dünya klasikleri / roman / edebiyat
9 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

''istediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.''

bülbül adalettir. hakkının yenmemesi gereken masumlardır. ırkçılığa, nefrete, ötekileştirmeye uğrayan herkestir. saksağan ise kitapta zarar veren kişileri simgeler. fakat bu kişilere rağmen bülbülü öldürürseniz ve doğru ile yanlış'ın savaşında ''doğru''yu yok ederseniz, işte bu günahtır.

harper lee tarafından 1960’da yazılmış fakat 1930'lu yılları anlatan çok değerli bir eserdir. dünyadaki ötekileştirilmiş, ön yargıya maruz kalmış insanların kitabıdır. olaylar 9 yaşındaki bir çocuğun bakış açısıyla anlatıldığından samimi ve tatlı bir üslupla yazılıyor fakat yaşanılanlar pek de öyle değil. başta komşusunun evinden çekinen, korkan çocukların yaz tatili anıları anlatılsa da sonrasında hayatın gerçek yüzüyle, o zamanlardaki ırkçı hareketlerle karşılaşıyoruz, fakat 9 yaşındaki scout'un avukat babası atticus bu ırkçılıkla savaşıyor çünkü o zamanlar beyaz adamın dünyasıyla siyah adamın dünyası mahkemede karşılaştığında, galip gelen dünya her zaman beyaz adamınki oluyor. atticus bu haksızlığı biliyor ve çevresindeki insanların ona ne şekilde bakacağını önemsemeden haklı olduğunu bildiği siyah adamın hakkını savunmaya çalışıyor.

tam da bu noktada alttaki alıntıyı paylaşmak uygun olacaktır.

-sen zencileri mi savunuyorsun, atticus?
-elbette savunuyorum. zenci deme, scout. bu kabalıktır.
-okulda herkes öyle diyor.
-bundan böyle o herkesten bir kişi eksilecek.


kitap bana henüz başlamadan kaybettiğimi bilsem bile başlamam gerektiğini bir kez daha gösterdi. çünkü "daha başlamadan yüz yıl önce kaybetmiş olmamız demek kazanmaya çalışmayacağımız anlamına gelmez."
devamını gör...
harper lee tarafından kaleme alınan 1960 yılında yayınlanan pulitzer ödüllü roman.
sel yayıncılıktan çıkan çevirisini beğenmediğim, çeviri nedeniyle hikayenin içine girmekte zorlandığım, konusu oldukça etkileyici harper lee kitabı.
bir tek ben mi böyle hissettim bilmiyorum ama cümleler çok yapay ve gereksiz kelime barındırıyor. anlatım akıcı değil, fazlasıyla birebir çeviri.

atticus finch bugüne kadar okuduğum kitaplarda bende en çok etki bırakan roman kahramanıdır. mükemmel bir baba, saygı duyulası, dürüst, cesur ve insanlara bakış açısı öyle güzel kurgulanmış ki böyle bir insan gerçek hayatta olsa ne kadar güzel olurdu diye düşündüm. çok sevdim çok içselleştirdim bu karakteri.

--- alıntı ---

bizim mahkemelerimizde, beyaz adamın dünyasıyla siyah adamın dünyası karşı karşıya geldiğinde, her zaman beyaz adam kazanır. bu ne kadar çirkin olursa olsun hayatın bir gerçeği.

--- alıntı ---
devamını gör...
1960'da yazılan "bülbülü öldürmek" romanı 1961 yılında pulitzer ödülünü kazandı. 1962' de filmi çekildi ve 3 oscar aldı. kitap 40 milyon basılmış ve 40 dile çevrilmiştir bu kitabın ilginç bir hikayesi var.
tutkusu yazarlık olan harper lee bir havayolu şirketinde reseptsiyonist olarak çalışır fakat işinden dolayı yazı yazmayı çok istemesine rağmen zaman ayrıramıyordu. 1956 yılında arkadaşları tarafından noel gününde bir hediye aldı. arkadaşları harper'ın en büyük hayalini bildikleri için ve bunu gerçekleştirmesi için 1 yılık maaşına denk olan parayı kendi aralarında toplayarak ona hediye etmişler. ancak tek bir şartları vardı. bu yeni yılı kitap yazmaya ayırmasını istiyorlardı. harper da gerçekten yeni yılını kitabına adadı ve "bülbülü öldürmek" kitabını kaleme aldı.
devamını gör...
kitap ilk olarak ana karakterin yetişkinlik yıllarını temel alacak, çocukluk yıllarına flashbackler ile atıfta bulunacak şekilde tasarlanmıştır. ancak editörün inisiyatifiyle kitabın ilk versiyonu bir kenara bırakılarak çocukluk yıllarının temel alındığı ikinci bir versiyon hazırlanmış, hepimizin bildiği bülbülü öldürmek bu şekilde ortaya çıkmıştır. kitabın ilk taslağı (bkz: go set a watchman) ise kitabın başarısından seneler sonra yayımlanmıştır. bana göre bu açıdan bülbülü öldürmek, editör dokunuşunun bir kitabı nasıl kökünden etkileyebileceğinin de kanıtıdır.
devamını gör...
harper lee' nin romanının ilk adı ‘atticus’ dur. fakat, kitabın yazarı lee, kitabın ismini sadece bir karaktere bağlamanın son derece sınırlandırıcı olduğunu düşünerek kitabın ismini değiştirmiş.
devamını gör...
ahmet haşim:" şiiri manası için ameliyat masasına yatırmak, bülbülü eti için öldürmeye benzer." demiştir.
bülbül müziğin, aşkın, ıstırabın, duygunun sembolü. öldürülmesi en anlamsız varlık olarak görülür bu nedenle.
tüm bunlardan bağımsız olarak bülbülü öldürmek ve devam kitabı tespih ağacının gölgesinde yazarın kendi yaşam öyküsünden izler taşır. yazar harper lee romandaki dill karakterini yaratırken çocukken kapı komşuları olan in cold blood ve breakfast at tiffany's romanlarının yazarı truman capotedan esinlenmiştir. ırkçılık üzerine sözlerini ajitasyonuz, duru bir anlatımla yapar. pultizer ödüllü eserin yayımlandığı 1960'lı yıllardan beri çok okunanlar listesinde her zaman yer bulabilmiş olması duru ve özgün anlatımının gücü olmalıdır.


"istediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”
devamını gör...
edebiyat ve okuma kulübü ile beraber okuduğumuz harper lee romanıdır.

kitap yürek burkan ciddi ve vahim olayları çocukların gözünden anlatıyor. burada önemli ve asıl vurgulanmak istenen nokta çocukluk ve çocuk saflığı.
bülbül masumiyeti anlatıyor. hiç bir şeye hiç kimseye zararı olmayan bülbülü öldürmek günahtır.

harper lee sosyal hiyerarşi, ırk ayrımcılığı, çocuk eğitimi gibi konuları insanın içini burkacak bir şekilde anlatmış.
kitap anlatmak istediği meseleyi çok net şekilde anlatıyor ve bunu masumiyet, çocukluk gibi kavramlar üzerinden yapıyor. zaten ödül almış bir eser.

bu kitabı dönemine göre ele almak gerekiyor bence. haksızlık ırkçılık gibi konuları bir sürü anlatan klasik hikaye vardır ama bülbülü öldürmek çok çarpıcı bir eser. kitaptaki bülbüller metni daha çarpıcı kılıyor.
harper lee kendisi hukukçu birisi olduğu için kitaptaki matematiği mantıklı ve sağlam bir şekilde ele almış.

ayrıca kitapta hoşuma giden bir detay önsözü oldu. kendisi şöyle bir önsöz eklemiş.

bülbülü öldürmek’te giriş bölümü yok çok şükür. bir okur olarak giriş
bölümlerinden nefret ederim. bana göre, önsözler ancak, yazarın ölümünden
ve eserin yayımlanmasından çok uzun yıllar sonra yeniden basılan romanlara
yakışır. her ne kadar bülbülü öldürmek yazılalı çok zaman geçmiş olsa da,
51 yıldır baskısı hiç tükenmedi ve geçen yıllar içinde çok sessiz kalmış
olsam bile, ben de henüz hayattayım. önsözler kitaptan zevk almayı engeller,
beklentinin heyecanını öldürür, insanı hayal kırıklığına uğratır. önsözlerin
tek iyi yanı, bazı durumlarda romanın yaratacağı şoku ertelemesidir. bülbülü
öldürmek anlatması gereken şeyleri hâlâ tek başına anlatıyor; yıllardır
herhangi bir başlangıca ihtiyaç duymadan yaşamayı da başardı.


bence bu kitap ve pal sokağı çocukları kardeş kitap olmalı ve herkes okumalı okutturmalı. herkese tavsiye ederim.
not: edebiyat kulübündeki arkadaşlar henüz bitirmediler ama bitirdikleri zaman bu başlığın altı panayır olacak panayır.
devamını gör...
ırkçılığın, ayrımcılığın ne olduğunu ve neden olmaması gerektiğini anlatan kitaptır. güzel, masum bir kitaptır. not:tespih ağacının gölgesinde kitabı ne yazık ki bende aynı etkiyi yaratmamıştır.
devamını gör...
harper lee eseri.
edebiyat ve okuma kulübü ile beraber okuduğumuz kitaptır.
tom'un siyahi olmasından dolayı gördüğü muamele, haksız suçlamaya maruz kalması, ırkçılık ve insanların ne kadar adaletsiz, acımasız olduğunu anlatan güzel bir eser.
atticus en sevdiğim ve gıpta ettiğim karakter oldu. çocuklarıyla olan ilişkisi, doğru olanın peşinden gitmesi, sonuçları ne olursa olsun haksızlığa uğrayanın yanında olması ve baskılara rağmen yılmaması saygı duyulası.
tom robinson'un gördüğü muamele, yapmadığı bir suçun insanlar tarafından kesin yapmıştır diye düşünülmesi, biz insanların birbirimizi ne denli acımasızca ezebileceğimizi ve birbirimize önyargıyla yaklaştığımızı göstermiştir.
atticus'un tom robinson'u cesurca savunması beni kendine hayran bırakmıştır. şu an bulunduğunuz düzende de bazı şeyleri değiştirebilmek için atticus gibi olmamız gerekir aslında. elbette zordur, bedelleri çoktur atticus gibi olmanın.
ayrıca kitabı scout'un bakış açısından okuyarak bir çocuğun masum, kendine ait düşüncelerini görmüş oluruz.
ilk okumaya başladığımda sıkıcı gelse de daha sonra akıcı şekilde ilerlediğim bir kitap oldu.
boo radley karakteri de kitapta ilgimi çeken isimlerden oldu.
"sadece bir tür insan varsa, neden birbirleriyle anlaşamıyorlar? eğer hepsi aynıysa, neden birbirlerini küçümsemek için kendi yollarından çıkıyorlar? scout, sanırım bir şeyi anlamaya başlıyorum. sanırım boo radley'in bu kadar zaman neden evde kapalı kaldığını anlamaya başlıyorum. çünkü içeride kalmak istiyor."
ayrıca bülbülü öldürmek kitabının filmi ve tespih ağacının gölgesinde adlı ikinci bir kitabı var.
kitap birçok sorunu ele alması açısından olsun, bir çocuğun bakış açısını anlamak açısından olsun kesinlikle okunması gereken bir eser. kalemine sağlık harper lee.

birkaç alıntı

"-sen zencileri mi savunuyorsun, atticus?
-elbette savunuyorum. zenci deme scout. bu kabalıktır.
-okulda herkes öyle diyor.
-bundan böyle o herkesten bir kişi eksilecek."

"atticus, sıfatları çıkarırsan gerçekler kalır dedi."

"ama bazen bir adamın elindeki incil, babanın elindeki viski şişesinden daha tehlikeli olabilir."

"insanlar genelde neyi görmek istiyorlarsa onu görürler, neyi duymak istiyorlarsa onu duyarlar."

"başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır."

"gerçek olması doğru olduğu anlamına gelmez."

"küçük bir çocuğun gözünde yalan yoktur. çocuklar gördüklerinin ve hayal dünyalarının içinde yaşarlar ve onlar her şeyi yalansız görürler. bizler içimizdeki bütün kötülükleri onlara aşılamakla en büyük görevi üstleniyoruz."
devamını gör...
bir babanın çocukların yetişmesindeki en güzel örneği barındıran eser. siyahilere uygulanan zulmün iç yüzü. beyazın tüm hatalarına paravan olarak renkleri kullandığının bir delili daha. avrupa’nın süslü yüzünün arka planında ten rengine olan ötekileştirme. bir sosyolojinin roman tanımıdır. okunmalıdır.
devamını gör...
okumaya çok geç kaldığım harper lee romanı.
ırkçılık, eşitlik konularında yazılmış en nahif, en insancıl kitaplardan biri. bu konuları küçük bir kız çocuğunun gözünden anlatması bir yana anlatırken çocuk yetiştirme üzerine ipuçları vermesi ise kitabı çok başka yerlere taşıyor.

yaşlı ve hasta bir kadının morfine bağımlı olmamak için verdiği mücadeleyi anlatırken aşağıdaki ifadeyi kullanmıştır yazar.

mertlik, baştan bitik olduğunu bilip de çabalamak, olacakları göğüsleyebilmektir. binde bir kazanırsın ama kazandığın da olur.

ve günümüzün bence en büyük problemlerinden biri olan bireysel silahlanma hakkında söyledikleri ise şöyledir;

silah taşımak başkalarına vur emri çıkarmaktır

bu kitap verdiği toplumsal mesajlarla bana the life of david gale filmini hatırlattı. bazen inanmak istediğimiz gerçekler, en gerçek yalanlar oluyor ne yazık ki.

severek okuyacağınız akıcı bir kitap.
devamını gör...
uzun zamandır okumak istediğim, birkaç gün önce de çok sevdiğim biri sayesinde okuma fırsatı bulduğum harper lee'nin dokuz yaşındaki bir kız çocuğunun samimi üslubuyla anlattığı şaheseri.


scout, abisi, babası ve doğduğundan bu yana evlerinde kalan calpurnia isimli hizmetlileriyle birlikte yaşamaktadır. başlarda tek derdi öcü radley ismi konulan ve de yaşadıkları yerde korkutucu rivayetlerle nam salmış olan komşuları ile uğraşmaktır ancak mahkemenin babasına verdiği bir dava sonucu monoton günlerine heyecan eklenir. dava; siyahi bir adamla alakalı ağır suçlamalar barındıran bir davadır. tom robbinson'ın beyaz bir kıza tecavüz ettiği yönündeki iddialarla uğraşmaktadır atticus.


harper lee halen dahi insanlar üzerindeki etkisini yitirmemiş olan ırkçılığı muhteşem şekilde anlatmasıyla birlikte okuyucuları başka konularda da etkiledi bana kalırsa. kimsenin bahsetmediği bir diyalog vardı mesela, jem ve dill arasında geçiyor;


"galiba ben büyüyünce soytarı olacağım." dedi dill. jem'le ikimiz yürümeyi bıraktık.
"evet, efendim, bir soytarı," dedi. "dünyada başka insanlar için yapabileceğim hiçbir şey yok, gülmekten başka, işte ben de bu yüzden bir sirke katılıp gülmekten öleceğim."

"ters söylüyorsun, dill," dedi jem. "soytarılar kederlidir, insanlar onlara gülerler."

"e, ben de yeni bir tip soytarı olacağım. sirkin ortasında durup insanlara güleceğim."


burada insanların ne kadar gülünç durumda olduğunu sekiz yaşındaki bir çocuktan öğrendik. bilemiyorum, belki de abartıyorumdur ancak altını çizdiğim sayılı diyalogtan biriydi.
bir de jem'in scout'a "kız gibi davranma!" demesi çok zoruma gidiyordu. bir yerde artık dayanamadım ve "o zaten bir kız şapşal!" dedim sinirle. konuyla alakası yok, evet ama yazarın kitaba neden böyle bir ifade yerleştirdiğini merak etmedim desem yalan olur.

velhasıl kelam tavsiye ettiğim, edeceğim, edilmesini ısrarla savunduğum bir romandı. okuyun, okutturun.

birkaç alıntı;
-"bir adamın rengi ne olursa olsun, kendisine adil davranılması gereken tek yer mahkeme salonudur."

-"insanlar kendilerinden daha çok şey bilen birini çevrelerinde görmekten hoşlanmazlar. sinirlenirler. doğru konuşarak onları değiştiremezsin, kendileri öğrenmek istemelidir, onlar öğrenmek istemiyorlarsa bir şey yapamazsın, ya çeneni kapar ya da onlar gibi konuşursun."

-"gerçek cesaretin ne olduğunu görmeni istiyordum, gerçek cesaretin eli tüfekli bir adamla ilgisi olmadığını. daha başlamadan yenildiğini bile bile başlamak ve her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar devam etmek olduğunu."
devamını gör...
kanaatimce "kralın giyinik olmadığı" kitaplardan biri. herkesin sözleşmiş gibi öve öve bitiremediği söz konusu romanı okumaya başladığımda "bu nedir arkadaş?" demekten kendimi alamamıştım ve aklıma yıllar önce berna laçin'in sunduğu çocuktan al haberi programı gelmişti. hani o programda büyümüş de küçülmüş yumurcaklar kendilerine sorulan soruları yanıtlar, bazen doğaçlama öyküler uydururlardı. bülbülü öldürmek de işte o çocuklardan birinin anlattığı hikâyenin yazıya geçirilmesiyle meydana gelmiş sanki. ben, öz yeğenimin yaptığı yaramazlıkları, komşu çocuklarıyla maceralarını, mahallesindeki peri masallarını can kulağıyla dinleyemiyorum. işim yok 355 sayfa boyunca ne kültürüne ne adetlerine aşina olduğum bir kız çocuğunun anlattığı öyküyü mü dinleyeceğim? üstelik ne şeker portakalı'ndaki zeze'nin -görece- samimiyeti ne de küçük prens'in felsefesi mevcut. "sonra beti'yle duvardan atladık. o sırada coni dizini çarptı ve laf aramızda canı çok yandı ama belli etmek istemedi. bana sorarsanız bayım, ağlamak üzereydi fakat dişlerini sıktı. o kadar sıktı ki gıcırtısını rahatça duyabilirdiniz ihihi." nasıl, iyi uydurdum mu?

ha, ırkçılığa değiniyormuş. abd'de siyahlara yapılan kötü muameleyi bülbülü öldürmek'ten öğreneceksek vay hâlimize. amerikan edebiyat ve sinema tarihinde siyahlara uygulanan ayrımcılık ve ırkçılıkla alakalı eserlere "geçin la sıraya" desek, bülbülü öldürmek "sen beni öne al, bir onluk veririm" diyerek ancak ortalarda yer alabilir. ayrıca "sakın bülbülü öldürme, ama saksağan öldürmek serbest" demek de nedir arkadaş? ankara demetevler'de "krriiikk" diye her sabah 6'da uyandıran hariç hiçbir saksağanı öldürmeyi düşünmedim. hiç unutmam, askerdeyken yağmurlu bir günde nöbet tutuyorum. bir baktım, saksağanın teki dala konmuş gagasındaki cevizi aşağı bırakıyor. sonra aşağı inip cevizi alıyor ve aynı hareketi defaatle tekrarlıyor. cevizi kırmayı başarana kadar devam etti. gerek zekasını gerekse azmini daha nasıl ispatlasın? üstelik gayet tatlı, siyah ve beyazın zarafetini üzerinde taşıyan, yeşil-mavi tonda göz alıcı bir kaşeyle damgalanmış hayvancağızları niye öldürmeyi salık veriyorsun, hayırdır. ekinleri yiyor diye mi? yesin ulan. hatta fabrikatör fehmi bey'in deyimiyle "hepiniz ölün be!"

not: 1962 yapımı sinema uyarlaması gayet iyiydi. zaten filmin güzel olması yukarıda bahsettiğim üslup ve anlatım probleminin düzeltilmesinden kaynaklanıyor. (ayrıca gregory peck'in oynadığı bir film kötü olabilir mi?)
devamını gör...
harper lee tarafından yazılan roman. üç sene önce okumuştum ama hala bu alıntıları okuduğumda bana aynı duyguları hissettiriyorlar. ayrıca atticus her zaman en sevdiğim karakterlerden biri olarak kalacak.


"tabi bunu düşünmeye hakları var, düşüncelerine saygı gösterilmesini istemekte de haklılar," dedi atticus, "ama başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insan vicdanıdır."



"sana anlatmam için bana bir şans verecek misin? sana laf yetiştirmek istemiyorum, anlatmak istiyorum."
devamını gör...
başucu eserlerimden bir tanesi diyebilirim. kesinlikle okunması gereken eserlerden biridir.
harper lee'nin hakkı, hukuku, vicdanı bir çocuk ağzıyla anlattığı romanıdır.
ıki defa okudum ve ilerleyen zamanlarda tekrar okumayı düşündüğüm bir romandır. hatta filmi bile vardır. hem okuyun hem de izleyin derim.
devamını gör...
az önce açıp bir kaç sayfa okuduktan sonra beğenmediğim kitap. belki çevirisi kötü bilmiyorum ama sürekli cümleyi bitirip tekrar başlatmak bana itici geldi. okuyan herkes beğenmiş gibi okuyabilirsem. burayı yenilerim.
devamını gör...
adalet, eşitlik, insan hakları ve yargı tarafsızlığı gibi güzel konulara değinen bir kitaptır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde beyaz/anglo-sakson ve protestan bir amerikan kasabasında afro bir adamın haksız yere suçlanması üzerinden önyargılar, riyakârlık, sınıf ve ırk çatışmalarıyla beslenen öyküsünü anlatır.
6 yaşında bir 'erkek fatma' olan scout ve onun idealist avukat babası atticus karakterleri oldukça göz alıcıdır.
bir zamanlar adalet akademisi'nin 'hukuk ve edebiyat' dersinde adaylara sokratik diyaloglarla sunmuştum.az roman okusunlar da insanlıktan çıkmasınlar diye. ama yönetimi devralan çomarlar önce bu eseri sınav konularından çıkarıp, yerine abdülhamit'le ilgili dandik bir kitabı koydular. sonra da bu dersi tamamen kaldırdılar.
90 yıllık bir yaşam sürdüren yazarın tek romanı iken, ölümüne yakın ilk anlatının devamı niteliğinde 'tespih ağacının gölgesinde' yayımlanmıştır. bence o roman da okunmalıdır.
devamını gör...
harper lee'nin kaleme aldığı ve yayınlandığı dönemde (1960) büyük ses getiren romanıdır. ayrıca yazarımızın ilk kitabı olarak da bilinir. geçmiş yıllarda karşılaştığı olayı roman konusu yapan harper bu kitapla bir çok ödülünde sahibi olmuştur.

bu kitapta bir öncelik belirtmem gerekirse o da kitap da yer alan sevgili karakterimiz atticus finch'dir. hem babalık hem avukatlık konusunda çok güzel bir karakter bütünlüğü oluşturmuş.

kitap sevgili attcus'un iki çocuğundan biri olan scout adında ki küçük kızının gözünden anlatılıyor. kitap da yaramaz kızımızın günlük hayatı yer almakla birlikte bir gün babasının görevlendirildiği davayla hayatlarına akışını, insanların onlara olan davranışlarının zaman içerisinde nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor.

sevgili avukatımızın görevlendirildiği davadan kendisi de tedirgin olsa da, idealist olan avukatımız davayı savunmakla yükümlüdür. dava dönemin şartları altında oldukça zorlayıcıdır çünkü ortada savunması gereken kişi tecavüzle suçlanan bir zencidir. bir şey yapmamış olduğu halde suçlu görünen karakterimizin ( tom robinson ) ten rengi de davanın daha da zorlayıcı hale gelmesini sağlıyor. bu da bizlere aslında o dönemde yaşayan insanların uğradığı ırkçılığı hem yetişkinlerin hem de çocukların gözünden nasıl göründüğünü ve ten rengi koyu olan insanların üstüne ne kadar kolay bir şekilde suç atılabildiğini gösteriyor. sevgili karakterimiz tom bir suçu olmadı herkes tarafından bilindiği halde sırf ten rengi yüzünden hapiste olmaktan ve hayatının diğer beyaz insanların kararına kalmasından korkup, tedirgin olduğu için bir gün kaçmaya çalışırken vurularak hayatını kaybeder.

verimli, çok güzel bir kitap.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"bülbülü öldürmek" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim