyi kısıtlamadığı, rahatsızlıklarımızı doğru düzgün söyleyebildiğimiz, sorunlarımızı, kıskançlıklarımızı konuşabildiğimiz bir ilişkimiz var. *

şu aralar arkadaşlarımdan ilişkide kıskançlık problemi yaşayanlara, sevgilisi kendisini kısıtlayanlara da aynı soruyu soruyorum: "yahu sevmiyor mu bu adam/kadın seni? mutlu olup iki kafa dağıtmanı istemiyor mu?"

velhasıl kıskanç bir sevgiliniz varsa ya kısıtlamadan kıskanmayı öğrensin ya da def edin hayatınızdan. size yük olmadan yol arkadaşlığı yapacak birini bulduğunuzda ne kadar doğru bir iş yaptığınızı anlayacaksınız zaten.
devamını gör...

evlenme yaşının yükselmesi

(benzer başlık var ise affedin. aradım ama bulamadım)

bir realite. dedelerimizin zamanında evlenme yaşı 15-20 arasındaydı. 20 yaşından büyüklere evde kalmış muamelesi yapılıyordu. anne-babalarımızın zamanında evlenme yaşı 20-25 arasındaydı. 30 yaş yuva kurmak için çok geç sayılıyordu. şu an yaşıtlarıma bakıyorum 30 yaşından önce evlenen tek tük insan var etrafımda. hatta yapılan araştırmalar 16-24 yaş arası ilk evlenme yaşının da sürekli düştüğü yönündeymiş.

sebeplerine gelirsek, konunun uzmanı olmamakla birlikte; kentsel yaşamın artması, kadınlarda eğitim düzeyinin artması, nikahsız birlikteliklerin ve evlilik dışı cinsel ilişkilerin eskisi kadar tabu olmaması, ekonomik özgürlükler gibi konuların etkili olduğunu düşünmekteyim.
devamını gör...

normal sözlük'te başlıkların yürümemesi

ekşi'yi bırakmamın en büyük sebebi yazdığım yazıların diğer bomboş entry'ler arasında kaybolması, okunmaması idi. emek emek yazdığım entry'ler sol frame'de 1 dakika bile gözükmüyor, okunmuyor başlıkta kaybolup gidiyor diye üzülüyordum. çöpe altın atsan kıymetini kim bilecek?

o yüzden ekşi'yi bıraktım. burada yazmayı sevmemin sebeplerinden biri yazdığım şeylerin az ya da çok okunabiliyor olması. haftalar önce yazdığım tanımlara oylamalar geliyor, uzun uzun yazdığım tanımlar en azından akışta bir süre kalıyor. tanımları okurken çoğu zaman "bu ne ya resmen yazmış olmak için yazmış" demiyorum. girilen tanım sayısı alt tarafı bir sayı. çok isteyen ekşi'ye gidebilir. çok kasmayın 100 liraya yazarlık satıyorlar.

(sen kimsin de ekşi'yi gömüyorsun diyecekler gelmeden 2006 yılından beri kayıtlı okurum. 8 sene kadar yazardım. 2 binden fazla entry'm var.)
devamını gör...

designated survivor

#dizi-film

netflix'te yayımlanan bir dizi. bir bölümünün türkiye ile ilgili olduğu için yasaklandığını öğrendiğimden beri yahu nasıl bir muz cumhuriyetinde yaşıyoruz, diye bana hayatı sorgulatıyor.


dizi amerika'nın tüm önde gelenleri bir saldırıda öldürüldükten sonra atama yoluyla amerika'nın başına gelen dürüst bir başkanı ve amerika'nın siyasal sorunlarını anlatıyor. ilk 10 bölümü idare eder seviyede sonraki bölümleri ittire kaktıra ilerliyor.

yasaklanan 2. sezon 7. bölüm ise türkiye'ye iade edilmesi istenen malum kişi ile ilgili olduğu için yasaklanmış.
devamını gör...

şüphe

ceza yargısının temelidir. ceza yargısı şüphe ile başlar, şüphelerin giderilmesi için delillerin toplanılmasıyla devam eder ve şüphenin giderilmesi/giderilememesi ile sona erer.

soruşturmaya başlanması, delillerin toplanması, koruma tedbirlerinin uygulanması, kovuşturma aşamasına geçilmesi... ceza yargısının her aşasında şüpheye atıf vardır. buna rağmen şüphe ve şüphe çeşitleri doktrinde net bir şekilde tanımlanmamıştır.

(bkz: şüpheden sanık yararlanır)
(bkz: basit şüphe)
(bkz: makul şüphe)
(bkz: yeterli şüphe)
(bkz: kuvvetli şüphe)
devamını gör...

ankapark

bir esketit uktesi.

toplam maliyetinin 750 milyon doları bulduğu söylenen atatürk orman çiftliği arazisine yapılan avrupa'nın en büyük tema parkı.

ilk senesinde 5 milyon ziyaretçi alması beklenen ankapark'ın kapısına pandemi sebebiyle kilit vurulmuş durumda.
devamını gör...

self servis kültürünü bilmeyen tip

yıllar önce hollanda'ya gittiğimde mc donald's bulup hamburger yemiştik vizyonsuz gibi. ilk defa orada karşılaştım bu olayla. insanlar geliyor, yemeklerini alıyor, daha sonrasında tepsilerini çöpe döküyor ve gidiyor. garsonlar sadece arada dolaşıp boş masaları siliyorlardı. benim yanımdaki öküzlerden biri "bana ne abi para almıyorlar mı toplasınlar." diyip bırakmıştı. kimse de yanımıza gelip bir şey demedi.

türkiye'ye dönünde bu tarz yerlerde çöpümü alıp çöp kutusuna atmaya çalıştığımda ise "çok sağ olun ama siz böyle yapınca biz çalışmıyormuşuz da müşteri mecburiyetten çöp atıyor gibi bir izlenim oluşuyor, müdür bize kızıyor, inanın çok çalışıyoruz." demişti 50'li yaşlarda bir amca. o kadar üzülmüştüm ki....

yapacağınız 30 saniyelik bir olay. üstelik sizi yormaz, küçük düşürmez. ama orada çalışan kişilerin işini çok kolaylaştırır. bu tarz yerlerde yediğiniz yemeğin çöpünü de atmaktan imtina etmeyin. güzel hayır duası alırsınız.
devamını gör...

teşhir ürün almak

iki sene önce normal fiyatının yarısına hatta daha ucuzuna ütü almıştım. garantisi de yoktu. hala gayet güzel çalışır. çalışmayabilirdi de... kumar gibi biraz.
devamını gör...

türk erkeğinde oğlunu sanayiye gönderme fantezisi

babam bu fanteziyi bir kez olsun üstümde denemedi. iyi bir üniversiteden istediğim bölümden mezun olup hayata atıldım ve sürünüyorum. ay sonunu güç bela getiriyorum. inanın son 3 senede yeme içme haricinde keyfine düşünmeden harcadığım bir kuruş para yok. 2 senedir bir kere kıyafet alışverişi yaptım o da elime ulaşmadı zaten. gerçekten sürekli yarını düşünmekten boğuluyorum.

geçen kombici geldi. 20 dakika genel kombi bakımı yaptı. 150 lira para aldı. 20 dakikada 150 lira para!! keşke babam beni sanayiye vereydi diye düşünüyorum.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim