meşe palamudu yazar profili

meşe palamudu kapak fotoğrafı
meşe palamudu profil fotoğrafı
rozet
karma: 938 tanım: 151 başlık: 1 takipçi: 16

son tanımları


kendine bir not bırak

merhaba sözlük, uzun zamandır yoktum. son bir entry girmek için bu başlığı seçtim. size çektiğim acıyı biraz olsun tarif ederek, hikayemi anlatarak , halâ sevdanın var olduğunu ama sevdanın özenilecek bir şey olmadığını açıklamak istiyorum. sonra veda edeceğim buralara. yanlış anlamayın bir intihar notu değil bu, derdimi unutmak için girdiğim bu mecraya derdimi bırakıp çıkmak istedim sadece. (bkz: sözlük yazarlarının nicklerinin anlamı) (bkz: meşe palamudu)

meşe palamudu hikayesinde bahsettiğim kadar çok sevdim onu. güzel bir çocukluk geçirdim hayatımda kötü giden bir şey yoktu, buna rağmen en huzurlu hissettiğim günler onunla olduklarımdı. onun için ölürdüm, aslında şimdi bile onun için ölürüm. bunu anlamayacak çok insan var biliyorum ama şöyle söyleyeyim, konu onun için ölmek değil zaten; o öldüğünde ben de öleceğim, nefes alsam bile öleceğim, hatta nefes alamayacağım; onun ölmesi ikimizin ölmesi demekse ben ölürüm o yaşasın, o ölürse ben yaşayamam. budur yani olay. neyse, gelelim bugüne.
beni sevgililer gününde terk ettiğinden bu yana çok şey yaşandı, çoğu kendi içimde yaşandı. 7 senedir sevdiğim insan beni 14 şubat 2023’de terk ettikten sonra, onun şehrine gidip yıldönümümüzde bana onu hep hatırlatacak bir dövme yaptırdım. dövme yaptırmamı hiç istemezdi, tek endişem buydu. onu ömrümün sonuna kadar hatırlamaktan hiç korkmadım. hatta bana geri dönse ve sildir dese sildirirdim, hatta o dövme sevmediği için olur da geri dönerse çok gözüne batmayacak bir yer seçtim dövme için. ben bunu yaparken meğersem onun hayatında biri varmış.
6 şubat depremiyle başladı her şey aslında. ama ben sorunun sadece deprem olduğunu sanıyordum. çok etkilenmiştim çok mutsuzdum, o da sürekli yardımlarla ilgileniyordu o da çok keyifsiz ve yorgundu doğal olarak ben de aramızdaki soğukluk bu yüzden sandım. 13 şubatta ayrılmayla ilgili konuştuğunda bunun geçici bir buhran olduğunu sandım. meğerse durum bambaşkaymış. 3 sene önce yaşadığımız kısa ayrılıkta hayatına aldığı kızla konuşmaya başlamışlar. kız depremzedeymiş ve anneannesi enkaz altında kalmış, gece gündüz vinç araması bu yüzdenmiş. bir arkadaşım dediği kişi , o kızmış. bana bunu söylemeyi tercih etmedi. söyleseydi , elimden gelen her şeyi yapardım. ben bir insanım , vicdanım var. beni vicdansız belleyip o kızın yardımına koştuğunu sakladı. en çok bu acıtıyor canımı. o günden beri konuşuyorlarmış ve o günden beri aramıza soğukluk girdi, depremden dolayı değilmiş yani. ayrılık konuşması yaparken karşımda ağladığında ‘suçluluk hissediyor benden bir şeyler sakladığı için’ diye düşünmedim, o da üzülüyor diye düşündüm. ‘ben yalnız kalmak istiyorum uzun bir süre’ dediğinde inandım. ‘hayatını bana göre yaşıyorsun sorun bu, kavga bile edemiyorum üzülürsün diye’ dediğinde gerçekten sorun bu sandım. ama yine de anlamsız geldi, anlam aradım aylarca kendimi suçladım. bana dürüst olmayı seçmedi. buna üzülüyorum. hayatımda biri var deseydi, daha mı çok üzülecektim? yalnız kalmak istitorum dediğinde ona inandım ya ben. arkadaşlarım bana diyordu ki ‘bu kadar iyi birini bırakmasının tek sebebi daha iyisini bulmuş olmasıdır’ dediklerinde onlarla aramı açtım. onu her şekilde savundum. o her şeyi yapar ama sevdiği birine yanlış yapmaz aldatmaz yalan söylemez dedim. buna inandım.
hep okurdum internette ‘en çok güvendiğim insan beni mahvetti’ diye, inanmazdım, toksik ilişkinin biri derdim. ama inanın bana, belki de şu cihanda birine karşı ne kadar sevgi beslenebilirse o kadar büyüktü sevgim. malesef o sevgi bitmedi.
ayrılığın 3.ayında öğrendim bu durumu. bana dönecek diye beklerken, trendyol hesabında ‘eş’ olarak adresini kaydettiği kişinin o kız olduğunu ve o kızla aynı mahallede olduğumuzu öğrendim. sevdiğim dediğim kişi başka bir şehirde bu arada. nasıl tanıştıklarına birazdan geleceğim. bunu öğrendikten sonra , bana 3 sene önce aldığı ve boynumdan hala çıkaramadığım kolyeyi aldığı yerden o kıza da kolyeler beğendiğini gördüm. yetmedi. senelerce sembolik bir yüzük istiyordum ve hep ‘saçma’ diyordu. ben bi kola kapağından yüzüğe bile tamamdım, yeter ki o uzaktayken parmağımda onun anısını taşıyayım insanlar bana yanaşmasın istiyordum. bana senelerce hak görmediği yüzüğü saçma olduğu için almıyor sanıyorken, o kıza yüzük beğendiğini gördüm. duramadım yerimde. atladım gittim şehrine ve dövmesini yaptırdığım oyuncağımı geri vermesini istedim ondan. gecenin bir vakti, ‘sabah veririm’ dedi. o şehirde kalacak yerimin olmadığını bile bile, iki dakika aşağı inemedi. ben onu oracıkta bitirdim kafamda, taa ki oyuncağımı apartmanın altına bıraktığını mesaj atana kadar. anahtarımla girdim aldım oyuncağımı, anahtarı bıraktım ve çıktım. sonra yumuşadım, hayatımda en mutlu olsuğum günlerin geçtiği o ev artık ‘hatunu olduğum ev’ değil de , o kızla onların aşk tazelediği evdi artık, ama ne olursa olsun mutlu olduğum zamanları silemiyordu bu. onu son kez görmek istediğimde indi aşağı. ona bağırıp çağırmak istiyordum ama olmadı. onun iyiliğini istedim sadece. aynı kız mı diye sordum evet dedi. bana bakmadı hiç, yere bakarak karşılıklı sustuk ve sigara içtik. onu huzursuz gördüğüm için havadan sudan konu açtım sürekli. sustu. alıp onda bıraktığım çeyizleri onlar kullanacaktı artık, bunu görüyordum ama ben de sustum. uzmanlık sınavında ona çok güvendiğimi söyledim, cesaretlendirmeye çalıştım, sustu. en azından biriniz mutlu dedim, sustu. bak dedim sevince insan yüzük falan bakıyor dimi dedim, güldüm , sustu. ben senin mutlu olmanı istiyorum dedim. sarıldı, ağladı. sustum.
şimdi ablasının evindeyim bambaşka bir şehirde. ve öğrendim ki sevgilisi olduğunu söyleyememiş. ama konuşuyoruz demiş. depremden beri konuştuklarını ondan öğrendim. tanıştırmak da istemiyormuş daha öyle bir ilişkileri yokmuş. e o zaman, yüzük bakmasaymış.. ve öğrendim ki , o kızla tanışmalarına ve yeniden konuşmalarına vesile olan kız, benim lise hayatımı zehir eden ve hayatta nefret ettiğim tek insan olan o kızmış. ben sevdiğim insandan işittiğim acı sözlere ağlarken, herkesin ortasında ‘bu kız yalandan ağlıyor o çocuğun duygularını kullanıyor’ diyen kızmış. bunu demesine rağmen benim arkamda durmak yerine, bana bunu ileten kişiyi mahvedeceğini söyleyen ve o kıza herhangi bir şey yazarsam beni engelleyeceğini söyleyen sevgilime hiç anlatamadım , insanın sevdiği kişiyi üzeni değil de sevdiğini koruması gerektiğini. çocuktuk , çoğu kötü şeyi unuttum . ama o kız hep nefret ettiğim kişi olarak kaldı. yıllar geçti o günlerin üstüne, daha bir sene olmadı ki sevdiğimin instagramında o kızla takipleştiğini göreyim. asla takipçilerine karışmam. asla. çünkü güvenirim. benim hesabım onda açıktır gocunmam ama onunkinin şifresini bile sormak aklımdan geçmezdi. ama tek bir şey istedim o kızla takipleşmesin istedim. o kızla aynı şehirde okuyorum ve görsem onu döveceğime yeminim var, o kadar nefret ediyorum. konuşmuyoruz hiç konuşmadık dedi, oysa o eski ve şimdiki yeni sevgilisiyle tanıştıran kişinin ta kendisiymiş o kız. bilmiyordum. çıkmadı takipten, sorun etmedim. ben hiçbir şeyi sorun etmedim. ben onun sınırlarına hep saygı duydum. buna rağmen ayrıldıktan sonra dayanamayıp şehrine gidip onu aradığımda bana ‘kafeste gibi hissettim aradığında’ dedi. hatta gelip beni görmedi, bütün gün beklemiştim ben. çok sevdim. keşke sevmeseydim diyemiyorum, yaşadığım en güzel şeydi . ama olanları hak etmedim.
ablasının evindeyim, dün gece yattıktan sonra yanıma gelip ağladı o kadın. benim kardeşim büyük bir yanlış yapıyor diye diye sarılıp ağladı o kadın. ben hak ettiysem eyvallah da, bu kadın kardeşinin böyle biri çıkmasını hak etmedi. bütün ailesi beni seviyorken , benim halime üzülüyorken o 7 senelik mazimizin hatrına en azından, dürüst olmalıydı. beni sevmek zorunda değildi, ama severek ayrıldığımıza ve sorunun bende olduğuna ve yalnız kalmak istediğine inandırmak zorunda hiç değildi. depremde o kıza yardım ettiğini saklamak zorunda değildi, keşke söyleseydi belki benim de elimden bir şey gelirdi. yalnız kalmak istiyorum demek zorunda değildi, çünkü benden ayrıldıktan bir saniye sonra bile yalnız kalmamıştı.
bana sarılıp ağlayan ablasını ‘ağlama abla o doğru bildiği yolda ve çok mutlu, yanlış bir şey yapmıyor’ diye teselli etmek zorunda bıraktı beni. buna yanıyorum. onu herkese karşı savunurken onun bana yalan söyleyerek gittiği kızın kollarında uyuması, benim her köşesinde emeğimin ve anılarımın olduğu evde eğlenmeleri çok zoruma gidiyor. o kızla en son 3 sene önce konuştuklarından beri, yanımda uyuduğu her an onu mu düşündü diye düşünmekten kendimi alamıyorum. o uyurken ona bakıp mutluluktan ağladığım gecelerde rüyasında onu mu görüyordu , neden beni ailesiyle tanıştırdı neden bana çeyiz yaptırdı neden hayaller kurdu neden neden… sorular bitmiyor. düne kadar , dönse kollarına sarılacaktım yine. ama daha fazla şok olamam dediğim her an daha fazla yıkan bir şey öğreniyorum ve ona bir daha sarılabilecel miyim meçhul. bunu yaparsam zaten bana yazıklar olsun. yarın sabah olacak ve ben onun ablasıyla, ablasının kayınvalidesinin gününe gideceğim hiç bilmediğim bu şehirde. o napacak peki?beraber kahvaltı mı yapacaklar en mutlu sabahlarımın geçtiği o evde? yapabilirler tabiki ama , bana dürüst olmadığı için bu kadar düşünüyorum işte. dünya düz dese inanırdım, şimdi gelse dünya dönüyor dese inanamicam. beni , bizi bu duruma düşürdüğü için çok kızgınım. bu yaşımda kalp krizi geçirmiş olmama , meme kanseri riskimin artmış olmasına, sağlıksız verdiğim 10 kiloya, içtiğim sigaralara, uykusuz gecelerime, mahvolan akademik kariyerime üzülüyorum. oysa o bana o gün dürüst olsaydı, ben de bir umutla beklemeyecektim belki. umut kötü şey.
bu arada şöyle bir söz okumuştum, insan ilyası değil cemşiti seçmesi gerektiğinde büyüdüğünü anlarmış. (bkz: selvi boylum al yazmalım) . keşke büyümeyi hiç öğrenmeseydim.
şimdi kabullenmem lazım. hayatıma biri girecek olsa bile, ki asla istemem, onu sevdiğim gibi sevemeyeceğim. insan bir kere bunu hisseder çünkü. en şanslı insanlar da eşine karşı böyle büyük bir sevgi hissedenlerdir. çevrenizde de görmüşsünüzdür birbirine aşık olmayan ya da sevdalı olmayan evlileri, (siz hangi terimi kullanıyorssanız işte). sadece saygı vardır aralarında. ama kalplerinin bi köşesinde illaki unutulmamış biri vardır. ne ben kalbimdeki kişinin yanına birini koyabilirim, ne de kalbim doluyken başka birinin hayatına girip onu zehir edebilirim.. yalnız başıma ölmek daha iyi.
ve diliyorum ki allahtan, bana dönsün. evet. bu kadar salağım. dönsün istiyorum çünkü konuşmam gerek. bir insanın ömrünü nasıl mahvettiğini görmesi gerek. neşe dolu bi insanla tanışıp o neşeyi çalıp gitmek nasıl bir şey bana bunu anlatması lazım. benim kaybolan huzurum , neşem, sevincim, güven duygum nerede; onları bir daha hissetmek mümkün mü onunla, bunu görmem lazım. çünkü başkasıyla mümkğn değil. mümkün değil.. eğer onunla da mümkün değilse, dilerim ki allahtan, en yakın zamanda nefesimi de alsın benden. bende yaşadığımın tek delili olarak bir nefes kaldı çünkü.
herkes bardağın dolu tarafını görmemi istiyorken ben anlatamıyorum bardakta tek bie damla kaldığını.
şimdi hiç bilmediğim bu şehirde sabah ezanı okunuyor. ablası üst katta bebeği ve ilkokuldan beri aşık olduğu insanla uyuyor. belki de benim sevdiğim insan , o nefret ettiğim kızın arkadaşının yanında uyuyor. o kızın arkadaşından da ne hayır gelecekse artık… bilmiyorum. umarım gelir.
bu arada demeden edemeyeceğim linç yemek uğruna. depremden sonra kimsemi kaybetmedim buna rağmen deprem beni çok etkiledi ve ben mutlu olmak için alışveriş yapan bir insanken aylarca bir şey almadım anlamsız geldi çünkü. ama bu kız en yakınlarını kaybettiği halde sevgilisi olan bi adama yürüyüp , sevgili olup, bir de ondan böyle pembe kalpli taşlı falan yüzük beklentisi içine girmiş. bu bana normal gelmiyor. neyse. sevdiğim insan , beraber büyüdüğüm ve kendimden iyi tanıdığımı sandığım insan en yapmaz dediğim şeyleri yapmış bulundu.
canım çok yanıyor. allah biliyor ya, bu hikaye burda bitsin istemiyorum. ama hikayenin bir sonu yoksa benim bölümüm bitebilir artık.
hoşçakalın dostlar, sevgiyle kalın. sevgi sizi öldürse de unutmayın ki zühre olmak da ayıp değil tahir olmak da, hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
devamını gör...

eylem yapmanın hiçbir işe yaramaması

kim demiş? odtü’de günlerce yapılan eylemler sonrasında yemekhanede vegan seçenek geldi. çorbayı kaldırdılar tekrar eylem yapıldı, çorba geri geldi. bir kafeterya işçimiz çok yoğun çalışırken beyin kanaması geçirdi, onların hakkı için öğrenciler eylem yaptı, şartlar iyileştirildi. depremzede alınmayan ve eşyalarımızın olduğu yurtlara, yurtta kalan öğrencileri online olacak diye yurda almadılar, geceye kadar gelen gelsin gelmeyen bu dönem kalamaz dediler, halihazırda yurtta kalanlar uzak şehirlerden gelip yetişemeyenlerin hakkı için eylem yaptı üç gün boyunca ve karardan vazgeçip öğrencileri yurda almaya başladılar. daha birçok başarılı eylem sayabilirim. ben hiçbirine katılmadım ama katılanların emeğine sağlık. sadece öğrenciler değil, personel de günlerce davullu zurnalı eylemler yaptı , personel ilçe servisleri kaldırıldıktan sonra. başarılı oldu servisler geri geldi ama işten çıkarılanlar olduğunu duydum, üzüldüm.
ancaak, sağ sol meseleleri yıllardır bu ülkenin kanayan yarasıdır ve birkaç eylemle var olan düzen değişmez. bu beklenmemeli zaten siyasi eylemlerin amacı ses duyurmak ve uyandırmaktır. bir şeylerin değişmesi için daha kolektif ve toplumsal boyutta hareket gerekir. öğrencilerin siyasi eylemlerinin, otoritelerin güç kullanması sonucu baskılanmasıyla başarısız görünmesi normaldir , ama siyasi bir eylem ses getirdiyse başarılıdır. ses getirmekten öteye geçtiğinde zaten bu devrim olur, bu da kolektif bilinç gerektirir.
not: odtüde okuyan en apolitik insan olabilirim. etliye sütlüye karışmam. siyasetle değil eğitimle ilgilenirim. ama haksız bir duruma karşı ses çıkarıp benim gibi memur olacak pısırıkların da hakkını savunursa birileri, takdir etmeyi vazife bilirim. ben yemekhanede aç aç sıra beklerken yemekhane içine sığınan bir siyasi grup için polis gelip yemekhaneye gaz sıkıyorsa, buna izin veren rektörü de eleştirmeyi vazife bilirim. dersten çıkıp yurduma yürürken sırf o an oradan geçtiğim için kalkanlı polisler bana plastik mermi doğrulttu, konunun ne olduğunu bile bilmiyorum kaç sene geçti. ben dersten çıkmış yürüyordum ve o korkuyu yaşamayı haketmemiştim, insanlar o korkuyu göze alıp ses çıkarıyorlarsa cesaretlerini tebrik etmeyi vazife bilirim.
devamını gör...

sivri köşeli eşyalar vs oval eşyalar

bir tedx konuşmasında denk gelmiştim. yapılan araştırmalar sivri köşeli eşyalar yerine yuvarlak hatlı eşyaların huzur ve sakinlik verdiğini ortaya çıkarmış. birkaç cezaevi , okul ve hastane projeleri yapılmış, yuvarlak hatlara sahip mimari ve dekor olarak. kesinlikle insan ruhuna çok iyi geldiği kanıtlanmış. insan beyni süper ya. sivri şeyler tehlikelidir yuvarlaktan zarar gelmez düşüncesi ilk atalarımızdan bize aktarılmış.
devamını gör...

ihtiyaç olmamasına rağmen bir şeyler almak

bu hastalıktan çok çektim. minimalist dolaplar evler hep ilgimi çekmiş olsa da gereksiz kıyafet almaktan kendimi alamıyordum. sonra maraş depremi oldu ve bir toka bile almak gelmiyor içimden. bu durumdan kurtulmak için bir deprem olmasını mı bekliyordum yani, kendime çok kızıyorum.
devamını gör...

ekrem imamoğlu ve mansur yavaş'ın açıklamaları

önce vatan, önce vatan… bunu hatırlatmaya uğraştı vatandaş , ama olmadı. seçimin akp zaferiyle sonlanacağı daha net anlaşıldı. geçmiş olsun türkiye.
devamını gör...

aşka karşılık gelen bir kelime yaz

sadakat.
devamını gör...

hiç kimse devletimize laf atmasın yetişmek mümkün değil

devletin yetişmesinin mümkün olmaması , yetişemeyecek durumu kendilerinin yarattığını değiştirmez.
devamını gör...

üşümemek için öneriler

antalya anadolu lisesi güzide coğrafya hocası yüksel örneklinin üşüyen öğrenciler için harika önerisini sizlerle paylaşmak istiyorum: ‘tırnaklarını kes k.çıma gir ısınırsın’.
(bkz: coğrafya dersinden akılda kalanlar)
devamını gör...

depersonalizasyon ve derealizasyon

derealizasyonu kendimden bir örnekle açıklamak istiyorum. pazarda havuç tezgahını görünce tetiklendiğim an yaşadıklarımı açıklayayım. gözümün önünde eski sevgilime havuç tarator yaptığım her an canlanmaya başlamıştı. o mutfak, havuçların kavrulması, güzelce tabağa koyuşum, üstünü süsleyişim, sarımsağın kokusu, salondan bana hatunum nerdesin diye sesleni… her şey çok gerçekti. sanki hem o anları tekrar yaşıyordum hem de uzaktan izliyordum. gözümün önünde mutfağa gelip bana sarılışını izliyordum, bana sarıldığı an hissettiklerimi hissediyordum. bir anda başka bir gün, yılbaşı gecesi lazanya yapmışım sofrada yine havuç tarator. yoğurdu fazla koydum diye hayıflanıyorum ona mızmızlanarak. bir yandan yiyerek bir yandan iltifatlar ediyor. hem yanıbaşında koltukta oturuyor gibi, hem de karşıdan izliyormuşum gibi. ben bunu size nasıl anlatayım.. çaresizliğin içinde boğulan özlem kendini daha güzel nasıl belli edebilir?
devamını gör...

herhangi bir rahatsızlığı google'da aratmak

yani şöyle ki fiziksel birtakım sorunları aratınca mutlaka kötünün kötüsü çıkar. ama psikolojik sorunları arattığınızda gerçekten faydası olabilir. ben panik atak yaşadığımı, ne olduğunu anlamadığım durumun depersonalizasyon ve derealizasyon olduğunu vs google’da arayarak anladım ve yardım almaya başladım. ayrıca bu konularla ilgili olan sitelerde ‘sizi bir terapiste yönlendirmemizi ister misiniz?’ diye bir buton çıkıyor. çok faydalı buluyorum bunu.
devamını gör...

sana deliler gibi aşığım diyen sara’nın scofield öldü sandıktan sonra hemen evlenmesi

abdülhak hamit tarhanın kadın versiyonu diyebilir miyiz?
devamını gör...

tütün içen kızların biraz şey olması

maddi sıkıntılardan dolayı biraz şeyy oldum , şeyy işte tütün içen kız oldum yani sen ne anladın ki
devamını gör...

nasıl delirdim

#2433331 delirdim arkadaşlar.
devamını gör...

sen benim kim olduğumu biliyor musun sorusu

sorunun sahibinin hiç bir b.k olmadığının ispatı olan soru cümlesi.
devamını gör...

her yeni gün aynı bir dün

şuanki halimi çok güzel tanımlayan bir cümleymiş. saniyeler bile geçmek bilmiyor, gün nerede başlayıp nerede bitiyor artık anlayamıyorum. gün kavramı bitti benim için. bir şeylerin gerçekleşeceği ana kadar geçecek olan ve kayıp olarak gördüğüm bir zaman var gün kavramının yerinde. o an gelmeyecekse hayatım koca bir kayıp demektir. başka bir açıdan da o an öldüğüm andır ve hayatım ölene kadar boş geçirdiğim kocaman bir günden ibarettir. uzun lafın kısası, yorgunum dostlar.
devamını gör...

şule yüksel şenler

ya ruh hastası ya da büyük ve başarılı bir proje kendisi. ikinci seçeneği tercih ederim çünkü bir ruh hastasının peşinde büyük bir kitlenin olmasını ve bir sözüyle dinleri hakkında fikir değiştirmelerini kabullenemiyorum. kendisi şulebaş türban diye kendi ismiyle anılan türban bağlama şeklinin mucidi. ona göre bu tarzda türban bağlamak hidayettir, nenelerimizden alışık olduğumuz bağlama şekli ise cahil yobaz kadınlara ait. kendisi varlıklı bir aileden geldiği için böyle bir ayrım yaptığını ve çok kompleksli bir kadın olduğunu düşünüyorum. okumuş ve seminerler veren bir kadın olarak okumak isteyen çoğu kadına engel olmuş yazdığı kitaplar ve verdiği akılllarla. biraz araştırıp öğrenebilirsiniz. bu arada başı açık her kadın için "iğrenç mini etekli mahluk" tabirini kullanır. ülkece başımıza gelmiş en kötü insanlardan biri olduğunu düşünüyorum. bugün hala iki kesim ayrımı varsa, arada nefret varsa sebebi kendisidir.
devamını gör...

huzur sokağı

tam bir komünizm örneği olan bir sokak hayal edin. yarattığı sokağın komünizm tasfiri olduğunu bile bilmeyen ve sokağın sakinlerini komünizm canavarına karşı ayaklandıran, bilmediği konularda çok net söylemlerde bulunan sözde bir yazar düşünün. sokağa yapılan yeni apartmana taşınacak olan insanları daha görmedikleri halde onların sokağın huzurunu hidayetini bozacak olmasından, yeni eşyalarının kadın ve kızların aklını çeleceğinden korkarak camide fetva veren bir hoca düşünün. hatta apartmana taşınılacağı gün hepsi anlaşıp perdelerini kapatıyor ve muhattap olmuyor kimse. sizin hidayetiniz bu kadar kolay bozulacaksa bırakın bozulsun, bu korku neden dedirtiyor insana.önyargı ve nefret dilinin , hidayet adı altında toplanmasından başka bir şey değil bu kitap. yazarı hakkında da söylenecek çook şey var (bkz: şule yüksel şenler). açık kadınlar için "iğrenç mini etekli mahluk" tabirini sık sık kullanan, kız yurdunda kalan her kızın basit birer mahluk olduğunu vurgulayarak bir kesimin genç kızları okumak için başka şehirlere yollamamasına sebep olmuş biri bu yazar. ben bu kadının proje olduğuna eminim. aklı başında birinin yazacağı cümleler değil bunlar. bir hidayet sahibi de çıkıp dememiş hidayet bu değil diye.
devamını gör...

imamın manken kızı

ironi için yazılmış olsa anca bu kadar komik ve bir yandan dine saygısızlık olarak yorumlanabilirdi. işin kötüsü, bir hidayet romanı olarak yazılmış. açık olan her kadın hayat kadını*, başını örten her kadın doğru yolu bulmuş, televizyon kadınların aklını çelmek için icat edilmiş şeytan kutusu, eşcinsel her erkeğin ‘ayol’ dediği, kızının mini etek giymesinin onun gebermesinden(!) daha kötü olduğu, genç kadın ve erkeklerin bir arada olduğu ortamlarda mutlaka madde ve alkol olduğu, yalnız olan her kadına bir pezevengin dadandığını, başı açık her kadının kapalı bir kadın görünce uzaylı görmüş gibi sorular sorduğunu falan vurgulayan bir kâğıt topluluğu. yazık kafalara. bir kesim bu kitaplarla büyüdü. bir kesimin gençleri başı açık kadın gördüğünde istediğini yapabileceğini, istediği hakareti edebileceğini düşünerek büyüdü. bize öğretilen hoşgörü dini nerede, bu sözde hidayet romanları nerede..
devamını gör...

sivrisineğe karnını doyursun diye müsaade etmek

‘zaten nadir buluyorsun bu kanı, al doya doya iç sonra defol’ diyerek sohbet etmeye çalıştığım ama neyseki hiç cevap alamadığım durum. insan öldürmeye de kıyamıyor, kan kardeş oluyorsunuz bir yerde. hayır, ilaçlarımı aksatmıyorum ?
devamını gör...

rüyanın gerçekleşmesi

benim rüyam değil ama arkadaşımın rüyasını yazmak istiyorum. 6 şubat kahramanmaraş depremi olduğu gece arkadaşım kendini hamile ve bir çocuklu bir anne olarak görüyor. evde çocuğunu arıyor, bulamıyor. kimse konuşmuyor. sonra uzun boylu sarı saçlı , adının ismet olduğunu bildiği (ismeti aklınızda tutun) ama gerçekte hiç görmediği bir adam geliyor, o da konuşmuyor.
arkadaşım rüyalardan anladığı için hamile oluşunu bir haber olarak algılıyor. evde aradığı çocuğu gece olan deprem olarak yorumlayıp , hamile oluşunu da aynı gün gerçekleşen diğer depreme yoruyor (bunu söylediğinde ikinci deprem gerçekleşmemişti). daha sonra eski konuştuğu birinin hikayesinde şu yazıyı görüyor: hamile ablam oğluyla beraber enkaz altında yardım yollayın, ismet apartmanı, uzun sarı bina…
yorum sizin. sözlükten çıkmasın lütfen
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim