#ödüllü filmler
orijinal adı: عنکبوت مقدس / ankabut-e moqaddas
yönetmen koltuğunda ali abbasi'nin yer aldığı, türkçe adı "kutsal örümcek" olan, 2022 çıkışlı farsça dilindeki suç ve drama filmidir. konusunda, kendi dini inançları konusunda dayatmacı ve saplantılı bir aile babasının iran sokaklarını fahişelerden yani günahlardan "temizlemek" adına işlediği seri cinayetler işlenmektedir. bu sıralarda kadın bir gazeteci ise kendine "örümcek katili" diyen bu seri katilin peşine düşer ve olaylar gelişir. yapımın konusu saeed hanaei adlı, 2000-2001 seneleri arasında böyle cinayetler işleyen gerçek bir seri katilin hikayesinden temelini almaktadır.
yönetmen koltuğunda ali abbasi'nin yer aldığı, türkçe adı "kutsal örümcek" olan, 2022 çıkışlı farsça dilindeki suç ve drama filmidir. konusunda, kendi dini inançları konusunda dayatmacı ve saplantılı bir aile babasının iran sokaklarını fahişelerden yani günahlardan "temizlemek" adına işlediği seri cinayetler işlenmektedir. bu sıralarda kadın bir gazeteci ise kendine "örümcek katili" diyen bu seri katilin peşine düşer ve olaylar gelişir. yapımın konusu saeed hanaei adlı, 2000-2001 seneleri arasında böyle cinayetler işleyen gerçek bir seri katilin hikayesinden temelini almaktadır.
*cannes film festivali (2022) - en iyi kadın oyuncu [zahra amir ebrahimi]
*stockholm film festivali (2022) - en iyi film: bronz at ödülü
*danimarka film ödülleri (2023) - en iyi kadın oyuncu [zahra amir ebrahimi]
*alman film ödülleri (2023) - olağanüstü sinema filmi
*bodil ödülleri (2023) - en iyi senaryo [ali abbasi] [afshin kamran bahrami]
film toplam 23 ödüle sahiptir.
*stockholm film festivali (2022) - en iyi film: bronz at ödülü
*danimarka film ödülleri (2023) - en iyi kadın oyuncu [zahra amir ebrahimi]
*alman film ödülleri (2023) - olağanüstü sinema filmi
*bodil ödülleri (2023) - en iyi senaryo [ali abbasi] [afshin kamran bahrami]
film toplam 23 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "miko" tarafından 19.01.2023 01:01 tarihinde açılmıştır.
1.
sınır (film) ile şapkadan tavşan çıkarmış, genç, iran asıllı yönetmen (1981 doğumlu) ali abbasi'nin 2022 yapımı suç/dram türündeki filmi.
iran sinemasını seviyoruz. gerçekçi, çarpıcı anlatım dilini kore ve türkiye sinemasına benzetiyor, süssüz anlatımın, direktliğin tadını doya doya çıkarıyoruz. abbasi'nin border'ı da yönetmen hayatını yurtdışında geçiren bir isim olmasına rağmen bunun çok güzel örneklerinden biriydi. zaten tanıma da bu yüzden böyle başladım. gelgelelim bu "dışardan bakış" filmi pek olmamış. olamamış. filmin danimarka yapımı olması, çekimlerinin iran dışında ama iran'daymış gibi yapılmış olması falan değil konumuz. film buram buram bir yabancının gözünden patriyarkal rejim eleştirisi filmi. müthiş çiğ, muazzam uzak bir dil.
film konusu itibariyle zaten toplumsal politik. bir eski asker olan ve şehadet şerbetinden içemediği için üzgün olan bir nekrofilin geri kalan yaşantısı için motivasyonunu radikal dindarlıkta bularak sokakları fahişelerden temizlemek için işlediği seri kadın cinayetlerini konu alıyor holy spider. iyi aile babası seri katil, bir kadın gazetecinin kendisini tuzağa düşerek yakalatmasının ardından yargılanıyor ve film yargılamanın sonunda akıllarda soru işareti bırakacak bir alt metin, mesaj verme dürtüsüyle bitiriliyor. bir gerçek yaşam uyarlaması olduğu için bu bilgiyi vermek benim tarzımda film entryleri giren biri için bile fazla değil çünkü normal insanların fragman izlediklerini, sinopsis okuduklarını falan düşünecek olursak zaten filme dair bu bilgilere her yer aracılığı ile erişilebilir.
benim filmle ilgili olumlu olarak sayabileceğim; şiddet sahnelerinin ciddi gerçekliği, iyi oyunculuk, yerinde işlenmiş gizem unsuru gibi özelliklere rağmen söylemek istediğim başka bir şey var ama. bu tip toplumsal ve/dahi siyasal düzen eleştirisi temalı filmlerde hele ki senaryo bir gerçek yaşam öyküsünden uyarlanarak kaleme alınmış ise çok dikkatli olmak lazım. daha önce de belirttiğimi hatırlıyorum, ben sinemada tarafsızlık ilkesinin net olarak işletilmesinin gerekli olduğunu düşünen izleyicilerden değilim. bir yönetmen kendi savunduğu doğruda kalarak da bir hikaye anlatabilir. izlediğimiz, okuduğumuz ve hatta teknik olarak beğendiğimiz işlerde, gördüğümüzü, maruz kaldığımızı yansıtıldığı perspektiften alıp kabul etmemiz için kafamıza kimse silah dayamıyor neticede. bunu şu yüzden söylüyorum; bu filmde ya da bu tarz filmlerde ya öyle ya böyle demek zorundasın. böyle hiç kimseye dokunmayayım aman ali rıza bey tadımız kaçmasın konuları değil bunlar. az önce belirttiğim tetiklenmelerle 16 kadın cinayeti işlemiş, 17.'sinde de tuzağa düşürülerek yakayı ele vermiş bir seri katili, siyasete, dine, toplumsal yozlaşmaya, ataerkiye değmeden anlatamazsın.
ya da anlatırsın ve böyle olur işte. film güzel ama anlatım dili benim görüşlerimde çelişiyor diye yazmıyorum bunları. zaten öyle de değil; bir şeyle çelişmiyor, çelişemez de. herhangi bir şeyle... inanın, benim tam tersinde konumlandığım bir bakış açısından anlatılsaydı film, bunlardan çok farklı şeyler yazıyor olurdum. film güzel değil, zaten böyleyken olamaz da. bu tip konularda film çekmenin handikapı da zaten tam olarak bu. seyirciye geçirmek için gerçek bir şey söylemek zorundasın. hani konumuz zaten gerçeklik, based on a true story meselesi ya...
off çok bile yazdım. neys. 5/10. ama iran asıllı yönetmen, danimarka'nın adayı falan. oscar'ın güçlü adaylarından. bakalım.
iran sinemasını seviyoruz. gerçekçi, çarpıcı anlatım dilini kore ve türkiye sinemasına benzetiyor, süssüz anlatımın, direktliğin tadını doya doya çıkarıyoruz. abbasi'nin border'ı da yönetmen hayatını yurtdışında geçiren bir isim olmasına rağmen bunun çok güzel örneklerinden biriydi. zaten tanıma da bu yüzden böyle başladım. gelgelelim bu "dışardan bakış" filmi pek olmamış. olamamış. filmin danimarka yapımı olması, çekimlerinin iran dışında ama iran'daymış gibi yapılmış olması falan değil konumuz. film buram buram bir yabancının gözünden patriyarkal rejim eleştirisi filmi. müthiş çiğ, muazzam uzak bir dil.
film konusu itibariyle zaten toplumsal politik. bir eski asker olan ve şehadet şerbetinden içemediği için üzgün olan bir nekrofilin geri kalan yaşantısı için motivasyonunu radikal dindarlıkta bularak sokakları fahişelerden temizlemek için işlediği seri kadın cinayetlerini konu alıyor holy spider. iyi aile babası seri katil, bir kadın gazetecinin kendisini tuzağa düşerek yakalatmasının ardından yargılanıyor ve film yargılamanın sonunda akıllarda soru işareti bırakacak bir alt metin, mesaj verme dürtüsüyle bitiriliyor. bir gerçek yaşam uyarlaması olduğu için bu bilgiyi vermek benim tarzımda film entryleri giren biri için bile fazla değil çünkü normal insanların fragman izlediklerini, sinopsis okuduklarını falan düşünecek olursak zaten filme dair bu bilgilere her yer aracılığı ile erişilebilir.
benim filmle ilgili olumlu olarak sayabileceğim; şiddet sahnelerinin ciddi gerçekliği, iyi oyunculuk, yerinde işlenmiş gizem unsuru gibi özelliklere rağmen söylemek istediğim başka bir şey var ama. bu tip toplumsal ve/dahi siyasal düzen eleştirisi temalı filmlerde hele ki senaryo bir gerçek yaşam öyküsünden uyarlanarak kaleme alınmış ise çok dikkatli olmak lazım. daha önce de belirttiğimi hatırlıyorum, ben sinemada tarafsızlık ilkesinin net olarak işletilmesinin gerekli olduğunu düşünen izleyicilerden değilim. bir yönetmen kendi savunduğu doğruda kalarak da bir hikaye anlatabilir. izlediğimiz, okuduğumuz ve hatta teknik olarak beğendiğimiz işlerde, gördüğümüzü, maruz kaldığımızı yansıtıldığı perspektiften alıp kabul etmemiz için kafamıza kimse silah dayamıyor neticede. bunu şu yüzden söylüyorum; bu filmde ya da bu tarz filmlerde ya öyle ya böyle demek zorundasın. böyle hiç kimseye dokunmayayım aman ali rıza bey tadımız kaçmasın konuları değil bunlar. az önce belirttiğim tetiklenmelerle 16 kadın cinayeti işlemiş, 17.'sinde de tuzağa düşürülerek yakayı ele vermiş bir seri katili, siyasete, dine, toplumsal yozlaşmaya, ataerkiye değmeden anlatamazsın.
ya da anlatırsın ve böyle olur işte. film güzel ama anlatım dili benim görüşlerimde çelişiyor diye yazmıyorum bunları. zaten öyle de değil; bir şeyle çelişmiyor, çelişemez de. herhangi bir şeyle... inanın, benim tam tersinde konumlandığım bir bakış açısından anlatılsaydı film, bunlardan çok farklı şeyler yazıyor olurdum. film güzel değil, zaten böyleyken olamaz da. bu tip konularda film çekmenin handikapı da zaten tam olarak bu. seyirciye geçirmek için gerçek bir şey söylemek zorundasın. hani konumuz zaten gerçeklik, based on a true story meselesi ya...
off çok bile yazdım. neys. 5/10. ama iran asıllı yönetmen, danimarka'nın adayı falan. oscar'ın güçlü adaylarından. bakalım.
devamını gör...
2.
izlerken saf saf "allah allah böyle bir filmi iran'da nasıl çekebilmişler" diye düşündüğüm, sonra ürdün'de çekildiğini öğrenince kafama yatan film.
böyle bir film kısmı izaha muhtaç kaldı. şöyle ki görsel olarak sert ve çarpıcı sahne bol. yer yer kalabalığın da dahil olduğu pek çok sekansta aleni bir horgörü göze çarpıyor. teknik açıdan iran'da çekilmesi gerçekten zor kısımlar vardı yani, bunu belirtmiş olayım.
içerik olaraksa sayın miko'nun belirttiği gibi seyirciye "durum böyle böyle, siz anlayın" diyor filmin çoğunluğu. her ne kadar filmden çıkarılması gerekeni (ya da yönetmenin çıkarılmasını umduğu şeyleri) görmek kolay olsa da bu, sivri bir dille yapılmıyor. gerçek olaydan uyarlanmış olması da belgesele yaklaşan bu tavrı güçlendiren unsurlardan biri olmuş - ki bunu filme gitmeden önce bilmiyordum.
açıkçası bunu sonda görmek de hoşuma gitti. hatta bana kalırsa film yaptığı en belirgin eleştiriyi bu "gerçek olaylardan uyarlanmıştır" ibaresini filmin başı yerine sonunda göstermesiyle yapmış bile denebilir. "böyle bir düzen var ve bu bir kurgu falan değil" diyerek. yine de hayat kadınlarının hayatının rahatlıkla gözden çıkarılmasını, yalnızca cinayet gibi "ondan bile" daha korkunç bir günah söz konusuysa önem kazanan bir mevzu gibi göstermesi hoşuma gitmedi. tabii gerçekten iran'da durum bu olabilir, bundan bahsetmiyorum. bunu izleyicinin çıkaracağı bir izlenim olarak göstermesi biraz problemli. yönetmenin varlığını hissettirebileceği yönlerden biri bu olabilirdi mesela, olmamış.
genel olarak beğendiğim, çarpıcı ama çarpıcılığını yalnızca konusunun ve coğrafyasının tabiatından alan, kendisi bu çarpıcılığa çok da bir şey katmayan (belki en son sahne hariç) ve düz bir anlatıdan sapma cesaretini o kadar da gösterememiş bir film diyebilirim. bu yalınlığı yaratıcı bulan da olabilir tabii, ona da saygı duyarım.
unutmadan son not: ana karakterler hariç oyunculuklar iran sinemasından görmeye alışkın olmadığım kadar zayıftı. yan karakterler arka sokaklar tadı yaşattı yer yer.
böyle bir film kısmı izaha muhtaç kaldı. şöyle ki görsel olarak sert ve çarpıcı sahne bol. yer yer kalabalığın da dahil olduğu pek çok sekansta aleni bir horgörü göze çarpıyor. teknik açıdan iran'da çekilmesi gerçekten zor kısımlar vardı yani, bunu belirtmiş olayım.
içerik olaraksa sayın miko'nun belirttiği gibi seyirciye "durum böyle böyle, siz anlayın" diyor filmin çoğunluğu. her ne kadar filmden çıkarılması gerekeni (ya da yönetmenin çıkarılmasını umduğu şeyleri) görmek kolay olsa da bu, sivri bir dille yapılmıyor. gerçek olaydan uyarlanmış olması da belgesele yaklaşan bu tavrı güçlendiren unsurlardan biri olmuş - ki bunu filme gitmeden önce bilmiyordum.
açıkçası bunu sonda görmek de hoşuma gitti. hatta bana kalırsa film yaptığı en belirgin eleştiriyi bu "gerçek olaylardan uyarlanmıştır" ibaresini filmin başı yerine sonunda göstermesiyle yapmış bile denebilir. "böyle bir düzen var ve bu bir kurgu falan değil" diyerek. yine de hayat kadınlarının hayatının rahatlıkla gözden çıkarılmasını, yalnızca cinayet gibi "ondan bile" daha korkunç bir günah söz konusuysa önem kazanan bir mevzu gibi göstermesi hoşuma gitmedi. tabii gerçekten iran'da durum bu olabilir, bundan bahsetmiyorum. bunu izleyicinin çıkaracağı bir izlenim olarak göstermesi biraz problemli. yönetmenin varlığını hissettirebileceği yönlerden biri bu olabilirdi mesela, olmamış.
genel olarak beğendiğim, çarpıcı ama çarpıcılığını yalnızca konusunun ve coğrafyasının tabiatından alan, kendisi bu çarpıcılığa çok da bir şey katmayan (belki en son sahne hariç) ve düz bir anlatıdan sapma cesaretini o kadar da gösterememiş bir film diyebilirim. bu yalınlığı yaratıcı bulan da olabilir tabii, ona da saygı duyarım.
unutmadan son not: ana karakterler hariç oyunculuklar iran sinemasından görmeye alışkın olmadığım kadar zayıftı. yan karakterler arka sokaklar tadı yaşattı yer yer.
devamını gör...
3.
iran'ın kutsal şehri meşhed'de, şii hacılar imam rıza'nın türbesini ziyaret ederek hacı olurken şehrin yoksulluk üreten kenar semtlerinde, evine ekmeği vücudunu pazara çıkararak götürmek zorunda bırakılan mazlum kadınlar birer birer tüyler ürpertici cinayetlere kurban gitmektedir.
cenneti garantilemek için yıllarca iran-ırak savaşı'nda cephede mücadele etmiş olan fakat savaşta ölüp şehit olamadığı için hayıflanan saeed, hemen her gece motosikletiyle günahkâr avına çıkmakta ve motosikletinin terkisine bindirdiği kadınları evine götürüp başörtüleriyle boğmaktadır. kimisi hamile, kimisi çocuklu, çoğu afyon bağımlısı bu kadınları gecenin karanlığında boş bir tarlaya atan saeed, ardından da gazeteyi arayıp cesedin yerini söylemekte, "kokmadan alın oradan" demektedir.
katil, fuhuşa karşı cihat ilan ederek, işlediği seri cinayetlerle ahlaksızlığı sokaklardan temizleme azminde iken meşhed polisi adaletin bir şekilde tesis edildiği düşüncesiyle faili meçhul cinayetleri çözmek için çok da ciddi bir soruşturma yürütmemektedir. o yüzden kadın kurbanların akıbetini sorgulamak ve meselenin üzerine gitmek kadın bir gazeteci olan rahimi'ye kalacaktır.
bir iran filmine göre oldukça sert ve cüretkar bir film olan holy spider, 2000-2001 yılları arasında 16 kadın fahişeyi katleden saeed hanaei'nin hikâyesine dayanıyor.
kurbanlarına bıraktığı işaretle "kutsal örümcek" olarak tanımlanan, üç çocuklu bir aile babası, dindar bir şii ve savaş gazisi olan hanaei, sıradan bir inşaat işçisi ve son derece normal bir insandır. film boyunca seri katilin ev yaşamını, çocuklarıyla ve eşiyle olan ilişkisini, arkadaşlarıyla muhabbetini izliyoruz ve görüyoruz ki saeed bazı cinayetlerde tecavüze yeltenme bağlamında gitgeller yaşasa da ne bir sapık ne de onulmaz bir sadisttir.
hannah arendt'in eichmann'a yaklaşımındaki gibi saeed'de şeytani ve uğursuz bir derinlik aramak beyhudedir. ortada dehşet verici biçimde normal olan biri vardır ve arendt'in yıllar önce adını koyduğu kötülüğün sıradanlığıdır bu.
nasıl ki eichmann nazi partisinin programını bilmiyor ve kavgam'ı da okumamışsa saeed de belli ki kur'an'ı hiç okumamıştı ve tüm dini bilgisi kulaktan dolma fıkhi malumatlara dayanıyordu. zira ancak bu boyutta bir cehalet, saeed'in kendini hakikatin temsilcisi ve kutsal adaletin sağlayıcısı yerine koymasına neden olabilirdi.
saeed, kadınları o derekeye düşüren sebeplere, yoksulluğu üreten sisteme değil de bizzat kadınlara savaş açmıştı ve adaleti savunmasız kadınları boğarak sağlayabileceğini vehmediyordu.
akıl ve izandan yoksun bir iman, onu ruhsuz ve kalpsiz biri haline getirmiş, daha da ötesi kesin inançlı bir ölüm makinesine dönüştürmüştü. saeed'in ana hedefi cennete gitmekti. bunu da literal yaklaşımla ele alınan bazı ayetlerle cihad algısı, kahramanlaştırılan bazı tarihi figürler üzerinden de şehitlik bilinci oluşturup karanlık dehlizlerine salındığı şehri ahlaksızlık ve kötülükten arındırarak kazanmayı düşünüyordu. saeed uç bir örnek değil maalesef. islam dünyası, içinde düşünce barındırmayan duygular üzerinden fikirsiz bağlılıklar yaratılarak zihni iğdiş edilmiş, bir makineye dönüştürülmüş sözüm ona cennet yolcusuyla dolu maalesef.
katilin yöntemlerini ve kim olduğunu, nasıl yaşadığını baştan itibaren bildiğimiz için daha çok cinayetleri neden işlediğine ve yakalanıp yakalanmayacağına odaklanıyoruz. bu da filmi sıradan bir polisiye-gerilim filmi olmaktan çıkarıp iran'daki molla rejimini sorgulayan ve toplum eleştirisi yapan gerilim dozu yüksek bir film haline getiriyor. topluma dair eleştiri daha çok, yakalanması sonrasında katilin halk kahramanı ilan edilerek serbest bırakılması için kampanya başlatıldığı süreçte yapılıyor. 16 kadının katilini büyük bir iştiyakla destekleyen halk onu allah adına şehri fuhşiyattan temizleyen bir mücahit olarak görüyor. saf cehalet ve pürüzsüz kötülük halkın bu tutumunda da tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.
iran rejimine ve kadına yönelik baskıcı tutumuna yönelik eleştirel yaklaşım ise cinayetleri soruşturan ve çözmek için kendini yem olarak kullandırmaktan çekinmeyen kadın gazeteci rahimi üzerinden getiriliyor.
bekar bir kadının iran islam cumhuriyet'inde otel odası kiralayamaması, çalıştığı gazetenin patronu tarafından tacize uğrayıp üstüne bir de iftira atılarak işten kovulması, aynı şekilde polis tarafından kötü kadın muamelesi görüp tacize uğraması, gece dışarı çıktığında fahişe olarak algılanarak kovalanması ortadoğu'da kadın olmanın zorluklarını gösteren detaylar olarak dikkat çekiliyor. rahimi bir anlamda güçlü karakteri, cesareti ve kararlılığıyla son dönemde iran rejimine karşı başlayan protestolarda öncülük eden kadınları sembolize ediyor.
iran asıllı yönetmen ali abbasi, filmde hakim rolündeki karaktere, fuhşun dini değil toplumsal bir sorun olduğunu ve yoksulluğun kadınları buna zorladığını söyletip sistemin içinde iyi insanların da olduğu imasında bulunarak dengeyi korumaya çalışsa da bu, filmin çok sert bir sistem eleştirisi olmasını engelleyemiyor.
filmin gerilim atmosferi, cinayetlerin işlenmesindeki rahatsız edici sertliği, bazı sahnelerdeki çıplaklık dozu ve gerilimi yükseltmede önemli rol oynayan etkileyici müziği, filmi klasik iran filmlerinden ayıran bir rol oynuyor.
oyuncuların inandırıcılığı ise filmin meselesini inandırıcı ve ikna edici kılıyor. iran izin vermediği için ürdün'de çekilen filmin uluslararası pek çok ödül alan yönetmeni ali abbasi ve cannes film festivali'nden en iyi kadın oyuncu ödülüyle dönen zar amir ebrahimi ölüm tehditleri almaktan bu nedenle kurtulamadı. film derdini çok etkili anlatabildiği için iran'da yasaklandı ve filme katkısı olan herkes seyahat yasağına uğradı ve film rejim tarafından salman rushdie'nin şeytan ayetlerikitabına benzetildi.
cenneti garantilemek için yıllarca iran-ırak savaşı'nda cephede mücadele etmiş olan fakat savaşta ölüp şehit olamadığı için hayıflanan saeed, hemen her gece motosikletiyle günahkâr avına çıkmakta ve motosikletinin terkisine bindirdiği kadınları evine götürüp başörtüleriyle boğmaktadır. kimisi hamile, kimisi çocuklu, çoğu afyon bağımlısı bu kadınları gecenin karanlığında boş bir tarlaya atan saeed, ardından da gazeteyi arayıp cesedin yerini söylemekte, "kokmadan alın oradan" demektedir.
katil, fuhuşa karşı cihat ilan ederek, işlediği seri cinayetlerle ahlaksızlığı sokaklardan temizleme azminde iken meşhed polisi adaletin bir şekilde tesis edildiği düşüncesiyle faili meçhul cinayetleri çözmek için çok da ciddi bir soruşturma yürütmemektedir. o yüzden kadın kurbanların akıbetini sorgulamak ve meselenin üzerine gitmek kadın bir gazeteci olan rahimi'ye kalacaktır.
bir iran filmine göre oldukça sert ve cüretkar bir film olan holy spider, 2000-2001 yılları arasında 16 kadın fahişeyi katleden saeed hanaei'nin hikâyesine dayanıyor.
kurbanlarına bıraktığı işaretle "kutsal örümcek" olarak tanımlanan, üç çocuklu bir aile babası, dindar bir şii ve savaş gazisi olan hanaei, sıradan bir inşaat işçisi ve son derece normal bir insandır. film boyunca seri katilin ev yaşamını, çocuklarıyla ve eşiyle olan ilişkisini, arkadaşlarıyla muhabbetini izliyoruz ve görüyoruz ki saeed bazı cinayetlerde tecavüze yeltenme bağlamında gitgeller yaşasa da ne bir sapık ne de onulmaz bir sadisttir.
hannah arendt'in eichmann'a yaklaşımındaki gibi saeed'de şeytani ve uğursuz bir derinlik aramak beyhudedir. ortada dehşet verici biçimde normal olan biri vardır ve arendt'in yıllar önce adını koyduğu kötülüğün sıradanlığıdır bu.
nasıl ki eichmann nazi partisinin programını bilmiyor ve kavgam'ı da okumamışsa saeed de belli ki kur'an'ı hiç okumamıştı ve tüm dini bilgisi kulaktan dolma fıkhi malumatlara dayanıyordu. zira ancak bu boyutta bir cehalet, saeed'in kendini hakikatin temsilcisi ve kutsal adaletin sağlayıcısı yerine koymasına neden olabilirdi.
saeed, kadınları o derekeye düşüren sebeplere, yoksulluğu üreten sisteme değil de bizzat kadınlara savaş açmıştı ve adaleti savunmasız kadınları boğarak sağlayabileceğini vehmediyordu.
akıl ve izandan yoksun bir iman, onu ruhsuz ve kalpsiz biri haline getirmiş, daha da ötesi kesin inançlı bir ölüm makinesine dönüştürmüştü. saeed'in ana hedefi cennete gitmekti. bunu da literal yaklaşımla ele alınan bazı ayetlerle cihad algısı, kahramanlaştırılan bazı tarihi figürler üzerinden de şehitlik bilinci oluşturup karanlık dehlizlerine salındığı şehri ahlaksızlık ve kötülükten arındırarak kazanmayı düşünüyordu. saeed uç bir örnek değil maalesef. islam dünyası, içinde düşünce barındırmayan duygular üzerinden fikirsiz bağlılıklar yaratılarak zihni iğdiş edilmiş, bir makineye dönüştürülmüş sözüm ona cennet yolcusuyla dolu maalesef.
katilin yöntemlerini ve kim olduğunu, nasıl yaşadığını baştan itibaren bildiğimiz için daha çok cinayetleri neden işlediğine ve yakalanıp yakalanmayacağına odaklanıyoruz. bu da filmi sıradan bir polisiye-gerilim filmi olmaktan çıkarıp iran'daki molla rejimini sorgulayan ve toplum eleştirisi yapan gerilim dozu yüksek bir film haline getiriyor. topluma dair eleştiri daha çok, yakalanması sonrasında katilin halk kahramanı ilan edilerek serbest bırakılması için kampanya başlatıldığı süreçte yapılıyor. 16 kadının katilini büyük bir iştiyakla destekleyen halk onu allah adına şehri fuhşiyattan temizleyen bir mücahit olarak görüyor. saf cehalet ve pürüzsüz kötülük halkın bu tutumunda da tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.
iran rejimine ve kadına yönelik baskıcı tutumuna yönelik eleştirel yaklaşım ise cinayetleri soruşturan ve çözmek için kendini yem olarak kullandırmaktan çekinmeyen kadın gazeteci rahimi üzerinden getiriliyor.
bekar bir kadının iran islam cumhuriyet'inde otel odası kiralayamaması, çalıştığı gazetenin patronu tarafından tacize uğrayıp üstüne bir de iftira atılarak işten kovulması, aynı şekilde polis tarafından kötü kadın muamelesi görüp tacize uğraması, gece dışarı çıktığında fahişe olarak algılanarak kovalanması ortadoğu'da kadın olmanın zorluklarını gösteren detaylar olarak dikkat çekiliyor. rahimi bir anlamda güçlü karakteri, cesareti ve kararlılığıyla son dönemde iran rejimine karşı başlayan protestolarda öncülük eden kadınları sembolize ediyor.
iran asıllı yönetmen ali abbasi, filmde hakim rolündeki karaktere, fuhşun dini değil toplumsal bir sorun olduğunu ve yoksulluğun kadınları buna zorladığını söyletip sistemin içinde iyi insanların da olduğu imasında bulunarak dengeyi korumaya çalışsa da bu, filmin çok sert bir sistem eleştirisi olmasını engelleyemiyor.
filmin gerilim atmosferi, cinayetlerin işlenmesindeki rahatsız edici sertliği, bazı sahnelerdeki çıplaklık dozu ve gerilimi yükseltmede önemli rol oynayan etkileyici müziği, filmi klasik iran filmlerinden ayıran bir rol oynuyor.
oyuncuların inandırıcılığı ise filmin meselesini inandırıcı ve ikna edici kılıyor. iran izin vermediği için ürdün'de çekilen filmin uluslararası pek çok ödül alan yönetmeni ali abbasi ve cannes film festivali'nden en iyi kadın oyuncu ödülüyle dönen zar amir ebrahimi ölüm tehditleri almaktan bu nedenle kurtulamadı. film derdini çok etkili anlatabildiği için iran'da yasaklandı ve filme katkısı olan herkes seyahat yasağına uğradı ve film rejim tarafından salman rushdie'nin şeytan ayetlerikitabına benzetildi.
devamını gör...
4.
yaşanmış bir olaya dayanır. rahatsız edici sahneleri mevcuttur. izlerken katilin eşi röportajını abarttıklarını düşünmüştüm. çünkü katilin eşi de bir kadın, bu kadar şeyi yapan kocasını savunmaz demiştim. sonrasında gerçek röportaj görüntülerini izleyince kanım dondu. kadın, eşi olan katili savundu. hatta katilin büyük erkek çocuğu belki bunu birileri devam ettirir diye kendi çapında onur hareketlerinde bulundu. yazık.. uydurdukları din üzerinden yürümek. aslolanı bilmemek..tam manada cehaletin geldiği nokta..
devamını gör...
5.
cannes film festivali, toronto film festivali, telluride film festivali ve bfı londra film festivali gibi uluslararası ödüllere sahip olan bir başyapıttır.
2001 yılında iran'ın kutsal şehri meşhed'e bir gazeteci seyahat eder. amacı, şehirde gerçekleşen seks işçisi cinayetlerini araştırmaktır. bu cinayetleri işlediğine inanan ve kendisine "örümcek katili" adını veren bir suçlu, sokakları günahkarlardan arındırdığını iddia etmektedir. ancak gazeteci, gerçekleri ortaya çıkarmak için meşhed'in sokaklarında derinlemesine bir araştırma yapacaktır.
basit ve anlaşılır görsellerden tempoya, toplumun sadece "bir kişi"den daha büyük ve tehlikeli bir sorunu vurgulamak için kullanılan karakterlere kadar, martin dirkov'un müziğiyle birlikte, bu film neredeyse hiç hata yapmıyor. 2022'nin en iyi filmleri arasında yer alıyor şahsimce, kesinlikle bir şans verilmesi gerektiğini düşündüğüm çarpıcı filmler arasında.
2001 yılında iran'ın kutsal şehri meşhed'e bir gazeteci seyahat eder. amacı, şehirde gerçekleşen seks işçisi cinayetlerini araştırmaktır. bu cinayetleri işlediğine inanan ve kendisine "örümcek katili" adını veren bir suçlu, sokakları günahkarlardan arındırdığını iddia etmektedir. ancak gazeteci, gerçekleri ortaya çıkarmak için meşhed'in sokaklarında derinlemesine bir araştırma yapacaktır.
basit ve anlaşılır görsellerden tempoya, toplumun sadece "bir kişi"den daha büyük ve tehlikeli bir sorunu vurgulamak için kullanılan karakterlere kadar, martin dirkov'un müziğiyle birlikte, bu film neredeyse hiç hata yapmıyor. 2022'nin en iyi filmleri arasında yer alıyor şahsimce, kesinlikle bir şans verilmesi gerektiğini düşündüğüm çarpıcı filmler arasında.
devamını gör...
6.
bu filmi instagramda rastgele gezinirken buldum. fakat uzun süredir izlediğim en iyi iran filmi diyebilirim. kısaca filmin konusunu anlatayım. iran’ın önemli dini şehirlerinden biri olan meşhed şehrinde sex işçilerini öldüren bir seri katil ortaya çıkıyor. kadın bir gazeteci de bu olayı aydınlatmaya çalışıyor. bu film gergin atmosferi ve sürükleyici yapısı ile zihnimizdeki genel iran filmi algısının tamamen dışında.
öncelikle film iran’da sex işçisi olmayı ve bunun çevresindeki hayatı çok başarılı bir şekilde anlatıyor. ayrıca yine başrol olan kadın gazeteci vesilesi ile de bu ülkede genel olarak kadınlara toplum içerisinde yer verilmediğini ve çeşitli problemlere ve tacizlere uğradıklarını açıkça görüyoruz. örneğin başkahramanımız olan kadın gazeteciye sadece kadın olduğu için otelde oda vermekte zorluk çıkartıyorlar. ayrıca iran’da kadınların kılık kıyafet zorunluluğundan tutun da sokakta yürürken çektikleri problemleri bile sahne sahne görüyoruz.
bir diğer önemli nokta ise filmde radikal dinci, yozlaşmış, gerici iran yönetimini, adalet sistemini ve polisini de görüyoruz. ayrıca film boyunca katilin akıbetinin ne olacağı çok büyük bir merak konusu olarak kalıyor. hatta sürekli iyi ve kötü ihtimaller arasında gidip geliyoruz. ancak burayı spoiler vermeden söyleyeyim. film büyük bir ters köşe ile nihayete eriyor. burdan sonra da spoiler vererek bazı yorumlar yapmak istiyorum. filmi izlemediyseniz önce filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. muhteşem oyunculuklar, sürükleyici yapısı ve ilk dakikadan bizi içine alan atmosferi ile bu filme 10 üzerinden 9 vermek istiyorum.
öncelikle katilimiz ile başlayalım. belli ki içerisinde yaşadığı kötü hayat koşulları, savaş vb durumlar sebebi ile psikolojisi bozulmuş ve hatta delirmiş. yaptığı işe ve kendisine saygısını yitirmiş ve hatta hayattaki amacını bile bilmiyor. ama yozlaşmış bir yönetim altında yaşaması, radikal dini inançları olması ve bunun içerisinde yaşadığı toplumda normal olması gibi sebepler doğrultusunda kendine yaşadığı kutsal şehri sex işçilerinden temizlemek gibi kendince ilahi bir amaç belirliyor. böylece cinayetlere başlıyor. fakat tam da beklendiği üzere toplumun radikal kısmı bu cinayetlere karşı çıkmak yerine tam olarak desteklemeyi seçiyor. hatta devlet yetkilileri de adama her türlü kolaylığı sağlıyor. muhtemelen gazeteci kadın olmasa idam bile edilmeyecekti. fakat yozlaşmış yönetim için bir radikalin ölmesi veya yaşaması da çok önemli değil. bu nedenle son ana kadar siyasi ve idari yönetim katili desteklese de en son idam etmek zorunda kalıyor.
gelelim katilin ailesine. filmin başlarında katilin eşi aldatıldığından endişe duyuyor ama sonra kocasının katil olduğunu öğrenince şaşırtıcı bir biçimde onu desteklemeye ve arkasında durmaya devam ediyor. çünkü kadında aynı katil gibi radikal. hatta kendi çocuğuna da bu radikal fikirleri aşılayıp kocasının yaptıklarından övgü ile bahsediyor. katilin büyük oğlu da filmin sonuna doğru bu radikal ailenin ve grupların etkisi ile babasına özendiğini ve ileride onun yarım bıraktığını tamamlayacağını söylüyor açıkça. buradan toplumun ne kadar yozlaşmış olduğunu görüyoruz. dini radikalizm hem toplumu hem de devleti adeta bir ağaç gibi çürütmüş.
başkahraman olan gazeteci ile de baskıcı iran rejimi ve toplumunu iliklerimize kadar hissediyoruz. örtünmesi, bizzat polis şefinin tacizine uğraması, hiç bir yerde sadece kadın olduğu için ciddiye alınmaması ama buna rağmen bağımsız ve kendi ayakları üzerinde duran korkusuz kadın imajı oldukça etkiliydi. hatta katille boğuştuğu sahne ile polis memurunun otele geldiği sahneleri diken üzerinde izledim.
öncelikle film iran’da sex işçisi olmayı ve bunun çevresindeki hayatı çok başarılı bir şekilde anlatıyor. ayrıca yine başrol olan kadın gazeteci vesilesi ile de bu ülkede genel olarak kadınlara toplum içerisinde yer verilmediğini ve çeşitli problemlere ve tacizlere uğradıklarını açıkça görüyoruz. örneğin başkahramanımız olan kadın gazeteciye sadece kadın olduğu için otelde oda vermekte zorluk çıkartıyorlar. ayrıca iran’da kadınların kılık kıyafet zorunluluğundan tutun da sokakta yürürken çektikleri problemleri bile sahne sahne görüyoruz.
bir diğer önemli nokta ise filmde radikal dinci, yozlaşmış, gerici iran yönetimini, adalet sistemini ve polisini de görüyoruz. ayrıca film boyunca katilin akıbetinin ne olacağı çok büyük bir merak konusu olarak kalıyor. hatta sürekli iyi ve kötü ihtimaller arasında gidip geliyoruz. ancak burayı spoiler vermeden söyleyeyim. film büyük bir ters köşe ile nihayete eriyor. burdan sonra da spoiler vererek bazı yorumlar yapmak istiyorum. filmi izlemediyseniz önce filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. muhteşem oyunculuklar, sürükleyici yapısı ve ilk dakikadan bizi içine alan atmosferi ile bu filme 10 üzerinden 9 vermek istiyorum.
öncelikle katilimiz ile başlayalım. belli ki içerisinde yaşadığı kötü hayat koşulları, savaş vb durumlar sebebi ile psikolojisi bozulmuş ve hatta delirmiş. yaptığı işe ve kendisine saygısını yitirmiş ve hatta hayattaki amacını bile bilmiyor. ama yozlaşmış bir yönetim altında yaşaması, radikal dini inançları olması ve bunun içerisinde yaşadığı toplumda normal olması gibi sebepler doğrultusunda kendine yaşadığı kutsal şehri sex işçilerinden temizlemek gibi kendince ilahi bir amaç belirliyor. böylece cinayetlere başlıyor. fakat tam da beklendiği üzere toplumun radikal kısmı bu cinayetlere karşı çıkmak yerine tam olarak desteklemeyi seçiyor. hatta devlet yetkilileri de adama her türlü kolaylığı sağlıyor. muhtemelen gazeteci kadın olmasa idam bile edilmeyecekti. fakat yozlaşmış yönetim için bir radikalin ölmesi veya yaşaması da çok önemli değil. bu nedenle son ana kadar siyasi ve idari yönetim katili desteklese de en son idam etmek zorunda kalıyor.
gelelim katilin ailesine. filmin başlarında katilin eşi aldatıldığından endişe duyuyor ama sonra kocasının katil olduğunu öğrenince şaşırtıcı bir biçimde onu desteklemeye ve arkasında durmaya devam ediyor. çünkü kadında aynı katil gibi radikal. hatta kendi çocuğuna da bu radikal fikirleri aşılayıp kocasının yaptıklarından övgü ile bahsediyor. katilin büyük oğlu da filmin sonuna doğru bu radikal ailenin ve grupların etkisi ile babasına özendiğini ve ileride onun yarım bıraktığını tamamlayacağını söylüyor açıkça. buradan toplumun ne kadar yozlaşmış olduğunu görüyoruz. dini radikalizm hem toplumu hem de devleti adeta bir ağaç gibi çürütmüş.
başkahraman olan gazeteci ile de baskıcı iran rejimi ve toplumunu iliklerimize kadar hissediyoruz. örtünmesi, bizzat polis şefinin tacizine uğraması, hiç bir yerde sadece kadın olduğu için ciddiye alınmaması ama buna rağmen bağımsız ve kendi ayakları üzerinde duran korkusuz kadın imajı oldukça etkiliydi. hatta katille boğuştuğu sahne ile polis memurunun otele geldiği sahneleri diken üzerinde izledim.
devamını gör...
7.
bir ali abbasi filmi.
benim de izlediğim ilk iran filmi. allah kahretmesin seni ali abbasi.
filmin gerçek bir olaydan esinlenmiş olması insanın tüylerini iyice diken diken ediyor. bir eski asker, savaş bitip de ülkesine dönünce kimlik bunalımına giriyor. öyle ya, hak yolunda şehit olabilmiş değil, artık kahraman bir asker de değil cephede kelle koltukta yaşayan, herkes gibi bir adam, amele. böylece hayat içindeki rolünü büyütmek adına allah yolunda fahişe avlamaya karar veriyor, 15 kadını katlediyor.
gerçekten hayatta düz insan olmayı kabullenememek kadar saçma salak ve yıkıcı bir şey daha yok. bunların en şanslı ve zekileri diktatör oluyor, daha sosyopat ve zekileri seri katil, en salakları da orta yaş krizli bar nihilisti galiba. hepsi birbirinden beter, zarar ziyan tipler ya. inanılmaz...
ya sen kimsin ki allahın senden böyle özel bi talebi olsun, donunu yıkamaktan aciz sığır! zaten o kültür de iğrenç, fan klab falan kurucaklar adama utanmasalar. herfin artık delüzyona varan narsisizmi iğrenç. allahın belası haysiyetsiz nekrofil seni, vallahi yazarken yine kudurdum ya.
bana bakın "o saatte orda ne işi varmış"çılar, sizin 1 level üstünüz seri katil sıvazlayıcıları işte. ondan da utanmazsınız siz.
benim de izlediğim ilk iran filmi. allah kahretmesin seni ali abbasi.
filmin gerçek bir olaydan esinlenmiş olması insanın tüylerini iyice diken diken ediyor. bir eski asker, savaş bitip de ülkesine dönünce kimlik bunalımına giriyor. öyle ya, hak yolunda şehit olabilmiş değil, artık kahraman bir asker de değil cephede kelle koltukta yaşayan, herkes gibi bir adam, amele. böylece hayat içindeki rolünü büyütmek adına allah yolunda fahişe avlamaya karar veriyor, 15 kadını katlediyor.
gerçekten hayatta düz insan olmayı kabullenememek kadar saçma salak ve yıkıcı bir şey daha yok. bunların en şanslı ve zekileri diktatör oluyor, daha sosyopat ve zekileri seri katil, en salakları da orta yaş krizli bar nihilisti galiba. hepsi birbirinden beter, zarar ziyan tipler ya. inanılmaz...
ya sen kimsin ki allahın senden böyle özel bi talebi olsun, donunu yıkamaktan aciz sığır! zaten o kültür de iğrenç, fan klab falan kurucaklar adama utanmasalar. herfin artık delüzyona varan narsisizmi iğrenç. allahın belası haysiyetsiz nekrofil seni, vallahi yazarken yine kudurdum ya.
bana bakın "o saatte orda ne işi varmış"çılar, sizin 1 level üstünüz seri katil sıvazlayıcıları işte. ondan da utanmazsınız siz.
devamını gör...