roman / türk klasikleri / psikoloji
8 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

yusuf atılgan'ın aylak adam' dan sonraki ikinci romanı. 1987 yılında sinemaya uyarlanmıştır. roman, filmden sonra okunduysa esas kahraman zebercet'i ister istemez filmde canlandıran macit koper olarak hayal edersiniz. film seyredilmemiş de roman okunmuşsa o zaman zihinde zebercet kişisi olarak farklı kişiler hayal edilir.
devamını gör...
(bkz: yusuf atılgan)'ın altyapı ve emek olarak (bkz: aylak adam)'a göre daha oturaklı ve iyi olduğunu söylediği, edebiyatımızın varoluşsal ve psikolojik anlamda en etkileyici kitaplarından.
açıkçası çok fazla psikolojiden falan anlayan bir insan değilim, kendimce çıkarımlar yaparım. kitap okumayı çok severim, okumayı sevdiğim kadar kitap hakkında yazılan analiz yazılarını da okumaya bayılırım. yani bu kitabın belli bir psikolojik altyapısı ve mesajı var. daha önce konu hakkında psikolojik altyapısı elbette yazılmıştır sayfalarca, tekrar benzer şeyleri yazıp da gereksiz bilgi yığını oluşturmak istemiyorum. bendeki etkisini değerlendireceğim daha çok bu yazıda.

kitabın olay örgüsü (bkz: aylak adam)'a göre daha az karmaşık ve tekdüze ama bu okumayı sıkıcılaştırmak yerine aksine -bendeki etkisi- su gibi akıp gidiyor. (bkz: zebercet)tekdüze bir adam, hayatı ise kendisi gibi gayet monoton. ama içi öyle mi? zebercet içinde en ufak olayı bile büyütüp karmakarışık denklemler kuruyor. hayatı bu kadar sıkıcı olan bir insanın içinde fırtınalar kopması ayrı bir olay. çünkü kafası ve kalbi bu ağırlığı kaldıramıyor belli bir yerden sonra. dikkat ettiyseniz eğer kitabın sonlarına doğru rakı içmeye gitmesi bunu azaltma çabasına yönelik. bu yalnızlıkla gelen can sıkıntısı ve içinin dinmeyen fırtınalı hali rakı içmeye gittiği yerde, orada oturan kişilerin konuşmalarının kafasında yankılanması bu sebepten. o bölüm şöyle geçiyor:

"uzunca ufak bardağa rakı koydu;* zebercet* iki yudum içti yüzünü buruşturmamaya çalışarak. günlerdir kafasında, yüreğinde gittikçe artan ağırlığı biraz olsun azaltır mıydı bu? arkasındaki iki adamın konuşmasını kesik kesik duyuyordu, 'ilk üç haftası... dayanılmaz gibi geliyor... günler... alışıyor sonra... düşlerde bile çıkılmıyor dışarı.' 'yaralanmadın mı...?' 'hayır... tutmadı... iki yıl günü gününe...' '... olmadı mı?' 'oldu ama... güvensizlik, kuşku, yalan... hiç yalnız kalınmıyor... arada isteniyor... bir yakınlık, sıcaklık.'"

görüldüğü gibi zebercet'in duyduğu konuşmaların bir kısmı bir nevi kendine bir şeyler çağrıştırıyor ve aklına takılıyor. yine basit bir sohbetten duydukları kafasında garip denklemlere neden oluyor. zebercet'in her şeyi yapabildiği ama sonunda yine tek başına kaldığı konfor alanı onu boğuyordu. en sonunda intiharına karar verdiği an bile yapması için hiçbir sebebi yoktu. ipi boynundan çıkarır, kaçar veya konağı yakardı. ama onun için "dayanılacak gibi değildi bu özgürlük."
devamını gör...
anayurt oteli çok fazla iyi işlenmiş bir roman. kitabın kisaligina aldanmamak gerek, psikolojik bir gerilim okuyorsunuz ve okurken tuğla kadar büyüyor kitap elinizde. hikâyenin ilgincligi kadar, yazarın anlatım şeklide oldukça gerilim yüklü. aynı öyküyü stephen king anlatsa bile yusuf atılgan kadar etkili olmazdı.

karaktere gelirsek zebercet bir yanıyla içinde bulunduğumuz toplumda çok fazla bulunan bir karakter.
devamını gör...
zebercet'in mekânsızlığı -ki ilk mekân sayılan ana rahminden bile 7 ay ile erken ayrılmıştır- sonlara doğru kesifleşir ve yusuf atılgan'ın bana göre en iyi anlatısıdır. roman ile alakalı ramazan korkmaz'ın yazdığı makale buyrunuz, özellikle romanın sonu için ufuk açıcıdır diyebilirim.
devamını gör...
hepimiz bir şeyler bekliyoruz. durmadan bekliyoruz. sıkılmadan, yılmadan, usanmadan. herkes bambaşka şeyler bekliyor ama bekliyor işte. beklediklerimiz farklı ama bekleyişlerimiz aynı sanki.

kimimiz bir sınav sonucunu bekliyoruz; belki hayal ettiğimiz mesleğe bizi kavuşturacak olan. kimimiz doğacak çocuğumuzu bekliyoruz; dokuz aylık bir geri sayıma mahkum olarak. kimimiz bizi terk eden bir insanın imkansız geri dönüşünü bekliyoruz, kimimiz de bir gün mutlaka gelecek olan o gemiyi bekliyoruz. ve kimimiz, zebercet gibi mesela, gecikmeli ankara treni ile gelen kadını bekliyoruz.

otelin içinde, otele dönüşerek, yani sonuçta kendi içinde, kendi içindeki otelde, oteldeki kendiyle var olmakta zebercet. otel onun anayurdu mu acaba?

ve okuyanlara son bir soru: zebercet’in bıyığı var mı gerçekten?
devamını gör...
modern türk edebiyatının önemli isimlerinden yusuf atılgan’ın adeta demir leblebi romanı. kitabı bir hevesle elinize alırsınız, “kısacıktır iki saatte okurum” diye düşünürsünüz. ama bu roman çiğnenmesi, yutulması, hazmı zor demir leblebi gibi oturur içinize. bu sebepledir ki yazarın bir diğer eseri olan aylak adam’ın aksine sosyal medya postlarına fazlaca konu olmaz anayurt oteli.

metinler yer yer kopuk olduğu için acaba hatalı bir basım mı okuyorum diye düşünebilirsiniz. ancak sizi temin ederim ki hem can yayınları’nın hem yapı kredi yayınları’nın baskısını okudum. yazarın tarzı böyle, hatalı basım söz konusu değil. kitabı okuyup bitirdikten sonra aklıma direkt, yıllar evvel izlediğim ve beni gerim gerim geren alfred hitchcock filmi psycho geldi. film de aslında robert bloch’un aynı adlı romanından uyarlanmış. roman dilimize “üç ruhlu adam” adıyla çevrilmiş ve 1962 yılında ülkemizde basılmış. anayurt oteli’nin ise ilk baskısı 1973 yılında yayınlanmış. anayurt oteli romanı da yine ismi değiştirilmeden 1987 yılında ömer kavur yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarılmıştır. norman bates ile zebercet arasındaki bu benzerlik muhakkak başkasının da ilgisini çekmiştir diye düşünürken aslında amerika’yı yeniden keşfetmediğimi anladım. konuya ilişkin, linkini aşağıya bırakacağım makale bile yazılmış.

iki romanda da mekân olarak otel seçimi yapılmış. tüm hayatı boyunca, çocukluğunda, okulda, arkadaşları içerisinde, askerlikte ve otelin dışına ne zaman çıksa çarşıda başkaları tarafından dışlanan alay edilen, hakarete uğrayan zebercet, kendini sadece otelde güvende hissettiğinden otele, anayurt oteli adı verilmiştir. bu otel, zebercet ’in anavatanıdır. bu otel dışında zebercet her daim mültecidir.

gerek psycho’nun norman’ı gerekse anayurt oteli’nin zebercet’i annelerinden inanılmaz derecede etkilenmiş karakterler. izleyenler bilir; norman cinayet işlerken annesinin kıyafetlerini giyer ve peruk takar. anayurt otelinin 6 numaralı odasında kalan konuğun adı saide’dir ve bu zebercet’ in annesinin de adıdır. zebercet merdivenlerden çıkarken kadını seyretmiş ve hatta gece bu öğretmen çiftin sevişmelerini dinlemiştir. annesi ile aynı ismi taşıyan konuk sevişirken kocasına “oh bırakma, hiç bırakma beni…ohh…nasıl seninim” demektedir.
zebercet sembolik zamanlarda babasının yerine geçmektedir. örneğin sinemada tanıştığı ekrem’e kendisini babasının ismi ile tanıtmış ya da işi sorulduğu zaman babasının bir zamanlar çalıştığı nüfus müdürlüğünden bahsetmiştir. aynı zamanda zebercet’in babası ile olan fiziksel benzerliği için romanda “şıp demiş babasınınkinden düşmüş” ifadesi kullanılıyor. yine zebercet kendisini babası gibi bıyıklı hayal etmektedir.

üç ruhlu adam romanında bates, motel’e gelen mary için 6 numaralı odayı vermiştir: 6 numara kızın kaldığı odaydı. uzun bir müddet, orayı kimseye vermemek niyetindeydi. yine zebercet de gecikmeli ankara treniyle gelen kadının kaldığı odayı başka kimseye kiralamamış, soranlara da odanın dolu olduğunu söylemiştir. zebercet, gecikmeli ankara treni ile gelen kadına babasının vasiyet ettiği odayı veriyor. hatırlarsanız babası kitabın bir yerinde zebercet’e her otelde böyle bir oda olması gerektiğini söylüyor. odada kalan kadın geri gelmeyince iyice boşluğa düşen zebercet, ortalıkçı kadını öldürmenin verdiği suçluluk ile intihar ediyor. intihar ederken kullandığı ipi de bir nevi babası yerine koyduğu, aynı ortak hazzın peşine düşmüş emekli subayın odasından alıyor. iki roman veya iki film arasındaki mükemmel benzerlikleri daha fazla yazarak makaleye haksızlık etmek istemiyorum.

mükemmel alt metinler barındıran büyük bir eser, anayurt oteli. alayım günde 20 30 sayfa okurum diyorsanız uzak durun. kesinlikle sağlam bir konsantrasyon ve tek seferde bitirilecek şekilde zaman istiyor bu kitap. kitabı okuduktan sonra daha bir anlam kazanacak olan “beyaz perdede oidipus kompleksi: norman bates ve zebercet karakterlerinin metinsel okuması” adlı sırrı serhat serter makalesini de buraya bırakıyorum.makale
devamını gör...
yalnızlığa, görünmezliğe mahkûm zebercet ve hiç gelmeyeceğini bile bile ama umut içinde beklediği o kadının romanı. kadın beklendiğini bile bilmiyor aslında zebercet de neden beklediğini bilmiyor. hayat etrafında akıp giderken kendine bir sebep yaratmak için belki de . ayrıca filmini de tavsiye ederim macit koper sanki zebercet olmak için doğmuş.
devamını gör...
(bkz: yusuf atılgan) ın kısa ömrüne sığdırdığı 3 romandan biri. diğerleri için (bkz: aylak adam) (bkz: canistan)
yusuf atılgan'la ilgili diğer yazılarımda bahsettiğim bir durum varoluşçu felsefeyi yiyip yutmuş olması, özellikle albert camus ve jean-paul sartre'ın felsefelerinden etkilenmiş olmasıdır. kitabın baş kahramanı zebercet köhne bir otelde bütün gününü geçiren, hiç bir yaşama amacı olmayan, belirli günlerde belirli saatlerde gelen bir trenden belki bir müşteri gelir diye bekleyen, otelin çalışanı kadınla (odacı diye sesleniliyor, kadın sıradan, kilolu, yazarın anlatımına göre pek güzel olmayan çok kişinin bakmayacağı bir tip) arada bir -bence tecavüz sayılacak- cinsel ilişkiye giren bir tip. zebercet karakteri benim edebiyat dünyasında en sevmediğim karakterlerden biri diyebilirim. bunu isteyen de yazarın kendisi. yazar zebercet'i öyle tanıtıyor ki bize ve öyle gerçek ki anlattığı her şey zebercet evlat olsa sevilmez. tamamıyle hayattan bıkmış, ne hayatı ne insanları önemseyen bir tip. kitapta zebercet özelinde bu tip insanların bilinçaltının dışa vurumunu görüyoruz. yusuf atılgan bu işlerin ustası. kendisi felsefe, psikoloji, psikanaliz konularında bir üstad. her romanında her yarattığı karakterde de bunu görebiliyoruz. yabancılaşmayı bize çok iyi veriyor. insanın hem kendisine hem de topluma olan yabancılaşması bir romana ancak bu kadar aktarılabilir. burada yine albert camus'nün yabancı romanına göndermeler yapılıyor. edebiyat dünyasında (türkiye içinde) çokça karşılaştırma yapılır. camus'nün yabancı'sı ve yusuf atılgan'ın anayurt oteli. yabancı'nın meursault'ü ve anayurt oteli'nin zebercet'i çok benzetilir. ikisi de boş vermiş, hayatın saçmalığı, yaşamın anlamsızlığının zerk etmiş halleri.
anayurt oteli sinemaya da uyarlanmıştır. ömer kavur 1986 yılında beyaz perdeye uyarlamış, zebercet rolünü macit koper oynamıştır. ve odacı kadın zeynep rolünü ise her büyük mükemmel filmde rolü olan (bkz: serra yılmaz) oynamıştır.
devamını gör...
kitabı okumadan önce filmi izleyenlerin kendini şanslı sayması gerekir. film, türk sineması için oldukça önemlidir.

fakat, kitabı okuyanlar için film oldukça vasattır. elbette hiç bir uyarlamadan aynı hissi vermesini beklemiyoruz. kitabın verdiği gerilim ve rahatsızlık hissiyatının yanında film oldukça yavan kalıyor.
devamını gör...
'insan kendini, olanaklarını tanımaya, gerçek sorumluluğun ne olduğunu anlamaya başlayınca bocalıyordu, dayanamıyordu.'

yeni okuduğum ve üzerinde dusunelusi bulduğum yusuf atılgan romanı. roman zebercet isminde bir otel katibinin dış dünyaya açılmasını, aşık olmasını anlatıyor.

romanla ilgili, yusuf atılgan in diğer romanında da olduğu gibi, çok ciddi modernist motifler barindirdigini söyleyebiliriz. tr.nin modernizmi bir babasızlık, geçmişsizlik krizidir ((bkz: nevzat kaya)) ve romanın da ilk sayfalarında bir geçmişsizlik motifi olarak kimlik kartları vardır. ankara treniyle gelen kadının yahut zebercet'in babasının kimlik kartlarının bulunmaması bir çeşit geçmişle bağların kopmasinin yansıması olabilir sanirim. hatta anayurt otelinin bir konak olarak inşa edilip 1923 yılında otele çevrilmesi, (spoiler!)
zebercet'in 10 kasımda intihar etmesi... bunların hepsi cumhuriyetle ve yeni nizamla, ataturkun diyemiyle yeni sosyete ile bir çeşit hesaplaşma olabilir diye düşünüyorum.

romanın oturdugu zemin genel olarak doğu-batı çatışması temelinde olmasa da izler görmek mümkün. okunması aylak adama göre biraz daha zordur. ama herkes en azından bi göz atmalı diye düşünüyorum
devamını gör...
gülmeye, pozitif olmaya, enerji toplamaya ihtiyacınız olan bir dönemde okunmaması gereken bir kitap.
okuyalı epey bir zaman geçmesine rağmen zihnimde canlandırdığım mekanları, karakterli ve olayları hala hatırlayabilecek derecede bir anlatımı var.
canınızın sıkıldığı, depresyonda olduğunuz bir dönemdeyseniz okumaya yanaşmayınız diyebilirim.
devamını gör...
ruhsal çözümlemeleri ile yerli dostoyevski'miz olarak gördüğüm yusuf atılgan eseridir, o 52 yaşındayken yayınlanmıştır.

adı zebercet olan 33 yaşında bir otel görevlisinin anayurt oteli'ne gelenler hakkında düşüncelerinin yer aldığı, iç dünyasının ve otele 1 günlüğüne gelen bir kadına ilgi duymasını konu edinen kitap.

otele zebercet adında, adaşı olan kimsenin gelmemesi onu en çok üzen şeylerdendi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
kafayı yakmış sessiz görünen özü tehlikeli bir dayı var, işin fenası otelci. müşterilerden bir yalnız kadına takıyor; yok treni geldi mi gitti mi derken okuyucu merakla bekliyor kimi kesecek sonunda diye. bir de takmış vay benim adım ne kötü. tam hasta.

spoiler vermiyorum ama mutlu son.

allah stalkerı, deliyi, kadın problemi olanı özellikle kadınlardan ırak eylesin.
devamını gör...
yusuf atılgan'ın yazdığı roman olup zebercet adlı otel görevlisinin yaşamını konu edindiği söylenebilir.

ruhsal analizlerin önemli yer tuttuğu eser olup beni en çok etkileyen kısım zebercet'in otele hiç kendi ismini taşıyan birinin gelmemesi oluşu olduydu.

zebercet adı kendinden başka kimsede yok.

kitabın erotik bir atmosfere sahip olduğu da yadsınamaz.
altını çize çize okuyup beğenmiştim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"anayurt oteli" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim