1.
bu başlığı daha sonra bayağı bi dolduracağım ama bi giriş yapayım. son haline ulaştığını bu satırı sildiğimden anlarsınız
ikisi de korkunçtur. ama birisi korkutucu anlamında diğeri ise muazzam anlamında korkunçtur. ayrıca başlıkta yazmasa bile sonsuzlukla alakalı bir kavram daha var o da ezeli olmak. yani başı da olmamak, yani sonsuzluktan gelip sonsuzluğa gitmek.
yazımı devam ederken islami argümanlarla devam edeceğim. çünkü içinde bulunduğumuz ve sınırına ulaşamadığımız için sonlu olup olmadığını bilmeyerek sonsuz olarak tanımladığımız evrenin hem inancımızda hem de metacı bilimde bir gün son bulacağını biliyoruz (bkz: entropi). bu sebeple sonsuzluğu, bir inancı referans olarak almadan ele almak pek mümkün değil.
hiçlik
öncelikle hiçlik üzerine konuşalım. bazen oturup hiçliği anlamaya çalışıyorum.
aklıma nedense şu video geldi. paylaşmadan edemeyeceğim
insanı diğer tüm canlılardan ayıran özellik akıllı olması ve bir bilince sahip olması. bu bilinç ile düşünüp varlığını idrak edebiliyor. bedeni, elleri hatta ve hatta bunları yönettiği beyni gerçekten var mı, sahiden yapraklar yeşil mi bu soruların cevapları dünyayı idrak etmemizi sağlayan beynin elektrik sinyallerini yorumlamasından ibaret. ama bir şeyden kesinlikle eminiz: düşünüyoruz, o halde varız.
işte hiçlik bunun tam anlamıyla zıttıdır. hiç olmamak, ya da varken bir anda yok olmak. kendi varlığının bilincinde olmamak...
bakın ölüm demiyorum. ölüm bir tüm inanışlarda dünya değiştirmektir. kiminde ruhlar alemine gitmek, kiminde uykudan uyanmak, kiminde uykuya dalmak kiminde enerji dönüşmek vs. vs.
ama hiçlik... bu çok acayip bir şey...
şu an iyi kötü bir şekilde yaşıyorsun. belki hayatın çok iyi, belki de çok kötü.
bu arada bir parantez açmak istiyorum. gerçek anlamda hayatı cehenneme çevrilmiş insanları istisna tutarsak çoğu insan için hayatın kötü olması demek zaten kısa olan bir ömrü yeterince iyi geçirememek anlamına geliyor. sonsuzluk başlığının konusu ama eğer mesela 100 yıl değil de sonsuz bir ömrü olsaydı bazı konular onun için artık önemsiz olurdu ve üzülmeye değer bulmazdı.
ama yine de hiçliğin üzerine düşünen ve hiçlik, önüne gerçekten bir seçenek olarak önüne gelen aklı başında birisi her koşulda varlığı yokluğa tercih eder.
biraz sataşma gibi olacak ama ölümden sonra hayat olmadığını iddia eden ateistler bile bundan hiçbir zaman kesin olarak emin olamazlar. içlerinde hep bir acaba hep bir şüphe olacaktır. kendi iddialarına göre -allah diye bir varlık işime karışmasın- dedikleri için değil de bilim ile buna ulaştığını iddia eden bir ateistin böyle bir şeye kesin vardır ya da kesin yoktur demesi kendi bilim inancı ile çelişmek zorundadır.
biraz yukarıda --hiçliğin üzerine düşünen-- dedim. evet...
oturup bir süre bunun üzerine düşününce öyle bir noktaya geliyorsun ki bu işin korkunçluğu seni bir anda kendini silkme ve düşüncelerden uzaklaşma eylemine itiyor. o derece korkunç, o derece belirsiz...
hiçlik üzerine düşünmek için, hiçlik üzerine olan algılarımızı aşama aşama değiştirmek gerekiyor. tabiri caizse kilit kapıları birer birer açmalıyız. ama bu bile hiçliği anlamaya, idrak etmeye yetmeyecektir.
1. kapı:*
öncelikle yazının başlarında düşünüyor olmamız var olduğumuzun kesin olarak delilidir demiştik.
öyle ise yokluğun ya da hiçliğin ilk kapısı, artık düşünmüyor oluşumuzdur diyebilir miyiz?
yani, eğer ben artık düşünmeyi bıraktıysam (bkz: ölüm) kendi varlığımın bilincinde değilsem. artık ne evren benim için var ne de ben evren için varım. çünkü artık ben diye bir şey yok. varsa da ben benim farkında değilsem var olmasının bir anlamı yok.
bakın daha diğer kapıya gelmeden aslında korkunç bir şeyle yüzleşiyoruz.
ben diye bir şeyin olmaması. yani diğer her şey bir şekilde devam ediyor, ben sandığım o ceset de orada bir yerde. ama o ceset aslında ben değilmişim meğer. çünkü kalan herkes o cesede bakıyorken ben bunun farkında bile değilim.
şu an bu satırları yazarken halen benim olmadığımı iddia etmem bile bir benlik durumu iken artık bunu bile yazmayı geç düşünecek bir ben yok.
yani oturup kendimin olmayışına üzülemiyorum bile, yukarılarda bir yere çıkıp aşağıdaki bedenime bakmak gibi bir şey değil bu. ah canııım! ne kötü hayat yaşamışım yazık bana, ama artık yokum diyemiyorsun. çünkü yoksun ve bunun farkında bile değilsin. birileri senin için üzülüyor belki ama sende bunu takdir edecek bir bilinç yok, sen diye bir şey yok. adalet/adaletsizlik yarım kalmış hayatlar bunları geçtim. bunlar için sevineceğin veya üzüleceğin bir varlığın yok.
bu çok ağır bir şey arkadaşlar. bilinç halinde olmama fikri. daha 2. ve 3. kapıya gitmeden bile kendi hesabınıza bu asla kabul edemeyeceğimiz/istemeyeceğimiz eğer kabul ediyorsak halen bir şeyleri anlamadığımız korkunç bir durum.
yani aslında en az sonsuzluk kadar, üzerine ne kadar düşünürsen düşün idrak edemeyeceğin bir durum.
2. kapı
ilk kapıyı kendi varlığımızın var olduğunu kabul ettiğimizi bu meta dünyada kabul ettiğimiz kurgu kadarıyla fiziksel olarak son bulmasa da bilincimizi yitirdiğimiz anda bizim için hiçliği başladığını, --aslında olmayan bir şey başlayamaz da-- söyleyerek araladık.
peki 2. kapıya hangi adımı koyalım öyleyse? benlik dediğimiz bazılarını beyin ile sınırlandırdığı benim ise beynin kendisini bile sinirleri yeterince uzatıp bir masaya koymamız halinde gözlerimizle görebiliyorsak elektrik sinyalinden ibaret bir şey olması durumunda benlik değil de "ben" dediğimiz şey için bir transmitter, bir aracı ya da bir kapasite sınırlayıcı olarak görmemden dolayı beyinden de öte bir şeyin artık olmayışı senaryosu ile başlamıştık.
madde ötesi bir varlık olan bilinci 1. kapı olarak kabul ettiysek bu durumda 2. kapı olarak cesedimiz ve madde ile devam edebiliriz.
ama... bugün kendime ayırdığım sürenin sonuna geldim.
yazım editleye editleye devam edecek inşallah.
ikisi de korkunçtur. ama birisi korkutucu anlamında diğeri ise muazzam anlamında korkunçtur. ayrıca başlıkta yazmasa bile sonsuzlukla alakalı bir kavram daha var o da ezeli olmak. yani başı da olmamak, yani sonsuzluktan gelip sonsuzluğa gitmek.
yazımı devam ederken islami argümanlarla devam edeceğim. çünkü içinde bulunduğumuz ve sınırına ulaşamadığımız için sonlu olup olmadığını bilmeyerek sonsuz olarak tanımladığımız evrenin hem inancımızda hem de metacı bilimde bir gün son bulacağını biliyoruz (bkz: entropi). bu sebeple sonsuzluğu, bir inancı referans olarak almadan ele almak pek mümkün değil.
hiçlik
öncelikle hiçlik üzerine konuşalım. bazen oturup hiçliği anlamaya çalışıyorum.
aklıma nedense şu video geldi. paylaşmadan edemeyeceğim
insanı diğer tüm canlılardan ayıran özellik akıllı olması ve bir bilince sahip olması. bu bilinç ile düşünüp varlığını idrak edebiliyor. bedeni, elleri hatta ve hatta bunları yönettiği beyni gerçekten var mı, sahiden yapraklar yeşil mi bu soruların cevapları dünyayı idrak etmemizi sağlayan beynin elektrik sinyallerini yorumlamasından ibaret. ama bir şeyden kesinlikle eminiz: düşünüyoruz, o halde varız.
işte hiçlik bunun tam anlamıyla zıttıdır. hiç olmamak, ya da varken bir anda yok olmak. kendi varlığının bilincinde olmamak...
bakın ölüm demiyorum. ölüm bir tüm inanışlarda dünya değiştirmektir. kiminde ruhlar alemine gitmek, kiminde uykudan uyanmak, kiminde uykuya dalmak kiminde enerji dönüşmek vs. vs.
ama hiçlik... bu çok acayip bir şey...
şu an iyi kötü bir şekilde yaşıyorsun. belki hayatın çok iyi, belki de çok kötü.
bu arada bir parantez açmak istiyorum. gerçek anlamda hayatı cehenneme çevrilmiş insanları istisna tutarsak çoğu insan için hayatın kötü olması demek zaten kısa olan bir ömrü yeterince iyi geçirememek anlamına geliyor. sonsuzluk başlığının konusu ama eğer mesela 100 yıl değil de sonsuz bir ömrü olsaydı bazı konular onun için artık önemsiz olurdu ve üzülmeye değer bulmazdı.
ama yine de hiçliğin üzerine düşünen ve hiçlik, önüne gerçekten bir seçenek olarak önüne gelen aklı başında birisi her koşulda varlığı yokluğa tercih eder.
biraz sataşma gibi olacak ama ölümden sonra hayat olmadığını iddia eden ateistler bile bundan hiçbir zaman kesin olarak emin olamazlar. içlerinde hep bir acaba hep bir şüphe olacaktır. kendi iddialarına göre -allah diye bir varlık işime karışmasın- dedikleri için değil de bilim ile buna ulaştığını iddia eden bir ateistin böyle bir şeye kesin vardır ya da kesin yoktur demesi kendi bilim inancı ile çelişmek zorundadır.
biraz yukarıda --hiçliğin üzerine düşünen-- dedim. evet...
oturup bir süre bunun üzerine düşününce öyle bir noktaya geliyorsun ki bu işin korkunçluğu seni bir anda kendini silkme ve düşüncelerden uzaklaşma eylemine itiyor. o derece korkunç, o derece belirsiz...
hiçlik üzerine düşünmek için, hiçlik üzerine olan algılarımızı aşama aşama değiştirmek gerekiyor. tabiri caizse kilit kapıları birer birer açmalıyız. ama bu bile hiçliği anlamaya, idrak etmeye yetmeyecektir.
1. kapı:*
öncelikle yazının başlarında düşünüyor olmamız var olduğumuzun kesin olarak delilidir demiştik.
öyle ise yokluğun ya da hiçliğin ilk kapısı, artık düşünmüyor oluşumuzdur diyebilir miyiz?
yani, eğer ben artık düşünmeyi bıraktıysam (bkz: ölüm) kendi varlığımın bilincinde değilsem. artık ne evren benim için var ne de ben evren için varım. çünkü artık ben diye bir şey yok. varsa da ben benim farkında değilsem var olmasının bir anlamı yok.
bakın daha diğer kapıya gelmeden aslında korkunç bir şeyle yüzleşiyoruz.
ben diye bir şeyin olmaması. yani diğer her şey bir şekilde devam ediyor, ben sandığım o ceset de orada bir yerde. ama o ceset aslında ben değilmişim meğer. çünkü kalan herkes o cesede bakıyorken ben bunun farkında bile değilim.
şu an bu satırları yazarken halen benim olmadığımı iddia etmem bile bir benlik durumu iken artık bunu bile yazmayı geç düşünecek bir ben yok.
yani oturup kendimin olmayışına üzülemiyorum bile, yukarılarda bir yere çıkıp aşağıdaki bedenime bakmak gibi bir şey değil bu. ah canııım! ne kötü hayat yaşamışım yazık bana, ama artık yokum diyemiyorsun. çünkü yoksun ve bunun farkında bile değilsin. birileri senin için üzülüyor belki ama sende bunu takdir edecek bir bilinç yok, sen diye bir şey yok. adalet/adaletsizlik yarım kalmış hayatlar bunları geçtim. bunlar için sevineceğin veya üzüleceğin bir varlığın yok.
bu çok ağır bir şey arkadaşlar. bilinç halinde olmama fikri. daha 2. ve 3. kapıya gitmeden bile kendi hesabınıza bu asla kabul edemeyeceğimiz/istemeyeceğimiz eğer kabul ediyorsak halen bir şeyleri anlamadığımız korkunç bir durum.
yani aslında en az sonsuzluk kadar, üzerine ne kadar düşünürsen düşün idrak edemeyeceğin bir durum.
2. kapı
ilk kapıyı kendi varlığımızın var olduğunu kabul ettiğimizi bu meta dünyada kabul ettiğimiz kurgu kadarıyla fiziksel olarak son bulmasa da bilincimizi yitirdiğimiz anda bizim için hiçliği başladığını, --aslında olmayan bir şey başlayamaz da-- söyleyerek araladık.
peki 2. kapıya hangi adımı koyalım öyleyse? benlik dediğimiz bazılarını beyin ile sınırlandırdığı benim ise beynin kendisini bile sinirleri yeterince uzatıp bir masaya koymamız halinde gözlerimizle görebiliyorsak elektrik sinyalinden ibaret bir şey olması durumunda benlik değil de "ben" dediğimiz şey için bir transmitter, bir aracı ya da bir kapasite sınırlayıcı olarak görmemden dolayı beyinden de öte bir şeyin artık olmayışı senaryosu ile başlamıştık.
madde ötesi bir varlık olan bilinci 1. kapı olarak kabul ettiysek bu durumda 2. kapı olarak cesedimiz ve madde ile devam edebiliriz.
ama... bugün kendime ayırdığım sürenin sonuna geldim.
yazım editleye editleye devam edecek inşallah.
devamını gör...
2.
ben hiçliğin tarafındayım sanırım.
devamını gör...