orijinal adı: the pearl
yazar: john steinbeck
yayım yılı: 1947
yoksulluk içerisinde bir hayat süren kino, bir gün oldukça büyük ve eşsiz bir inci bulur. artık hayatının değişeceğini ve oğlunu kurtarabileceğini düşünür. fakat bu büyük incinin, etrafındaki insanlarda oluşturduğu kıskançlık da o derece büyüktür.
yazar: john steinbeck
yayım yılı: 1947
yoksulluk içerisinde bir hayat süren kino, bir gün oldukça büyük ve eşsiz bir inci bulur. artık hayatının değişeceğini ve oğlunu kurtarabileceğini düşünür. fakat bu büyük incinin, etrafındaki insanlarda oluşturduğu kıskançlık da o derece büyüktür.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "eiektlc" tarafından 17.01.2021 18:22 tarihinde açılmıştır.
1.
1940 pulitzer ödülü ile 1962 nobel edebiyat ödülü almış olan john steinbeck'in kaleme aldığı mükemmel ötesi hikayesi inci...
efenim saygıdeğer yazarımız bu eserinde, mistik bir hava yaratmaya çalışmış aslında. kino adlı meşgali inci avlamak olan bir kızılderili ve onun karısıyla çocuğundan oluşan çekirdek ailesinin etrafını saran bir laneti konu alıyor desek, yanılmayız zannımca. günlerden bir gün, kino'nun huzurla özdeşleştirdiği ailesinin başına talihsiz bir olay gelir: bebeğini bir akrep sokar. gözağrıları ilk ve tek bebekleri coyotito'yu, kasabanın duydukça toplanan halkıyla beraber en yakın doktora götürürler. fakat çarelerine deva umdukları doktor, kino'nun ücret niteliğinde sunduğu değersiz incileri az bularak, çocuğunu iyileştirmeyi kabul etmez. kasabasına geri dönen kino ve ailesi, bebeklerini kurtarmak için son bir kez daha inci avına çıkıp değerli bir inci bulmayı umut etmektedirler. başlarına geleceklerden ise haberleri yoktur...
john steinbeck her eserinde olduğu gibi bu kitabında da insan ve insan üzerine düşünmeye zorlamıştır okuyucuyu. açgözlülük, paraya verilen önem, hayallere ulaşma yolları, hırs,, insanoğlunun zaafları... bunlar bizlere sunulan ve sayfaları çevirdikçe yeni bakış açıları edineceğimiz noktalar.
efenim saygıdeğer yazarımız bu eserinde, mistik bir hava yaratmaya çalışmış aslında. kino adlı meşgali inci avlamak olan bir kızılderili ve onun karısıyla çocuğundan oluşan çekirdek ailesinin etrafını saran bir laneti konu alıyor desek, yanılmayız zannımca. günlerden bir gün, kino'nun huzurla özdeşleştirdiği ailesinin başına talihsiz bir olay gelir: bebeğini bir akrep sokar. gözağrıları ilk ve tek bebekleri coyotito'yu, kasabanın duydukça toplanan halkıyla beraber en yakın doktora götürürler. fakat çarelerine deva umdukları doktor, kino'nun ücret niteliğinde sunduğu değersiz incileri az bularak, çocuğunu iyileştirmeyi kabul etmez. kasabasına geri dönen kino ve ailesi, bebeklerini kurtarmak için son bir kez daha inci avına çıkıp değerli bir inci bulmayı umut etmektedirler. başlarına geleceklerden ise haberleri yoktur...
john steinbeck her eserinde olduğu gibi bu kitabında da insan ve insan üzerine düşünmeye zorlamıştır okuyucuyu. açgözlülük, paraya verilen önem, hayallere ulaşma yolları, hırs,, insanoğlunun zaafları... bunlar bizlere sunulan ve sayfaları çevirdikçe yeni bakış açıları edineceğimiz noktalar.
devamını gör...
2.
ortaokul çocuklarına okutturulabilecek en güzel kitaplardan birisi, hatta ilki.
dünyanın merkezine yolculuk ile birlikte en sürükleyici kitap olduğunu düşünüyorum. okumaya başladığınızda bitirmeden edemiyorsunuz.
inci'yi hayatımın başlarında okuduğum için ne kadar çok kitap okursam okuyayım inci'yi unutamıyorum.
dünyanın merkezine yolculuk ile birlikte en sürükleyici kitap olduğunu düşünüyorum. okumaya başladığınızda bitirmeden edemiyorsunuz.
inci'yi hayatımın başlarında okuduğum için ne kadar çok kitap okursam okuyayım inci'yi unutamıyorum.
devamını gör...
3.
okumaya geç kaldığım bir kitap. yazar her zaman ki gerçekçiliğini ortaya koyup beni gerçekten etkiledi. olaylar, karakterler, olayların gerçekleşme sırası, oluşturduğu his hepsi birbirinden özeldi.
devamını gör...
4.
kitabı ilk aldığım gün elimde okuduğum başka bir kitap var diye arkadaşım ben okuyayım önce demiş vermiştim.* neyse 2 sene sonra daha dün alabildim kitabı *. kısa olduğu için bir akşamda bitireceğimi düşünüyorum .
john steinbeck gibi ödüllü bir yazarın kitabını okuması keyifli oluyor. dili herzaman akıcı gelmiştir zaten. kasaba da yaşan bir balıkçının bulduğu inci ve sonrasında yaşadıklarını anlataması da sevdiğim konulardan.
hadi bakalım bu hafta başlayayım.
john steinbeck gibi ödüllü bir yazarın kitabını okuması keyifli oluyor. dili herzaman akıcı gelmiştir zaten. kasaba da yaşan bir balıkçının bulduğu inci ve sonrasında yaşadıklarını anlataması da sevdiğim konulardan.
hadi bakalım bu hafta başlayayım.
devamını gör...
5.
özgün adı the pearl olan 102 sayfalık john steinbeck imzalı eser olup; kitabımı sel yayınları baskısı tomris uyar çevirisinden okudum; kitap 1947 yılında yayınlanmıştır.

kızılderili bir aile olan kino/ juana/ coyotito'nun ve incinin merkezde olduğu bir eserdi diyebilirim.
resmi nikahlı değil ama birlikte yaşayan ve çocukları olan kino/ juana evlidir; coyotito adında bebekleri vardır; bir gün bebeklerini akrep sokar ve paraya ihtiyaçları olur, doktor ise onlara değer vermez, tedavi etmek bile istemez, hayvan olarak görür, tâ ki kino bir inci bulana kadar varoluşları sıradandır; inci sayesinde görünür olurlar.
kitap aynı zamanda ırkçılığa da değinmiş oluyor, fakir ve beyaz olmayan insan her yerde değersiz görülür.
kitap aslında emek verilmeden kazanılan her şeyin bir uğursuzluk getireceğini de konu edinir, senin mutluluğunu paylaşıyorlar, seninle mutlu olacaklar sanırken kıskançlıktan seni öldürmek isteyebilirler, sahip olmadıkları bir şeye sahip olduğun için.
kino ve ailesi incinin peşinde olan tehlikeli insanların gazabına uğrar, öldürülmemeye çalışırlar, evlenmek isterler, bilgi sahibi olmak ve kandırılmamak isterler; coyotito okusun isterler.
olaylar incinin kaçırılmak istenmesiyle, kino'nun başka birine evrilmesiyle, yaşama mücadeleleriyle devam eder.
çok süper bir kitap değil ama kötü de diyemem, kitaptaki atmosferi beğendim, yazarın olayları ve tehlike kavramını hissettirmesi iyiydi.
kitaptan birkaç pasaj bırakıp bitiriyorum.
akrep sokma bölümü çok gerçekçiydi, kino'nun karısını dövdüğü bölümü sevmedim, ama anlatışı komikti.
juana'nın kocasını sırf erkek diye tanrısallaştırmasını sevmedim.
erkek olmak güç değildir. erkek olmaktır sadece.
komşular, büyük bir mucizeye tanık olduklarını kavramışlardı. biliyorlardı ki bundan böyle takvim, kino'nun incisinden başlayacaktır.
bir başka dünya kazanmadan eski dünyasını yitirmişti işte.
çünkü geleceğe ilişkin düşü gerçekti, asla yok edilemezdi.
ve incinin ezgisi bir fısıltıya döndü, silindi gitti.

kızılderili bir aile olan kino/ juana/ coyotito'nun ve incinin merkezde olduğu bir eserdi diyebilirim.
resmi nikahlı değil ama birlikte yaşayan ve çocukları olan kino/ juana evlidir; coyotito adında bebekleri vardır; bir gün bebeklerini akrep sokar ve paraya ihtiyaçları olur, doktor ise onlara değer vermez, tedavi etmek bile istemez, hayvan olarak görür, tâ ki kino bir inci bulana kadar varoluşları sıradandır; inci sayesinde görünür olurlar.
kitap aynı zamanda ırkçılığa da değinmiş oluyor, fakir ve beyaz olmayan insan her yerde değersiz görülür.
kitap aslında emek verilmeden kazanılan her şeyin bir uğursuzluk getireceğini de konu edinir, senin mutluluğunu paylaşıyorlar, seninle mutlu olacaklar sanırken kıskançlıktan seni öldürmek isteyebilirler, sahip olmadıkları bir şeye sahip olduğun için.
kino ve ailesi incinin peşinde olan tehlikeli insanların gazabına uğrar, öldürülmemeye çalışırlar, evlenmek isterler, bilgi sahibi olmak ve kandırılmamak isterler; coyotito okusun isterler.
olaylar incinin kaçırılmak istenmesiyle, kino'nun başka birine evrilmesiyle, yaşama mücadeleleriyle devam eder.
çok süper bir kitap değil ama kötü de diyemem, kitaptaki atmosferi beğendim, yazarın olayları ve tehlike kavramını hissettirmesi iyiydi.
kitaptan birkaç pasaj bırakıp bitiriyorum.
akrep sokma bölümü çok gerçekçiydi, kino'nun karısını dövdüğü bölümü sevmedim, ama anlatışı komikti.
juana'nın kocasını sırf erkek diye tanrısallaştırmasını sevmedim.
erkek olmak güç değildir. erkek olmaktır sadece.
komşular, büyük bir mucizeye tanık olduklarını kavramışlardı. biliyorlardı ki bundan böyle takvim, kino'nun incisinden başlayacaktır.
bir başka dünya kazanmadan eski dünyasını yitirmişti işte.
çünkü geleceğe ilişkin düşü gerçekti, asla yok edilemezdi.
ve incinin ezgisi bir fısıltıya döndü, silindi gitti.
devamını gör...
6.
t: john steinbeck'in okuduğum 3. kitabı olan; okurken kenarına notlar almadan duramadığım, konusu itibariyle de kendisine çeken bir başka eseri.
akrep ısıran oğlunu iyileştirebilmek için para bulmaya çalışan ve kanosuyla açıldığı bir gün "dünyanın en büyük incisini" bulan kino, bu inciyle ilgili çok büyük hayaller kurar. parası olmadığı için onu kovmaktan beter eden doktor dahi inci sonrası kino'nun ayağına kadar gelmektedir. komşularının gözünde bir anda kahraman sıfatına yükselen karakterimiz zamanla incinin lanetiyle -daha doğrusu paranın ve hırsın lanetiyle- tanışır. inciyi bulduğu günden yana hiçbir günü düzgün geçirememektedir. evi yanar, çocuğu ve eşiyle köyünü terk etmek zorunda kalır. köyünü terk etmesi ise henüz başlangıçtır.
kitabı sadece anlatılan hikaye bazında okumamak gerek. cahil bir kızılderiliyi okuduğumuz bu kitapta, kino'nun siyaset, ticaret, dinin paraya çalışması, dedikodu ve kötülükle tanışmasını da okumaktayız. inci tacirlerinin önce ayrı ayrı işler yaparken, "yönetimi tek eline alan büyük tacir"le beraber hem siyaset hem de ticaretin kendisiyle karşılaşmaları; karakterimizin "eğer başarırsam beni güzel hatırlarlar fakat başaramazsam beni hep beceriksiz diye anacaklar" benzeri sözleriyle insanların nasıl ikiyüzlü varlıklar olduğunu anlaması bize bir inci hikayesinden fazlasını vermektedir.
fareler ve insanlar ve gazap üzümleri sonrasında duygusal olarak okuyucuyu yeterince içine çekemiyor ancak steinbeck'in burada duygusallık peşinde olduğunu pek sanmıyorum. insan doğasını kendi dilinde hikayeleştirerek anlatıyor, bu anlatı da mecburen daha donuk olacak çünkü insan kendisinde olanı edebiyatla değil düz cümlelerle anlar bana göre. haliyle retorik ve anlatı şekliyle kitaplığımda yer edinmiş bir kitap oldu. yer yer çok güzel eleştiriler yapılmıştı. üstelik yazar bu eleştirileri öyle güzel aktarıyor ki, bunları hikayenin içinden sanıyoruz.
bu ay okuduğum en iyi kitaplardan biriydi valla. şöyle kendimden birkaç alıntı bırakayım;
"insan bir kez geleceğini tasarlamışsa onu yaşamış sayılırdı. insanın kafasında kurup gözünde canlandırdığı bir şey, tıpkı diğer gerçekler gibi bir gerçeğe dönüşürdü. asla yok edilemezdi."
"insanoğlunun gözü hiç doymaz, ne kadar çok verirsen o kadar çok ister, denirdi hep. sanki kötü bir şeymiş gibi. oysa insanoğlunu diğer türlerden ayıran, sahip olduklarıyla yetinen hayvanlara üstün kılan da bu özelliği değil miydi?"
"bir şeyi çok fazla istemek iyi değildi, isteğin fazlası, şansı kaçırabilirdi. insan bir şeyi tam ölçüsünde istemeli, tanrı'yı, tanrılar'ı kızdırmamalıydı."
tavsiyedir.
akrep ısıran oğlunu iyileştirebilmek için para bulmaya çalışan ve kanosuyla açıldığı bir gün "dünyanın en büyük incisini" bulan kino, bu inciyle ilgili çok büyük hayaller kurar. parası olmadığı için onu kovmaktan beter eden doktor dahi inci sonrası kino'nun ayağına kadar gelmektedir. komşularının gözünde bir anda kahraman sıfatına yükselen karakterimiz zamanla incinin lanetiyle -daha doğrusu paranın ve hırsın lanetiyle- tanışır. inciyi bulduğu günden yana hiçbir günü düzgün geçirememektedir. evi yanar, çocuğu ve eşiyle köyünü terk etmek zorunda kalır. köyünü terk etmesi ise henüz başlangıçtır.
kitabı sadece anlatılan hikaye bazında okumamak gerek. cahil bir kızılderiliyi okuduğumuz bu kitapta, kino'nun siyaset, ticaret, dinin paraya çalışması, dedikodu ve kötülükle tanışmasını da okumaktayız. inci tacirlerinin önce ayrı ayrı işler yaparken, "yönetimi tek eline alan büyük tacir"le beraber hem siyaset hem de ticaretin kendisiyle karşılaşmaları; karakterimizin "eğer başarırsam beni güzel hatırlarlar fakat başaramazsam beni hep beceriksiz diye anacaklar" benzeri sözleriyle insanların nasıl ikiyüzlü varlıklar olduğunu anlaması bize bir inci hikayesinden fazlasını vermektedir.
fareler ve insanlar ve gazap üzümleri sonrasında duygusal olarak okuyucuyu yeterince içine çekemiyor ancak steinbeck'in burada duygusallık peşinde olduğunu pek sanmıyorum. insan doğasını kendi dilinde hikayeleştirerek anlatıyor, bu anlatı da mecburen daha donuk olacak çünkü insan kendisinde olanı edebiyatla değil düz cümlelerle anlar bana göre. haliyle retorik ve anlatı şekliyle kitaplığımda yer edinmiş bir kitap oldu. yer yer çok güzel eleştiriler yapılmıştı. üstelik yazar bu eleştirileri öyle güzel aktarıyor ki, bunları hikayenin içinden sanıyoruz.
bu ay okuduğum en iyi kitaplardan biriydi valla. şöyle kendimden birkaç alıntı bırakayım;
"insan bir kez geleceğini tasarlamışsa onu yaşamış sayılırdı. insanın kafasında kurup gözünde canlandırdığı bir şey, tıpkı diğer gerçekler gibi bir gerçeğe dönüşürdü. asla yok edilemezdi."
"insanoğlunun gözü hiç doymaz, ne kadar çok verirsen o kadar çok ister, denirdi hep. sanki kötü bir şeymiş gibi. oysa insanoğlunu diğer türlerden ayıran, sahip olduklarıyla yetinen hayvanlara üstün kılan da bu özelliği değil miydi?"
"bir şeyi çok fazla istemek iyi değildi, isteğin fazlası, şansı kaçırabilirdi. insan bir şeyi tam ölçüsünde istemeli, tanrı'yı, tanrılar'ı kızdırmamalıydı."
tavsiyedir.
devamını gör...
"inci (kitap)" ile benzer başlıklar
serkan inci
27