#ödüllü filmler
türkçe adı: sorun yaratan adam
yönetmen koltuğunda jens lien'ın oturduğu ve ona birçok ödül getiren, 2006 norveç yapımı komedi ve dram filmidir. konusunda; 40'lı yaşlarında olan andreas isimli bir karakterin farklı bir kente yerleşerek yaşadıkları ele alınmaktadır. burada herkes anlamsız biçimde hayatından çok memnundur ve yeni gelen bu yabancının sürekli sorular sorması bu şehirdeki insanların huzurunu kaçıracaktır.
yönetmen koltuğunda jens lien'ın oturduğu ve ona birçok ödül getiren, 2006 norveç yapımı komedi ve dram filmidir. konusunda; 40'lı yaşlarında olan andreas isimli bir karakterin farklı bir kente yerleşerek yaşadıkları ele alınmaktadır. burada herkes anlamsız biçimde hayatından çok memnundur ve yeni gelen bu yabancının sürekli sorular sorması bu şehirdeki insanların huzurunu kaçıracaktır.
*cannes film festivali (2006)- acid ödülü [jens lien]
*montreal yeni sinema festivali (2006)- quebec film eleştirmenleri özel mansiyon ödülü [jens lien]
*cinequest san jose film festivali (2007)- maverick ruhu ödülü [jens lien]
*fantasporto (2007)- uluslararası fantastik film özel mansiyon ödülü [jens lien]
*göteborg film festivali (2007)- fipresci ödülü
film toplam 26 ödüle sahiptir.
*montreal yeni sinema festivali (2006)- quebec film eleştirmenleri özel mansiyon ödülü [jens lien]
*cinequest san jose film festivali (2007)- maverick ruhu ödülü [jens lien]
*fantasporto (2007)- uluslararası fantastik film özel mansiyon ödülü [jens lien]
*göteborg film festivali (2007)- fipresci ödülü
film toplam 26 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "kernel panic" tarafından 20.12.2020 20:09 tarihinde açılmıştır.
1.
cannes film festivalinde ödül rekortmeni filmlerden biridir. bir senarist ve yönetmen olarak sinemaya bakış açımı değiştirdi diyebileceğim filmdir.
bu filme distopya deyip geçmek senariste büyük haksızlık olur. bu konuya spoiler kısmında değineceğim. senaryodaki alt metinler inanılmaz. çok zekice bir anlatım var. mekanlar çekimler gerçekten iyi. oyunculuk muhteşem. film bir adamın distopik bir kasabadan kaçmaya çalışması gibi görünse de alt metin çok daha derin.
filmin ilk sahnesindeki öpüşme sahnesi o kadar çok şey anlatıyor ki. robotik bir öpüşme duygusuz. bir adam cennete gelmiş ve ona bir huri verilmiş diyelim. film ölüp cennete gelen ve burada mutlu olamayan bir adamı anlatıyor alttan alttan. filmdeki herkes genç yetişkin. tam cennete olacağı gibi. adamın her isteği oluyor. istediği tüm kadınlarla birlikte oluyor ama aşık olduğu ya da hoşlandığı kadının da her istediği erkekle birlikte olması canını sıkıyor karakterimizin. filmde hiç çocuk yok. ayrıca şarap içiyorlar sarhoşluk vermiyor. daha binlerce ayrıntıyı dikkatli izleyenler görecektir. ayrıca yaralanınca hemen iyileşme ve parmak sahnesi var. tramvayın altında kalıp ölmemek.
bu filme distopya deyip geçmek senariste büyük haksızlık olur. bu konuya spoiler kısmında değineceğim. senaryodaki alt metinler inanılmaz. çok zekice bir anlatım var. mekanlar çekimler gerçekten iyi. oyunculuk muhteşem. film bir adamın distopik bir kasabadan kaçmaya çalışması gibi görünse de alt metin çok daha derin.
filmin ilk sahnesindeki öpüşme sahnesi o kadar çok şey anlatıyor ki. robotik bir öpüşme duygusuz. bir adam cennete gelmiş ve ona bir huri verilmiş diyelim. film ölüp cennete gelen ve burada mutlu olamayan bir adamı anlatıyor alttan alttan. filmdeki herkes genç yetişkin. tam cennete olacağı gibi. adamın her isteği oluyor. istediği tüm kadınlarla birlikte oluyor ama aşık olduğu ya da hoşlandığı kadının da her istediği erkekle birlikte olması canını sıkıyor karakterimizin. filmde hiç çocuk yok. ayrıca şarap içiyorlar sarhoşluk vermiyor. daha binlerce ayrıntıyı dikkatli izleyenler görecektir. ayrıca yaralanınca hemen iyileşme ve parmak sahnesi var. tramvayın altında kalıp ölmemek.
devamını gör...
2.
film metaforlarla dolu olduğundan birçok kişi farklı anlamlar çıkarabilir ama bence filmin ana teması salt iyi olanın, iyiliği yok etmesidir.
yani kötü olmadan iyiyi hissedemeyiz ve iyi artık rutinleşirse iyi olanı hissetmek veya ondan haz almak mümkün değildir.
(bundan sonrası biraz --- `spoiler` --- içerebilir.)
ütopik bir şehre gelen andreas için şehirde her şey onun için iyidir. hemen işe girer çalışma ortamı iyidir insanlar arkadaş canlısı ve kibardır. kadınlara ulaşmak kolaydır. maddi manevi bir kötülük veya sorun çekmez. ancak bu iyi olma durumu o kadar rutinleşir ki ortada iyi olma hali kalmaz.
bir mekanda alkol içen kişinin tuvalette alkol aldığı için sarhoş olmadığından yakındığını fark eden andreas bunun farkına ancak o yakındıktan sonra varır. burada gösterilmek istenen normal hayatımızda da fazla alkol kullanan birinin alkol toleransının yükselmesi nedeniyle çok zor sarhoş olmasıdır. yani insan iyi olana tolerans geliştirir ve bir süre sonra iyi olsa bile iyi olduğunun farkında olamaz, boşluğa düşer ve arayışa girer.
andreas, kadınlarla flörtleşir ve bir kadınla aynı evde yaşamaya başlar ardından başka bir kadına aşık olur biraz kaçamak yapsa da sonunda birlikte olduğu kadına başkasına aşık olduğunu söyler. kadınsa buna karşılık olarak ctesi gecesi misafirlerin geleceğini ve ayrılmak için beklemesinde faydası olduğunu söyler. yani andreas, neo liberal kültürde başka insanlara sunulacak bir metadan başka bir şey değildir. bu kadından ayrılan andreas aşık olduğu kadına durumu anlatır ve kendisi için ayrıldığını söyler. kadınsa bunu yapmasına gerek olmadığını zaten kendisinin birçok kişi ile birlikte olduğunu söyler. andreas bunun karşısında duygusal olarak yıkılır. burada esasen öznelerin birçok hale gelip nesneleşerek modern toplumda insanların topluluklar içerisinde yalnız kalmasına dem vurulur. ardından andreas kendini trenin altına atar tren üzerinden defalarca geçsede ölmez acı veya ızdırap çekemez. yüzü gözü kanlı bir şekilde eve gider. eve gittiğinde, evdeki kadın bu duruma aldırış etmez ve arkadaşının onları go-karta davet ettiğini söyler.
andreas yine ofisinde düşünceli bir şekilde otururken güler yüzlü patronu ofisine girer ve sorunun ne olduğunu sorar. andreas, çocukları ve sıcak çikolata içmeyi özlediğini söyler. patronu aceleyle odadan çıkar.
yarınına andreas kibar bir şekilde işten kovulur ve yerine hemen yeni biri bulunur.
sistemi eleştirmeye başlayan andreas hemen toplum tarafından ötekileştirilir.
andreas burada huzuru bulamadığının farkına varır.
ve tuvaltte sarhoş olamadığından yakınan adamın odasında duvardan bir ışık geldiğini fark eder orayı kazmaya çalışıp oradaki ışığa varmaya çalışır. duvardaki delik vajina şeklindedir burada insanın ana rahmine ulaşma isteği metaforu vardır. insan, ancak orada huzurlu ve iyi olabilir. yani iyiyi ve kötüyü hissetmediği veya algılamadığı yerde.
andreas, duvarı kazarken diğer insanlar bir koku alıp kazılan yerin etrafına toplanırlar. andreas duvarı kazdığında tarafa sadece elini uzatabilir elini uzattığı yer bir mutfaktır ve mutfaktan eliyle sadece bir dilim pasta alabilir ve o sırada yakalandığı halde bu pastayı iştahla yer çünkü o pasta kötünün de olduğu bir yerdedir yani iyiyi var eden hissedebileceğiniz bir yerdedir. diğer insanlar yaşadıkları şehirde pasta olmasına rağmen ancak o pastanın kokusunu alabilirler. çünkü rutinleşen ve alışılan iyi artık iyi olmaktan çıkar. ve andreas yakalanır geldiği otobüsün arka kısmına atılır ve yolda sarsılarak gider o sarsılarak giderken ilişki kurduğu kadınların ve arkadaşlarının onun yerine hemen başka birini bulduğunu gösteren kesitler gösterilir andreas bir meta konumundadır ama onun yerinde olan insanlarda birer meta konumundalardır fakat henüz farkında değillerdir. konfor alanından çıkmaya başlamıştır en sonunda otobüs durur ve andreas ayağıyla kapağı iterek içinde bulunduğu yerden dışarı çıkar dışarısı karlı ve soğuktur andreas artık konfor alanından ve monotonluğundan çıkmıştır kötü şeyleri hissedebilip acı çekebiliyordur artık iyi olanı da hissedebilecektir.
yani kötü olmadan iyiyi hissedemeyiz ve iyi artık rutinleşirse iyi olanı hissetmek veya ondan haz almak mümkün değildir.
(bundan sonrası biraz --- `spoiler` --- içerebilir.)
ütopik bir şehre gelen andreas için şehirde her şey onun için iyidir. hemen işe girer çalışma ortamı iyidir insanlar arkadaş canlısı ve kibardır. kadınlara ulaşmak kolaydır. maddi manevi bir kötülük veya sorun çekmez. ancak bu iyi olma durumu o kadar rutinleşir ki ortada iyi olma hali kalmaz.
bir mekanda alkol içen kişinin tuvalette alkol aldığı için sarhoş olmadığından yakındığını fark eden andreas bunun farkına ancak o yakındıktan sonra varır. burada gösterilmek istenen normal hayatımızda da fazla alkol kullanan birinin alkol toleransının yükselmesi nedeniyle çok zor sarhoş olmasıdır. yani insan iyi olana tolerans geliştirir ve bir süre sonra iyi olsa bile iyi olduğunun farkında olamaz, boşluğa düşer ve arayışa girer.
andreas, kadınlarla flörtleşir ve bir kadınla aynı evde yaşamaya başlar ardından başka bir kadına aşık olur biraz kaçamak yapsa da sonunda birlikte olduğu kadına başkasına aşık olduğunu söyler. kadınsa buna karşılık olarak ctesi gecesi misafirlerin geleceğini ve ayrılmak için beklemesinde faydası olduğunu söyler. yani andreas, neo liberal kültürde başka insanlara sunulacak bir metadan başka bir şey değildir. bu kadından ayrılan andreas aşık olduğu kadına durumu anlatır ve kendisi için ayrıldığını söyler. kadınsa bunu yapmasına gerek olmadığını zaten kendisinin birçok kişi ile birlikte olduğunu söyler. andreas bunun karşısında duygusal olarak yıkılır. burada esasen öznelerin birçok hale gelip nesneleşerek modern toplumda insanların topluluklar içerisinde yalnız kalmasına dem vurulur. ardından andreas kendini trenin altına atar tren üzerinden defalarca geçsede ölmez acı veya ızdırap çekemez. yüzü gözü kanlı bir şekilde eve gider. eve gittiğinde, evdeki kadın bu duruma aldırış etmez ve arkadaşının onları go-karta davet ettiğini söyler.
andreas yine ofisinde düşünceli bir şekilde otururken güler yüzlü patronu ofisine girer ve sorunun ne olduğunu sorar. andreas, çocukları ve sıcak çikolata içmeyi özlediğini söyler. patronu aceleyle odadan çıkar.
yarınına andreas kibar bir şekilde işten kovulur ve yerine hemen yeni biri bulunur.
sistemi eleştirmeye başlayan andreas hemen toplum tarafından ötekileştirilir.
andreas burada huzuru bulamadığının farkına varır.
ve tuvaltte sarhoş olamadığından yakınan adamın odasında duvardan bir ışık geldiğini fark eder orayı kazmaya çalışıp oradaki ışığa varmaya çalışır. duvardaki delik vajina şeklindedir burada insanın ana rahmine ulaşma isteği metaforu vardır. insan, ancak orada huzurlu ve iyi olabilir. yani iyiyi ve kötüyü hissetmediği veya algılamadığı yerde.
andreas, duvarı kazarken diğer insanlar bir koku alıp kazılan yerin etrafına toplanırlar. andreas duvarı kazdığında tarafa sadece elini uzatabilir elini uzattığı yer bir mutfaktır ve mutfaktan eliyle sadece bir dilim pasta alabilir ve o sırada yakalandığı halde bu pastayı iştahla yer çünkü o pasta kötünün de olduğu bir yerdedir yani iyiyi var eden hissedebileceğiniz bir yerdedir. diğer insanlar yaşadıkları şehirde pasta olmasına rağmen ancak o pastanın kokusunu alabilirler. çünkü rutinleşen ve alışılan iyi artık iyi olmaktan çıkar. ve andreas yakalanır geldiği otobüsün arka kısmına atılır ve yolda sarsılarak gider o sarsılarak giderken ilişki kurduğu kadınların ve arkadaşlarının onun yerine hemen başka birini bulduğunu gösteren kesitler gösterilir andreas bir meta konumundadır ama onun yerinde olan insanlarda birer meta konumundalardır fakat henüz farkında değillerdir. konfor alanından çıkmaya başlamıştır en sonunda otobüs durur ve andreas ayağıyla kapağı iterek içinde bulunduğu yerden dışarı çıkar dışarısı karlı ve soğuktur andreas artık konfor alanından ve monotonluğundan çıkmıştır kötü şeyleri hissedebilip acı çekebiliyordur artık iyi olanı da hissedebilecektir.
devamını gör...
3.
norveç ve izlanda ortak yapımı, bizde "sorun yaratan adam" ismiyle anılan tuhaf bir komedi filmi. ingilizce ismi ise the bothersome man'dir.
epey bilinen amerikan filmi idiocracy'ye benzer bir film diyebiliriz bu yapıma, her yönden olmasa da; zaten ikisi de aynı sene (2006'da) gösterime girmiştir.
kuzey avrupa sinemasıyla ilgiliyseniz ve henüz izlemediyseniz, bu filmi kaçırmamanızı tavsiye ederim. eğer bu soğuk bölgenin sinemasına uzaksanız ve bir yenilik yapmak isterseniz, bu filmle ısınma turunuza çıkabilirsiniz.
elbette burada amerikan mizahı beklememelisinizdir ama "nordik" mizah da kendince çok iyi olabilir, bu filmde görülebileceği gibi.
epey bilinen amerikan filmi idiocracy'ye benzer bir film diyebiliriz bu yapıma, her yönden olmasa da; zaten ikisi de aynı sene (2006'da) gösterime girmiştir.
kuzey avrupa sinemasıyla ilgiliyseniz ve henüz izlemediyseniz, bu filmi kaçırmamanızı tavsiye ederim. eğer bu soğuk bölgenin sinemasına uzaksanız ve bir yenilik yapmak isterseniz, bu filmle ısınma turunuza çıkabilirsiniz.
elbette burada amerikan mizahı beklememelisinizdir ama "nordik" mizah da kendince çok iyi olabilir, bu filmde görülebileceği gibi.
devamını gör...
4.
süper sağlam, yorucu olmayan, müzikleri harika olan, 1 kuzey avrupa ve moderen toplum eleştirisi bombardımanı yapan jens lien filmi. metaforları zorlama değil, olayın akışında gayet yerli yerinde lakin ki elmalı turta (yasak meyve) hariç. orası bayağı bir zorlama gibiydi şahsen. bi filmde derinlik olması için illa dini bir göndermeye ihtiyaç duymak.. baydı agam 2006 olsa bile..
devamını gör...
5.
filmin başlangıcında hayatı, geçmişi hakkında hiçbir şey bilmeden başrolü metronun içinde görürüz. o an için bize sebepsizce gelen bir şekilde trenin raylarına atlar, biz her şeye yabancıyızdır. fakat adamın bir bunalım hâli yaşadığını fark ederiz, sebebini çözmek ise filmin devamına kalır. gözlerini açtığında bizim eskisini bilmediğimiz ama yenisi görebileceğimiz hayatına onunla birlikte adapte oluruz. karakter hayatının iyi olmasından mütevellit, ancak iyiyi karşılaştırmalı olarak betimleyemeyiz; çünkü içine geldiği hayattan öncesine dair bir bilgimiz yok, olanlara aldırmadan yaşamaya devam eder. her şey güzeldir, insanlar kibar ve yaşam standartları oldukça iyidir. ancak mükemmel iyiyi öldürür derler, başka bir deyişle de rahat batması olabilir.
kendisine çizilen sınırları fark ettiğinde bunun dışına çıkmanın merağı içini sarar. insanların rutinini bozmak ister, dayatılanı kabul etmeme huyu etrafını sarar. ancak baş kaldırmanın büyük bir bedeli vardır. bu sabeple yine kendisini tren raylarının üzerinde görürüz. kendisini yine o raylara atar, ancak anlık olarak kalkmaya çalışır. bu anlık tepki her birimizde vardır. elindekileri kaybetmekten korkan bir tavır içindedir ama zaman affetmez, tren ona çarpar. sabaha kadar oradan oraya sürüklenir, acı çeker ama bu asla son bulmaz. değişim acımasızdır ve konak olduğu yerde büyük etkiler bırakır. bunu fark ettiğinde artık kendine bir yol çizer: kurtulmak.
kurtuluş belki de değişimin bir getirdiği olsa da ondan daha acı vericidir. çünkü varlığı belirsizdir. kurtuluşa doğru adımlamak her zaman onu ayağına getirmez. andreas da bununla baş etmek zorundadır.
kendisine çizilen sınırları fark ettiğinde bunun dışına çıkmanın merağı içini sarar. insanların rutinini bozmak ister, dayatılanı kabul etmeme huyu etrafını sarar. ancak baş kaldırmanın büyük bir bedeli vardır. bu sabeple yine kendisini tren raylarının üzerinde görürüz. kendisini yine o raylara atar, ancak anlık olarak kalkmaya çalışır. bu anlık tepki her birimizde vardır. elindekileri kaybetmekten korkan bir tavır içindedir ama zaman affetmez, tren ona çarpar. sabaha kadar oradan oraya sürüklenir, acı çeker ama bu asla son bulmaz. değişim acımasızdır ve konak olduğu yerde büyük etkiler bırakır. bunu fark ettiğinde artık kendine bir yol çizer: kurtulmak.
kurtuluş belki de değişimin bir getirdiği olsa da ondan daha acı vericidir. çünkü varlığı belirsizdir. kurtuluşa doğru adımlamak her zaman onu ayağına getirmez. andreas da bununla baş etmek zorundadır.
devamını gör...