üniversite 3. sınıf. artık okulun tanıdık yüzlerindenim. çay sırasındaki kantinci beni adımla çağırıyor, kütüphanede sıra beklemeden benim oturacağım bilgisayar açılıyor. hele ki ingilizce hocasıyla hemşehrilikten gelen samimiyetimiz, dersten çok muhabbetle geçiyor. her şey yolunda derken bir gün derste hocadan bomba gibi bir rica geldi:

"two girls. germany. erasmus. no home."

gözler bana döndü, çünkü sınıfta "helpful" olarak geçen tek tip bendim. hoca devam etti: “only for three days, you know... guest.”

guest deyince ev arkadaşlarım onur’la ayhan kafayı sallar gibi yaptı ama gözlerinden “abi evde çorap bile yok, misafir ne alaka?” ifadesi akıyordu.

neyse, kıramadık hocayı. bu milli vazifeyi görev edindik. almanlar geldi. biri katharina, diğeri lara. ikisi de sarışın, ikisi de gülüyor ama biz tek kelime anlamıyoruz. işaret diliyle domatesi, tuzu, onur’un kirli pijamasını anlatıp kendi kendimize gülüyoruz, kızlar gülmeyince susuyoruz.

ilk gün sessiz sinema gecesi. yemek yiyelim mi? ıki kelime, yerli tabi doğal olarak. işte ilk gün böyle geçti zaten kızlar da yorgundu yatırdık yerlerine. ama ikinci gün olay patladı.

sabah balkona sigara içmeye çıktık binanın önü kalabalık. sanki ev değil, berlin konsolosluğu. çocuklar sıraya dizilmiş. bahanesi olan geliyor:

— “kanka bizim uzatma kablosu hâlâ sizde miydi ya?”
— “kanka sizde bi kahve içelim mi, şarj aletim de size kalmış?”
— “okey için fazla ıstakan var mı kanka ya?”

onur’la ayhan'la göz göze geldik. aklımda ampul yandı. onur’a yaklaşıp fısıldayarak dedim ki: “kanka yağ bitmiş diyelim. kim getirirse, gelsin 10 dakika, sonra güle güle.”

aşağı indim, etrafı kolaçan ettim:

— “kardeşim selam, yağ yok evde. alman kızlara yumurta yapacaz, yağsız olmuyor. getir, çay da var içeriz.”

5 dakika sonra çocuk 1 litre ayçiçek yağıyla kapıda. 10 dakika kızları izledi, sonra onur; "hadi kanka kızlar yorgun," deyip gönderdi.

sonra sıra ayhan’da. “kanka kahve kalmamış.”
hop biri koşarak 3’ü 1 arada paketle kapıda. girdi, film izler gibi izledi kızları, çıktı.

akşama kadar sırayla biri pirinç getirdi, biri sabun, biri ekmek. finalde bir çocuk "abi ben kira da vereyim de biraz fazla oturayım," dedi. ciddi ciddi verdirdiğimiz 2 aylık kirayla birlikte dolap full, kasa full, biz bayram çocuğu gibi.

en son katharina soruyor: “why everyone brings something?”
ben: “turkish hospitality. always with a gift.”
lara başını sallıyor: “ahh, very polite country.”

o gün öğrendik ki, erasmus demek sadece kültürel değişim değilmiş… iyi ekonomi yönetimi demekmiş.
devamını gör...
(bkz: serin hikaye)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"erasmus ticaret ltd. şti." ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim