1.
bu, açtığım ve açacağım son dream theater'lı versus başlığı olacak muhtemelen. isteyen dream theater vs porcupine tree, dream theater vs haken falan başlıklarını da açabilir tabii. kendi adıma; dream theater vs tool ve dream theater vs opeth ile birlikte bu başlık yeterli.
öncelikle dream theater ile 1997'de, bundan birkaç sene önce çıkmış awake albümleriyle; symphony x ile ise 2000'de, o yıl çıkan v: the new mythology suite albümleriyle tanışmıştım. valla symphony x'i keşfettikten, yani bununla birlikte önceki albümlerini de aldıktan sonra benim için dream theater diye bir şey kalmadı. daha doğrusu kaldı da işte, symphony x mutlak favori grubum oldu. şurada bu bağlamda bir şeyler gevelemiştim: (bkz: çok iyi bir grup keşfetmenin yan etkileri)
gene de dream theater'ın awake ile birlikte scenes from a memory albümü benim için özel yapıtlar olmayı sürdürüyor.
şimdi biraz, elimden geldiğince objektif bir perspektifle bir şeyler karalayayım. ama nötr olamam. yani symphony x'i tutuyorum çünkü. *
dream theater, progressive metal türünün ilk temsilcisi yani yaratanı olmasa da gene de ilk temsilcilerinden sayılır. sonuçta sonuna da olsa 80'lere gidiyor tarihleri. 90'ların başlarındaki images and words ile birlikte ise bu metal alt türüne büyük bir ilginin yönelmesine vesile oldular. scenes from a memory ile de işte cidden artık devasa bir gruplardı. ben toplulukla 2005 senesinde koptum ama bu yıl çıkan octavarium albümleri aslında birçok kişi tarafından el üstünde tutulan bir eser oldu ve bilhassa progressive rock tutkunları buradaki sound'a ayrı bayıldı. ben de bayıldım da işte baygınlıklar geçirdim yani. ahaha. siz gene de bana bakmayın. yani sonuçta bu yalnızca benim kişisel zevkimi ve müzikal anlayışımı yansıtıyor.
symphony x ise 1994'te kurulsa da ve 90'larda özellikle the divine wings of tragedy gibi, progressive metal türünün birçoklarınca en seçkin albümlerinden birini çıkarmış olsa da esasında hala öyle pek bilinen bir topluluk sayılmazlardı. üstte bahsettiğim "v" albümleri, yani onlarla tanıştığım albüm de gene gruba birçok fan kazandırdı. ama grup esasında, bundan bir sonraki, 2002 çıkışlı the odyssey albümüyle asıl şöhretine kavuştu desek yanlış olmaz kanımca. bu dediklerime rağmen, symphony x'in popülerlik seviyesi dream theater'ınkinin anca çeyreği falan edebilir kanımca. yani metal dinleyenlerin çoğu, progressive metal dinleyenlerin de neredeyse hepsi bu topluluktan haberdardır. dream theater'a bakarsak ise bu bağlamda, "metal dinleyenlerin neredeyse hepsi, rock dinleyenlerin bile çoğu" diyebilirim. yani dream theater, metal dinleyicilerini aşan bir kitleye hitap ediyor. bunda tabii kendilerinin rush etkilenimli bir müzik yapmalarının da etkisi var. yani progressive metal türünde olsalar da ciddi rock elementleri de mevcut müziklerinde. hatta jazz/rock fusion bile denebilir. symphony x de bir progressive metal grubu ama onların progressive power metal denen alt-alt türe kayan müzikal elementleri var ki bunun dünyadaki kitlesi çok daha dar.
dediklerime rağmen dream theater'ın bu denli dev bir grup olmasında elbette "pioneer/öncü" olmalarının etkisini yadsıyamayız. bu türün öncülerinden oldukları gibi, bu türün tanınmasında 1 numaradadır dt. symphony x ise... ilk albümünde misal queen etkileri daha baskındı bence müziklerinde. ama git gide dream theater ilhamının dozajını daha da artırdılar müziklerindeki. evet, onların "v" albümü tüm zamanlar ve türlerdeki favori 2 albümümden biridir ve bu iki topluluğun diskografileri bazında 1 numaramdadır ama bu eserlerindeki dream theater etkilenimlerini de göz ardı edemem. elbette the odyssey ile birlikte, bu etkilenimlerini git gide azalttı sx ve çok daha özgün bir müzik yapmaya başladı. ama işte işin temelinde, grubun kurucusu, mastermind'ı ve işte gitar sihirbazı olan michael romeo'nun gitar tekniği ve stilinde nasıl ki yngwie j. malmsteen ve shawn lane izlerini görebiliyorsak, symphony x'te de dream theater ilhamlarına her daim rastlayabiliyoruz. zaten dream theater, bu "geleneksel tarzda" progressive metal yapan birçok grubun atası konumundadır kanımca. yani dream theater'a zamanında veya her zaman öykünen tep topluluk symphony x falan değil.
dream theater, öncülüğü ve ilham vericiliğiyle bu versus'ı alıyor bence. ama işte her şey bunlar değil... symphony x, sadece hazır olduğunda, çok özenle hazırladığı albümler piyasaya sundu. dream theater ise sürekli ama sürekli albümler çıkartıyor ve bunların ciddi oranı "fabrikasyon" hissi veriyor. dt'nin en azılı fanlarının bile aslında ciddi bölümünün "bu albümü çıkarmasalar da olurdu" dediği dt albümleri mevcut. bir de birçok kişiye göre ki bunların arasında sayısız dream theater fanı da var... sx'in vokalisti russell allen, dream theater'ın vokalisti james labrie'yi döver... yani bunlar efendi insanlar tabii, öyle kavga neyim etmezler de işte sx'in şarkıcısı birçoklarınca dt'ninkinden daha üstün. labrie'nin geçmişteki vokalleri süperdi aslında ama bir zehirlenme mi yaşamıştı, öyle bir şeyler olmuştu ve ondan sonra toparlayamadı galiba. ben bu iki vokalistim "prime" vokallerini pek kıyaslanası bulmuyorum. ikisi de kendi tarzlarında süperdi kanımca çünkü. gerçi russell, prime'ından hiç düşmedi... gitaristlere gelirsek... valla ikisi de hayvan gibi yetenekli virtüözler ama ben kişisel olarak romeo'yu daha çok seviyorum ve kendisinin manyak riff'ler de yazıp çalabilen biri olarak bir adım öne geçtiğini düşünüyorum. petrucci'nin de süper bir gitarist olduğunu kabul ediyorum ama ve zaten ikilinin tarzları da öyle çok kıyaslanası değil sanki. ikisi de canavar gibi gitaristler. böyle ahlaklı mıdır petrucci bilmem ama çok çevik ve zeki bir gitarist bence. ahlakını da yakınları bilir. ben ne biliim. ahaha. yani şimdi tüm elemanlarını da karşılaştırmayayım. yazı çok uzar yoksa...
symphony x, öncü olduğu için işte zaten popülerliğe kolay ulaştı bittabi. yani "oha oğlum, daha önce böyle bir şey dinlememiştim" dedi herkes birbirine. yapılmamış bir şeyi yaparsanız ve dream theater gibi çok yenetekli, çok iyi müzik eğitimi almış ve yaratıcı elemanlardan kurulu bir grupsanız şöhret de kaçınılmaz olur. grup, bunu hak ediyor da elbette. zaten kendileri olmasaydı favori grubum symphony x de olmazdı. minnet de duyuyorum dt'ye hatta bu yüzden. ama rush olmasa da dt olmazdı. bu da böyle işte. symphony x ise... "dream theater'a benzer grup" yakıştırmasından kolay kolay çıkamadı. yani birileri işte dream theater'ı seviyorum. bana benzer bir grup önerebilir misiniz falan dediğinde şaak diye "symphony x'e bakabilirsin" yanıtı falan gelirdi. gerçi kimi dt'ciler de symphony x'i dinlenemez bulmuştur. yani çünkü progressive power metal, öyle herkesin hoşlanabileceği bir alt-alt tür değil. symphony x zamanda özgünlüğünü artırdığından müzikal olarak, artık bu iki grubun ayrı ayrı takdir görmesi genelgeçer yaklaşım haline geldi metal camiasında. yani ben "üstünlük" babında hiç o toplara girmedim bu iki topluluğu kıyaslarken zira bilhassa sx, müziğindeki dt etkisini minimize ettikten sonra bu iki grubun böyle birbirlerinin muadilleriymiş gibi kıyaslanması bana saçma geliyor diyebilirim. dream theater zaten öyle bir şöhrete sahip ki, birçok kişiye göre uzuuuuuuuuuun senelerdir kötü veya vasat albümler çıkarmalarına rağmen hala bu şöhretini koruyabiliyor. brad pitt'in de mesela ne zamandır çok kötü oyunculuk sergilediği söylenir ama işte kendisi şöhretini de asla kaybetmez. o misal.
bir de dream theater fabrikavari üretkenliğine ara vermezken symphony x'in son albümü çıkalı 10-11 sene oldu/olacak ve 2026'da "belki" dendi galiba, yeni albümlerinin çıkış tarihi için. yani 2026'da bile çıkmayabilirmiş yeni sx albümü. ağlamak istiyorum sayın seyirciler! zaten bana göre symphony x'in daha fazla büyüyememesinin sebeplerinden belki de en önemlisi, 2002'de çıkardıkları the odyssey albümleriyle müthiş bir ilgi çekmişlerken bundan bir sonraki albümlerini 2007'de, yani tam 5 sene sonra çıkarmalarıydı. daha erken bir epik albüm daha patlatsalardı belki de dream theater kadar olamasa da şimdiki hallerinden 2 kat daha meşhur olabilirdi symphony x. şimdi ise şaka gibi ama 10-11 senedir albüm çıkarmıyorlar. nedir bu, biz sx hayranlığının çektiği çileler. beklemekten fosil olduk. *
yazımı sonlandırırken... symphony x'i seçiyorum bu versus'ta elbette. yani sonuçta dediğim gibi favori grubum olur kendileri. ama dream theater'a da saygı ve minnetlerimi gönderiyorum. minnetlerimi ikinci kez sundum galiba yazıda. ama adamlar bir üçüncüyü bile hak ediyorlar aslında yaptıklarıyla...
bu takdir ve minnetlerime rağmen, takım tutar gibi symphony x'i tutuyorum aslında. yani 2000 yılından beri bu böyle. hatta sporda benim için galatasaray ne ise, onun müzikteki karşılığı da symphony x'tir.
iki grup da ülkemizde konserler verdi. daha doğrusu, symphony x, birçok konser verdi ve bu aralar da geldiler veya geleceklerdi galiba bir daha. haziran diye gördüğüm aklımda kalmış. symphony x ise ilk kez geçen sene, yani kurulduktan tam 30 sene sonra geldi. benim konserlerde uykum geldiği için herhangi bir konserine gitmedik iki topluluğun da. dream theater'ın azılı fanları malum zaten. yani konserleri de eminim çok katılımlı ve iyi geçiyordur. symphony x'in ise öyle dev bir şöhreti olmadığından 1.000 kişiye falan çalmışlar galiba. öyle okumuştum ama birçok kişi inanılmaz bir konser izledik falan dedi, sx'in performansı sonrasında. grubun başlığında ve sx'in açtığım birkaç şarkı başlığında bu konserle ilgili bildiklerimi/duyduklarımı aktarmıştım sözlükte. hatta konser esnasında orada olan eski grup arkadaşım ve hala dostum olan biri bana birçok şey aktarmıştı eş zamanlı olarak.
birer de örnek şarkı bırakmak istedim dt ve sx'ten. özellikle symphony x'in, dream theater etkilenimi yüksekkenki parçalarından birini koyuyorum ki versus başlığı gibi versus başlığı olsun. ahaha.
işte o parçalar (ikisinin de aşırı hastasıyım):
dream theater - the mirror
symphony x - fallen
öncelikle dream theater ile 1997'de, bundan birkaç sene önce çıkmış awake albümleriyle; symphony x ile ise 2000'de, o yıl çıkan v: the new mythology suite albümleriyle tanışmıştım. valla symphony x'i keşfettikten, yani bununla birlikte önceki albümlerini de aldıktan sonra benim için dream theater diye bir şey kalmadı. daha doğrusu kaldı da işte, symphony x mutlak favori grubum oldu. şurada bu bağlamda bir şeyler gevelemiştim: (bkz: çok iyi bir grup keşfetmenin yan etkileri)
gene de dream theater'ın awake ile birlikte scenes from a memory albümü benim için özel yapıtlar olmayı sürdürüyor.
şimdi biraz, elimden geldiğince objektif bir perspektifle bir şeyler karalayayım. ama nötr olamam. yani symphony x'i tutuyorum çünkü. *
dream theater, progressive metal türünün ilk temsilcisi yani yaratanı olmasa da gene de ilk temsilcilerinden sayılır. sonuçta sonuna da olsa 80'lere gidiyor tarihleri. 90'ların başlarındaki images and words ile birlikte ise bu metal alt türüne büyük bir ilginin yönelmesine vesile oldular. scenes from a memory ile de işte cidden artık devasa bir gruplardı. ben toplulukla 2005 senesinde koptum ama bu yıl çıkan octavarium albümleri aslında birçok kişi tarafından el üstünde tutulan bir eser oldu ve bilhassa progressive rock tutkunları buradaki sound'a ayrı bayıldı. ben de bayıldım da işte baygınlıklar geçirdim yani. ahaha. siz gene de bana bakmayın. yani sonuçta bu yalnızca benim kişisel zevkimi ve müzikal anlayışımı yansıtıyor.
symphony x ise 1994'te kurulsa da ve 90'larda özellikle the divine wings of tragedy gibi, progressive metal türünün birçoklarınca en seçkin albümlerinden birini çıkarmış olsa da esasında hala öyle pek bilinen bir topluluk sayılmazlardı. üstte bahsettiğim "v" albümleri, yani onlarla tanıştığım albüm de gene gruba birçok fan kazandırdı. ama grup esasında, bundan bir sonraki, 2002 çıkışlı the odyssey albümüyle asıl şöhretine kavuştu desek yanlış olmaz kanımca. bu dediklerime rağmen, symphony x'in popülerlik seviyesi dream theater'ınkinin anca çeyreği falan edebilir kanımca. yani metal dinleyenlerin çoğu, progressive metal dinleyenlerin de neredeyse hepsi bu topluluktan haberdardır. dream theater'a bakarsak ise bu bağlamda, "metal dinleyenlerin neredeyse hepsi, rock dinleyenlerin bile çoğu" diyebilirim. yani dream theater, metal dinleyicilerini aşan bir kitleye hitap ediyor. bunda tabii kendilerinin rush etkilenimli bir müzik yapmalarının da etkisi var. yani progressive metal türünde olsalar da ciddi rock elementleri de mevcut müziklerinde. hatta jazz/rock fusion bile denebilir. symphony x de bir progressive metal grubu ama onların progressive power metal denen alt-alt türe kayan müzikal elementleri var ki bunun dünyadaki kitlesi çok daha dar.
dediklerime rağmen dream theater'ın bu denli dev bir grup olmasında elbette "pioneer/öncü" olmalarının etkisini yadsıyamayız. bu türün öncülerinden oldukları gibi, bu türün tanınmasında 1 numaradadır dt. symphony x ise... ilk albümünde misal queen etkileri daha baskındı bence müziklerinde. ama git gide dream theater ilhamının dozajını daha da artırdılar müziklerindeki. evet, onların "v" albümü tüm zamanlar ve türlerdeki favori 2 albümümden biridir ve bu iki topluluğun diskografileri bazında 1 numaramdadır ama bu eserlerindeki dream theater etkilenimlerini de göz ardı edemem. elbette the odyssey ile birlikte, bu etkilenimlerini git gide azalttı sx ve çok daha özgün bir müzik yapmaya başladı. ama işte işin temelinde, grubun kurucusu, mastermind'ı ve işte gitar sihirbazı olan michael romeo'nun gitar tekniği ve stilinde nasıl ki yngwie j. malmsteen ve shawn lane izlerini görebiliyorsak, symphony x'te de dream theater ilhamlarına her daim rastlayabiliyoruz. zaten dream theater, bu "geleneksel tarzda" progressive metal yapan birçok grubun atası konumundadır kanımca. yani dream theater'a zamanında veya her zaman öykünen tep topluluk symphony x falan değil.
dream theater, öncülüğü ve ilham vericiliğiyle bu versus'ı alıyor bence. ama işte her şey bunlar değil... symphony x, sadece hazır olduğunda, çok özenle hazırladığı albümler piyasaya sundu. dream theater ise sürekli ama sürekli albümler çıkartıyor ve bunların ciddi oranı "fabrikasyon" hissi veriyor. dt'nin en azılı fanlarının bile aslında ciddi bölümünün "bu albümü çıkarmasalar da olurdu" dediği dt albümleri mevcut. bir de birçok kişiye göre ki bunların arasında sayısız dream theater fanı da var... sx'in vokalisti russell allen, dream theater'ın vokalisti james labrie'yi döver... yani bunlar efendi insanlar tabii, öyle kavga neyim etmezler de işte sx'in şarkıcısı birçoklarınca dt'ninkinden daha üstün. labrie'nin geçmişteki vokalleri süperdi aslında ama bir zehirlenme mi yaşamıştı, öyle bir şeyler olmuştu ve ondan sonra toparlayamadı galiba. ben bu iki vokalistim "prime" vokallerini pek kıyaslanası bulmuyorum. ikisi de kendi tarzlarında süperdi kanımca çünkü. gerçi russell, prime'ından hiç düşmedi... gitaristlere gelirsek... valla ikisi de hayvan gibi yetenekli virtüözler ama ben kişisel olarak romeo'yu daha çok seviyorum ve kendisinin manyak riff'ler de yazıp çalabilen biri olarak bir adım öne geçtiğini düşünüyorum. petrucci'nin de süper bir gitarist olduğunu kabul ediyorum ama ve zaten ikilinin tarzları da öyle çok kıyaslanası değil sanki. ikisi de canavar gibi gitaristler. böyle ahlaklı mıdır petrucci bilmem ama çok çevik ve zeki bir gitarist bence. ahlakını da yakınları bilir. ben ne biliim. ahaha. yani şimdi tüm elemanlarını da karşılaştırmayayım. yazı çok uzar yoksa...
symphony x, öncü olduğu için işte zaten popülerliğe kolay ulaştı bittabi. yani "oha oğlum, daha önce böyle bir şey dinlememiştim" dedi herkes birbirine. yapılmamış bir şeyi yaparsanız ve dream theater gibi çok yenetekli, çok iyi müzik eğitimi almış ve yaratıcı elemanlardan kurulu bir grupsanız şöhret de kaçınılmaz olur. grup, bunu hak ediyor da elbette. zaten kendileri olmasaydı favori grubum symphony x de olmazdı. minnet de duyuyorum dt'ye hatta bu yüzden. ama rush olmasa da dt olmazdı. bu da böyle işte. symphony x ise... "dream theater'a benzer grup" yakıştırmasından kolay kolay çıkamadı. yani birileri işte dream theater'ı seviyorum. bana benzer bir grup önerebilir misiniz falan dediğinde şaak diye "symphony x'e bakabilirsin" yanıtı falan gelirdi. gerçi kimi dt'ciler de symphony x'i dinlenemez bulmuştur. yani çünkü progressive power metal, öyle herkesin hoşlanabileceği bir alt-alt tür değil. symphony x zamanda özgünlüğünü artırdığından müzikal olarak, artık bu iki grubun ayrı ayrı takdir görmesi genelgeçer yaklaşım haline geldi metal camiasında. yani ben "üstünlük" babında hiç o toplara girmedim bu iki topluluğu kıyaslarken zira bilhassa sx, müziğindeki dt etkisini minimize ettikten sonra bu iki grubun böyle birbirlerinin muadilleriymiş gibi kıyaslanması bana saçma geliyor diyebilirim. dream theater zaten öyle bir şöhrete sahip ki, birçok kişiye göre uzuuuuuuuuuun senelerdir kötü veya vasat albümler çıkarmalarına rağmen hala bu şöhretini koruyabiliyor. brad pitt'in de mesela ne zamandır çok kötü oyunculuk sergilediği söylenir ama işte kendisi şöhretini de asla kaybetmez. o misal.
bir de dream theater fabrikavari üretkenliğine ara vermezken symphony x'in son albümü çıkalı 10-11 sene oldu/olacak ve 2026'da "belki" dendi galiba, yeni albümlerinin çıkış tarihi için. yani 2026'da bile çıkmayabilirmiş yeni sx albümü. ağlamak istiyorum sayın seyirciler! zaten bana göre symphony x'in daha fazla büyüyememesinin sebeplerinden belki de en önemlisi, 2002'de çıkardıkları the odyssey albümleriyle müthiş bir ilgi çekmişlerken bundan bir sonraki albümlerini 2007'de, yani tam 5 sene sonra çıkarmalarıydı. daha erken bir epik albüm daha patlatsalardı belki de dream theater kadar olamasa da şimdiki hallerinden 2 kat daha meşhur olabilirdi symphony x. şimdi ise şaka gibi ama 10-11 senedir albüm çıkarmıyorlar. nedir bu, biz sx hayranlığının çektiği çileler. beklemekten fosil olduk. *
yazımı sonlandırırken... symphony x'i seçiyorum bu versus'ta elbette. yani sonuçta dediğim gibi favori grubum olur kendileri. ama dream theater'a da saygı ve minnetlerimi gönderiyorum. minnetlerimi ikinci kez sundum galiba yazıda. ama adamlar bir üçüncüyü bile hak ediyorlar aslında yaptıklarıyla...
bu takdir ve minnetlerime rağmen, takım tutar gibi symphony x'i tutuyorum aslında. yani 2000 yılından beri bu böyle. hatta sporda benim için galatasaray ne ise, onun müzikteki karşılığı da symphony x'tir.
iki grup da ülkemizde konserler verdi. daha doğrusu, symphony x, birçok konser verdi ve bu aralar da geldiler veya geleceklerdi galiba bir daha. haziran diye gördüğüm aklımda kalmış. symphony x ise ilk kez geçen sene, yani kurulduktan tam 30 sene sonra geldi. benim konserlerde uykum geldiği için herhangi bir konserine gitmedik iki topluluğun da. dream theater'ın azılı fanları malum zaten. yani konserleri de eminim çok katılımlı ve iyi geçiyordur. symphony x'in ise öyle dev bir şöhreti olmadığından 1.000 kişiye falan çalmışlar galiba. öyle okumuştum ama birçok kişi inanılmaz bir konser izledik falan dedi, sx'in performansı sonrasında. grubun başlığında ve sx'in açtığım birkaç şarkı başlığında bu konserle ilgili bildiklerimi/duyduklarımı aktarmıştım sözlükte. hatta konser esnasında orada olan eski grup arkadaşım ve hala dostum olan biri bana birçok şey aktarmıştı eş zamanlı olarak.
birer de örnek şarkı bırakmak istedim dt ve sx'ten. özellikle symphony x'in, dream theater etkilenimi yüksekkenki parçalarından birini koyuyorum ki versus başlığı gibi versus başlığı olsun. ahaha.
işte o parçalar (ikisinin de aşırı hastasıyım):
dream theater - the mirror
symphony x - fallen
devamını gör...
2.
benim müzik zevkime göre bu versusu alan kesinlikle symphony x olur. yani symphony x'i az çok benzer hangi grupla karşı karşıya getirsek sonuç yine değişmez.
dream theater ile vokal anlamında karşılaştırırsam, russel allen'ın çok daha geniş bir vokal paletine sahip olduğunu düşünüyorum. yer yer brütale yaklaşan vokallerde de çok başarılı. sahnedeki karizması da james labrie'ye göre daha iyi.
aslında diğer elemanlardan ziyade gruptaki gitaristleri karşılaştırmak benim için en zoru. fakat burada da dolma parmaklı michael romeo'yu biraz daha sevdiğimi söyleyebilirim.
neo-klasik tarz gitar virtüözlerini severim. romeo' neo-klasikle modern türü birleştirme konusunda da çok başarılı. romeo'nun gitar tonlarını da, gitarı otururken klasik gitar çalar gibi sol bacağa dayamasını da, çalarken parmaklarının aldığı muntazam şekli de çok severim. şu an yazarken fark ettim de romeo'yu çok seviyormuşum be.
petrucci saat gibi çalar ama gitar tonları daha terbiyeli, daha beyefendidir. bu benim için romeo ile yapılan karşılaştırmada eksi bir özellik fakat kendi içinde tarzını da tonunu da çok severim. romeo'nun vahşiliğinin tadına doyum olmaz. romeo grubu da tek başına sırtlanmış durumda diyebiliriz. petrucci bütünün içinde kendi görevi neyse onu yapıyor.
ezcümle, symphony x diyorum. son kararım.
dream theater ile vokal anlamında karşılaştırırsam, russel allen'ın çok daha geniş bir vokal paletine sahip olduğunu düşünüyorum. yer yer brütale yaklaşan vokallerde de çok başarılı. sahnedeki karizması da james labrie'ye göre daha iyi.
aslında diğer elemanlardan ziyade gruptaki gitaristleri karşılaştırmak benim için en zoru. fakat burada da dolma parmaklı michael romeo'yu biraz daha sevdiğimi söyleyebilirim.
neo-klasik tarz gitar virtüözlerini severim. romeo' neo-klasikle modern türü birleştirme konusunda da çok başarılı. romeo'nun gitar tonlarını da, gitarı otururken klasik gitar çalar gibi sol bacağa dayamasını da, çalarken parmaklarının aldığı muntazam şekli de çok severim. şu an yazarken fark ettim de romeo'yu çok seviyormuşum be.
petrucci saat gibi çalar ama gitar tonları daha terbiyeli, daha beyefendidir. bu benim için romeo ile yapılan karşılaştırmada eksi bir özellik fakat kendi içinde tarzını da tonunu da çok severim. romeo'nun vahşiliğinin tadına doyum olmaz. romeo grubu da tek başına sırtlanmış durumda diyebiliriz. petrucci bütünün içinde kendi görevi neyse onu yapıyor.
ezcümle, symphony x diyorum. son kararım.
devamını gör...