neyseki ben yürüyenle yürümeyeni ayırt edebiliyorum.
devamını gör...
neticesi havada olan sayko kızdır.

sanıları kuruntuya dönüşüyor sonra. hiçbir şekilde yürünmediği halde kendilerine, trip falan atıyorlar bi garipler..
devamını gör...
valla ben de sohbeti sarınca arkadaş, dost ya da kanka ne diyorsanız, işte ondan olmaya heves ediyorum ama yanlış anlaşılıyor. o sebeple artık kimse ile iletişime geçmiyorum. (bkz: kafam rahat olsun hacı)(bkz: yanlış anlamalarla uğraşamam).
devamını gör...
(bkz: merhaba falan diyorlar)
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
ne demek erkek!
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
bir insan modeli. erkek olanı da var bunun.

yalnız sevgili mastor, şu "sevgilim var yazmazsan sevinirim." kısmı hakkında bildiğim bir şey var. bu kızın kendisinden değil sevgiliden kaynaklanıyor bazen. bazı erkekler "söyle yazmasınlar sana" olayına girmeyi seviyor. değil ilk kez yazan tanımadıkları bir adam, bilmem kaç yıllık arkadaşları için bile böyle bir ikaz duyabiliyor kadınlar erkek arkadaşlarından. aileleriyle, kız arkadaşlarıyla da görüştükleri için mesajları da kapatamıyorlar tamamen ve sonra bu şekilde arada kalıyorlar. çareyi de sevgililerini değil tanımadıkları kişiyi işin en başında uzaklaştırmakta buluyorlar. yani her madalyonun 2 yüzü olduğundan bir insan bir hareketi yaptığında bunun nedenini sorgulamak için sadece o insanda kusur aramak olmaz.

bu arada erkeklerin çoğu da cidden yürüyor, bilginiz olsun. hepsi yürümese de yürüyen hatrı sayılır bir çoğunluk olunca, kadın da artık "yine mi aynı şey olacak" diye kestirip atabiliyor. varsa denemek isteyen kadın gibi girsin bir sosyal medya ortamına ve görsün başına gelecekleri.

şahsen ben en başında "bu bana yürüyor" diye düşünmeden herkesle konuşurum. zamanla niyetleri belli oluyor zaten insanların. ona göre tavır alabiliyorsunuz.

***

bu vesileyle komik bir anımı anlatayım size. metin2 oynadığımız zamandı küçük kuzenimle. aramızda epey yaş farkı var kuzenle ama ben oyun oynamayı çok sevdiğim için beni de bulaştırmıştı bu oyuna. oyunda 4 sınıf vardı o zamanlar: savaşçılar, ninjalar, büyücüler ve şamanlar.

şamanlar tek başlarına yaratık kesip level almakta (bu arada level almaya kasmak diyorduk) biraz zorlanıyordu diğer karakterlere kıyasla. o nedenle oyunda genellikle birilerine yanlayıp level kasardı çoğu. yardımcı karakter olup iyileştirme özellikleri de olduğundan alan razı veren razı durumu vardı. oyun karakterlerini de kim tasarlamışsa, kadın şamanlara kocaman memeler kondurmuştu. 18 yaş öncesi ergenin bol olduğu bir ortamda, memelerini sallaya sallaya koşan yardıma muhtaç bir karakter... dolayısıyla alıcıları çoktu ve nedense oyunda kadın olduğuna inanmayanlar, şamanları kullanan oyuncuların hep kadın olduğuna inanma eğilimindeydi.

benim kuzen savaşçıydı. biraz da yanlış yapmış karakterin skill'lerini falan, level almakta zorlanıyor (oysa en kolay level alanlar savaçılardı). bir gün geldi yanıma bir isyan halinde "yeter be! kadın şaman açıcam kendime, kassınlar beni level alayım" dedi. yapma falan dedim, tutturdu yapacağım diye, gitti açtı.

bir süre sonra bizimki kahkahalarla yanıma geldi. daha karakteri oluşturur oluşturmaz birisi mesaj atmış "gel kasayım seni" diye. bu da zaten istediği o olduğu için takılmış peşine gitmiş. birkaç dakika içerisinde çocuk buna asılmaya başlamış. bizimki başlarda kasmayı bırakmasın diye ses etmemiş ama sonra dayanamamış "birader, erkeğim ben" demiş ama nafile! çocuk ısrarcı... bizimki adını söylüyor, erkek adı olduğu halde "en sevdiğim isim" diye bu peşinde dolanmaya devam ediyor falan. en sonunda benim kuzen "sildim karakteri" diye geldi yanıma. "siz nasıl dayanıyorsunuz ya buna!?" diye sordu. yarım saat falan sürmüştür kadın şaman macerası.

bu uygun bir örnek değil konuya farkındayım. belki çocuk da bizimkini keklemeye başladı bir noktadan sonra, bilemem ama ben de zaten örnek olduğundan değil, bence komik olduğundan ve içimden geldiği için anlattım*.
devamını gör...
muhtemelen muhafazakar bir aile tarafından büyütülmüş bir kızdır. baskıcı bir ailede büyüyen kızlar karşı cinsle pek iletişim kurmayı bilmedikleri için kendisine edilen her lafı yanlış anlayabilir. yani gençler bunlar hep iletişim bozukluğudur. misal başka şehirde üniversite okuyan bir genç kız erkeklerle gayet güzel konuşabiliyor, anlaşabiliyor çünkü sınırı yok, kendisini de kasmıyor. ortama girmiş bir kere biliyor bazı şeyleri.

yani demem o ki, eğitimsizlik bu ülkenin her zaman en önemli sorunudur. misal abazanla efendi erkeği kendini bilen bir kız çok iyi ayırt edebilir, ona göre davranabilir. lakin bunu bilmeyen kızlar oldukça fazla bu ülkede. adına kaba tabirle de kezban diyorlar ama ben sevmiyorum bu kelimeyi, hiçbir hemcinsime söylenmesini de doğru bulmuyorum.
devamını gör...
her erkek yazmıyordur elbette ama %99'u yazıyor. yazmıyor musunuz allahsızlar kabul edin. en dandik kızın dm'sinde 2500 tane mesaj var. e bu kız napsın, tabii ki öyle düşünecek.
devamını gör...
üniversitedeki ilk ev arkadaşımdır. bir gün bir erkeğin kendisine bir şey itiraf edeceğini söylemesi üzerine iyice havalara girmiş, çocuğun gay olduğunu açıklaması üzerine de büyük bir bozguna uğramıştır.
devamını gör...
çünkü ülkemizde her kadına herkes yürüyor. merhaba demeye korkar olduk.
devamını gör...
halk arasında 'o da seviyoo bu da seviyoo beni seviyoo herkes seviyoo' diye tabir ettiğimiz hastalık*. allah en çok da bunların arkadaşlarına sabır versin, anlıyorum seni.
devamını gör...
egosundan önünü göremeyen insan tipi. tamam herkes sana aşık tamam. eski çalıştığım yerde vardı böyle bir tip. eşimle o zaman yeni flört ediyorduk. sadece bir kez aynı ortamda bulundular. sonrasında sürekli eşimin ona ilgisi olduğuna beni ikna etmeye çalıştı. "beni aradı, mesaj attı, ekledi" diye anlatıp durdu günlerce. ne hikmetse arama kaydı da mesaj da istek de yoktu telefonunda. bir sabah ağlayarak geldi "senden benim için ayrılacakmış, çok özür dilerim ama ben de aşık oldum" dedi. aynı akşam eşimi benim onu aldattığıma ikna etmeye çalıştığını öğrendim. meğer başından beri bana anlattıklarını yapan kendisiymiş.
devamını gör...
haklı kızdır. çevrenizdeki her erkek istisnasız her erkek size asla arkadaş gözüyle bakmaz. içinizden "yha ama berke su öyle bir şeyi asla yapmaz" diye geçirebilirsiniz. hayır yapar. fırsatını bulduğu ilk anda araladığınız o ufacık umut kapısından içeri girmeye çalışacaktır.

edit: harbi gayler hariç.
devamını gör...
yazıktır kafasına. beyni yoktur saman beyinlidir zavallı.
devamını gör...
konuştuğum hiç bir erkeğe bu gözle bakmadım ama hepsi de bana yürüdü, hatta bir tanesi 2 gün önce biz arkadaşız deyip 2 gün sonra evlilik teklifi bile etti.*
devamını gör...
tam bir kezbandır.
devamını gör...
erkekler yakin kiz arkadaslarina bile yuruyor arada tepkisini olcmek icin. nefes alir gibi yuruyolar kizlara sonrada kizlar her erkegi yuruyo zannetsin kendine. ne zannetmesi kardesim eminiz biz
devamını gör...
hepimiz cinsel varlıklarız. cinsellik oyun demektir, oyunun da kazananı ve kaybedeni vardır. aslında bakarsanız birbirimiz üzerinde kurduğumuz her türlü tahakkümün altında aslında son derece cinsel bir ifade söz konusudur. bir çeşit alanını çizme, hiyerarşide birbirine karşı olan yerini tayin etme vsvs. mesela bir öğrencinin maden mühendisi olmak için senelerce verdiği çaba, aslında bir ''yaşama sevinci''nden kaynaklanıyor. o yaşama sevinci de aslında canlılar arası oyunun ta kendisi olan cinsellik oyununda doğmakta. dünya satranç şampiyonlarından fischer ''satrançta en sevdiğim an, bir adamın egolarının yıkılışını izlediğim andır.'' derken aslında satranç kadar hayali bir oyunun bile cinsel gerilimden sonuna kadar nasibini aldığını göstermektedir. benzer örnekleri trilyon farklı şeye verebiliriz. elon musk'ın twitter'ı satın alışı veya bir dayının ''ramazan ramazan içmeyin burada bira'' deyişi.. aslında hepsi ''phallic'' bir oyun. jacques lacan bu okumaları yaparak psikanalize sosyolojik bir boyut katmıştır, freud'un hayal aleminde kalan savlarını post-modern döneme, dönemin zeitgeist'ı dahilinde taşınmasına vesile olmuştur.

tüm bunların ışığında, cinselliği penisin vajinaya girmesi ve bunun için yaşanan her şey gibi ele almayınız. bir erkeğin bir kızı ''takmayışı'' da, ''sadece merhaba deyişi'' de cinsel altmetinler içeriyor olabilir -ki içeriyor-. demek istediğim, hepimiz hepimize bir boyutta yürüyoruz. ya becermek istiyoruz, ya da öldürmek istiyoruz. freud'un şehvet ve şiddet kavramlarına yaptığı vurgu da aslında bunun özü. diyelim ki sen benim yazımı okudun ve ''bu yazar da ne kafa ütülüyor...'' diye iç geçirdin. bu aslında sonuna kadar cinsel bir sürtüşme. cinsel, yani cinsi, yani sen hangi cinsteysen o cinsle kurduğun münasebeti ilgilendiren.. bu metni yazan bir insan değil de bir antilop olsaydı örneğin, bu metnin ''kafa ütülediğini'' söylemeyecektin. diyecektin ki, ''yazık zaten, o bir antilop. yazıyor işte öyle.''. tıpkı down sendromlulara vs yaptığını yapacaktın. ama satırları okudukça aslında sana tanıdık gelen şeylerle karşılaşıyorsun; ''dillerötesi bir insan mantığı'' ile yazılmış ve bir fikri belirten bir metinle. ancak okudukça belirli sebeplerle hiddetleniyorsun veya hayran oluyorsun. ya ''evet, dünyanın sırrı bu ve bu adam da aynı benim düşündüklerimi düşünmüş'' deyip nefesin kesiliyor ya da tam tersi ''bu aptal neyden bahsediyor, bu metin de kendi içerisinde bir mantığın varlığını iddia ediyor ancak sokratik sorgulama yaptığımda benim 'intrinsic' bir biçimde gelişen mantıksal argümantasyonuma taban tabana zıt'' deyip (biraz verbose yaptım farkındayım) öldürmek istiyorsun. yok etmek, var olmasının devamına izin vermemek istiyorsun. aslında ona hakim olmak istiyorsun. onun üzerinde mutlak bir kontrol kurup varlığına izin vermemek istiyorsun. tabii ki çekip vurmuyorsun; dönüp ''ahhahahah ne demiş bu yaa'' diyip dalga geçerek karşındaki şeyin varlığının o kadar da önemli veya değerli olmadığını aslında kendine telkin ederek kendi acını hafifletmeye çalışıyorsun (çünkü karşındaki o şeyin var olmasını istemediğin halde o şeyin var olmaya devam etmesi insana hayvani içgüdülerine dayanan bir acı verir) ya da en iyi ihtimalle medeni bir centilmen gibi ''şu şu şu sebeplerle söylediğin sözler doğru değil; doğrusu böyle böyle ve böyle olmasının sebebi de bu'' diyorsun. aslında aynı meseleye böyle bambaşka iki şekilde tepki verilmesinin sırrı olayda değil, olayı yaşayan kişinin kendisini nasıl değerlendirmesinde yatmakta. ilk şekilde tepki veren kişi aslında kendisine de benzer (hatta muhtemelen çok daha büyük) bir öfke hissetmektedir. freud'un benliği savunma mekanizmalarından yansıtmayı ve mizahı kullanarak böyle bir ''coping''/tahammül mekanizması bulmuştur kendine. kimliğine örttüğü bu ''kinik persona'' onun aslında kendisine tahmmül etmek için uydurduğu bir bahane. aynı şekilde, gördüğü argümana karşı yanıt verme cesaretinde bulunan kişi aslında bu girişim için gereksinimleri kendince tamamladığına inanmıştır ve kendi benliği ile bir çeşit barış içerisindedir. dolayısıyla duyduğu şeylere yanıt vermekten erinmez, çekinmez.

aslında okuduğumuz birkaç cümleye verdiğimiz yanıtta bile benliğimizi nasıl algıladığımıza varan varoluşsal inanışlarla cebelleşiyorken, iki insanın birbiriyle kurduğu iletişim de aslında her boyutu ile o iki kişinin birbirlerini bir çeşit tartışı, konumlandırışı ve konumlandırdığı yere ilişkin ''mütabakatı'' ile form kazanmaktadır. yani ''tanışmak'' dediğimiz şey aslında budur; karşımdakinin ''bana göre'' ne ve nerede olduğu ile ilişkili bir şeydir. her etkileşim, dolayısıyla, bir egosantrizm taşımaktadır tabiatı gereği. zaten bu yüzdendir ki uçan kuştan bile ilgi gördüğüne inanan kadını tanımlarken ''kezban'' diye tabir ediyoruz. nitekim ''kezban'' kolektif bilincimize kazıdığımız kültürel bir kod gibidir artık, ancak tam olarak ne demek olduğu üzerine pek de duraksayıp düşünmeyiz. kezban personası aslında bakarsan kendisiyle ilgili öyle olumlu ve gerçeküstü bir algıya sahiptir ki bizi rahatsız eden aslında ne kezban'ın kibridir, ne de onun aslında sefil bir durumda olduğu gerçeğidir. üstelik sefil bir durumda olup olmadığı da muğlaktır. çoğu zaman kezban aslında hiç de sefil bir durumda değildir, hatta tam tersi gerçekten de ortalamanın (yani kendi mikrososyokültürel seviyesinin) üzerinde bir kişisel gelişime sahiptir. bizi kezban'a düşman kılan asıl şey, kezban'ın kendini içtenlikle sevebiliyor oluşudur. aslında onu tam da bu yüzden bir kaşık suda boğmak isteriz; çünkü çok büyük çoğunluğumuz ömrümüzün neredeyse tamamını kendimizle hesaplaşarak geçiriyoruz. kezban'ın böyle önemli bir meseleyi büyük ölçüde aşıp mutluluğa yaklaşmış olması, hatta bir çeşidiyle ''cahilane bir bilgeliğe varmış olması'' bizi asıl öfkelendiren. aslında kendimize olan öfkeyi ona yansıtmaktayız ve bunu çeşitli şekillerde yapmaktayız. bazılarımız hırs yapıp onu ''elde etmek'' ister, bir başkamız onun arkasından iftira atar, bir ötekimiz onunla dalga geçer, bir başkamızsa uzaktan ona baka baka kendini yer bitirir. aslında onunla arkadaşlık kurmak isteyenler, ona ve onun kendini sevişine içten içe hayrandır ve onun kendini daha iyi sevebilmesi için peşinde pervane olur. bu son derece ''arkadaşça'' görünen tavrın altında yatan cinsi münasebeti, bir de bu perspektiften baktığınızda görmemek mümkün değildir. dahası, böyle bir arkadaşlığın platonik bir sevdadan tek farkı bu hayranlığı kişinin kendine itiraf etmesi ya da etmemesi değil midir?

dolayısı ile, bir kezban'a bin bir farklı şekilde yaklaştığımızda bin bir farklı cinsel anlam çıkarıyoruz, çünkü hepimiz kezban ile aynı cinsteyiz; yani insanız. kezban'a ne kadar farklı yaklaşıyorsak ahmet'e mahmut'a ayşe'ye o kadar bambaşka çeşitte ve mekanizmalarla yaklaşıyoruz ama her temas, aslında içerisinde onu, kendini ve varlığın ta kendisini(varoloşu) nasıl gördüğünüzle ilgili. o yüzden, aslında kezban her erkeğin kendisine ''bir dereceye kadar'' yürüdüğünü sanarak hiç de yanılmıyor.

tanım: yanılmayan kızdır.
devamını gör...
kızların geneli böyle düşünüyor. böyle saçma egoları vardır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"her erkeği kendine yürüyor sanan kız" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim