mikro olsak da içimizde ayrı ayrı makro dünyalar olması paradoksunu aklıma getiren başlık. belki de gerçekten mikro birinin makro dünyasıyızdır.
devamını gör...

kendi değerini fark etmen için kendini başkalarıyla kıyaslamana gerek yok. bunun bir ölçütü yok. sadece sen varsın.
devamını gör...

eğer zamanı kelebekleri yakalamaya harcarsan uçup giderler, ama eğer zamanını güzel bir bahçe yapmaya harcarsan kelebekler sana gelir. yine de gelmezlerse, sonuçta güzel bir bahçen olmuş olur.*
devamını gör...

portakal çiçekleri uzanıyor masmavi gökyüzüne
o ıslak toprak kokusu yine sarıyor benliğimi
gözlerim değiyor koca dünyayı sığdırdığın gözüne
dokunuşların içimdeki inat yumaklarını çözüyor
sana sarılıyor ve kayboluyorum düşünce hiçliğinde
bana bu hisleri nasıl bahşettin, anlayamıyorum
eritilmiş kalplerimiz yavaşça birbirine karışsa
zaman giyotini uğramasa şeffaf bakışlarımıza
hep böyle kalacak mıyız parlak karanlığımızda
ne dersin, bir ışık hüzmesi sızar mı kapımızdan?
devamını gör...

follow your heart- scorpions
devamını gör...

yanında kendimi kendim gibi hissettiğim biriyle olmak.
devamını gör...

görmek için bakmak

ayın puslu geceyle birleştiği yerdeyim. burada aradığım özgürlük. dokunulmazım burada. beni engelleyecek her şey aşağıda. oraya bakınca kendimi hüzünlenmekten alamıyorum. çoğu insan yaşadığının bile farkında değil. özgürlüklerinin kendi ellerinde olmadığının farkında değiller. ve sanırım beni en çok hüzünlendiren şey de bu

gece karanlığında, soğuğun bir çarşaf gibi etraflarını sardığı bu gecede bazı insanların evleri yok. geceyi atlatabilseler de ertesi geceyi düşünmekten kendilerini alıkoyamayacaklar. bugünü, yarını geçindirmekle geçirecekler. hayal ettikleri eve kavuşmayı isteyecekler. sıcak bir soba ve akşam yemeği onlara yetecek. sefiller ve bunun farkındalar. fakat onlardan daha sefil insanlar var. zenginlikleri sadece parayla sınırlı kalanlar. yaşamlarını sadece bununla sınırlı tutanlar. onlar, bu dünyadaki en sefil insanlar. onlar ki sevginin ne demek olduğunu bilmeyenler. paraları kadar yoksullar. her şeyin paradan ibaret olduğunu sanarlar.

işte benim hayalim burada başlıyor. mesleğimi, kendi hayatımı en güzel şekilde idame ettirmek değil benim asıl hayalim. asıl hayalim, kendinin farkında olan bireyler görmek dünya üzerinde. kolay olanı seçip sadece kendini düşünen insanların, bu zamandakinin aksine azınlıkta kalması. ve biliyor musunuz? bunu yapmanın yolunu biliyorum sanırım: doğayı gözlemlemek siz hiç bir bitkinin gerektiğinden fazla besin aldığını gördünüz mü? bir şekilde alırsa da bu ona zarar verir yarardan fazla. biz insanların da asla öğrenemediği şey bu: bencillikten kurtulmak.

her şeyin bir anlamı var, görmen, farkında olman önemli. gördüklerine anlamlar yükeyebilmen önemli. "yüreğinle bakmadan göremezsin." der küçük prens. çünkü aslolan gözle görülmez.
devamını gör...

kendimi tanıdığımı düşündüğüm her an kendimden daha çok uzaktayım. yani kötü.
devamını gör...

çok şey var söylenecek. nereden başlasam bilemiyorum. küçükken ilkokula yürüyerek giderdim, çok anımız vardı kuzenimle o yollarda. hâlâ beraber gülüp eğleniriz. sever miydim peki o yolları, o evleri ve o insanları? zamanında sevmediğimi düşünsem de seviyorum ve özlüyorum. bir daha geri gelmeyeceğini, eskisi gibi olmayacağını düşünmek çok acı. bayramlardaki sofraları, muhabbetleri, bahçemizdeki koşuşturmaları, akraba ziyaretlerini özledim. o zaman sorsan sevmem derdim, çok zordu bazı şeyler ama insan memleketini tabii ki sever. o senin parçandır, sen de onun. o yardımlaşmayı, o komşu sesini ve herkesin evinde olduğunu bilmenin verdiği huzuru meğer ne çok severmişim! artık yarısı yok o toplumun. kültürümün renkleri soldu. geri gelecek mi? istemeyenler çok. engel olmaya çalışan çok. depremin değil kötü insanların aldığı can çok. o enkaz yığınının altında can verenlerin vebali onların üzerine. hatay kendini toparlar, hep yaptığı gibi. tüm istemeyenlerin inadına toparlamak zorunda. milletimiz hep zorluk içinde yaşadı ve artık alışığız. biz her zaman ayaktayız. eksildik ama ruhumuz aynı. hep aynı kalacak.
devamını gör...

depremden sonra ağlayamadım. şokta olduğumu düşündüm, bir hafta geçti hâlâ ağlayamadım. sonra birden ablam bir şarkı açtı, kayıplar varken şarkı dinlemek içimizden gelmiyordu ama bu şarkılar acı haykırıyordu. dayımın, yakınlarımızın anılarını, eski günlerimizi hatırladık, konuştuk. hatay'ın bir daha asla eski hatay olamayacağını, kültürümüzün dağılıp gittiğini kabullenmek çok zordu. o şarkılarla ağladık, sanki biri bizimle ağlamadan, acımızı paylaşmadan içimizdekini vuramayacaktık dışarı. hâlâ kabullenemiyorum ama artık ağlayabiliyorum.
devamını gör...

ara sıra en yakın arkadaşlar gibi, tartışıyor, sinirlerimiz yatışıp da sarılınca en güvenli yerdeymiş gibi hissediyoruz. bu dünyada kendinle aranı iyi tutmayacaksın da kiminle iyi tutacaksın başka?
devamını gör...

gece gelir ya düşünceler
sıcacık yatağa girince
rahatını almak isterken insan
yapacak şey kalmayınca
gelmesi gereken şey uykuyken
geliverir akla anılar
ve bastırıverir özlemler
en derin yerinden yüreğin
devamını gör...

sonu olmayan bir gerilim hikâyesi, beraber devam ettirelim. ben başlıyorum.

mysterious hat

karanlık ve yağmurlu bir kış gecesiydi. yıkılmak üzere olan tek katlı bir binanın önünde, kaldırım taşlarının ıslak yüzeyindeki yansımalar bir an için söndü. pelerinli bir gölge geçmişti hızlıca. neyse ki, gizem her zaman takip edilmesi gereken bir tutkuydu benim için. sessiz adımlar atıyordu, arkasından giderken beni fark etmemesi için arada ışıksız binaların köşelerine saklanıp ilerledim. adımları beni fark edemeyeceği kadar telaşlıydı. bu bir fırsattı, adımlarımı sıklaştırdım. bir an için yönünü şaşırdı, durup düşünmek işine gelmeyecek gibi öylesine bir yön seçti ve artık koşmaya başladı. onu daha önce görmüştüm, bu keskin kenarlı şapkayı daha önce de böyle ilginç bulmuştum. evet, üç gece önce şehirdeki tavernadaydı. tek gelmişti ama biriyle beraber çıkmıştı. yanındakini de hatırlıyorum. uzun boylu zayıfça kambur yürüyen bir adamdı. tehditkâr bakışları her yere nüfuz ediyordu. şu an kimden kaçıyor olduğu belli değildi, ama belli ki hayatını kurtarmak için kaçıyordu. dehşeti on metre öteye kadar bile hissediliyordu.
birkaç dakika koştuktan sonra durdu, arkasına baktı. nihayet takip edildiğini anladı. olduğum yerden çıkmak istemiyordum, bu şu anlık beni ilgilendiren bir olay değildi, sadece merak etmiştim. fakat saklandığım yere doğru yürümeye başladı, artık sakin görünüyordu. sanırım onu hafife almıştım. beni sezmesi güçlü bir algısı olduğu anlamına geliyordu, acaba çok mu esnek davranmış ve kendimi ele vermiştim? hayır takiplerimde her zaman temkinli davranirdim, bu gece de öyleydi. o zaman başından beri onu takip ettiğimi biliyordu, sadece beni buraya kadar sürüklemek istemişti. beni iyi tanıyor olmalıydı, alakam olmayan bir olaya çekileceğimi bilecek kadar iyi. yani buraya bilerek getirilmiştim, onun başı belada falan değildi, peki ya benimki?
devamını gör...

insanların eskiden avlayıcılık yaptığı dönemde de et yediklerini biliyoruz, peki sağlıklılar mıydı? öyle varsayıyoruz, çünkü sağlıklı olmasalardı avlanamazlardi, ailelerine bakamazlardi. peki ya şimdi et yemek neden sağlıklı değil deniyor? bence üç nedeni var. birincisi işleniyorlar. ikincisi de hangi hayvanın etini yiyorsanız o hayvanla ilgili. o düzgün beslendi mi? onun sağlığı iyi miydi? bu dönemde biliyoruz ki hayvan yetiştiriciliği akıl almaz boyutta. öyle ki sera gazı sebeplerinin en büyüklerinden biri hayvan yetiştiriciliği. küresel ısınmanın ana nedenlerinden. üçüncüsü ise yediğimiz et miktarı. vücudumuzun toksik maddeleri tolare edebileceği düzeyler var ve bunu aştığımizda doğal olarak bazı semptomlar gösteririz, ödem toplarız ve yorgunluk hissederiz.
insan, yaşadığı döneme ayak uydurur ve biz de kim ne yapıyorsa onu yapmaya devam ediyoruz ama değişmesi gereken bazı şeyler olduğu çok açık. insanlar kanserden, diyabetten, kalp ve damar hastalıklarından ölüyor. bunun sebebi de beslenme alışkanlıkları. bu devirde et yemeyi bırakmamız gerekiyorsa bırakmalıyız. daha az hayvan yetiştiriciliği daha temiz bir çevre demek, daha az vahşet ve daha sağlıklı bir yaşam demek. bırakın hayvanlar kendi iradeleri ile üresin. bizim onlara karışmamız doğanın dengesini bozuyor. aynı zamanda bizim dengemizi de. doğaya saygılı olmak insanlığın temel güdülerinden biri haline gelmeli. doğa için çabalayan insanlar aktivist olarak azınlıkta değil, normal insan olarak çoğunlukta olmalı.
devamını gör...

yılın son ve en ihtişamlı ayı. aklıma sürekli şöyle tablomsu hayal geliyor bu ayı düşününce: hafif kar yağan bir akşamda,sokaklarda ayın parlak ışığı ve sarı renkli sokak lambaları altında yürürken müstakil, küçük bahçeli evlerin aralanmış perdelerinden içeri bakınca mutlu bir ailenin akşam yemeğine oturuyor olduğunu görmem. bir başka evin yanından geçerken kestane kokularının burnuma ulaşması ve eve giderken kesinlikle bir yerlerden kestane bulmam gerektiğini düşünmem. ve hayalim biraz yemek üzerine oldu ama hadi bir başka evin önünden geçerken de sahlep görmüş olayım da onu da alayım.
ha bir de yılbaşı zamanları var tabii, bu tabloya her yerde görebileceğiniz ışıltılı çam ağaçlarını, süslerle ve insanlarla dolu meydanları, hediyeleşmeleri ve şen şakrak noel babaları da eklerseniz işte o zaman ihtişamını daha net hissedebilirsiniz. evet, ne diyorduk... hoşgeldin aralık
devamını gör...

albert camus - yabancı
yine adını bırakıp geçmek gelmedi içimden. biraz kitabın uyandırdığı hislerden bahsetmek istiyorum. baş karakterin hayatı, düşünceleri, davranışları o kadar hissiz ve tekdüze ki, kendi hayatımda kendim yarattığım değişimleri görmemi sağladı bir bakıma. meğer kendi kararlarım çok şeyi değiştiriyormuş dedim. o ise hayatını daha çok başkalarının isteklerine ve yönlendirmesine göre yaşıyor gibi. karakterin yaşamında radikal olarak verdiği tek bir karar oldu bu kitapta.

o da kendisiyle alakalı olmayan birini öldürmek.
ve sanıyorum ki yazar da buna dikkat çekmeye çalışıyor. demek istediği de bana sorarsanız kişinin artık herhangi bir şey hissetmek için bilinçaltında olan çaresizliğini göstermek.
karakter kitabın adıyla uyumlu bir şekilde gerçekten de: dünyaya yabancı ve uzak. yaşamın tadı onun için, her zaman yaptığı şeyleri devam ettirmek. aslında zaten günlük yaşamın akışında hepimiz bunu yapmıyor muyuz? ama sonrasında bazen artık bunalıp başka yerlere kaçmak, herhangi bir değişiklik olsun istiyoruz, bunu yapamadığımızda artık tükenmiş hissediyoruz. işte onun farkı da bunu aramaması, artık buna alışması, değişikliğe ihtiyaç duyduğunu görememesi bence.
devamını gör...

hissettiklerimi yazarken karşıma yaşadıklarımı anlatan bir şiir çıktı aniden.


burnunun dibinde olsa ne olacak?
seni anlamıyorsa, ama birisi vardır ki dünyanın öbür ucunda..
en ihtiyaç duyduğun anda,
iki satırıyla bile olsa,
bir çırpıda yanı başında.. mesafe uzaklıklarda değil,
mesafe fedakârlıkta !

özdemir asaf
devamını gör...

insanlar birbirinden ne kadar etkileneceklerini seçemez, bu bir sürü etkene bağlıdır. ve sanırım birine kendinle ilgili ne kadar çok şey anlatırsan ona o kadar bağlanirsin. bir çift ilişkileri berbat gidiyor olsa bile bu ilişkiye verdikleri zamanı ve emeği çöpe atmaya kıyamaz, yeniden ve yeniden denemeden duramazlar. karşındaki kişiye kendini açmışsın ve senin zihninde dolaşmasına orayı görmesine izin vermişsin, ve hatta orada bir şeylerin yerini değiştirip ya da bir şeyler ekleyip çıkarıp farklılaştırmasina müsade etmişsin. o kişiyi zihninden söküp atmak o kadar da kolay değildir tabii ki. eğer zihninde değiştirdiklerini begeniyorsan bırak zihnin öyle kalsın. seni sen yapan şeylerde onun da katkısı var artık. burada önemli olan eğer seni bozuyorsa bunu fark etmen gerektiği. artık kendin gibi hissetmiyor ve bir şeylerin yanlış gittiğini düşünüyorsan değişmesi gereken bazı şeyler var demektir. onu hayatından çıkarmak tek yol değil. sınır belirlemek de bir yol. eğer bu da ise yaramıyorsa, o zaman kendini düşünüp hayatındaki kişilerle ilgili bir düzenleme yapman gerekiyor.
ne olursa olsun insan hep kendiyle kalacak. tek doğdun ve tek öleceksin. yanındaki kişiler aynı gün doğumu ve batımı arasındaki zaman gibi geçip gidecek. sana çok şey öğrettiler ve öğretecekler. seveceksin ve sevileceksin, nefret edeceksin ve nefret edileceksin. önemli olan bunun sana kattıkları. önemli olan gökyüzüne baktığında sana huzur getirmeye devam etmesini sağlamak. yani hayatında bir sürü şey olacak ama o şeyleri hangi kategoriye sokacağın senin elinde. bakış açını belirleyen pencereni iyi konumlandır, çünkü gökyüzüne bakınca mutlu olamıyorsan penceren yanlış yere bakıyordur.
devamını gör...

hayatınızda şu an, geçmişte ya da gelecekte bulunan her insan, evrenin karşınıza çıkardığı birer sürpriz. hayatınızın aşkını bulmanızı sağlayacak eski sevgilileriniz, size bir film öneren kişi sayesinde kurtulduğunuz esaret hissini tamamen üzerinizden atmak için çıktığınız bir akşam yürüyüşünde tanıştığınız bir arkadaş, bu arkadaş sayesinde hayatınıza verdiğiniz yönü değiştirmeye karar vermeniz... hepsi bu kendinizi tanıma yolunda yani hayatınızda size siz olmanızı sağlamak için yönlendi. en azından bu şekilde düşünmek bana iyi geliyor. mistik gibi ama, işte kelebek etkisi.
devamını gör...

kalbinizi kelimelere sığdırabileceğinizi biliyor muydunuz? yazmak her zaman bana iyi gelen bir eylem olmuştur. kendime gelmek için. okumak da öyle fakat onun istisnaları mevcut: kafam doluyken okumak pek yaramıyor, oysa yazmak anlatmak kadar çare sağlıyor. hatta daha iyisi. çünkü sorunu kendime anlatıp buna kendim çözüm buluyorum. dünya hayatı için kendimde keşfettiğim en kıymetli şeylerden biri yazmak. yazın, çünkü bu insanın kendini anlayabilmesi ve anlatabilmesi için mükemmel bir yol.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim