yazar : mehmet rauf
yayım yılı : 1900
türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olarak kabul edilen eserdir. eşinin en yakın arkadaşına aşık olan bir kadın ve hiçbir şeyden haberi olmayan kocanın ruh hallerini ayrıntılı olarak işleyen romandır.
yayım yılı : 1900
türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olarak kabul edilen eserdir. eşinin en yakın arkadaşına aşık olan bir kadın ve hiçbir şeyden haberi olmayan kocanın ruh hallerini ayrıntılı olarak işleyen romandır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "yalnızgezenrusso" tarafından 20.12.2020 00:31 tarihinde açılmıştır.
1.
2.
iç dünyamda derin iz bırakmış kitaplardan biri, hatta belki de birincisidir. kitabı okuduğumda sanıyorum ki ortaokul yıllarımda, çok genç bir yaştaydım, o yaşta okumuş olmamın da bu tesirde etkisi büyüktür diye düşünüyorum.
kitabın pek çok bölümü bir film sahnesi gibi yanıp sönüyor, ışıyor hafızamda.
suat'ın eldivenini yıllardır unutamadım misal, o paltonun cebine koyuluşu, yastığın altında bulunuşu hala gözümün önünde. bu yasak aşk ve aşklarını yaşama biçimleri, arzular beni affalattı.
şimdi anlıyorum ki aşk, arzu, tutku gibi kavramlar ile ilgili düşüncelerimin erginleşmesinde bu kitap yadsıyamayacağım bir yere sahip. psikolojik tahliller ise, bu konuda okuduğum ilk etraflı eser olması sebebiyle de algılarımı alt üst etmiş, bir taş durgun suya atıldığında nasıl yayılan ve genişleyen halklara neden oluyorsa, zihnimde benzer bir etki oluşturmuştu. o dönem manasını anlayamadığım, fakat dikkatle okuduğum pek çok duygu ve durumu döndürüp durmuştum zihnimde. mahiyetini bilmiyordum, bilsem de bildiğimi anlamıyordum. bazen öyle olur. insan yaşar, yaşadığı şeyin adını bilmez. adlandıramadığı şeyi bilmediğini zanneder. öyle bir eserdi.
romanın sona eriş biçimi beni öylesine etkiledi ki, yeniden yeniden yaktım o evi. ruhumda, aklımda, kalbimde yandı durdu. şüphem yok ki, hala bir yerlerde yangının ışıltısı varlığıma yansıyordur.
kitabın pek çok bölümü bir film sahnesi gibi yanıp sönüyor, ışıyor hafızamda.
suat'ın eldivenini yıllardır unutamadım misal, o paltonun cebine koyuluşu, yastığın altında bulunuşu hala gözümün önünde. bu yasak aşk ve aşklarını yaşama biçimleri, arzular beni affalattı.
romanın sona eriş biçimi beni öylesine etkiledi ki, yeniden yeniden yaktım o evi. ruhumda, aklımda, kalbimde yandı durdu. şüphem yok ki, hala bir yerlerde yangının ışıltısı varlığıma yansıyordur.
devamını gör...
3.
servetifünunculardan olan ve edebiyatmızı batılı romancıların seviyesine kadar çıkaran yazarımız mehmet rauf’un yazdığı ve edebiyatımızda ilk psikolojik roman olan kabul gören aynı zamanda batılıaşmada önemli yer tutan bir kitaptır kendileri. kitapta işlenen konulardan çok psikoloijk tahlillere,iç çatışmalara ve ruh hallerinden bahsedilmiş, öne çıkarılmıştır.
ve kitap hakkında bir ilginç bilgi
ilk başta o zamanın dergisi olan servetifünun dergisinde basılmış fakat çok beğenilmesi üzerine kitap haline getirilmiştir.
ve kitap hakkında bir ilginç bilgi
ilk başta o zamanın dergisi olan servetifünun dergisinde basılmış fakat çok beğenilmesi üzerine kitap haline getirilmiştir.
devamını gör...
4.
mehmet rauf'un evli bir kadının yaşadığı sadakatsizlik-bağlılık krizini anlattığı romanıdır. bu açıdan vadideki zambak'a çok benzer. yazar o denli yüksek bir aşk tasavvur etmiştir ki yarattığı karaktere aldatma eylemini konduramaz. bu yüzden roman oldukça trajik bir şekilde biter.
eylül romanının özetine buradan ulaşabilirsiniz.
eylül romanının özetine buradan ulaşabilirsiniz.
devamını gör...
5.
mehmet rauf tarafından yazılan ve türk edebiyatının ilk psikolojik romanıdır. wikipedia'da yazan bilgiye gör,
1900 yılında o döneme ait servet-i fünun dergisinde tefrika edilmiş, yani bölüm bölüm yayınlanmış, 1901 yılında ise kitap olarak basılmış.
kitapta yer alan karı kocanın isimleri süreyya ve suad. kitabı okumayan birisi bu isimlere bakınca süreyya'nın kadın, suad'ın koca olduğunu düşünebilir. lakin hayır, süreyya koca iken, suad onun karısıdır.
1900 yılında o döneme ait servet-i fünun dergisinde tefrika edilmiş, yani bölüm bölüm yayınlanmış, 1901 yılında ise kitap olarak basılmış.
kitapta yer alan karı kocanın isimleri süreyya ve suad. kitabı okumayan birisi bu isimlere bakınca süreyya'nın kadın, suad'ın koca olduğunu düşünebilir. lakin hayır, süreyya koca iken, suad onun karısıdır.
devamını gör...
6.
boğucu bir roman. bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum zira eser ruh hallerini tahlil etmede o kadar başarılı ki sizi bu yasak aşk üçgeninin buhranına sokabiliyor, etik değerleri sorgulamaya başlıyorsunuz gitgide. romanımız her ne kadar ağır tempoda ilerlese de gerçekten vurucu bir sona sahip. onun dışında baş karakterlerimizden suad ve süreyya'nın cinsiyetlerinin kafamdaki çağrışımın tam tersi olduğunu yaklaşık bir 25-30 sayfa sonra anlayabilmiştim böyle de ilginç bir durum yaşamıştım çoğu kişi gibi
devamını gör...
7.
trük edebiyatının ilk psikolojik romanı olarak geçen mehmet rauf'un ölümsüz eseri. eserde bir çok psikolojik tahlil bulunmasından mütevellit psikolojik roman diye geçmiştir. okurken adeta bir dizi film izler gibi hissedeceksiniz kendinizi.
devamını gör...
8.
türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olarak bilinir.
süreyya ve necip'in suat'tan neden etkilendikleri bence günümüz aşk romanlarının çoğundan iyi anlatılmış.
dış görünüşü beğenmekten ziyade iç güzelliğe ve kişinin karakteristik özelliklerine duyulan hayranlık (veya aşk) bana daha geçerli geliyor.
süreyya ve necip'in suat'tan neden etkilendikleri bence günümüz aşk romanlarının çoğundan iyi anlatılmış.
dış görünüşü beğenmekten ziyade iç güzelliğe ve kişinin karakteristik özelliklerine duyulan hayranlık (veya aşk) bana daha geçerli geliyor.
devamını gör...
9.
eylül... iç ısıtan yaz aylarının sonunda bize hayatın gerçekleri kadar soğuk kışı hatırlatan, yaz sıcaklığını sonbahar esintileriyle buluşturup tatil havasından çıkarıp bizi işlerimize, okullarımıza kavuşturan o nadide ay. seveni de, sevmeyeni de muhtemelen çoktur ama, hayatının yazını daha yaşayamamış ben için soğuk aylar hayatın gerçekleriyle yüzleşmekten çok kendini güvende hissetme ayları oluyor. ben daha yolun başında, kış ayındayım. ilkbaharı ne zaman görebilirim bilmem. umarım o zamanlar yakındır.
kitap olan eylül’den bahsetmeye başlayacak olursam, size kitabın suat adlı karakterin hayatının sonbaharını anlattığını söylemeliyim.
bu tanımın “çok da spoiler vermeden” ibaresiyle kitabı anlatmaya başladığım kısmını tekrar okuduğum zaman kitabın tamamını birkaç cümleyle özetlemiş olduğumu fark ettim, bu nedenle yazdıklarımı değiştirmeden spoiler şeklinde buraya giriyorum, isteyen okusun.
çok da spoiler vermeden * size kitabı anlatmam gerekirse, suat’ın hayatının mahvoluşunu yavaşça izliyoruz. o sadık, iyi niyetli, hayatının yazındaki kadının eşi süreyya’nın ilgisizliğinden dolayı boşluğa düşüşünü, acı çekişini, bir çıkış yolu arayışını ve buluşunu, daha doğrusu çıkış yolu sandığı şeyin kendi mahvına yol açışını okuyoruz. kocasından bulamadığı sevgiyi, başkasının, necip’in gözlerinde bulan zavallı suat, zamanla süreyya’nın ikisi arasındaki bu münasebeti anlamasıyla onu hayata bağlayan tek şeyi, necip’i, nasıl kaybettiğini izliyoruz bir bakıma.
türk edebiyat tarihinin ilk başarılı * psikolojik romanı olan eylül, bilinç akışı tekniğinin harika kullanıldığı bir kitap olmasının yanında her yönüyle belki de servetifünun döneminin en başarılı romanlarından biri olabilir, o dönemden okuduğum hiçbir roman, bende eylül romanının bıraktığı o etkiyi bırakamadı ki o dönemin romanları beni çok kolay etkilerler, çünkü onlara hayranım.
kitabı okurken sanki kitap karakterleri karşımdaymış da ben onların çırpınışlarına gözlerimle şahit oluyormuşum gibi hissettim, beni büyüleyen bu kitabı bitirmeden kitabı okuduğum o iki günlük sürede rahat edemedim. size de kitabı okumanızı kesinlikle öneririm.
ve son olarak, umarım siz de suat gibi hayatınızın eylül’ünde değilsinizdir, o güzel yapraklarınız dökülmüyordur, tam aksine hayat ağacınız güzel kokulu çiçeklerle doludur. hayatının kışında olanlara da ayrıca selamlar, her güzelliğin bir zorluk ardından geldiğini unutmasınlar. *
kitap olan eylül’den bahsetmeye başlayacak olursam, size kitabın suat adlı karakterin hayatının sonbaharını anlattığını söylemeliyim.
bu tanımın “çok da spoiler vermeden” ibaresiyle kitabı anlatmaya başladığım kısmını tekrar okuduğum zaman kitabın tamamını birkaç cümleyle özetlemiş olduğumu fark ettim, bu nedenle yazdıklarımı değiştirmeden spoiler şeklinde buraya giriyorum, isteyen okusun.
çok da spoiler vermeden * size kitabı anlatmam gerekirse, suat’ın hayatının mahvoluşunu yavaşça izliyoruz. o sadık, iyi niyetli, hayatının yazındaki kadının eşi süreyya’nın ilgisizliğinden dolayı boşluğa düşüşünü, acı çekişini, bir çıkış yolu arayışını ve buluşunu, daha doğrusu çıkış yolu sandığı şeyin kendi mahvına yol açışını okuyoruz. kocasından bulamadığı sevgiyi, başkasının, necip’in gözlerinde bulan zavallı suat, zamanla süreyya’nın ikisi arasındaki bu münasebeti anlamasıyla onu hayata bağlayan tek şeyi, necip’i, nasıl kaybettiğini izliyoruz bir bakıma.
türk edebiyat tarihinin ilk başarılı * psikolojik romanı olan eylül, bilinç akışı tekniğinin harika kullanıldığı bir kitap olmasının yanında her yönüyle belki de servetifünun döneminin en başarılı romanlarından biri olabilir, o dönemden okuduğum hiçbir roman, bende eylül romanının bıraktığı o etkiyi bırakamadı ki o dönemin romanları beni çok kolay etkilerler, çünkü onlara hayranım.
kitabı okurken sanki kitap karakterleri karşımdaymış da ben onların çırpınışlarına gözlerimle şahit oluyormuşum gibi hissettim, beni büyüleyen bu kitabı bitirmeden kitabı okuduğum o iki günlük sürede rahat edemedim. size de kitabı okumanızı kesinlikle öneririm.
ve son olarak, umarım siz de suat gibi hayatınızın eylül’ünde değilsinizdir, o güzel yapraklarınız dökülmüyordur, tam aksine hayat ağacınız güzel kokulu çiçeklerle doludur. hayatının kışında olanlara da ayrıca selamlar, her güzelliğin bir zorluk ardından geldiğini unutmasınlar. *
devamını gör...
10.
mehmet rauf üzerine şurada iki tane kitap değerlendirmesi yapmıştım,
#1448183
#1448210
açıkcası bu roman benim üzerimde kabus kadar etki bırakmadığını söylemek istiyorum. her yazarın bir tarzı olduğu gibi, mehmet rauf içinde aynı şey geçerli ve o belirli bir psikolojik durumu derinleştirdikçe, sizi de alıp o ruh halinin içine sokuyor. lakin, evet eylül başarılı bir roman fakat sanırım bu türkiye'de mehmet rauf'un diğer öykülerinin çok bilinmemesinden kaynaklanıyor oysa serap ve kabus gerçekten çok ama çok başarılı iki psikolojik eserdir.
eylül adlı esere gelirsek, aslında biraz klişenin hakim olduğu bir dönem söz konusu çünkü bu dönemde, eserde de değinildiği gibi neredeyse herkes "aldatıyordur" peki bu soruya bir 19.yüzyıl tarihçisi olarak cevap vereyim gerçekten bu doğru mu? ne oldu yani, türk toplumu birden kafayı mı yedi, bu şekilde bir yönelim hasıl oldu? aslında, bizle diğer doğu toplumu olan ruslar arasında ciddi bir benzerlik mevzubahis , iki toplumda batı karşısında ciddi bir kriz yaşıyor ve bu krizin en fazla hissedildiği yüksek, inceltirmiş bir kültüre haiz olan elitler. turgenyev, dostoyesvki ve tolstoy arasında geçen kavgaları anımsayın ya da bir şekilde öğrenin, yazarlar arasında kavga hep "batı" üzerinden dönüyor. ancak oblomov eserinde de yazdığım gibi, bu gerçek batı mı? yoksa bizim zihnimizde yarattığımız batı mı? dostoyesvki ilk eserlerinde neredeyse küfür ediyor, batı'ya, bana sorarsanız en son eserine kadar bu tutumundan vazgeçmiyor.
şimdi şunu netleştirelim, türk toplumu derken, istanbul'a sıkışmış, belirli idealleri olan ve hem toplumu, hem de toplumsal ilişkileri dönüştürmeye çalışan bir aydın grubu söz konusu, tıpkı rusya'da olduğu gibi, yani ne konya'nın kasabasının ne de , konya köylerinin bu durumdan bir haberi yok, lakin bu haberi olmama durumu, yüzyıllardır toplumsal ilişkilerin konya'da ve köylerinde gayet iyi gittiği anlamına gelmiyor, başka bir şey anlatıyorum. çünkü tam bu noktada muhafazakar kafa yapısı şunu yapıyor "batı ahlakı" nedir bu batı ahlakı? ahlakı genellemek başlı başına sıkıntıyken, zaten doğu'da da ele alınan tüm ahlak metinleri ahlakı bireysel bir şekilde ele alır. şunu söylüyorum, istanbul'da belirli bir çevrede kadın-erkek ilişkilerinde bir değişim söz konusuyken, konya'da her şey yolunda değildi, erkek çocuklardan, hayvanlara tecavüze kadar her şey bilindiği gibi, bugün olduğu gibi dolu dizgin yaşanıyordu. konya rastgele seçilmiş bir yer, anadolu'da herhangi bir yerde olabilir. anlatmaya çalıştığım şey, istanbul'ı gömerken, başka bir yere yüksek ahlak biçmememiz gerektiği, o zaman bu bizi saçma sapan yerlere çıkarıyor, gerçekçi olmaktan vazgeçemeyiz. kadı sicilleri orada, isteyen otursun incelesin.
yukarıda yazan bazı ifadeler açıkcası epey şaşırttı beni, aynı eseri mi okuduk emin değilim. ben orjinal metni okudum ki, bunu yapma nedenim, dönem diline hakim olma isteğimden kaynaklanıyor. öyle yukarıda yazıldığı gibi allah'ın belası bir koca figürüne ne yazık ki ben pek rastlamadım. tam tersine yazar birçok yönden değişen toplum dinamiklerine değiniyor. mehmet rauf'un burada irdelediği en önemli nokta, kadınların boşanma hakkı olmaması. tebessüm-i elem'de de değinmiştim, ana meselenin döndüğü yer, bu hakkın kadınlara tanınma gereksinimiydi. değişen toplumsal dinamikler, bizim gibi doğu toplumlarında, erkeklerin çükleriyle yapacakları devrime çıkıyor. belki necip ile suat'ın sıkışmışlığı bu değildi ama, ragıbe ile kenan'ın kesinlikle buydu. necip burada yine doğu toplumuna has erkeksek bir ego koyuyor ortaya, beyoğlu'nda birçok kadınla birlikte olabilme şansı varken, gözü necip'ten başkasını göremiyor, doğulu erkek egosunu burada, hüseyin rahmi gürpınar'ın tebessüm-i elem'de yaptığı gibi gömüyor aslında mehmet rauf. ancak bir yandan da, kadınların tutsaklığına sert bir eleştiri var. neden, necip'i böyle gömüyorum çünkü kabus romanında, necip'in bir diğer versiyonunun zavallaştırıldığını görüyorsunuz, bir yazarı bence bütünlüklü değerlendirmek gerekiyor.
#1448183
#1448210
açıkcası bu roman benim üzerimde kabus kadar etki bırakmadığını söylemek istiyorum. her yazarın bir tarzı olduğu gibi, mehmet rauf içinde aynı şey geçerli ve o belirli bir psikolojik durumu derinleştirdikçe, sizi de alıp o ruh halinin içine sokuyor. lakin, evet eylül başarılı bir roman fakat sanırım bu türkiye'de mehmet rauf'un diğer öykülerinin çok bilinmemesinden kaynaklanıyor oysa serap ve kabus gerçekten çok ama çok başarılı iki psikolojik eserdir.
eylül adlı esere gelirsek, aslında biraz klişenin hakim olduğu bir dönem söz konusu çünkü bu dönemde, eserde de değinildiği gibi neredeyse herkes "aldatıyordur" peki bu soruya bir 19.yüzyıl tarihçisi olarak cevap vereyim gerçekten bu doğru mu? ne oldu yani, türk toplumu birden kafayı mı yedi, bu şekilde bir yönelim hasıl oldu? aslında, bizle diğer doğu toplumu olan ruslar arasında ciddi bir benzerlik mevzubahis , iki toplumda batı karşısında ciddi bir kriz yaşıyor ve bu krizin en fazla hissedildiği yüksek, inceltirmiş bir kültüre haiz olan elitler. turgenyev, dostoyesvki ve tolstoy arasında geçen kavgaları anımsayın ya da bir şekilde öğrenin, yazarlar arasında kavga hep "batı" üzerinden dönüyor. ancak oblomov eserinde de yazdığım gibi, bu gerçek batı mı? yoksa bizim zihnimizde yarattığımız batı mı? dostoyesvki ilk eserlerinde neredeyse küfür ediyor, batı'ya, bana sorarsanız en son eserine kadar bu tutumundan vazgeçmiyor.
şimdi şunu netleştirelim, türk toplumu derken, istanbul'a sıkışmış, belirli idealleri olan ve hem toplumu, hem de toplumsal ilişkileri dönüştürmeye çalışan bir aydın grubu söz konusu, tıpkı rusya'da olduğu gibi, yani ne konya'nın kasabasının ne de , konya köylerinin bu durumdan bir haberi yok, lakin bu haberi olmama durumu, yüzyıllardır toplumsal ilişkilerin konya'da ve köylerinde gayet iyi gittiği anlamına gelmiyor, başka bir şey anlatıyorum. çünkü tam bu noktada muhafazakar kafa yapısı şunu yapıyor "batı ahlakı" nedir bu batı ahlakı? ahlakı genellemek başlı başına sıkıntıyken, zaten doğu'da da ele alınan tüm ahlak metinleri ahlakı bireysel bir şekilde ele alır. şunu söylüyorum, istanbul'da belirli bir çevrede kadın-erkek ilişkilerinde bir değişim söz konusuyken, konya'da her şey yolunda değildi, erkek çocuklardan, hayvanlara tecavüze kadar her şey bilindiği gibi, bugün olduğu gibi dolu dizgin yaşanıyordu. konya rastgele seçilmiş bir yer, anadolu'da herhangi bir yerde olabilir. anlatmaya çalıştığım şey, istanbul'ı gömerken, başka bir yere yüksek ahlak biçmememiz gerektiği, o zaman bu bizi saçma sapan yerlere çıkarıyor, gerçekçi olmaktan vazgeçemeyiz. kadı sicilleri orada, isteyen otursun incelesin.
yukarıda yazan bazı ifadeler açıkcası epey şaşırttı beni, aynı eseri mi okuduk emin değilim. ben orjinal metni okudum ki, bunu yapma nedenim, dönem diline hakim olma isteğimden kaynaklanıyor. öyle yukarıda yazıldığı gibi allah'ın belası bir koca figürüne ne yazık ki ben pek rastlamadım. tam tersine yazar birçok yönden değişen toplum dinamiklerine değiniyor. mehmet rauf'un burada irdelediği en önemli nokta, kadınların boşanma hakkı olmaması. tebessüm-i elem'de de değinmiştim, ana meselenin döndüğü yer, bu hakkın kadınlara tanınma gereksinimiydi. değişen toplumsal dinamikler, bizim gibi doğu toplumlarında, erkeklerin çükleriyle yapacakları devrime çıkıyor. belki necip ile suat'ın sıkışmışlığı bu değildi ama, ragıbe ile kenan'ın kesinlikle buydu. necip burada yine doğu toplumuna has erkeksek bir ego koyuyor ortaya, beyoğlu'nda birçok kadınla birlikte olabilme şansı varken, gözü necip'ten başkasını göremiyor, doğulu erkek egosunu burada, hüseyin rahmi gürpınar'ın tebessüm-i elem'de yaptığı gibi gömüyor aslında mehmet rauf. ancak bir yandan da, kadınların tutsaklığına sert bir eleştiri var. neden, necip'i böyle gömüyorum çünkü kabus romanında, necip'in bir diğer versiyonunun zavallaştırıldığını görüyorsunuz, bir yazarı bence bütünlüklü değerlendirmek gerekiyor.
devamını gör...
11.
fazlaca psikolojik tahlile sahip, türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olarak anılan eser...
ilk örnek olmasından mütevellit dili ağırdır, olay akışının yer yer kesilmesi ve paragrafın orta yerinde bambaşka bir konuda bilgi verilmeye başlanması okumayı hayli zorlaştırıyor...
ilk örnek olmasından mütevellit dili ağırdır, olay akışının yer yer kesilmesi ve paragrafın orta yerinde bambaşka bir konuda bilgi verilmeye başlanması okumayı hayli zorlaştırıyor...
devamını gör...
12.
mehmet rauf tarafından yazılmış olup 1900 yılında yayımlanan eylül romanı, yasak aşk konusunu işlemektedir. sadakatsizlikle bağlılık çatışması, romanda yasak aşkın önündedir.nitekim romanın sonunda yasak aşklarına ürkek tutkuyla bağlı olan necip ve suat birbirlerine kavuşamazlar.
devamını gör...
13.
kitabımızın yazarı mehmet rauf'dur.
herkesin de bildiği üzere edebiyatımız da yer alan ilk psikolojik romandır.
sevilen yazarın sevilen romanıdır.
romanda evli bir çift olan süreyya bey ve suat hanım bakırköy de yer alan bir köşkte kız kardeşi ve kız kardeşinin kocası ile yaşamaktadırlar. bu durum süreyya beyin canını çok sıkar ancak maddi olarak durumu pekte iyi değildir. bu sebep ile babasına bir mektup yazar ve ondan para desteği alır. babasının bu yardımıyla bir yalı kiralarlar ve burada yaşamaya başlarlar.
sonrasında süreyya bey'in kuzeni olan necip bey kuzeni süreyya beyin davetlerine icabet ederek sık sık bu yalıya gelir. necip herkes tarafından tanınan ve müzmin bir bekardır. evlenmemesinin en büyük nedeni ise bütün kadınların elbet bir gün aldatacağı düşüncesi olmasındandır.
kitap güzel ancak genel olarak küçük bir eleştiride bulunacak olursam edebiyatımızda ki bu durmadan birbirlerini aldatan çift hali benim canımı oldukça sıkmakta. nitekim dönem yazarlarının ya da tarihe geçmiş bir çok kitabımızın konusunun aldatma üzerinden konu alınması gerçekten benim için can sıkıcı. bu rus edebiyatının klişeleri gibi bende kabak tadı vermeye başladı.
keyifli okumalar dilerim.
herkesin de bildiği üzere edebiyatımız da yer alan ilk psikolojik romandır.
sevilen yazarın sevilen romanıdır.
romanda evli bir çift olan süreyya bey ve suat hanım bakırköy de yer alan bir köşkte kız kardeşi ve kız kardeşinin kocası ile yaşamaktadırlar. bu durum süreyya beyin canını çok sıkar ancak maddi olarak durumu pekte iyi değildir. bu sebep ile babasına bir mektup yazar ve ondan para desteği alır. babasının bu yardımıyla bir yalı kiralarlar ve burada yaşamaya başlarlar.
sonrasında süreyya bey'in kuzeni olan necip bey kuzeni süreyya beyin davetlerine icabet ederek sık sık bu yalıya gelir. necip herkes tarafından tanınan ve müzmin bir bekardır. evlenmemesinin en büyük nedeni ise bütün kadınların elbet bir gün aldatacağı düşüncesi olmasındandır.
kitap güzel ancak genel olarak küçük bir eleştiride bulunacak olursam edebiyatımızda ki bu durmadan birbirlerini aldatan çift hali benim canımı oldukça sıkmakta. nitekim dönem yazarlarının ya da tarihe geçmiş bir çok kitabımızın konusunun aldatma üzerinden konu alınması gerçekten benim için can sıkıcı. bu rus edebiyatının klişeleri gibi bende kabak tadı vermeye başladı.
keyifli okumalar dilerim.
devamını gör...