kimi kavgalar vardır, nihayeti itibarsız, bilcümlesi beyhudedir.
ve nice muktezi kavgaların sonu hiç gelmemiş.
aklım erdi ereli kendimle kavga ederim, lakin bir kavgam var ki, eğer nihayete erseydi ömrümün taze fidan merhalesinde toprağa gübre olacaktım.
2013 yılının mayıs ayında, güzeller güzeli
eskişehir ilinde karamsar bir öğrenciyim. okulu bırakıp yeniden üniversite sınavlarına hazırlanmaya niyet etmiştim. haliyle kolay olmuyor böyle sonu müphem kararlar alabilmek. ne vakit akşam oluyor , ağzıma bir sigara alıp yurt penceresinin önüne tünüyorum. güneş batarken yurdun yakınındaki ilköğretim okulunda futbol oynayan körpe veletleri izliyor ,
- orda çalıma girişilmez pas verecek ayağa oynayacaksın , kanatlardan neden koşu yapıp karşı savunmayı dağıtmıyorsunuz diye taktikler veriyorum. böyle meşgale bulmasam ,muhtelit düşünceler zinhar beynimi terk etmiyor.
derken, okula yaşları yaşıma yakın iki tekinsiz tip geliyor. kapıdan geçmek dururken okul bahçesinin çevre tellerinin üzerinden atlıyorlar. beyinlerinin gelişmemiş olduğuna kanaat getiriyorum. bağıra çağıra çocukları sebepsizce azarlıyor biri. diğeri futbol topuna düşmana vurur gibi vuruyor. içimden ikisine de kırmızı kart gösteriyorum.
-bir daha denk gelirsek, sizi saha dışına atacağım. çocukları kovdunuz, benim de meşgalemi elimden aldınız.
ellerindeki poşetlerden bira şişeleri çıkarıyorlar. sonra içinde narkotik madde olduğunu tahmin ettiğim bir tütünü yakıp sıra sıra çekiyorlar. epey bir zaman sessizce izliyorum.. okul duvarına işiyorlar, sonra şişeleri duvarda parçalıyorlar. kafataslarının içinde duş süngeri taşıdıklarından emin oluyorum. bu beyinsiz ve vitaminsiz iki dangalak bir kaç gün boyunca aynı okulda aynı şeyleri yapmaya devam ediyorlar.
esasen böyle durumlarda kendime görev çıkarmam. böyle hamlelerin sonuçlarının ne kadar fecaat olabileceğini kestiririm. küçük yaşlarımda bile bu durum benim için böyleydi. ancak kalbimde uzun zamandır taşıdığım can yakıcı sızı , öfke kontrol mekanizmamı baskılıyor. ne derler? gıcık oluyorum, kıl oluyorum bu iki müptezel kılıksıza.
konyalı boksör cevat'ı da yanıma alıp aşağı iniyorum.
son derece korkak çıkıyor bu iki velet. velet diyorum çünkü yaşlarının bizden biraz daha küçük olduğuna kanaat getiriyorum. sokak jargonuyla geri vites yapıyorlar hemen. ben de daha yumuşak ve yapıcı konuşuyorum. ancak boksör cevat en son bombayı patlatıyor.
s***ktrin gidin lan burdan.
ağırlarına gidiyor, intikam yemini edercesine yüzümüze bakıyorlar. ılık bir rüzgar suratlarımızı yalayıp olaysız dağılın der gibi esiyor.
iki gün sonra gece yarısına 2 saat kala yurdun yakınındaki parka oturmaya, bir şeyler yiyip içmeye gidiyoruz.
ben, boksör cevat ve
sakaryalı saf semih. parkta bizden başka kimsecikler bulunmuyor. huzursuzluğumun sebebini parktaki sessizliğe bağlıyorum. derken park ışıklarının bitip karanlığın başladığı yerden,
yirmiden fazla hüviyeti müphem şahıs beliriyor. sağdan ve soldan oturduğumuz masaya doğru hafif koşar adım yaklaşıyorlar.
cevat ve
semih hiç bir şey anlamadan sadece
-ne oluyor lan diyebiliyorlar.
kalabalık etrafımızı sarıyor. ellerinde zincir, sopa , çivili sopa , muşta ve bıçak görüyorum. orta boylu ve hafif tombulca olan grup lideri şahıs elindeki zinciri sertçe masaya koyup karşıma oturuyor.. kemerli burnu ve ıslak kıvırcık siyah saçları nedense gözüme çarpıyor. tıpkı soğukta kalmış sokak köpeği gibi soluyor. konuşmaya başlıyor :
-sizden küçük çocuklara küfredip onları dövmeye utanmıyor musunuz lan a***na k***larım ?.
-sana da aleykümselam. biz kimseyi dövmedik , sövmedik kardeşim karıştırıyorsun herhalde
diye cevap veriyorum. hemen sonra arka tarafımdan birinin yaklaştığını hissediyorum. ekmek bıçağı olduğunu tahmin ettiğim bıçağını deri ceketimin üstünden karaciğer hizama doğru hafifçe bastırıyor. canım yanıyor. dönüp bakınca okul bahçesindeki vitaminsiz velet olduğunu anlıyorum. aynı anda kalabalık içinden bir kişi diğerine tabancayı sakla diyor.. buz kesiyorum, kanım donuyor. durumun ciddiyetini anlıyorum, nabzım neredeyse iki katına çıkıyor.
en iyi ihtimalle biz karşılık vermesek ve olay yalnızca dayak olarak inkişaf eylese bile, o karmaşa anında öfke ile en az birimizin kanını dökebilecekleri varsayımı , beni diyalog ve diplomasi ile bu işi sonuca erdirmem konusunda şartlıyor.
-semih'in olayla hiç alakası yok. bırakın o gitsin , olaydan haberi bile yok diyorum.. karga burunlu çete lideri semihe -
sen s**ktr git lan diyor.
semih cevap veriyor :
-arkadaşlarımı bırakıp gitmem. ah semih , ah saf semih. seni ben boşuna göndermiyorum ki kardeşim. sen gidip polisi aramazsan gecenin bu saatinde kim gelip bize yardım edecek canını sevdiğimin semih'i ?. saf arkadaşım benim.
ilk kurşunum boşa gidiyor. cevat'ın kafası ise fazla çalışmadığından o sadece sussun diye içimden dua ediyorum.
kendimden emin bir şekilde , korkumu saklayıp artan nabzımı baskılamaya çalışarak :
-arkadaki arkadaş bıçağı çeksin rahat ifade edemiyorum kendimi. burada yirmi tane adamsınız. size zaten karşılık veremeyeceğiz. yanlış bir şey yapmadığımızdan dolayı çekinmiyoruz. yalnızca beni bir kaç dakika dinleyin, haksız bulursanız isterseniz öldürün umrumda bile değil. en azından yalan yere ölmemiş oluruz. sen yaşça daha olgun, aklı selim birine benziyorsun. yalnızca seni muhatap alabilir miyim? diyorum.
çete lideri, arkamdaki p**çe başıyla geri çekil işareti yapıyor. köpek gibi solumayı bırakıp biraz sakinleşiyor. bu iyiye işaret diyorum. diyaloğa bütünüyle kapalı biri olmadığını anlıyorum. zihnimde, çete liderinin
az da olsa beyni var, kanaati hasıl oluyor.
teferruatı tam hatrıma gelmiyor ancak liderle oldukça yapıcı ve saygılı bir diyalog içine giriyoruz. fırında çalıştığını bu mahallenin çocuklarını hep koruyup kolladığını, vitaminsiz dümbüklerin kendisine dayak yiyip aşağılandıklarını şikayet ettiklerini söylüyor, bense olayın böyle olmadığını sakince anlatıyorum. grubun neredeyse yarısı silahlarını tişörtlerinin içine saklıyor ve sigara içip kendi aralarında boş lakırdı yapmaya başlıyorlar. iyice rahatlıyorum. hatta çete lideri telefon numaramı alıyor , ilginç bir şekilde
-seni iyi ki tanıdım kardeş sen delikanlı bir adamsın diyor.
-az kalsın facia ile sonuçlanacaktı. allah biliyor buraya sizin gerekirse kanınızı dökmeye gelmiştik. ama şimdi seni iyi ki tanıdım diyorum..
-sağol, ben de seni iyi ki tanıdım , diyorum. ama içimden o zinciri boynuna dolayıp sıkmak geliyor. ilk başta ettiği küfür hala kulaklarımı tırmalıyor. burçlara ve astrolojiye bir nebze inanıp açık kapı bırakmaya o gün başlıyorum.
gece vukuatsız bitecekken arkamdan bıçak dayayan vitaminsiz puşt , olaylar kendi istediği şekilde ilerlemediği için durumu hazmedemiyor ve bu hal icab-ı dahilinde elini kolunu sallayarak bana
- yalan söyleme lan o...pu çocuğu diye bağırıyor..
gözüm dönüyor ... çete lideriyle kurduğumuz diyalog ve etkileşim kaynaklı '' artık bir şey olmayacak varsayımı ve hissinin verdiği sahte rahatlık duygusundan mıdır bilmem, aklımdan geçmemesi gereken şeyler geçiyor.
bakışlarımı at hırsızının gözlerinde bir kaç saniyeliğine sabitliyorum. yüzüm donuklaşıyor, mimiklerim kayboluyor. dişlerimi sıkıyorum. çenem ve ellerim kaskatı kesiliyor.
-ulan diyorum...
ulan. - çıkar cebinden şu tahta kalemi, bas masaya , atla üzerine. şu kerhane mahsulü k***penin fırlattığının ağzını suratını toprak deşer gibi deş. beş saniye fazlasıyla yeter , sonra ne olacaksa olsun. !!
birden aklıma anne babam ve kardeşlerim geliyor. böyle bir haber almak isterler mi hiç? sonra güzel gözlü kadınlar...
onlara güzel olduklarını söyleyip gülümsetemeyeceğim, öpemeyeceğim bundan sonra. evlenemeyeceğim mesela, eve gelip çocuklarıma hiç sarılamayacağım. sonra okunmamış kitaplar, izlenmemiş filmler... hiç tatmadığım güzel yemekler...
unutulacağım... hiç bir iz bırakamadım.
daha 22 yaşındayım yahu ben ne izi allah aşkına.! böyle biteceğini hiç düşünemedim. unutulmak... en büyük korkum. hayranlıkla okuduğum tarih üstü adamlar , o büyük insanlar böyle avam bir mahalle kavgasında ölmediler ki .! ben de onlar gibi ölecektim, yüksek bir gaye uğruna.
tabancasız bir jöntürk gibi. güzel kalpli cesur insanların imrendiği, onların kalbinde yaşayan örnek birisi olarak maneviyyatım ebedi olacaktı.
ben unutulacak adam mıyım ulan? ! diyorum,
ben farklıyım. beni bu suratı bozuk piç kuruları mı öldürecek? o zaman değersiz biri olurum..
kibirleniyorum. kibir, bir insan için habis ve zehirli bir duygudur. ancak kibrim , belki ilk ve son kez beni hayatta tutuyor.
kasılan yerlerim gevşiyor. yeniden korkmaya başlıyorum.
o gece vahşi suratlı yirmiden fazla kişi parkın ışıklarının bitip karanlığın başladığı yerden birer birer gözden kayboluyorlar.
arkalarından bakarak bir sigara yakıyorum. gecenin serinliği, ıslak çimen kokularıyla birleşip ciğerlerimi işgal ediyor. elimle ensemi tutuyorum.. gerginlikten ensemin sertleştiğini ve buz gibi olduğunu fark ediyorum.
saf semih : ''- vallahi kardeş ben yarın sevdiğim kıza açılacağım, şu yarım saatte tüm hayatımı sorguladım.. ittihatçı sen ne içten pazarlıklı sinsi soğuk bir adammışsın ulan. ama helal sana , sen olmasan neslihan' a kavuşamayacaktım, gel seni bir öpiyim, deyip üstüme atlıyor. . rahatlayınca hep böyle laçkalaşıyor.
boksör cevat : '' - ben de yarın olympos' a gidip sabaha dek içeceğim, başka türlü atlatamam bu gerginliği.. bana dönüp,
sen de gelsene ? diyor.
sigarayı masaya basıp cevap veriyorum :
- ben yarın biraz yalnız kalacağım. akşam da tek başıma yürüyüşe çıkacağım. ancak bu parkın yüz metre yakınından bile geçmeyeceğim.
devamını gör...