yazar: zülfü livaneli
yayım yılı: 2021
ege'de bir sahil kasabasında balıkçılık yapan mustafa, karısı mesude ve denizde boğulan bebekleri deniz'in hikayesidir. bir süre sonra bir yunus, batan bir teknede bulduğu bir bebeği mustafa'nın teknesine getirir. mesude, bebeğin annesini araştırır ve bulur. mültecilerin, çevre ve doğa sorunlarının, kaybetmenin, umudun, acının anlatıldığı romandır.
yayım yılı: 2021
ege'de bir sahil kasabasında balıkçılık yapan mustafa, karısı mesude ve denizde boğulan bebekleri deniz'in hikayesidir. bir süre sonra bir yunus, batan bir teknede bulduğu bir bebeği mustafa'nın teknesine getirir. mesude, bebeğin annesini araştırır ve bulur. mültecilerin, çevre ve doğa sorunlarının, kaybetmenin, umudun, acının anlatıldığı romandır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ilkciranta" tarafından 27.05.2021 13:21 tarihinde açılmıştır.
1.
dün aldım, tatilime eşlik etsin diye ama çabuk bitti.
akıcı, kolay okunan bir kitap olmuş. çok kalın olmadığından bir günde okunup bitiyor.
konusu gündemin çok içinden olduğundan mıdır bilmem ben çok beğendim.
livaneli ile arama giren soğukluğu bitirdi. kardeşimin hikayesi aramızı fena bozmuştu.
mesude'yi çok sevdim, yazmadan geçemeyeceğim.
akıcı, kolay okunan bir kitap olmuş. çok kalın olmadığından bir günde okunup bitiyor.
konusu gündemin çok içinden olduğundan mıdır bilmem ben çok beğendim.
livaneli ile arama giren soğukluğu bitirdi. kardeşimin hikayesi aramızı fena bozmuştu.
mesude'yi çok sevdim, yazmadan geçemeyeceğim.
devamını gör...
2.
(bkz: zülfü livaneli) 'nin az önce bitirdiğim son romanı. aslında bakarsanız balıkçı mustafa ve eşi mesude'nin hikayesi gibi; ancak içinde ülkenin, dünyanın ve konjonktürün bir çok önemli meselesi ve problemini barındırıyor. zülfü livaneli diğer bir çok romanında olduğu gibi yine toplumun önemli kanayan yaralarına, toplumsal sorunlara hem araştırmacı bir yazar olarak didaktik bilgilerle yaklaşıyor hem de bunu mükemmel diliyle ve anlatımıyla adeta içinde yaşıyormuşsunuz gibi hikayeleştiriyor.
mustafa bir ege köyünde yaşayan ve baba mesleği olan balıkçılıkla geçimini sağlayan bir egeli köylü. eşi mesude'de yine aynı köyde yaşayan girit göçmeni bir kadın. mustafa ve mesude'nin çocukları deniz bir gün babasıyla balığa çıktıklarında fırtınada kayığın alabora olması sonucu ölür. mustafa o günden sonra bir sessizliğe bürünür. bir gün yine kayığıyla balığa çıktığında denizde bir ceset bulur bir kadın cesedi, sonra bir ceset daha bulur bu da bir erkek cesedi. bunları kıyıya taşımaya çalışırken bir yunus balığının küçük bir botu kayığa doğru taşıdığını görür ve botun içinde bir bebek olduğunu fark eder. allah göndermiştir mustafa'nın deyimiyle bu bebeği. ancak bebek de diğer iki ceset gibi ege kıyılarından yunanistan'a kaçmak isteyen göçmenlerden biridir.
kitap boyunca göçmen meselesi ve yarattığı tahribatlar üzerinde uzun uzun duruyor yazar. suriye, afganistan, afrika ülkelerinden gelen göçmenlerin türkiye üzerinden avrupa ve amerika'ya kaçma denemeleri. ve bu denemeler sırasında başlarına gelenler. hatta suriye'li olanlar dışındakilerin ülkelerine geri gönderildiği. afganistan'daki savaştan taliban'dan kaçan bir kadının geri dönerse öldürüleceğini (ailesindeki herkes gibi) bildiği için çocuğunu bu aileye (mustafa ve mesude) bırakması...
bunun dışında ege sahillerinin vahşi kapitalizme nasıl kurban olduğu üzerinde çok fazla durmuş yazar. açık denizde kurulması gereken balık çiftliklerinin koylara büklere nasıl yapıldığını ve denize ve deniz canlılarına hatta kuşlara bile nasıl zararlar verdiğini;
ormanların tahrip edilip oteller yapıldığını;
dağlarda siyanürle altın arama çalışmalarının yapıldığını ve daha bir çok toplumsal sorunu cesurca kaleme dökmüş yine yazar.
güzel kitap.
mustafa bir ege köyünde yaşayan ve baba mesleği olan balıkçılıkla geçimini sağlayan bir egeli köylü. eşi mesude'de yine aynı köyde yaşayan girit göçmeni bir kadın. mustafa ve mesude'nin çocukları deniz bir gün babasıyla balığa çıktıklarında fırtınada kayığın alabora olması sonucu ölür. mustafa o günden sonra bir sessizliğe bürünür. bir gün yine kayığıyla balığa çıktığında denizde bir ceset bulur bir kadın cesedi, sonra bir ceset daha bulur bu da bir erkek cesedi. bunları kıyıya taşımaya çalışırken bir yunus balığının küçük bir botu kayığa doğru taşıdığını görür ve botun içinde bir bebek olduğunu fark eder. allah göndermiştir mustafa'nın deyimiyle bu bebeği. ancak bebek de diğer iki ceset gibi ege kıyılarından yunanistan'a kaçmak isteyen göçmenlerden biridir.
kitap boyunca göçmen meselesi ve yarattığı tahribatlar üzerinde uzun uzun duruyor yazar. suriye, afganistan, afrika ülkelerinden gelen göçmenlerin türkiye üzerinden avrupa ve amerika'ya kaçma denemeleri. ve bu denemeler sırasında başlarına gelenler. hatta suriye'li olanlar dışındakilerin ülkelerine geri gönderildiği. afganistan'daki savaştan taliban'dan kaçan bir kadının geri dönerse öldürüleceğini (ailesindeki herkes gibi) bildiği için çocuğunu bu aileye (mustafa ve mesude) bırakması...
bunun dışında ege sahillerinin vahşi kapitalizme nasıl kurban olduğu üzerinde çok fazla durmuş yazar. açık denizde kurulması gereken balık çiftliklerinin koylara büklere nasıl yapıldığını ve denize ve deniz canlılarına hatta kuşlara bile nasıl zararlar verdiğini;
ormanların tahrip edilip oteller yapıldığını;
dağlarda siyanürle altın arama çalışmalarının yapıldığını ve daha bir çok toplumsal sorunu cesurca kaleme dökmüş yine yazar.
güzel kitap.
devamını gör...
3.
klasik bir livaneli eseri. toplumsal konulara değinilmiş, okura bilgi verilmiş farkındalıklar yükseltilmiş. kitapta geçen hikaye çok etkileyiciydi. okuduğum en iyi deniz romanlarından diyebilirim. herkese okumasını tavsiye ettiğim bir kitap. üstelik kitabın bu kısım biiraz sıkıcıydı diyeceği bir yanı da yok. bayıldım.
devamını gör...
4.
kitabın kapağına baktığımızda ben tasarımına kesinlikle bayıldım. bir de üzerinde yazan "keşke insanlar da yunuslar kadar iyi olsaydı" cümlesi beni hem düşündürdü hem de hüzünlendirdi. üzerine epey yazılması gereken bir cümle olduğunu düşünüyorum.
kitabın içeriğinden bahsetmek istiyorum biraz: ege köylüsü olan mustafa ve eşi mesude'nin hayatlarının afgan bir kadın ve onun oğlu olan samir'in hayatlarıyla kesişmesini anlatıyor. kitap bence bir roman gibi değil de uzun bir öykü gibiydi. evrensel bir sorun olan mülteci sorunu ve evrensel bir duygu olan annelik duygusunun anlatımı yoğundu. içerisinde barındırdığı bu hassas konular itibariyle usta da sanatçı elini değdirerek oldukça titiz davranmış. ustanın okumadığım eseri yok denecek kadar az. bu kitabı yazma sebebi olarak sanatçı duyarlılığı diye düşünüyorum.
eserin içerisinde beni vuracak aforizmalar pek yoktu. bir kısımda bayıldığım bir cümle ile rastlaştım ve alıntılamak istedim:
bazı kadınlara özgü bir kararlılığa, bir şeyi bitirdi mi tam bitirme yeteneğine sahipti.
kitabın içeriğinden bahsetmek istiyorum biraz: ege köylüsü olan mustafa ve eşi mesude'nin hayatlarının afgan bir kadın ve onun oğlu olan samir'in hayatlarıyla kesişmesini anlatıyor. kitap bence bir roman gibi değil de uzun bir öykü gibiydi. evrensel bir sorun olan mülteci sorunu ve evrensel bir duygu olan annelik duygusunun anlatımı yoğundu. içerisinde barındırdığı bu hassas konular itibariyle usta da sanatçı elini değdirerek oldukça titiz davranmış. ustanın okumadığım eseri yok denecek kadar az. bu kitabı yazma sebebi olarak sanatçı duyarlılığı diye düşünüyorum.
eserin içerisinde beni vuracak aforizmalar pek yoktu. bir kısımda bayıldığım bir cümle ile rastlaştım ve alıntılamak istedim:
bazı kadınlara özgü bir kararlılığa, bir şeyi bitirdi mi tam bitirme yeteneğine sahipti.
devamını gör...
5.
bir zülfü livaneli kitabı.
kitabı elime aldıktan 24 saat sonra bitirdim. hızlı okunan ve okuyucuya hızlı okuma sağlayan bir eser olmuş.
zaten 140 sayfa bir kitap.
kitap bir ege kasabasında geçiyor. balıkçı mustafa ve eşi mesude’nin başından geçen olaylar anlatılıyor. araya bir sürü zorlama toplumsal konu yerleştirilmiş. mis gibi okuyup rafa kaldırıyorsunuz ama hayal kırıklığıyla. benim için öyle oldu.
birincisi son derece basit bir kitap okuyorsunuz. betimlemeler yok denecek kadar az dolayısıyla hikayenin içine giremiyorsunuz. girseniz bile tatmin etmiyor. yaratılan atmosfer nefis duruyor ama sadece duruyor. nefis gibi.
ikincisi değinilen konulara çok basit şekilde değinilmiş. sen zülfü livaneli’sin bu konulara senin kadar iyi değinecek yazar sayısı çok az neden sözlük yazarı gibi değiniyorsun. yazarın yapması gereken daha derine inmek daha sıkı değinmek olmalı.
bu yazdıklarımı zülfü livaneli olduğu için yazıyorum. sıradan yazar olsa süper kitap der geçerim ama livaneli külliyatı için çok zayıf bir kitap.
üçüncüsü güzel bir hikaye olmasına rağmen zayıf bir yazım tekniği kullanılmış. ben bu kitaba özenildiğini hiç düşünmüyorum. 1-2 ay içerisinde teslim etmek zorundaymış gibi yazmış.
kendisi diğer kitaplarında seviyeyi çok yüksek bir yere koyduğu için bu kitabı insana çok basit geliyor.
kitabı tavsiye etmem. daha önemli bir işiniz yoksa okuyabilirsiniz.
tam bir yolculuk kitabı olmuş. al eline otobüs yolculuğunda oku bitir.
kendisinin neden böyle bir şey yaptığını az buçuk tahmin ediyorum. bilmiyorum doğru mudur ama bence okuyucuya bir kitap vereyim sonra romanımla ilgileneyim demiş. bu kitabın üstüne büyük bir roman gelebilir.
aynısını ahmet ümit aşkımız eski bir roman kitabında yapmıştı. aynı tadı aldım.
kitabı elime aldıktan 24 saat sonra bitirdim. hızlı okunan ve okuyucuya hızlı okuma sağlayan bir eser olmuş.
zaten 140 sayfa bir kitap.
kitap bir ege kasabasında geçiyor. balıkçı mustafa ve eşi mesude’nin başından geçen olaylar anlatılıyor. araya bir sürü zorlama toplumsal konu yerleştirilmiş. mis gibi okuyup rafa kaldırıyorsunuz ama hayal kırıklığıyla. benim için öyle oldu.
birincisi son derece basit bir kitap okuyorsunuz. betimlemeler yok denecek kadar az dolayısıyla hikayenin içine giremiyorsunuz. girseniz bile tatmin etmiyor. yaratılan atmosfer nefis duruyor ama sadece duruyor. nefis gibi.
ikincisi değinilen konulara çok basit şekilde değinilmiş. sen zülfü livaneli’sin bu konulara senin kadar iyi değinecek yazar sayısı çok az neden sözlük yazarı gibi değiniyorsun. yazarın yapması gereken daha derine inmek daha sıkı değinmek olmalı.
bu yazdıklarımı zülfü livaneli olduğu için yazıyorum. sıradan yazar olsa süper kitap der geçerim ama livaneli külliyatı için çok zayıf bir kitap.
üçüncüsü güzel bir hikaye olmasına rağmen zayıf bir yazım tekniği kullanılmış. ben bu kitaba özenildiğini hiç düşünmüyorum. 1-2 ay içerisinde teslim etmek zorundaymış gibi yazmış.
kendisi diğer kitaplarında seviyeyi çok yüksek bir yere koyduğu için bu kitabı insana çok basit geliyor.
kitabı tavsiye etmem. daha önemli bir işiniz yoksa okuyabilirsiniz.
tam bir yolculuk kitabı olmuş. al eline otobüs yolculuğunda oku bitir.
kendisinin neden böyle bir şey yaptığını az buçuk tahmin ediyorum. bilmiyorum doğru mudur ama bence okuyucuya bir kitap vereyim sonra romanımla ilgileneyim demiş. bu kitabın üstüne büyük bir roman gelebilir.
aynısını ahmet ümit aşkımız eski bir roman kitabında yapmıştı. aynı tadı aldım.
devamını gör...
6.
inkilap yayın evinden çıkmış 129 sayfalık bir roman. kitabı bitirdikten sonra tam olarak sevgili ivanmilinski'nin #1539407 girisinde bahsettiğini demek için geldim sözlüğe.
bir çok yazar arkadaşın beğenmiş olması ise şaşırttı açıkcası.
kitapla ilgili en canımı sıkan konu, livaneli'nin gündemden birşeyler yazayım telaşı ile bu romanı yazmış olduğunu düşünmeme sebebiyet verecek kadar karman çorman gitmesi.
tabiki bi noktada her konu birbirine bağlanıyor. oğullarını kaybeden balıkçı ailesi, ege'de yaşamaları, sahile cenazesi vuran göçmen bebek, ege doğasının tahrip edilmesi, dağların siyanür ile delinerek altın aranması. ne ararsanız var, son dakika haber bülteni gibi aynı.
yakıştıramadım livaneliye bu kitabı. onun o içtenlikle, kurgusu güzel, dili akıcı birsürü romanı var iken, böyle her konudan biraz alayım, azıcık da dram olsun demesi, basit gündem oluşturma gibi geldi biraz bana. ki zaten kitabın son 6 sayfasında yer alan röportajda kanıtı gibi bunun. dergide yayınlanan hikaye tadında olmuş anlayacağınız.
kolay okunur bişey ararsanız, severek okursunuz tabi ama livaneli okuyayım diye elinize almayın, normalde bu kadar basit bir yazar değil kendisi, yanlış tanımış olmanızı istemem.
bir çok yazar arkadaşın beğenmiş olması ise şaşırttı açıkcası.
kitapla ilgili en canımı sıkan konu, livaneli'nin gündemden birşeyler yazayım telaşı ile bu romanı yazmış olduğunu düşünmeme sebebiyet verecek kadar karman çorman gitmesi.
tabiki bi noktada her konu birbirine bağlanıyor. oğullarını kaybeden balıkçı ailesi, ege'de yaşamaları, sahile cenazesi vuran göçmen bebek, ege doğasının tahrip edilmesi, dağların siyanür ile delinerek altın aranması. ne ararsanız var, son dakika haber bülteni gibi aynı.
yakıştıramadım livaneliye bu kitabı. onun o içtenlikle, kurgusu güzel, dili akıcı birsürü romanı var iken, böyle her konudan biraz alayım, azıcık da dram olsun demesi, basit gündem oluşturma gibi geldi biraz bana. ki zaten kitabın son 6 sayfasında yer alan röportajda kanıtı gibi bunun. dergide yayınlanan hikaye tadında olmuş anlayacağınız.
kolay okunur bişey ararsanız, severek okursunuz tabi ama livaneli okuyayım diye elinize almayın, normalde bu kadar basit bir yazar değil kendisi, yanlış tanımış olmanızı istemem.
devamını gör...
7.
mayıs 2021 tarihinde çıkarılan kitap 75 yaşındaki ömer zülfü livaneli ( türk müzisyen, senarist, politikacı, yazar ve film yönetmeni ) tarafından yazılmıştır.
livaneli toplumsal sorunlara duyarlılığı ile bilinen bir edebiyatçıdır. diğer birçok kitabında olduğu gibi balıkçı ve oğlu adlı eserinde de yine bir toplumsal konuya değinmiştir. oğullarını kaybeden bir ailenin hayatı ekseninden çıkmadan hem son zamanlarda günden güne artış gösteren mülteci sorununa hem de insanoğlunun doğayı her geçen nasıl katlettiğine değinmiştir.
kitapta genel olarak ; geleneksel aile hayatı, mülteci sorunu, doğaya verilen zarar , savaşların özellikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere masum insanlar üzerindeki izlerine değinilmiştir.
bazı yerlerde konu dağılsa da kitap genel olarak güzel ve akıcı.
alıntı: ' keşke insanlarda yunuslar kadar iyi olsa. '
livaneli toplumsal sorunlara duyarlılığı ile bilinen bir edebiyatçıdır. diğer birçok kitabında olduğu gibi balıkçı ve oğlu adlı eserinde de yine bir toplumsal konuya değinmiştir. oğullarını kaybeden bir ailenin hayatı ekseninden çıkmadan hem son zamanlarda günden güne artış gösteren mülteci sorununa hem de insanoğlunun doğayı her geçen nasıl katlettiğine değinmiştir.
kitapta genel olarak ; geleneksel aile hayatı, mülteci sorunu, doğaya verilen zarar , savaşların özellikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere masum insanlar üzerindeki izlerine değinilmiştir.
bazı yerlerde konu dağılsa da kitap genel olarak güzel ve akıcı.
alıntı: ' keşke insanlarda yunuslar kadar iyi olsa. '
devamını gör...
8.
inkılap yayınevinden çıkmış zülfü livaneli romanıdır. kahramanımız mustafa ege' de yaşayan sakin kendi halinde bir balıkçıdır. her sabah gün doğmadan ve diğer balıkçılardan önce denize açılır. kendi ağını kendi örer, kimseyle zorunda olmadıkça muhatap olmaz.
diğer pazarlardan bir farklı yoktur o günün. yedi yaşındaki oğlu deniz ile açılırlar. aniden bastıran fırtına ve arkasında alabora olan tekneleri bir kıyamet gününden farksızdır. günlerce arasa da bulamaz oğlunu yani deniz'ini deniz almıştır ! o günden sonra daha da içine kapanık bir adam olur.
denize açıldığı bir gün önce çok esmer, yirmili yaşlarda kadın ve ardından erkek cesedi bulur. sonra ise küçük bir bebek. başta öldü zanneder lakin sonra belli belirsiz nefes alır. kıyıya vardığında bebeği saklar ve teslim etmez.... (buradan sonra ki bölüm okumak isteyen arkadaşlar için yazmıyorum. ) bebeğe kavuşurlar ve en heyecanlı yerinde biter. belki devamı niteliğinde bir roman gelebilir.
sade ve akıcı bir dil kullanılmıştır. her dönem yaşadığımız sorunlardan da bahsediliyor: ölümlerden, balık çiftliklerinden, ağaç kesen, ağaç yakan ve böylelikle maden ocağı yada otel inşa etmek isteyenlere zemin hazırlanmasından. yani kısacası insan ve canlılara geri dönüşü olmayan zararlar vermelerinden.
diğer pazarlardan bir farklı yoktur o günün. yedi yaşındaki oğlu deniz ile açılırlar. aniden bastıran fırtına ve arkasında alabora olan tekneleri bir kıyamet gününden farksızdır. günlerce arasa da bulamaz oğlunu yani deniz'ini deniz almıştır ! o günden sonra daha da içine kapanık bir adam olur.
denize açıldığı bir gün önce çok esmer, yirmili yaşlarda kadın ve ardından erkek cesedi bulur. sonra ise küçük bir bebek. başta öldü zanneder lakin sonra belli belirsiz nefes alır. kıyıya vardığında bebeği saklar ve teslim etmez.... (buradan sonra ki bölüm okumak isteyen arkadaşlar için yazmıyorum. ) bebeğe kavuşurlar ve en heyecanlı yerinde biter. belki devamı niteliğinde bir roman gelebilir.
sade ve akıcı bir dil kullanılmıştır. her dönem yaşadığımız sorunlardan da bahsediliyor: ölümlerden, balık çiftliklerinden, ağaç kesen, ağaç yakan ve böylelikle maden ocağı yada otel inşa etmek isteyenlere zemin hazırlanmasından. yani kısacası insan ve canlılara geri dönüşü olmayan zararlar vermelerinden.
devamını gör...
9.
beklentinin altında kalan bir livaneli eseri.
yazarın daha önce okuduğum 15 adet kitabı var, onlara oranla daha az başarılı denebilir ama yine de okunur.
yazarın daha önce okuduğum 15 adet kitabı var, onlara oranla daha az başarılı denebilir ama yine de okunur.
devamını gör...
10.
deniz balıkçının sevgilisidir. kimi zaman sevgilisini boğmak, yanına almak ister; kimi zaman ise usulca bedeninde gezinmesine izin verir. ona sürprizler hazırlar. bu sürprizler bazen koynunda büyüttüğü güzel yavrusu balıktır bazen de ciğerleri suyla dolmuş insan bedenidir.
zülfü livaneli bu romanında da diğer romanlarında olduğu gibi geçmişte ve günümüzde yaşanan bazı durumlara değiniyor. ama bu sefer serenad ve son ada romanlarındaki gibi düşüncelerini bir kahraman aracılığıyla aktarmıyor, direkt anlatıcı olarak yaşanılanlara değinip eleştiriyor. zülfü livaneli bir yandan kapitalist sistemin kölesi haline gelmiş, para kazanma hırsıyla gözü körleşmiş "büyük" insanların daha çok para kazanma uğruna doğaya verdikleri zararları anlatırken; bir yandan da ailesini, vatanını kaybetmiş biraz da olsa umut ışığı arayan mültecilerin "umut taciri" denilen aşağılık insanlara denk gelmesiyle birlikte yaşanılan hazin sonu anlatıyor.
balıkçı sevgilisi deniz, seri katil deniz... nasıl nitelersem niteleyeyim denizin suçu olmadığını biliyorum. of. keşke çocuklar ölmese, kadınlar ağlamasa... evet, çok ütopik.
iki kadın tek kelime edemeden her şeyi konuşmuşlardı.
zülfü livaneli bu romanında da diğer romanlarında olduğu gibi geçmişte ve günümüzde yaşanan bazı durumlara değiniyor. ama bu sefer serenad ve son ada romanlarındaki gibi düşüncelerini bir kahraman aracılığıyla aktarmıyor, direkt anlatıcı olarak yaşanılanlara değinip eleştiriyor. zülfü livaneli bir yandan kapitalist sistemin kölesi haline gelmiş, para kazanma hırsıyla gözü körleşmiş "büyük" insanların daha çok para kazanma uğruna doğaya verdikleri zararları anlatırken; bir yandan da ailesini, vatanını kaybetmiş biraz da olsa umut ışığı arayan mültecilerin "umut taciri" denilen aşağılık insanlara denk gelmesiyle birlikte yaşanılan hazin sonu anlatıyor.
balıkçı sevgilisi deniz, seri katil deniz... nasıl nitelersem niteleyeyim denizin suçu olmadığını biliyorum. of. keşke çocuklar ölmese, kadınlar ağlamasa... evet, çok ütopik.
iki kadın tek kelime edemeden her şeyi konuşmuşlardı.
devamını gör...
11.
livaneli ile tanışma eserim... size empati duygusunu aşılayan bir etkiye sahip, mülteci konusuna daha farklı bir bakış açısından, daha duygusal bir anlatımla bakmanızı sağlamakta...
devamını gör...
"balıkçı ve oğlu" ile benzer başlıklar
balıkçı
3