let your laughter be but a meaningless mirth like twinkles of light on the ripples.
let your life lightly dance on the edges of time like dew on the tip of a leaf.
geçen hafta tam üç arkadaşımın boşanma haberini aldım. kimi özgürlüğe kavuşmuş gibi mutlu, kimi başarısızlığa uğramış gibi melankolik. tüm konuşmaların ardından şunu düşündüm. evlilik, yani anne baba çocuk ve pembe panjurlu ev, özetle çekirdek aile bir ideal olarak kolektif bir arketip. tüm filmler, kitaplar vs aşk gibi bu arzu üzerine kurulu. garip şekilde tüm travmaların kökeninde de bu çekirdek aile düzeni ve burada aldığımız yaralar var. ve aile modeline ilişkin ahlaki kodlarımız tamamen kültürel ve lokal. mutlak hakikat gibi kabul ettiğimiz şeyler yalnızca uzun süren uygulamalardan ibaret.
montaigne döneminde karı kocanın cinsel haz alarak birlikte olması ahlak dışı görülüyor. karı ve koca yalnızca çocuk yapmak için birlikte olup cinsel duygularını üçüncü kişiler kanalı ile tatmin ediyorlar. ayrı yatıyorlar, ayrı odalarda yaşıyorlar. evlilik yalnızca ekonomik ve statüsel birliktelik. peygamber döneminde çok kadınla evlilik yaygın. hepsi ayrı yerlerde yaşıyor, ve kocanın kendilerini ziyaret ettiği günler var. bundan otuz yıl öncesine dek doğuda kumalık oldukça yaygın. ikinci eş illegal olsa da ahlaki kabul ediliyor. şeriatla yönetilen ülkelerde birden fazla eş hem legal hem ahlaki. batıda legal olmasa da çiftler kendi iradeleri ile sırf fantezi için multi ilişki yaşıyorlar. eski yunanda insanlar ömürleri boyunca beş altı evlilik yaşıyor ve evliliğin bittiğini yalnızca kent meydanında bağırarak duyuruyorlar. sahabenin birinin boşandığı eşi diğeri alıyor. farklı ebeveynlerden pek çok çocuk birlikte büyüyor. bunları neden anlattım? değişmez gördüğümüz ve bugün vazgeçilmez dediğimiz şeyler zamanla yerleşmiş birtakım kurallardan ibaret ve zamana ve bölgeye göre inanılmaz değişiyor.
modern çekirdek ailenin kökeni ortaçağ'a dayanıyor. nesebin ve mirasın korunması, süreklilik ve güvenlik duygusu çekirdek aile kurumunu oluşturuyor ve bu kurum oldukça da işlevsel. bu sayede yüzyıllardır ayakta. kapitalist sisteme de iyi bir üretici ve tüketici tedariki sağlayarak mikro kaynak oluşturuyor modern aile. sorun şu ki dijital çağ ile insan bir dönüşüm yaşadı. insan evriliyor. yeni insanın birtakım ruhsal süreçlerini bu evlilik modeli kaldırmıyor ve hızla bir boşanma kültürü oluşmaya başladı. buna sebep olan şey biraz da insanların ideal bir evlilik modelini sürdürmeye çalışması. misafir ağırlama stilinden tutun, çiftlerin tuzluk ve biberlik gibi takıldığı yapışık aile modeli, kök ailelerle kurulan saplantılı geleneksel ilişki, daha yetişkin olamadan yetişkin rolü yapıp birbirini ebeveyn kılan çiftler, narsistik bir uzantı amaçlı yapılan tanrı çocuklar, eş zamanlı dönüşemediği için bir yabancıya dönüşen ama aynı yastıkta kocama inadıyla evlilikte direnen mutsuz insanlar. tabi bir de popüler boşanma naraları var. ihaleyi komple ötekine yıkıp benlik değiştiremediği için eşini değiştirip aynı marazlı döngüyü tekrarlayan boşanmış insanlar. tüm bu hengameye bakınca bir çözüm bulamıyorum ama belki yapılabilecek şey çiftlerin çift olma iradesini koruma saiklerini değiştirmesi. kendi iç dinamik ve kurallarını kurması gerek çiftlerin. ve buna ömürlük bir sözleşme değil iki taraf da istediği sürece devam edecek bir anlaşma gözüyle bakılmalı. bu sayede kafes değil de devam etmesi için iki tarafın da çaba göstermesi gereken bir şeye dönüşür. ve bir de şunu kabul etmek gerek galiba. nasıl ki bazı arkadaşlarımızla üç yıl görüşüp şartlar ve kişiliğimiz değiştiği için bir süre sonra görüşmüyorsak, hayattan beklentileri ve talepleri değişmiş insanların da sırf zaman geçirdim diye mutsuz bir şeyin içinde kalmayı saplantıya çevirmemeleri. evlilik özünde soy ve miras sürekliliğini sağlamak için oluşturulmuş bir kurum. önemini anlamak ama idealize etmemek. idealize ettiğimiz her şeyin altında kalıyoruz. hiçbir çift, hiçbir kurum insan olmanın yükünü kaldıramaz. elbette duygusal varlıklarız, hayal kuruyoruz, cenneti ve güvenliği istiyoruz. ama bunları saplantılı şekilde istemek dünyayı cehenneme çeviriyorsa gerçekçi olmak gerek. ve bakışımızı değiştirmek gerek.
zamaninda oldukca ses getirmis serdar ozkan romani.
"ruh eşim tüm dünya yalan söylediğimi düşündüğünde bana inanan kimsedir. hatta dahası, bana göremediğim kum tepelerini, fark edemediğim koyları gösterendir."
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.